Ayşe Acar Başaran: Sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz

  • 11:08 28 Temmuz 2022
  • Siyaset
ANKARA - Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasının istenmesi, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararı ve kadınlara yönelik saldırılara tepki göstererek “Sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısında kadın gündemine dair gelişmeleri değerlendirdi.
 
‘Bu saldırılar boşa çıkacak’
 
Bu sabah Mersin’de aralarında HDP üyelerinin de olduğu 31 kişinin gözaltına alınmasına dikkat çeken Ayşe, “Bugün yine siyasi soykırım operasyonlarıyla güne başladık. Mersin’de aralarında İl Eşbaşkanımız Bedriye Kuş’un da olduğu toplam 31 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, arkadaşlarımızdan 20’si ev baskınlarıyla gözaltına alındı. Biz uzun süredir partimize, mücadelemize, demokratik siyasetimize karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonlarını yaşıyoruz ama şunu net olarak biliyoruz ki 2015 yılından bu yana sistematik bir biçimde yürütülen bu saldırılar bir kez daha başarısız olacak. Bu operasyonun içinde gözaltına alınanlar arasında belediye meclis üyeleri var. Tam da belediye meclisinde önemli bir toplantı olurken böyle bir operasyonun yapılması tesadüf değil. Bizim ne kadar haklı mücadele yürüttüğümüzün göstergesi. İktidarın zor aygıtından başka elinde hiçbir aygıtın kalmadığının da göstergesidir” dedi. 
 
‘Halkın iradesine bir darbe’
 
Önceki gün Meclis’te, Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir toplantı gerçekleştiğine vurgu yapan Ayşe, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için toplanan Karma Komisyon'da görüşmelerin yapıldığını hatırlattı. Ayşe, “Hatırlarsınız süreci; önce bir linç politikasıyla başladı, önce yandaş medya linç etmeye başladı, bu ülkenin suçlularıyla fotoğraf vermeye çekinmeyen, kadınları, Kürtleri, demokratik siyaseti hedef alan Suç İşleri Bakanı’nın hedef göstermesi ve akabinde Cumhurbaşkanı’nın verdiği talimatla Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için süreç yürütüldü. Biz bu sürecin demokratik siyasete, kadınların ve halkların iradesine bir darbe olduğunu biliyoruz. Aslında bir prosedürün gerçekleştirildiğinin farkındayız” şeklinde konuştu.
 
Ayşe’nin konuşmasından satır başları şöyle:
 
“Çünkü AKP Genel Başkanı açıklamasında “derhal ihanetin hesabı sorulmalı” derken bu süreci aslında noktalamış oldu. Kendi açısından bu süreç tamamlandı, ama formalite bir biçimde Meclis’te komisyon toplandı ve görülmemiş bir biçimde bir milletvekilinin 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet ve müessir fiili nedeniyle Türkiye’de dokunulmazlığı kaldırılıyor. Görüşmenin yapıldığı salon daha önce de benzer hukuksuzluklara, siyasi darbe operasyonlarının bir aracı halindeydi. Bu görüşmeler de bir benzeri olarak devam etti. Görüşmelerde iktidar ve ortağının milletvekilleriyle ilgili yaptıkları değerlendirmelerde burada meselenin bir polise karşı gerçekleştirilen bir eylem olmadığını açık bir biçimde gösterdi. Yargı bir kez daha araçsallaştırılarak, demokratik siyasete bu biçimde geri adım attırılmaya çalışılıyor. Halbuki çok yakından izledik, AKP milletvekillerinin kollukla kurduğu ilişki hakaretleri, saldırılar, yumruklamaları söz konusu. Bunlarla ilgili bir süreç başlatılmadı, hatta yetmedi bu kolluk, bu polisler hakkında sürgün kararları verildi. Bu polisler gelip milletvekillerinden özür diledi. Bu ülkedeki çifte standardın, ikili hukukun bir göstergesidir. Bir kez daha ifade ediyoruz, 2015‘ten bu yana sistematik bir biçimde uyguladığınız operasyonlar başarısız oluyor. Bu yöntemler bir kez daha başarısız olmaya mahkumdur. Bizler, bileşen partilerimizden milletvekillerinden hiçbiri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmadı. Hiçbirimizin dokunulmazlığı yoktu, özellikle gerçekleştirdiğimiz eylem ve etkinliklerde polislerin gerçekleştirdiği fiziki müdahaleler de bunların bir göstergesi. Bu yöntemlerle bize geri adım attıramayacaksınız. Saliha Aydeniz, DBP Eş Genel Başkanı, bir kadın, bir Kürt olduğu için bu saldırılara maruz kalmıştır, halkın iradesidir ve iradesi olmaya devam edecektir.
 
