Tülay Hatimoğulları: Kayıpların nedeni Saray rejimidir

  • 12:36 20 Şubat 2023
  • Siyaset
 
ANKARA - HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, Mereş merkezli depreme dair yaptığı basın toplantısında, “Deprem değildi bizi öldüren, Saray rejiminin bize karşı niyetiydi. Deprem bölgesindeki insanlara karşı niyetiydi ve saray rejiminin koltuğunu koruma sevdasıydı bizi öldüren” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, Mereş merkezli yaşanan ve 41 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği depremde 2 hafta boyunca deprem bölgelerinde sürdürdükleri çalışmaların ardından bu süreci, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi. Tülay, “Halktaki net duygu, ‘Devlet yoktu buharlaştı, bizler bilerek ve isteyerek ölüme terk edildik’ hissiyatıydı” dedi.
 
‘AFAD içi bomboş bir kuruma dönüştürüldü’
 
Ölümlerin sebebinin Saray rejimi olduğunu söyleyen Tülay, “Deprem değil, ihmal öldürür. Bu bizim çok iyi bildiğimiz ama asla önlem alamadığımız konulardan birisi. Deprem değil, binaların dayanıksızlığı, denetimsizliği öldürdü bizi. Deprem değil, devletin kurumlarının beceriksizliği, devletin ilgisizliği, ihmali, alakasızlığı ve bugüne kadar AFAD diye ortalığı velveleye verdikleri kurumların içinin ne kadar boş olduğu bir kez daha karşımıza çıktı. Kızılay, AFAD gibi liyakatsiz, beceriksiz, teçhizatsız, yakınlarını ve yandaşlarını atayarak, bu kurumların içini boşaltan bu saray iktidarı, depremde kayıplarımızın bu kadar büyük olmasının temel nedeni. Evet deprem değildi bizi öldüren, Saray rejiminin bize karşı niyetiydi, deprem bölgesindeki insanlara karşı niyetiydi ve koltuğunu koruma sevdasıydı bizi öldüren” dedi. Bile isteye insanların katledildiğini vurgulayan Tülay, “Bilerek ve isteyerek gönderilen yardımlar engellendi, sınırda askerler tarafından bekletildi. Ülkenin başına gelen en büyük felaket, gerçekten saray rejiminin, tek adam rejiminin ta kendisidir. Bütün yetkileri kendine bağlayan, kurumların özerkliğini kendine bağlayan, biraz önce ifade ettiğim gibi, Kızılay’ı, AFAD’ı iyice içi bomboş kuruma çeviren bu saray rejimi, bu katliamın altına imza atanın ta kendisiydi” ifadelerini kullandı.
 
‘Cumhurbaşkanı ve yetkililer derhal istifa etmelidir’
 
“Cumhurbaşkanı ve yetkililer derhal istifa etmelidir. AFAD ve Kızılay başkanları dahil olmak üzere bütün yöneticileri de derhal istifa etmelidir”  diyen Tülay, bu kurum ve kişileri “cinayetin ortağı” olarak nitelendirdi. Tülay, depremle ilgili ilk izlenimlerini şöyle paylaştı: “Deprem olduğu ilk anda ailem tarafından haberdar edildim. Ailem Samandağ’da yaşıyor. Benim de yaşadığım mahalle yerle bir oldu. Hızla yola çıktık. Burada daha önce AFAD’da gönüllü olarak çalışmış, madende, kurtarma ekiplerinde gönüllü olarak çalışmış arkadaşlarla ve bir grup sağlıkçı ile kötüydü. 100 kilometreyi 4-5 saatte gidebildik. Bunu kabul ediyorum yollar kötüydü, zincirleme kazalar vardı. Biz Hatay’a gittiğimizde kent karanlığa teslim edilmişti. Her yer zifiri karanlıktı, biz yollardan dolayı gecikmeli gidebildik. O kadar karanlıktı ki her yer, yolların ortadan yarıldığı yerlerde yavaş gitmek zorunda kaldık. Ortadan yarılmış olan yollara halk müdahale etmiş. Mandalina sandıklarıyla bir kazaya sebebiyet vermemek için orada dizilmiş mandalina sandıklarını gördüm. Samandağ’a yetişir yetişmez yetkililere ulaştım. Orada enkaz altında kalan kolluk da vardı, polis de asker de yaşamını yitirdi.”
 
