‘Türkiye’nin kabul ettiği anayasaların tamamı otoriterdir’

  • 19:44 24 Kasım 2023
  • Güncel
 
 
İSTANBUL- Hafıza Merkezi, Akademisyen Dilek Kurban’ın “Ulusaşırı Adaletin Sınırları: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye'nin Kürt Meselesi” başlıklı kitabına dair panel düzenledi. Panelde, devletin insan hak ve özgürlükleri bağlamında kodlarının değişmediğine vurgu yapıldı. 
 
Hafıza Merkezi, Akademisyen Dilek Kurban’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan “Ulusaşırı Adaletin Sınırları: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye'nin Kürt Meselesi” başlıklı kitabına ilişkin Beyoğlu'nda bulunan Postane İstanbul’da bir panel düzenledi. Panelin moderatörlüğünü İdil Özcan üstlendi. Panelde, Akademisyen Dilek Kurban, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Prof. Dr. Sevtap Yokuş hazır bulunurken, Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen, Reyhan Yalçındağ Baydemir ise görüntülü şekilde katıldı. Ayrıca paneli, birçok insan hakları aktivisti, hukukçu ve yurttaş izledi.
 
‘Türkiye'de insan hakları ve özgürlükler yerleşmiş değil’
 
Panelde ilk olarak söz alan Dilek Kurban, 1990’larda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bağlı bir heyet ile Kürt avukatlar arasında tercümanlık yaptığını dile getirdi. Tahir Elçi ve Kürt avukatların mücadelelerinden etkilendiğini ifade eden Dilek, özyönetim direnişleri döneminde Nusaybîn’de yaşanan yıkımın fotoğraflarını katılımcılara gösterdi. Taybet İnan’ın katledilmesine değinen Dilek, ambulansın çağrıldığını ancak gelmediğini söyledi. AİHM kararlarına rağmen, Kürt avukatların ve siyasetçilerin birçok zorlukla karşılaştığını söyleyen Dilek, “Türkiye’nin kabul ettiği anayasaların tamamı otoriterdir. Türkiye'de insan hakları ve özgürlükler yerleşmiş değil. Bunun yerini otoriterlik almış durumda” dedi.
 
‘Batı doğudan habersiz’
 
Prof. Dr. Sevtap Yokuş ise kitabın “bütüncül” bir eser olduğunu dile getirdi. 1990’lı yıllarda birçok zorlukla karşılaştıklarını belirten Sevtap, batının doğudan habersiz olduğunun altını çizdi. 1980’li yıllarda Dicle Üniversitesi’nin açıldığını hatırlatan Sevtap, Diyarbakır Cezaevi’nde birçok “işkencenin” yaşandığına dikkat çekti. Adını hatırlayamadığı birinin “Bir kişinin demokratlığını sorguluyorsanız o kişinin Kürt meselesine yaklaşımına bakın” dediğini aktaran Sevtap, bu sözün “çok doğru” olduğunu dile getirdi.
 
‘Esas mesele unutmamak’
 
Daha sonra konuşan Reyhan Yalçındağ Baydemir, esas meselenin “unutmamak” olduğunu söyledi. Reyhan, “Umudunuzu, motivasyonunuzu ve gerçek hukuka olan inancınızı kaybetmeyin” diyerek şunları dile getirdi: “Bizler o dönem öğrenciydik. Ve kendi yaşıtlarımızdan çok kişi kaybettik. 1990’larda Türkiye’de metropollerde okuyan birçok Kürt öğrenci ya katledildi ya da gözaltında kaybedildi. Mahmut Şakar, Osman Baydemir ve daha birçok gerçekten tesadüfen yaşıyoruz. Bugünle bağlantısını kurarsak, 2000’lerde de benzerlerini yaşadık. AİHM kararlarına ilişkin Diyarbakır’da evet mitingleri yapıldı. Kürt sorununun barışçıl çözülmesi için mitingler yapıldı. Ama batıda hiç kimsenin umurunda değildi. Dolayısıyla bölgedeki toplumun bilme hali genel topluma göre yüksekti, çünkü Kürtler bunu yaşadı.”
 
‘Hak ihlalleri aleni yapılıyor’
 
Şu an 1990’lardan herhangi bir farkın olmadığını vurgulayan Reyhan, 2000’lerde yapılan hak ihlallerinin “aleni” yapıldığını kaydetti. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kadın da olsa, çocuk da olsa gerekeni yaparız” sözünü hatırlatan Reyhan, Tayyip Erdoğan’ın hesabını vermediği için suçların sayısının her gün arttığını söyledi. Tayyip Erdoğan’ın devraldığı iktidarın hiç değişmediğini sözlerine ekleyen Reyhan, “Çünkü devletin kodları değişmedi” diye belirterek, katledilen Ceylan Önkol, Kemal Kurkut’u örnek olarak gösterdi.
 
‘Diyarbakır  Barosu her zaman halkın yanında olmuştur’
 
CHP Amed Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kitapta birçok AİHM başvurusu olduğunu, başvuruların listelendiğini belirterek, bu anlamda önemli olduğunu söyledi. Kitapta yer alan tüm avukatların Amed Barosu avukatları olduğunu belirten Sezgin, “Diyarbakır Barosu her zaman halkın yanında olmuştur” dedi. Sezgin, baroya ilişkin anılarını anlatarak, baronun mücadeleci bir gelenekten geldiğini söyleyerek, “En büyük bedeli Tahir Elçi verdi” dedi.
 
‘Türkiye'nin yalancı olduğu ortaya çıktı’
 
Son olarak söz alan eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, “Dilek iyi ki bu kitabı yazdın” diyerek söze başladı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM’in insan hakları açısından bir dönüm noktası olduğunun altını çizen Rıza, Türkiye’nin sözleşmeyi en son tanıdığını ifade ederek, “Türkiye tanımak zorunda kaldı ve üzerinde baskı vardı. Türkiye tanıdıktan sonra bireysel başvuru hakların ardından her şey tam çıplaklıkla ortaya çıktı, özellikle Kürtlerin davalarında. Kürt davaları için Türkiye'ye heyetlerin gönderildi. Bu Türkiye açısında kötü oldu. Türkiye'nin yalancı olduğu ortaya çıktı” dedi.
 
‘AB ışığı ülkeyi başka bir yere çekti’
 
“AİHM’e davalar açmak ve o davaların avukatı olmak çok tehlikeliydi” diyen Rıza, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üye olma ihtimali ortaya çıkınca kanunda bazı değişikliklerin olduğunu söyleyerek, “Amaç AB’ye üye olmaktı. Ama buradaki kriterler sadece AİHM kararlarına uyumaktır. Türkiye'deki devlet şiddetini azaltmak bakımından birtakım şeyler yapılabilirdi ama yapılmadı. O dönem korkunç şeyler yaşandı. Ev bombalamalar, ev boşaltmalar, öldürmeler, kayıplar. En önemlisi cezasızlık bunu pekiştirdi. Ayrıca o dönem soruşturma hiç yapılmadı. AB ışığı ülkeyi başka bir yere çekti. Bu şunu gösteriyor isteselerdi, bunların yapılmama olasılığı vardı” diye konuştu.
 
Toplantı soru cevap şeklinde son buldu.