Kobanê Siyasi Soykırım Davası
 
Tabi ki kumpaslar, saldırılar, siyasi soykırım operasyonları, talimatlı yargının ilk vukuatı değil bu. Kobanê Kumpas Davası da bu talimatlı yargının gerçekleştirdiği süreçlerden biri. Pazartesi günü 15’inci duruşması görüldü. Olaydan 6 yıl boyunca tek bir işlem yapmayan yargı 6 yıl sonra aldığı talimatla bu dosyayı bitirmeye çalışıyor. Geçen duruşmada da aslında talimatlı yargının açık biçimde resmini gördük. Mücadele arkadaşlarımız savunma yapmak istedi. Sebahat Tuncel savunma yapmak isterken mikrofonu kapatıldı, diğer arkadaşlarımız yanına gitmek isteyince izin verilmedi. Salonda rehin alındılar. Kadın arkadaşlarımız net bir biçimde ifade etti. Biz de buradan talimatlı yargıya cüppelerinde düğmeleri olmamasına rağmen iktidarın yanında önlerini iliklemeye çalışanlara şu anda iktidarın politikalarına göre hareket eden yargıya sesleniyoruz; AKP gidecek, ama hesabı siz vereceksiniz. AKP gidecek sizi koruyacak kimse kalmayacak. Demokratik hukuk önünde hepiniz yaptığınız hukuksuzlukların hesabını vereceksiniz. 
 
Yargılanan değil, yargılayan bizleriz
 
Biliyoruz ki savcısından hakimine yargı mensuplarının tümü iktidarın politikalarına göre pozisyon alıyor. Adil yargılamanın bu ülkede artık olmadığın, bu ülkenin uzun bir süredir hukuk devleti olma vasfını kaybettiğini biliyoruz. Mahkemelerde anayasanın uygulanmadığının farkındayız. Bunun son örneği belki Kobanê Kumpas Davası. Ama bunun pek çok örneğine şahidiz. Biz yarın arkadaşlarımızın yanında olacağız, hep beraber mahkeme heyetinin yargılamasına değil, arkadaşlarımızın iktidarı ve mahkeme heyetini yargılamasını izleyeceğiz. Çok açık ki yargılanan değil, yargılayan bizleriz. Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Ayla Akat ve diğer tüm arkadaşlarımız AKP-MHP ittifakının Kürt ve kadın düşmanı politikalarını yargılamaya devam edecek. Arkadaşlarımızın mikrofonu kapatıldığında söylediklerini buradan yüksek sesle bir kez daha söylüyoruz: Biz milyonlarca insanın temsilcisiyiz, demokrasi için mücadele ediyoruz, sizden de adalet beklemiyoruz. Evet, biliyoruz yargınız gibi adaletiniz de yanlı. Adaleti bu ülkede biz sağlayacağız. 
 
