Ebru Günay: Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz

  • 12:02 2 Şubat 2023
  • Siyaset
ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay, gündemdeki gelişmelere ilişkin şöyle konuştu: “Bizler şunu çok iyi biliyoruz; Sayın Öcalan bu ülkede çözümü temsil eden en büyük siyasi aktörlerden biri. Bu nedenle çözümsüzlükte ısrar edenler savaşta ısrar ediyor. Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz."
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, gündemdeki gelişmelere ilişkin partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Ebru, toplantıda, tecrit, Kobanê Davası, ve 6’lı Masa’nın mutabakat metnini değerlendirdi.
 
‘Türkiye tarihin en kritik virajına girmiştir’
 
Seçim sürecinde değişim gücüne sahip olan tüm partiler üzerinde bir saldırı olduğunu kaydeden Ebru, bu hamleler ile iktidarın faşist bir rejim inşa etmeye çalıştığını söyledi. Ebru, “Seçim sürecine müdahale yöntemlerinin başında partimiz başta olmak üzere Türkiye’de değişim gücü olan bütün sol sosyalist güçlere ve demokratik çevrelere yönelik saldırılar geliyor. Partimiz hakkında açılan kapatma davası, bu davaya iktidarın küçük ortağının savcı rolüyle müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu baskılar sonucunda aldığı ibretlik kararları bütün kamuoyu yakından takip ediyor. Mesele tek başına partimize yönelik saldırılar da değil. Elbette iktidar bizi yaratmak istedikleri faşizan rejimlerinin  önündeki tek engel olarak görüyor ve bu nedenle saldırıyor. Ama burada mesele Türkiye’nin demokrasisidir, iktidarın yaratmak istediği faşist rejimin inşa edilmesidir. Bu açıdan Türkiye artık çok temel bir yol ayrımındadır ve tarihinin en kritik virajına girmiştir” dedi.
 
‘Kumpas davası çöktükçe yeni kumpaslar kuruluyor’
 
Kobanê Davası’na ilişkin de konuşan Ebru, dava kapsamında savunma hakkının gasp edilerek kumpasların sürdüğünü vurguladı. Ebru, “Faşizmin nasıl adım adım inşa edildiğini açık örnekleriyle yaşıyoruz. Kobanê Kumpas Davası, bu kritik aşamalardan biri olarak devam ediyor ve konuyu daha önce defalarca paylaştık. Aslında bu kumpas başından beri tel tel dökülmeye başladı, çöktü, kumpası kuranların ellerinde kaldı. Ama kumpasçılar hiçbir kural hiçbir değer tanımadığı için kumpas içerisinde kumpas kurarak, yargılanan arkadaşlarımızın savunma haklarını gasp ederek bu süreci seçim öncesinde tamamlamak istiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel’in savunması dahi alınmadan kumpas davası mütalaa için savcıya gönderildi. Önümüzdeki hafta 6-7-8 Şubat tarihlerinde savcı bu kumpas davasında mütalaasını açıklayacak” ifadelerini kullandı.
 
‘Mütalaa değil iktidarın talimatları’
 
6 Şubat günü davada açıklanmaya başlanacak olan mütalaaların savcı ve yargı tarafından değil iktidarın dikte ettiği talimatları içereceğine dikkat çeken Ebru, şunları söyledi: “Aslında mütalaa dediysek gerçekten bir hukuki belgeden bahsetmiyoruz. Savcı yıllardır yapıldığı gibi iktidarın kumpas metnini ve iktidarın verdiği talimatları deklare edecek. Bu iş o kadar çığırından çıktı ki; bir yargılama yapıyormuş süsü vermekten de vazgeçtiler. Çok fazla hukuksuzluk gördük ama bu denli arsızca yapılan bir hukuksuzluğu görmedik. Savunmalardan korkularını anlıyoruz elbet. Her bir arkadaşımız her cümlesi ile Kürt düşmanlıklarını, suçlarını, kirliliklerini ifşa ediyor. Her duruşmada arkadaşlarımız hesap soruyor. Daha çok korkun! Kumpas çöküyor, kendinizi kurtaramayacaksınız ve yarattığınız çöküntünün, karanlığın altına kalacaksınız!”
 
