‘Kürt kadın mücadelesi dünya kadınlarına ilham oldu’

  • 12:26 30 Aralık 2023
  • Güncel
 
AMED - DBP Kadın Meclisi Sözcüsü Berivan Bahçeci, 2023’te de Kürt kadın mücadelesinin devam ettiğini vurgularken, bu mücadelenin dünya kadınlarına ilham olduğunu kaydetti. 
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Kadın Meclisi, partilerinin Amed’de bulunan genel merkez binasında 2023 yılı içerisinde kadın gündemlerine dair basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, DBP Kadın Meclisi Sözcüsü Berivan Bahçeci konuştu. 
 
Kadınların erkek egemen iktidara karşı 2023 yılını direnişle geçirdiğini söyleyen Berivan, Kürt kadın hareketinin iktidar tarafından kriminalize edildiğini dile getirdi. Berivan, "Enternasyonal dayanışmayı büyüterek, kadın kurtuluş ideolojisinden beslenen ‘Jin jiyan azadî’ sloganını, tüm Ortadoğu’ya yön veren bir isyana dönüştürmüşlerdir. Bu isyan, 21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı inancını bilince taşımış, dünyada yükselişte olan sağ iktidarlara karşı yegâne itiraz hareketi olarak vücut bulmuştur. Söz konusu itirazın başat dinamiği kuşkusuz Kürt kadın hareketi olmuştur. Nitekim İran’daki Jîna Emînî şahsında kitleselleşen kadın mücadelesinin ortak noktası, Kürt kadın hareketinin 30 yıllık birikiminden referans almıştır. Bugün Kürt kadın hareketi, iktidar tarafından kriminalize edilmeye çalışılsa da dünya kadın mücadelesine ilham olan düzeye gelmiştir. Öyle ki Kürt kadın hareketinin dünya kadın mücadelesine kazandırdıkları ve sunduğu perspektifler, Paul Grüninger Vakfı tarafından ‘İnsanlık ve cesaret’ ödülünün Tevgera Jinên Azad (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan’a verilmesiyle de bir kez daha kanıtlanmıştır" sözlerini kullandı.
 
'Devlet kadınlara saldırıyor'
 
Kürt kadınların kazanımlarına karşı iktidarın yönelimlerine değinen Berivan, kadınların örgütlülüğünün bir cevap olduğunu vurguladı. Berivan, “AKP-MHP faşist rejimine karşı, Türkiye ve Kurdistan’da kadın direnişinin görünürlüğü yadsınamaz bir gerçekliktir. Mücadeleci kadınlara ve onların kazanımlarına karşı yönelimler, bu gerçekliği ispatlamıştır. Kürt kadın hareketinin yaratmış olduğu cins bilinci ve buna bağlı olarak demokratik siyaset alanında bile erkek egemenliğinin gerilemesine tahammül edemeyen devlet, kadınlara dönük gözaltı, tutuklama ve katletme gibi yöntemlerle saldırmıştır. Ancak kadınlar yargı tacizine karşı duruşma salonlarında yargılayan, katledilmelere karşı öfkesini örgütlülüğe dönüştürerek devletin bu kirli politikalarına cevap vermiştir" ifadelerine yer verdi.
 
‘Rojava Devrimi Orta Doğu’ya umut oldu’
 
Rojava Devrimi'nin Orta Doğu'ya umut olduğunu kaydeden Berivan, "Devlet, yine kadın kazanımlarına karşı saldırılardan geri durmamıştır. İstanbul Sözleşmesi’nden uluslararası hukuku hiçe sayarak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bir gecede çıkmış, akabinde de 6284 sayılı yasayı tartışmaya açmıştır. Kadınlar, kazanımlarını korumak için sokaklarda, Meclis’te, örgütlü kurumlarında itirazlarını yükseltirken, diğer yandan Rojava Devrimi’nin kazanımları tüm Orta Doğu’ya umut olmuştur. Rojava Özerk Yönetimi, son iki yılda bölge halkı ve bileşenleriyle birçok toplantı düzenleyerek 99 maddesinde yapılan düzenlemelerle beraber 134 maddeden oluşan Toplumsal Sözleşme onaylanmıştır. Böylelikle devletin hukuku değil, toplumun hukukunu inşa etmenin zorunluluğunu önümüze görev olarak koymuştur" dedi.
 
'Kürt kadın öncülerine suikast yapıldı'
 
Berivan, Kürt kadın hareketinin diğer halkların kadınlarının da cins bilincinin uyanmasına etkili olduğunu, Kürt kadın hareketinin erkek devletinin hedefi haline geldiğini, şu sözlerle paylaştı: "Rojava’ya saldırılarını yaygınlaştıran Türkiye devleti, aynı zamanda Kürt kadın hareketinin büyümesini ve enternasyonal mücadeleyi örgütlemesini resmi ideolojisinin hedefine almıştır. Çünkü Kürt kadın hareketi, diğer halklara mensup kadınların da cins bilincinin ilerlemesinde doğru ve büyük bir rol oynamıştır. Bugün, egemen ulusun kadın mücadelesine dahi, onlarca yıllık mücadele deneyimi ve pratikleriyle yön veren Kürt kadın hareketi, erkek devletin hedefi haline gelmiştir. Özellikle AKP döneminde kadın cinayetlerinin artmasının ve önünün açılmasının, Kürt kadın hareketinin kadın kurtuluş ideolojisini tabana yaymasının intikamı olarak ele alınmaktadır. Öyle ki Sakine Cansızlar ile başlayan Seve Demirler, Hevrin Xelef, Nagehan Akarsel ve Evin Goyi ile devam eden Kürt kadın hareketinin öncülerine yönelik suikastlar, devletin söz konusu intikam politikalarının bir başka göstergesidir.”
 
'Saldırılar hem siyasi hem sosyal'
 
Kadına yönelik saldırıların bedenleri üzerinden de gerçekleştiğine değinen Berivan, "Rindêxanlardan, Zarifelerden, Beritanlardan günümüze kadar, sömürgeciliğin Kürt kadınlara yönelik saldırı yöntemleri değişmemiştir. Bu saldırılar devlet derecesinde askeri yöntemlerin yanı sıra siyasal ve sosyal yöntemlerle de devam etmiştir. 90’lı yıllarda Kürt kadınlarına yönelik saldırılar, kadın bedeninin teşhir edilmesi üzerinden ilerleyerek bugüne kadar gelinmiş ve bu bir özel savaş yöntemi olarak belirlenmiştir. Ekin Wan örneğinde yaşadığımız gibi, sömürgecilik zihniyeti Kurdistan’da kadın mücadelesine dönük öfkesini çirkin yöntemlerle göstermiştir. 2016 yılından bugüne, Kürt kadınlarının bedenleri üzerinden bir savaş yürütüldüğü gibi aynı zamanda bir siyasi mücadele de yürütülmektedir. İpek Er, Gülistan Doku vb. olaylarda da devletin Kürt halkına ve bilhassa da kadınlarına karşı kirli savaşta ısrarı, resmi bir politika haline gelmiştir. Nasıl ki faşizm emperyalizmin ve finans kapitalin en gerici hali ise, Türkiye ulus devletinin, Kürt kadınlara yönelik bu kirli savaş konsepti de Kürt savaşındaki çaresizliğinin yöntem olarak son halidir" sözlerini kullandı.
 
Berivan, iktidarın savaş politikalarının İsrail’in, Filistin halkının haklı mücadelesini bastırma politikalarıyla benzer olduğunu şu sözlerle anlattı: "İsrail’i eleştirme yoluyla diline dolayan Erdoğan yönetimindeki Türkiye ulus devletinin resmi tanımında da “ulus” ibaresi taşıyan İsrail Devleti’nden savaş hukuku açısından hiçbir farkı olmadığını, yine hamisi olduğu Hamas’ın da savaş aklıyla birebir örtüşen uygulamalarının olduğunu son İsrail-Filistin Savaşı’nda bir kez daha görmüştük. Bu savaş da kadın bedeni üzerinden başlamış, kadınların sokak ortasında işkenceye uğraması, görüntülerinin çekilerek servis edilmesi, yine bilhassa kadınların rehin alınması ve yoğunlukta kadın ve çocukların ölümleriyle devam etmiştir."
 
'Kadınların ihtiyaçları ayıp sayıldı'
 
Kadına yönelik saldırıların yalnızca siyasi boyutta değil toplumsal boyutta da devam ettiğini söyleyen Berivan, , 6 Şubat Mereş merkezli depremden sonra kadınların yaşadıklarına dikkat çekti. Berivan şöyle devam etti: "6 Şubat’ta meydana gelen Mereş merkezli depremlerde Kurdistan’ın birçok kenti etkilenmiş ve yıkım geniş bir alana yayılmıştır. Deprem gibi bir afet olmasına rağmen iktidar ve iktidara karşı tüm siyasetler açısından yine bir erkek savaşına dönüştürülmüştür. Kadın örgütleri dışında bu depremden etkilenen kadınlara ilişkin kayda değer çalışmalar yapılmamış, cümleler kurulmamıştır. Depremzede kadınların özel ihtiyaçları 'ayıp' sayılarak ihtiyaçlar listesine alınmadığı durumlara tanıklık edilmiştir. Depremden kurtulan hamile kadınların ne tür ortamlarda doğum gerçekleştirdiğine dair bir veri dahi ortada yoktur. Ebeveynlerini kaybeden çocuklar tıpkı 1938 Dersim’de uygulanan politika gibi batı illerine götürülerek ve buradaki yurtlara yerleştirilecek akıbetleri kaybedilmiştir. Genel olarak deprem gibi bir meselede dahi iktidarın politikalarına karşı yürütülen siyaset erkek dili ile kurulmuştur. Oysa kadınlar her alanda olduğu gibi deprem bölgesinde de yaşamı yeniden inşa etmek için çaba gösterdi. Mereş merkezli gerçekleşen depremler sonrasında kutsallığı ile övünen devlet enkaz kaldıramazken, kadınlar yıkımın gerçekleştiği kentlerde kolektif bir akıl ile yıkılan kentlerin ortasında yaşamı yeniden inşa etmenin olanaklarını oluşturmuştur. Ancak iktidar bu olanaklara da tahammül edemeyerek kurulan konteyner kentlerdeki dayanışma çadırlarını kaldırma talimatı vererek zora dayalı kolluk eliyle yeni yaşam alanlarına müdahale etmiştir. Yine kriz koordinasyon merkezlerini en iyi bildiği yöntem olan kayyım marifetiyle gasp etmiştir.”
 
'Karanlığa karşı umut'
 
Orta Doğu ve Kurdistan’da kadınlara yönelik bu tablonun oluşma sebebini İmralı Cezaevi’nde 25 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritten bağımsız olmadığını vurgulayan Berivan şu ifadeleri kullandı: "Tecridi artık bir yönetme biçimine dönüştüren iktidar, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözme iradesini ortaya koyan Sayın Öcalan’ın sesinin dışarıya iletilmesini engellemektedir. Baskı ve zora dayalı bir yönetim biçiminden güç alan iktidar Kürde karşı düşman hukukunu pervasız bir şekilde uygularken, toplumun kalan kısmına da mesajı bu baskı üzerinden vermeye çalışmaktadır. Ancak bu politika kısa bir zamanın ürünü değil, 100 yıllık tarihsel bir sürecin devamıdır. Bugün Cumhuriyetin 100. yılına girdiğimiz dönemde Kürdün inkarı halen devam ederken, Kürt kadınlarının dört parça Kürdistan’da yaptığı çalıştaylar ile Lozan Antlaşması’nın bir soykırım anlaşması olduğuna dair tespitleri ile kurtuluşunu kurulacak Kadın Konfederasyonunda görmeleri de yine vaat edilen karanlığa karşı umudun kendisi olmuştur.” 
 
'Mücadelemizi büyütüyoruz'
 
Berivan mücadeleye devam edeceklerinin altını çizerken son olarak şöyle dedi: “Biz DBP’li kadınların önüne koyduğu pusula kadın kurtuluş ideolojisinin ta kendisidir. Bugüne kadar pusulamızı nasıl şaşırmadıysak, bugünden sonra da aynı yolda yürüyeceğimizin kararlılığını kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Bizden önce yürünen yollardaki ayak izlerini takip ediyoruz, mücadelemizi büyütüyoruz. 2024 yılının başta Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın ve onun şahsında tutsak edilmeye çalışılan Kürt halkının özgürlük mücadelesini verme yılı olacağının sözünü bir kez daha veriyoruz.”