İstanbul Sözleşmesi
 
Talimatlı yargı sadece politik dosyalarda değil, demokrasi mücadelesi yürütenlere, siyasetçilere bizlere karşı uygulanmıyor. Talimatlı yargının başka örneğini Danıştay’da gördük. Danıştay’da İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesi için onlarca kadın kurumunun, baronun, siyasi partinin, insan hakları kurumunun başvurusuyla bir dava açıldı. Kadınların büyük mücadele ve bedellerle kazanmış olduğu, kalemin kimin önemli olmadığı imzacısı kadınların olduğu bu sözleşmede AKP Genel Başkanı kendisine verdiği yetkili ile bir gecede çekildiğini tüm ülkeye ilan etti. Kadınlar, sokaklarda, alanlarda, Meclis kürsüsünde İstanbul Sözleşmesi bizimdir dedi ve dava açtı. Dava açanlardan biri de bizdik, Danıştay’da süreci takip ettiğimizde bütün savunmalarda, uluslararası hukuka aykırı olduğu net biçimde ortaydayken Danıştay Savcısı her duruşmada geri çekilmenin aykırı olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğine dair mütalaa verirken, talimatlı yargı, önünü iktidarın önünde ilikleyen yargı bizi şaşırtmadı. Erkeklerden taraf olduğunu bizlere göstererek, Danıştay da geri çekilme kararını onaylamış oldu.
 
Son 10 günde 7 kadın katledildi
 
Bu süreçten bugüne neler yaşadık. Son 10 gün içinde yaşanan kadın katliamlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. 19 Temmuz’da Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararından sonra katledilen kadın sayısı 7. Bu, sadece basına yansıyanlar. Çünkü her basın toplantısında ifade ediyoruz, bu ülkede artık iktidar, bakanlıklar, yetkililer verileri bizlerle paylaşmıyor. Yani son 10 gün içinde en az 7 kadın, erkek şiddeti sonucu katledildi. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Pınar Damar, İstanbul’un Bağcılar ilçesinde ormanlık bir alanda katledilmiş bir halde bulundu. Pınar’ı katleden Metin Aydın tutuklandı. Pınar’ın ailesi günler öncesine kayıp başvurusunda bulunmuştu. Elif Güneş, İstanbul Kadıköy’de ayrıldığı Koray Gülbar tarafından katledildi. Fail henüz yakalanamadı. Güllü Sülük, Eskişehir'de evli olduğu Ramazan Sülük tarafından katledildi. Elif Çakır, Afyonkarahisar’da  boşanmak istediği Doğukan Çakır tarafından katledildi. Derya Tekin, Muğla’da ayrıldığı Fatih Eryılmaz tarafından katledildi. Birgül Göksu, Kocaeli’de evli olduğu Yakup Göksu tarafından katledildi. Nuriye Mert, 27 Haziran’da İzmir'de boşanma aşamasında olduğu Ertekin Mert tarafından silahla vurulmuştu, 24 gün sonra bugün hayatını kaybetti. 
 
2015’ten 2022’ye katledilen kadınların verileri
 
24 Temmuz 2015’ten bugüne; yani Kürt sorununun çözümü için demokratik yöntemlerden vazgeçildiği günden bugüne, yani militarist erkek egemen politikalarının körüklendiği günden bugüne kadına yönelik şiddet verileri her geçen gün arttı. İktidar bunun aksini iddia etmişse de sadece basına yansıyanları sizlerle paylaşmak istiyorum.  2015 yılından şimdiye kadar katledilen kadın sayısı: 2015’te en az 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474, 2020’de 471, 2021’de 497 kadın erkek şiddeti sonucu katledildi. Yıldan yıla artan bir sayı söz konusu. Bunlar sadece basına yansıyan sayılar, daha fazlası olduğunu biliyoruz. İktidarın söylediğinin aksine, kadına yönelik şiddetin azaldığını iddia etseler de bu hakikat karşımızda duruyor. Yıldan yıla artan kadına yönelik şiddet vakalarıyla karşı karşıyayız.
 
Kadınlar katledilmesin diye mücadele ediyoruz
 
Kadına yönelik şiddet vakaları artarken iktidar ve yargısı İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararını onayladı. Danıştay, verdiği yanlı kararla kadına yönelik şiddetin altına imza atmış oldu. Bizler HDP ve Kadın Meclisi olarak daha ilk günden beri ‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın, İstanbul Sözleşmesi bizimdir’ diyerek sokaklarda, 8 Mart ve Newroz meydanlarında, alanlarda, Meclis’te savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Çünkü biz bu ülkede kadınlar katledilmesin diye mücadele ediyoruz, erkek tahakkümüne karşı yaşamları üzerinde kendileri karar versin diye mücadele ediyoruz. Bu yüzden İstanbul Sözleşmes’inden vazgeçmediğimizi her yerde ifade etmeye devam edeceğiz. 
 
Kadınlar devlet şiddeti ile yüz yüze kaldı
 
İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmekte ısrar eden iktidar bir taraftan da İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenen kadınlara saldırmaktan geri durmuyor. Kolluğu kadınlar karşısında kışkırtarak bir araç haline getiriyor. En son örneği; Ankara’da yaşandı. Kadınlar, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz’ diyerek demokratik haklarını kullanmak istedi, ‘Biz her gün katlediliyoruz, artık yeter’ demek için sokağa çıktı. Ama devlet şiddetiyle yüz yüze kaldı. KESK’li kadınlar polis şiddetiyle yüz yüze kaldılar. İktidar, bu şiddeti gizlemenin de aracını uyguluyor, çekim yapmak isteyen özgür basın emekçileri de bu şiddetten nasiplerini aldılar. Bir kez daha ifade ediyoruz; şiddetten, kaostan, savaştan beslenen iktidar kaybedecek! Kolluk gücünüzü önümüze yığsanız da, mahkeme salonlarına barikatlar kursanız da, sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz. 
 
İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edenler kimlerle yürüyor?
 
İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edenler kimlerle yürüyor? Erkek egemen zihniyetin sözleşmenin iptal talebinden de iktidarın ortaklarından kimlerle yol yürüdüklerini çok iyi anlayabiliyoruz. Bunun en son örneği olarak dün basına bir fotoğraf düştü. Derik Kaymakamı uyuşturucu için bir toplantı gerçekleştirmiş, uyuşturucuya karşı mücadele için. Ama kanaat önderi olarak getirdiklerinden biri Türkiye’nin hafızasına kazınan N.Ç. Davası olarak bilinen davanın sanıklarından Şeyhdavut D. idi. Yani küçük bir kız çocuğunun istismarında fail olan sanıklardan biri olan Şeyhdavut D. isimli erkek, AKP açısından bir kanaat önderi. Uyuşturucu ile mücadele ederken çağırdıkları isimlerden bir tanesi bu. İktidarın kimlerle yol yürüdüğünün, kimlerle bir arada olduğunun bizim için en açık örneği. Ama tabii ki biz onların kimlerle yol yürüdüğünü biliyoruz, ama biz de her gün en yerelden merkeze örgütlülüğümüzü genişleterek buna karşı mücadele edeceğiz. Gitmedik köy, çalmadık kapı, dolaşmadık bir mahalle kalmayacak şekilde örgütlenecek ve çalışmalarımızı sürdüreceğiz bu erkek egemen iktidara, ittifaka karşı. Kadın katilleri ve istismarcılarını cezasızlıkla ödüllendiren, koruyan, kollayan erkek yargıya karşı mahkeme ve adliye salonlarında mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadın avukatlarla bir araya gelip mücadeleyi daha fazla yükseltmenin yol ve yöntemlerini bulacağız. 
 
Son dört yılda doğum kontrol haplarının fiyatı tam üç kat arttı
 
Kadına yönelik şiddet bir kırım boyutuna gelmişken bir taraftan da iktidarın yürüttüğü bu savaş, çatışma, düşmanlık politikasının bir sonucu olarak da her gün biraz daha yoksullaşıyoruz, ekonomik kriz her gün biraz daha derinleşiyor. Fiyat artışlarından kendi haricinde herkesi sorumlu tutan bu yargı en nihayetinde fiyat artışlarını Allah’a bağladı. Diyanet, ekonomik kriz ve fiyat artışlarını tayin edenin Allah olduğuna dair fetvayla krizin üstünü örtmeye çalıştı. Evet, bir bu kalmıştı. Bunu da görmüş olduk. Son dört yılda doğum kontrol haplarının fiyatı tam üç kat arttı bu ülkede. Yoksulluk, istenmeyen gebelik oranlarının beraberinde kadın ve çocuğun istismarı ihtimalini arttırdığını hepimiz biliyoruz. Tarım işçisi kadınlar -bütün gün, sabahın erken saatlerinden gece geç vakitlere kadar yaz sıcağında çalışan tarım işçileri- bir günlük yevmiye ile bir teneke yağ alamadıklarını ifade ediyorlar. İktidar, bu kriz yokmuş gibi algı yaratarak kadın yoksulluğunu daha da derinleştiriyor ama biz ‘kadın yoksulluğuna hayır’ demeye devam edeceğiz. Kadınların bedenleri gibi emeklerinin de sömürülmesine izin vermeyeceğiz. Kod-29, Kod-42 ve türevleriyle, whatsapp mesajları ile işten çıkartılan kadın işçilerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. 16 saat çalıştıktan sonra akşama evde çalışmaya devam eden mevsimlik tarım işçisi kadınlarla dayanışma etkinliklerimiz de devam edecek. 
 
Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük saldırılar
 
Hepimizin bildiği gibi 20 Temmuz’da Federe Kürdistan’da Zaxo’ya bağlı Perex köyüne yönelik yapılan bombalamada aralarında çocukların da olduğu 9 sivil katledildi, 20’yi aşkın kişi yaralandı. Biz de buradan öncelikle yaşamını bitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ve yine yaralılara da bir kez daha acil şifalar diliyoruz. Defalarca ifade ettik, bir kez daha ifade ediyoruz. Bu, insanlığa karşı suçtur. Biz bunun açığa çıkartılması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bombalanan alan bir piknik alanıydı, bir sivil yerleşim alanı. Irak’ın dört bir yanından insanların gelip nefes almak istediği, bütün bu yakıcı süreçten uzaklaşmak istediği bir yerdi ve iktidar tam bu sivil alanı bombaladı. Aslında şöyle bir mesaj verdiğini biliyoruz: Nereye giderseniz gidin, nerede olursanız olun, size rahat nefes alacak bir alan bırakmayacağız. Her krizi, her sorunu kaos alanına çevirme iradesidir iktidarın yaptığı. Militarist, milliyetçi, cinsiyetçi erkek egemen politikaları her gün güçlendirmenin bir yöntemidir. Kadınları evlere hapsederek, yaşam alanı dışına iterek; gençleri geleceksiz bırakarak korkan, itaat eden bir gençlik ve toplum yaratılmak istenmektedir bu saldırılarla. Ve yine geliştirilen bu sivil katliamlarda bir kez daha bize Kürt ve kadın düşmanlığı üzerinden yürütülen kirli savaş politikasını göstermiştir. Biz bunu daha önce Roboskî’den biliyoruz, Maxmur’dan biliyoruz, Şengal’den biliyoruz. Suçlular açığa çıkarılana ve hesap verene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü nerede olursak olalım maalesef savaşın ve sınır dışı operasyonların en fazla muhatabı, bedelini en fazla ödeyenler biz kadınlar olacağız. Savaşın faturası en fazla kadınlara çıkartılıyor. Zaxo’da, Maxmur’da, Roboskî’de gerçekleştirilen sivil katliamların hesabının verileceği güne kadar bizlerin, kadınların adalet mücadelesi devam edecek. Bundan vazgeçmeyeceğiz. 
 
Uluslararası eylem günü ilan edilmesi talebini yineliyoruz
 
3 Ağustos Şengal Katliamı’nın yıldönümü. Biliyorsunuz 3 Ağustos 2014’te IŞİD çeteleri Şengal'e saldırarak, binlerce kadını ve esir almış, yüz binlercesini göçe zorlamış ve biliyoruz ki asıl amaçlanan kadınların ve Kürtlerin verdiği mücadeleydi. Rojava’da kadın öncülüğünde  IŞİD çetelerine karşı verilen mücadeleye karşı tahammülsüzlüğünün örneğiydi. Aradan 8 yıl geçti. Şengal’de kadınlar hala kendi yaşamları ve geleceklerini korumaya devam ediyorlar. Ama maalesef tıpkı Zaxo’da olduğu gibi Şengal’de de AKP-MHP ittifakının sürekli saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Şengal halkı ve kadınlarıyla dayanışmamızın süreceğini bir kez daha ifade etmek isteriz. 11-12 Mart’ta Almanya’da gerçekleştirilen uluslararası Ezidi konferansında IŞİD çeteleri elinde bulunan kadınların özgürleştirilmesi için etkin bir mücadele yürütülmesi kapsamında 3 Ağustos’un kadın kırımı ve soykırımına karşı uluslararası Eylem Günü ilan edilmesi kararlaştırılmıştı. Biz de 8’inci yıldönümünde Şengal Katliamı’nın 3 Ağustos’un kadın kırımı ve soykırımına karşı uluslararası eylem günü ilan edilmesi talebini bir kez daha yineliyoruz. 
 
Kadın dayanışmasını büyütme kararlığı
 
Biliyorsunuz ki 5’nci Olağan Kongremizi gerçekleştirdik. Kongremize yine damgasını vuran kadınların mücadelesi, moral ve motivasyonlarıydı. Bu ülkenin dört bir yanında Türkiye’de ve Kürdistan’da kadınlar kongre salonumuzu doldurarak, mücadelelerini büyüteceklerini ifade ettiler.  Akabinde ilk kadın meclisi toplantımızı gerçekleştirdik. Yeni mücadele hattımızı kadınlarla beraber tartıştık. Yönetimimizi açığa çıkardık, bu dönem kadın meclisi olarak, en önemli çalışmanın erkek egemen siyasete karşı mücadelemizi ve örgütlememizi yükseltmek olduğu kararlığından çıktık.  Dokunulmazlığı kaldırılan, eşbaşkanlık kazanımlarını suç sayan ve kadın siyasetçileri gözaltına alınan ve tutuklamalarla sindirmeye çalışan AKP -MHP ittifakına karşı kadın kazanımlarımızı ve kadın dayanışmamızı büyütme kararlılığı aldık. İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenme ve uygulanması için mücadele, tecrit politikalarına, cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı Aysel Tuğluk şahsında hasta tutsaklara özgürlük için mücadele edeceğimizin kararlılığı ile çıktık.  
 
Diyarbakır ve İstanbul’da yapılacak mitinge çağrı
 
Yaptığımız toplantılarda, HDP olarak, savaşa, şiddete, tecrit politikalarına, yoksulluğa, işsizliğe karşı 6 Ağustos tarihinde Amed’de, 7 Ağustos tarihinde İstanbul’da ‘Çözüm bizde savaşa ve sömürüye hayır’ şiarıyla miting gerçekleştirme kararı alındı. Bu mitingle Türkiye’nin içerisinde olduğu kaosu, Türkiye’nin sürüklenmek istediği bu sürecin kader olmadığını, alternatifin ve çözümün bizde olduğunu yükseltmek için bir araya geleceğiz. Önce kadınlara ve halkımıza çağrı yapıyoruz; gelin Newroz’da alanları doldurduğumuz gibi, 8 Mart’ta alanları doldurduğumuz gibi bu savaş siyasetine, sömürüye, ekonomik krize karşı daha fazla sesimizi yükseltelim. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı dayanışmamızı hep beraber büyütelim, gelin hep beraber miting alanımızda 6 Ağustos’ta Amed’de 7 Ağustos’ta İstanbul’da ‘Çözüm bizde, çözüm kadınlarda, çözüm bizlerin ortak mücadelesinde’ diyelim.”