Ebru’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
 
“Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi yönetememe nedenlerinin başında iktidarın yürüttüğü tecrit ve savaş politikaları geliyor. İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen tecrit, Kürt sorununa yönelik yaklaşımın asıl nedeniyle, iktidarın tecritte ısrar etmesi Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşleri başta olmak üzere en temel hukuki haklarının gasp edilmesi, iktidarın olmazsa olmazlarından, tecrit politikalarıyla ülkenin yönetildiğini görüyoruz.  İktidar tecrit politikalarıyla İmralı Adası’ndan Sayın Öcalan’dan başlayarak tekçiliği ülkenin her yerinde bütün muhaliflere bütün Kürtlere yönelik gerçekleştiriliyor. Bizler tekçiliğe karşı özgürlüğü savunmaya başladık. Parlamento grubumuz iki aydır Adalet Bakanlığı önünde engellemelerle başlayan, nöbet ikinci ayına girdi. Partimizin de aralarında bulunduğu bir grup  ‘Çözüm için İmralı'ya yürüyoruz’ diyerek, 6 Şubat’ta Yüksekova ve Kızıltepe’den başlayarak, iki koldan İmralı’ya yürüyeceğiz. Bu yürüyüş kollarında yer alacak heyetlerle yürüyüş güzergahları boyunca tecrit anlatılacak. Tecrit kırılmadan halkların nefes alamayacağı her alanda vurgulanacak. Bizler şunu çok iyi biliyoruz; Sayın Öcalan bu ülkede çözümü temsil eden en büyük siyasi aktörlerden biri. Sayın Öcalan bu ülkede halklar lehine sonuçlar üreten en önemli aktörlerden biridir. Bu nedenle çözümsüzlükte ısrar edenler, tecritte ısrar ediyor; tecritte ısrar edenler, savaşta ısrar ediyor.
 
Çözüm için İmralı'ya yürüyeceğimizi, tecride karşı mücadele edeceğimizi bir kez daha tekrar ediyoruz. Bu konuda derdi ülkenin demokrasisi olan, gerçekten çözümün gelişmesini isteyen, 6 Şubat’ta başlattığımız yürüyüşe katılmasını bekliyoruz. Bu yürüyüş çözüm içindir, ülkenin geleceği içindir, herkesi çözüm ve ülkenin geleceğinde söz kurmak üzere yürüyüşümüze davet ediyoruz.
 
Mutabakat köklü çözümlere uzak 
 
Şimdi bir yandan bu faşizmin adım adım nasıl inşa edildiğini nasıl Türkiye’nin uçuruma sürüklendiğini örnekleriyle yaşayıp buna karşı mücadeleyi yükseltirken, iktidar alternatifi olduğunu savunan güçler, suya sabuna dokunmadan Türkiye halklarından destek istiyor. Önümüzdeki tarihsel öneme sahip seçimlere ilişkin ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakının ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır. Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliği, hukuksuzluğu, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmı çözüm önerileri vaat edilmektedir. Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.
 
En kronik sorun alanları anmaktan imtina edilmiş
 
Bu metinde ülkenin yüzyıllarını bulan ve en başat, en kronik sorun alanları olan Kürt sorunu, Alevilerin hak ve talepleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği, sıradan bir uluslararası sözleşme olmaktan çok öte kadınların yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe alınması, cinsiyet kimliklerinin tanınması, doğa talanına karşı ciddi bir ekoloji perspektifi, ayrımcılık ve ötekileştirmeye karşı eşit ve demokratik bir toplum hedefi, birer toplama kaplarına dönüştürülmüş cezaevleri ve emek sömürüsünün sonlandırılıp emeğin özgürleşmesi gibi birçok temel soruna ilişkin bırakalım gerçek bir çözüm perspektifi sunmayı bu sorunları anmaktan dahi imtina edilmiştir. 
 