‘Dezenformasyon yayan AKP’dir’
 
Bölgedeki çaresizliğin ve ihmalkarlığın canlı tanığı olduğunu söyleyen Tülay, “Bu deprem 04.17’de gerçekliyor. Akşam karanlık çökene kadar bir polis ve jandarma yoktu sokakta. En azından trafiği düzenlemek üzere. Bu tam terk edilmişliğin vesikasıdır. Orada yerel yetkililerle yaptığım görüşmeler sonucunda yerel yetkililerin de merkezi hükümeti çaresizlik içinde beklediğinin canlı tanığıyım. Lütfen Meclis’te bir şeyler yapın, hükümet devreye girsin sözlerini oradaki birçok insandan duydum. Ertesi gün yine bir jandarma ve polis dahi yoktu. En azından bırakın yardımları trafiği düzenleyecek. Daha sonra şöyle şeyler duyduk biz iktidar sözcülerinden; muhalefet dezenformasyon yapıyor, deprem yaşanmış, bunun üzerinden bir siyaset geliştirmek istiyor muhalefet. Tam tersi bunu yapmak isteyen AKP iktidarı ve Saray rejiminin ta kendisidir. Asıl yalanı, asıl yanlış bilgilendirmeyi, asıl yalan ve dolanı, dezenformasyonu yapan ta kendileridir. Hükümet sözcüleridir, Cumhurbaşkanıdır ve Bakanlarıyla birlikte bunu yapmıştır” şeklinde konuştu. 
 
Tülay’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
 
“Sizlere şunu hatırlatmak istiyorum, böylesi afet zamanlarında bugüne kadar Türkiye’de alışılagelen gelenek nedir; hemen asker sokağa çıkar ve asker sokakta görünürdü ama asla iki güne kadar bir asker yoktu sokaklarda. Çünkü ben Hatay’da deprem bölgesinin tamamını gün içinde dolaştım. Peki neden yoklardı? Milli Savunma Bakanı açıklama yaptı, şunu hatırlatmak istiyorum. Ben Ankara’dan Hatay’a giderken radyoda dinledim, Milli Savunma Bakanı dedi ki ‘Biz bütün askerlerimizle birlikte arama kurtarma çalışmaları, yardım ulaştırma dahil alanda, sahadayız dedi. Bunu yolda giderken ilk gün yapılan açıklamada duyduklarımız ama bunun böyle olmadığının sahada canlı tanıklarıyız. Kendi deneyimlerimizle gördük. Bugün Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, biz ilk günden saat 10.00’dan itibaren depremden etkilenen Hatay’daki 8’inci Komando Tugayı’nın arama kurtarma çalışmaları başladı. Külliyen yalan, öyle bir çalışma başlatılmadı. Bakın bahsedilen tugay Serinyolu’ndadır, Serinyol ile Antakya merkez arasında sadece 22 kilometre var. Aynı tugay ile aynı depremden etkilenen Samandağ arasında sadece 47 kilometre var ve yol şartları ulaşım için son derece elverişliydi. Biz o yolları kullanarak, Hatay’da dört bir yandaki depremi, zaten ilk günden, ikinci günde daha detaylı gündüz gözüyle görebilme şansına sahip olduk. Burada yapılan bu açıklama neye istinaden yapılıyor? Çünkü halktan net duydu, devlet bu depremde yoktu, devlet adeta buharlaşmıştı ve bizler ölüme terk edildik. Bilerek ve isteyerek ölüme terk edildik.
 
Milli Savunma Bakanı’nın açıklamaları doğru değil
 
O yüzden bugün Milli Savunma Bakanı’nın yaptığı açıklamalar doğru değil ve sadece kendisiyle Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı neden sahada olmadıklarını anlatmaya çalışıyorlar kitlelere ama kitleler size inanmayacak. Çünkü kitleler oradaki tugayın kaç kilometre öteden ve ne kadar çabuk bir hızla gelebileceğini iyi biliyor. Bilmeyenlere de biz anlatacağız. Buradaki ihmale daha farklı ihmallerin de eklendiğini söylemeliyiz. Bir kere AFAD seferber edilmedi, seferberlik ilan edilmedi. Burada olması gereken seferberlik bir yandan kamusal alanların seferberliği, öte yandan toplumun topyekûn bir seferberliğine ihtiyaç vardı. Böylesi büyük bir depremin yaralarını sarmak ve enkaz altındaki insanları canlı kurtarmayı başarabilmek için ama bu yapılmadığı gibi içi bomboş bir AFAD ile karşılaştığımızı örneklerle anlatmak istiyorum.
 
Yardıma gelen AFAD ekibinin üstünde sadece önlük vardı
 
Birinci günün gecesinde saat 03.00 sularında bir AFAD ekibi benim içinde olduğum mahalleye geldiler ve benim görme şansım oldu. İlk AFAD ekibini biz karşıladık ve birlikte olduğumuz arkadaşlarla arama kurtarma çalışmalarına fiilen katıldık. Kepçe yoktu 40 dakikayı aşkın bir kadını kurtarmak için bizzat kepçe bulma işini ben üstlendim. Bunu büyük bir onur ve mutlulukla söylüyorum. Bir kadını kurtarmayı başarabildik. Oraya kepçeler seferber edilseydi, yakın illerden o kepçeler gelebilirdi. İçişleri Bakanı depremin şiddeti hava koşulları vs. açıklamalar yapıyor ama biraz önce söyledim kolordu komutanlığı tugayının durumu ortada. Mevcut olan iş makinaları harekete geçirilebilirdi. Yakın illerden özellikle Akdeniz tarafından. Çünkü doğu illeri depremden etkilenmişti ama yakın illerden çok hızlı araç seferberliği olurdu ama bu yapılmadı. AFAD’ın elinde ilk ekipte birkaç makas, birkaç kazma vardı, küreği de bizden istediler, o saatte kürek bulduk. Daha sonra başka bir ekibin intikal ettiğini duyduk onlara da yardım ettik. 15 kişilik AFAD ekibinin üstünde sadece AFAD önlüğü vardı, temsilciniz kim diye sordum bir kişi benimle muhatap oldu kendimi tanıttım ve konuştum. Niye geldiniz o zaman dedim. İçeride feryat figan ‘Bizi kurtarın’ diyen bir anne-baba, dışarıda da ağlayan bir çocuğun haykırışları karşısında AFAD’dan bir kadının hüngür hüngür ağladığına tanık oldum. Biz elbette kurumların yapısını eleştiriyoruz ama orada gönüllü olarak bulunan bütün yurttaşlara, destek için gelen şahıslara minnettarız ama AFAD ekibi eli boş gelmişti asla onlara teşekkür etmeyeceğiz ve AFAD yönetimi derhal istifa etmelidir. Onlara ne demişler biliyor musunuz? ‘Yurtdışından gelen ekiplerin mühimmatlarını kullanacaksınız’. Bize şunu söylediler: ‘Biz burada bırakıldık hiç muhatabımız yok, ne yapacağımızı bilmiyoruz elimizde hiçbir şey yok.’ Bunu bizzat kendilerinden duyduk.
 
Hala utanmadan ‘İhmal yok’ diyorlar!
 
İkinci gün Armutlu’daki arama kurtarma çalışmalarına tanıklık ettik. Oradaydık Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar o gün geldi ve biz heyet şeklinde de neler yapabileceğimize bakmaya çalışırken uzun uzun görüşmelerimiz de oldu. Orada arama kurtarma çalışmalarına gelen belediye ekiplerinin İstanbul havalimanında 6 saat bekletildiğini, kendilerinin geldikten sonra ekipmanlarının -İçişleri Bakanı diyor ya hava koşulları kötü- bütün o hava ve yol koşullarını aşarak yetişmiş olan içinde araç ve gereçlerin olduğu kamyonlar Hatay il sınırında bekletilmiş. ‘Şimdi size ihtiyaç yok burada bekleyin’ demişler. Ekipler gelmiş ama mühimmat gelmemiş, ekipler yeterince verimli çalışamıyorlar. Hala çıkıp utanmadan sıkılmadan ihmal yok biz halkın yanındaydık deme cüretini gösteriyorlar. Cesaretiniz varsa İçişleri Bakanı da Milli Savunma Bakanı da Cumhurbaşkanı da gitsin bunu deprem bölgesinde insanlara söylesin. Yandaşlarını toplayıp kendisini alkışlatacak bir senaryo değil gerçekten gelişigüzel, herhangi bir deprem bölgesine gitsin ve desin ki ‘Devlet yanınızda mıydı’. Tebdili kıyafet yaparak gitsin ve sorsun oradaki gerçekleri görecektir. Depremde yakınlarını, arkadaşlarını, çevresini kentini kaybetmiş bir insan olarak burada konuşuyorum. Kime mikrofon uzatırsanız burada söylediklerimin hepsini onlardan duyacağınızdan emin olabilirsiniz.
 
İmar affı cinayete atılmış imzadır
 
İmar affına gelmek istiyorum. İmar affına hayır diyen tek partiydik. İmar affı için bir altyapı çalışmasının olmadığını, o binalarda oturulup oturulmayacağının değerlendirmesinin yapılmayacağı kanaati bizde yüksekti. