Dilan Dirayet Taşdemir: KDP egemenliğini AKP'ye devrediyor

  • 09:03 1 Ağustos 2022
  • Siyaset
 
Dilan Babat
 
ANKARA - BM’nin Zaxo Katliamı karşısındaki sessizliğini, kuruluşundaki "barış misyonundan uzaklaşmasına" bağlayan HDP'li Dilan Dirayet Taşdemir, Zaxo’ya yönelik sınır ötesi saldırının ilk olmadığını belirterek, “KDP’de saldırılara karşı tutum almak yerine, savaş gerekçesini PKK’ye bağlayan bir söylem var” dedi.
 
Türkiye’nin 20 Temmuz’da Federe Kürdistan Bölgesi’nin Duhok kentine bağlı Zaxo ilçesinin Perex köyünde bulunan piknik alanına yaptığı bombalı saldırıda biri bebek 9 kişi yaşamını yitirmiş, 20’yi aşkın kişi da yaralanmıştı. Yapılan saldırıların ardından Irak halkı Türkiye’nin resmi kurumlarına yürüyerek protesto eylemleri gerçekleştirdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu sivillere dönük herhangi bir saldırı yapmadıklarını iddia etse de, Irak parlamentosunda yapılan özel oturumda saldırının Türkiye tarafından yapıldığı belirtildi. Türkiye’nin Irak’a dönük saldırılarına tepkileri dinmezken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı İbrahim Kalın ise geçtiğimiz günlerde Suriye’ye dönük yeni saldırı girişimlerinin sinyalini verdi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, Zaxo’daki katliam, Birleşmiş Milletlerin (BM) sessizliği ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı sinyaline ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Net bir refleks gösterilmedi’
 
Zaxo’ya dönük katliam ve saldırıların çok boyutlu değerlendirmelere ihtiyaç duyduğunu söyleyen Dilan, saldırının Tahran görüşmelerinin hemen ardından gerçekleştirilmiş olmasını, Türkiye’nin yeni dönem politikalarını ve sürecin nereye varacağını gösterdiğini kaydetti. Dilan, “Türkiye’nin sınır dışı operasyonları ilk defa Zaxo’da başlamadı. 2015’ten beri başta Maxmur ve Şengal olmak üzere yoğun bir şekilde Rojava’ya, Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük hava saldırıları devam ediyor. 2015’te Irak insan hakları örgütleri de çokça kamuoyuyla bilgi paylaştılar. Yüzlerce sivilin bu hava saldırısında yaşamlarını yitirdiğini belirttiler. Özellikle Kürt halkının ve halkların hafızasında başka anlam taşıyan Şengal’de. Maxmur’daki insanlar savaş ve yok etme siyasetinin sonucunda köylerini terk etmek zorunda kalarak orada yaşamak zorunda kaldı. BM’nin himayesi altında ama neredeyse her gün saldırıya uğruyor. Bütün bunlara dönüp baktığımız zaman ne uluslararası kamuoyunun ne de Türkiye’deki kamuoyunun bir refleks verdiğini görüyoruz” dedi.
 
‘Riskli ve tehlikeli bir süreç’
 
Tavırsızlık ve karşı konulmama halinin Zaxo’daki katliamı beraberinde getirdiğine dikkat çeken Dilan, saldırının arka perdesinde Türkiye’nin uzun bir zamandır sürdürdüğü misakı milli ve Lozan tartışmalarının olduğuna işaret etti. Dilan, “Hem orada yaşayan halkları korkutma, geriye çekme, hem de işgal edemediği yerlere hava saldırılarıyla, bu tür operasyonlarla kafa tutarak bir güç gösterisi yapmaya çalışıyor. Irak kamuoyu da süreci böyle okuduğu için ve bir itiraz gerçekleştirdiği için halk nezdinde bir infiale yol açtı. Kamuoyunun tepkisinden sonra hükümetler açıklama yapmak zorunda kaldılar. Süreci riskli ve tehlikeli bir süreç olarak da okumak lazım. Sadece Iraklıların toprak bütünlüğünün ötesinde Türkiye açısından da riskli bir durum var. AKP iktidarı savaş siyasetini sürdürerek, kendi iç siyasetinde yaşadığı krizi ve kaybetme halini savaş siyasetiyle üstünü örtmeye çalışırken, yerle bir olan prestijini de toparlamaya çalışıyor. AKP, ülkede ciddi bir tehlike varmış, güvenlik sorunu varmış gibi bir algı yaratarak, savaş yoluyla bu güvenliği sağlamaya çalışıyor. Kamuoyu bunun böyle olmadığını biliyor, iki yönlü bir siyaset izliyor. Uluslararası koşullardan yararlanarak, tarihsel emellerle bir hayalin zeminini oluşturmak istiyorlar. Yine Kürtlerin canı ve kazanımları üzerinden bu süreci yürütme anlayışının hız kazandığını görüyoruz” değerlendirmelerinde bulundu. 
 
‘BM kuruluş anlayışını yerine getirmiyor’
 
Dünya’daki her şeyin başkalaşıma uğradığını, insan hakları örgütleri, demokrasi gibi söylemlerin bir şekilde büyük ülkelerin çıkarları uğruna esnetildiğini ve uluslararası ülkelerin güçlünün yanında yer alma pozisyonlarının devam ettiğini vurgulayan Dilan, “Ortada bir pasta var ve herkes bu pastanın bir parçasından almaya çalışıyor. Sivil olarak görünen ve bu konularda mücadele ettiğini söyleyen kurumlarda belirli bir aşınmanın yaşandığını görebiliyoruz. BM, 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra barış hakkını savunan ülkeler arasında barış misyonunu oynamak amacıyla kurulan bir kuruluştur. Ama şimdi kendi kuruluş felsefesinden ne kadar uzaklaştığını görüyoruz. BM, ilk kuruluşundaki anlayış ve söylemleri artık yerine getirmiyor. Dönem dönem dengelere göre siyaset ürettiğini görüyoruz. Çünkü BM’de bir devletler topluluğudur, devletleşmeyen halkların temsiliyetleri yok. Ortadoğu’da, Afrika’da devletsiz uluslar var ve bu ulusların ciddi kimlik ve kültürel sorunları var. Buralara bakan bu sorunlara yönelik çözüm üreten, bu savaşları çıkaran devletlerden ayrı politika üretilmediğini görüyoruz. BM kimi kınamalar yapıyor ama ilk defa Zaxo’da bu durum gelişmedi. Şengal’deki soykırımları düşündüğümüzde BM’nin net bir tavır almadığını biliyoruz. Maxmur kendi denetimde olan bir kamp ama orada da her gün saldırılar oluyor. Fakat BM’de herhangi bir itiraz göremiyoruz. Bütün bunlar dönemin siyaseti ile ilgili. Kürtlere yönelik saldırılarda bu kadar tutumsuz kalması ya da naif söylemlerde bulunması, bir şekilde bu kurumunda Türkiye siyasetinin etkisinden kaldığını gösteriyor” sözlerini kullandı.
 
‘KDP, AKP’ye egemenlik hakkını devrediyor’
 
Federe Kürdistan Bölgesi’nde kurulan askeri üslerden ve suikast girişimlerinden KDP’nin sorumlu olduğunu ve KDP’nin ülkeyi bir savaş alanı haline getirmeye çalışan politikalar izlediğinin altını çizen Dilan, şöyle devam etti: “Dışarıdan bir saldırı gerçekleşmiyor, tamda içeriden KDP’nin egemenlik alanları içerisinde bu saldırılar gerçekleşiyor. KDP'de, saldırılara karşı tutum almak yerine, savaş gerekçesini PKK’ye bağlayan bir söylem var. Mevcut hava saldırılarını ve işgal girişimlerini sıradanlaştırıyor. Zaxo’daki katliam için PKK açıklama yaparak, orada herhangi bir askeri gücünün bulunmadığını söyledi. Orada hedef alınan insanların çoğu da Arap halkına mensuptu. Bunu manipüle etmeye çalışarak orada bir güvenlik sorunu varmış gibi bir algı yaratılıyor. Burada da bu saldırı konseptine KDP’nin rıza gösterdiğini ve göz yumduğunu söyleyerek tepkileri bastırmaya çalışıyor. Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasetçiler için ciddi bir sorun. İlişkilerini AKP hegemonyası içerisine koyan, denetime açık hale getiren, egemenlik hakkını devreden bir tarz var. Bu Kürtlerin ulusal birliği ve kazanımları için de tehlikelidir. KDP’de bir gaflet hali var, bu gaflet halinin Kürdistan’a bir dönemi kaybettirme riski var. Ama bu siyasete karşı halkın ciddi tepkisi var, bir iki yerde açıklama zorunluluğu geliştiyse bu insanların tepkilerinden kaynaklanıyor. Halkın onurlu duruşuna denk bir yönetim duruşu açığa çıkmadı.”
 
‘Rojava’dan Türkiye’ye saldırı değil demokrasi gelir’
 
Cumhurbaşkanı Yardımcısı İbrahim Kalın’ın geçtiğimiz günlerde Suriye’ye dönük operasyon sinyali vermesine de değinen Dilan, açıktan bir Kürt düşmanlığının yürütüldüğünü ifade etti. Kürtlerin bir statü ve kimlik sahibi olmaması için bütün Türkiye’yi ateşe verecek bir anlayışın olduğunu dile getiren Dilan, “İkinci bir İttihat ve Terakki anlayışı ve siyasetinin güncellenmiş hali AKP şahsında yaşanılıyor. Bu da tamamen Kürt düşmanlığı ve hayali bir güvenlik meselesiyle kurgulanmış bir siyasetle yapılıyor. Rojava’nın Türkiye’ye dönük bir saldırısı yok. Sınırlarda yerleştirdikleri çeteleri sorun olarak görmüyor ama bu ülkenin kadim halkı olan, sadece yaşadığı bölgeye özgü yaşamak isteyen insanlara düşmanlık yapılıyor. Bütün siyasetini Rojava siyasetine endeksleyen bir durum var. Dünyanın dört bir yanında mekik dokumalarının nedeni, küçücük bölgede Kürtler bir statü sahibi olmasın diyedir. Ülkede bunun hesapları yapılırken halk artık bunun böyle olmadığını görüyor. AKP ülkede bir savaş varmış gibi iç ve dış güçlerle yürümeye çalışıyor. Rojava’ya dönük saldırının anlamı budur. Rojava’dan Türkiye’ye gelse gelse demokrasi, insan hakları ve kadın özgürlükçü çizgisi gelir, onun dışında bir şey gelmez” şeklinde konuştu.