Kürt sorunu çözülmeden gerçek demokrasiden bahsedilemez
 
Özellikle Kürt Sorunu gibi ülkenin en ağır sorunu olan ve çok ciddi hak ihlallerinin, çok ciddi insanlık suçlarının işlendiği bir alana dair söz kuramamak sadece Kürt sorunu bağlamında, Kürt halkının demokratik hak ve talepleri bağlamında değil diğer sorunların çözümü konusunda da bir samimiyet testidir. Kürt sorunu her şeyden önce bir demokrasi sorunudur, demokrasinin anahtarı durumunda bir sorundur. Kürt Sorunu çözülmeden ülkede asla gerçek bir demokrasiden bahsedilemeyeceği artık tüm toplumun kabul ettiği bir realitedir. Kürt sorununu güvenlik ve askeri alana yani baskı-şiddet denklemine sıkıştırmaya devam edip, yüzyıllık bir çözümsüzlük politikasında ısrarcı olmak, ülkenin eşit ve demokratik geleceğine dair bir çözüm, bir vaatte bulunamamak demektedir. Bugün hemen herkesi terörist ilan etmeye zemin sunan ve kaynağını Kürt sorununun çözümsüzlüğünden alan, toplumun başına bela edilen ve gelinen aşamada neredeyse herkesi ‘terörist’ ilan eden Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve onun yarattığı mağduriyetlere karşı çıkmadan hangi adalet ve özgürlük sorununda çözüm bulunabilir? ‘Terörle mücadele ediyoruz’ diyerek Türkiye’yi suç örgütlerinin, mafya ve çetelerin üssü haline getirenlere nasıl engel olunabilir?
 
Millet ittifakı'nın çözüm önerisi nedir?
 
Eşitlik, özgürlük, adalet talep eden milyonlarca Kürdün hak ve özgürlük taleplerine savaş, kayyım, operasyonla cevap veren AKP ve MHP’nin politikalarına karşı Millet İttifakı’nın çözüm önerisi nedir? Eşit yurttaşlık talep eden, inançlarını özgürce yaşamak ve kimliklerinin tanınmasını isteyen milyonlarca Alevi’ye ne diyorsunuz? Anadilde eğitim, kültürel hakların tanınması ve anayasal güvenceye alınması konusunda halklara ne vaat ediyorsunuz?
 
Metin 3’üncü yol siyasetimizin ne kadar isabetli olduğunu kanıtladı
 
Ne yazık ki açıklanan metin bütün bu sorulara cevap vermekten uzaktır, hatta bu sorunları görmezden gelerek inkarcı zihniyetini de sürdürmektedir. Bu sorunları es geçen, görmezden gelen, ‘bunlar mayınlı alanlar şimdilik girmeyelim, iktidar olduktan sonra bakarız’ yaklaşımına bu toplum bir daha asla onay vermeyecektir. Bir kez daha belirtelim ki açıklanan metin, iktidarın çizdiği milliyetçi, inkarcı ve tekçi zihniyetin sınırlarından kopamamıştır. Bu haliyle restorasyon iddiasından bile uzaktır. Bu metin bir kez daha 3’üncü yol siyasetimizin ne kadar isabetli olduğunu, Türkiye toplumunun birbirini besleyen iki kutba mahkum edilmeyeceğini kanıtlamıştır.
 
Çağrı
 
Biz söz düzeyinde demokrasi değil radikal demokrasi istiyoruz, biz Türkiye halklarının bir daha asla yoksulluğa, savaşa, baskı ve zulme maruz kalmayacağı köklü dönüşüm istiyoruz. O yüzden Türkiye’nin bütün köklü sorunlarına en esaslı çözüm önerilerini sunuyoruz. Bunu gerçekleştirecek projelerimiz ve irademiz de tamdır. Gerçekten değişim isteyen, gerçekten özgürlük isteyen herkesi de Emek ve Özgürlük İttifakı ve 3’üncü Yol siyaseti etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz.  Emek ve Özgürlük İttifakı ve HDP toplumunun gerçek alternatifi olarak kararlılıkla yoluna devam etmektedir.
 
Cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasının yollarını arayacağız
 
Biz siyasetimizle ittifaklarımızla sadece direnişi ve mücadeleyi büyütmekle kalmıyoruz aynı zamanda geleceği de adım adım inşa ediyoruz. Bu amaçla 2’nci yüzyılında Cumhuriyetin demokratikleşmesini geniş katılımlı bir konferansla tartışmaya açıyoruz. 4-5 Şubat tarihlerinde İstanbul’da Demokratik Cumhuriyet Konferansı düzenliyoruz. Bu konferansta Cumhuriyet’in 100. Yılı vesilesiyle ezilenler ve ötekiler olarak sözümüzü söyleyeceğiz. Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi, nasıl bir cumhuriyet talep ettiğimizi tartışmak istiyoruz. Çok sayıda aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçi ile iki gün sürecek oturumlarda cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasının yollarını hep birlikte arayacağız. Hem geçmiş yüzyılı, hataları ve doğrularıyla birlikte değerlendireceğiz hem de yeni yüzyılda demokratik bir yeni anayasa, demokratik ulus, yerel demokrasi, demokratik bir ekonomi, kadın özgürleşmesi ve toplumsal cinsiyet gibi başlıklarla nasıl bir gelecek istediğimizi ele alacağız. Cumhuriyetin yüzüncü yılında gerçekleştireceğimiz bu konferansımızın tarihi önemde bir konferans olacağını düşünüyoruz. İzlemek isteyenler için Youtube kanallarımızdan canlı yayınlar olacaktır.
 
Kampanya irade beyanına dönüştü
 
Bu siyasetimiz halktan aldığı güç ve destekle yoluna devam ediyor. Bildiğiniz gibi iktidarın noteri işlevi gören yargı eliyle hukuksuzca ve hatta korsanca anayasal hakkımız olan hazine yardımımız bloke edildi. Bunun üzerine geçen hafta ‘Halkımız Hazinemiz’ dir kampanyasını başlattık. Bir haftalık süreçte bir kez daha halkımızın kararlı tutumu bizim mücadele azmimizi güçlendirdi. Başlattığımız bu kampanya bir dayanışma kampanyasından çıkmış, halkımızın irade beyanına dönüşmüştür. İnanılmaz geri dönüşler alıyoruz. Harçlığını gönderen çocuklardan yevmiyesini gönderen inşaat işçilerine, ‘cebimdeki son param’ diyen öğrenciler, evinde yaptığı yemeği il ilçe binalarına gönderen annelere kadar bu irade beyanı devam ediyor. Hesaplarımıza sadece maddi yardımlar akmıyor aynı zamanda her biri dünyanın bütün hazinelerinden daha değerli mesajlar akıyor. Bunların bir kısmını Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan grup toplantımızda bunların bir kısmını paylaştı.
 
İşte bu irade bizi ayakta tutuyor 
 
Dün E.A isimli bir yurttaşımız partimize 200 lira yardım ettikten sonra, ‘7 kişiye bakan, yevmiye ile çalışan bir Kürt’ notu düşmüş. Yine aynı gün 17 yaşında çalışmak zorunda olan Doğan isimli bir yurttaşımız çalışarak 7 kişilik ailesini geçindirmek zorunda kaldığı notuyla birlikte bağış kampanyamıza katılmış. ‘17 yaşında asgari ücretle 7 kişilik aileyi geçindirmek için çalışıyorum, henüz maaş alamadım cebimdeki son para da size helalı hoş olsun serkeftin’ notuyla birlikte cebindeki 59 lirayı kampanyamıza bağışlamış. Ve dekontuyla birlikte bize mail olarak göndermiş.  Buna benzer binlerce mesaj var, neler yok ki, ‘Öğlen yemeği paramı partime veriyorum’, ‘Aç kalsak da partimizi yalnız bırakmayız’, ‘İnşaatçıdan bu kadar’, ‘Son param’, ‘Ben TIR şoförüyüm çocuklarımın geleceği için’, ‘Kızımın harçlığını gönderiyorum’, ‘Yol paramdı helal hoş olsun’, ‘Hayvanlarım için ayırdığım saman parası’, ‘Erkek arkadaşımla çay içecektik partime feda olsun’ ve daha burada sayamayacağımız onlarca içten mesaj geliyor. Geçen gün genel merkezimizi bir vatandaş arıyor, ‘Ben daha önce bağış yaptım ama bugün yapamıyorum’ demiş bunun üzerine arkadaşlarımız ‘siz her gün bağış mı yapıyorsunuz’ diye sormuş. Yurttaşımız ‘Evet sigara satıyorum ve her gün kazandığım paranın bir kısmını size gönderiyorum’ demiş. Buna benzer binlerce örnek var. İşte bu irade bizi ayakta tutuyor, o yüzden dünyanın bütün hazinelerinden daha zenginiz, dünyanın bütün güçlerinden daha güçlüyüz. Bu örnekler karşısında duygulanmamak ve gururlanmamak mümkün değil. Bir kez daha bu mesajlarla halkımızın hazine olduğu bir kez daha belgelenmiş ve ispatlanmış oldu.”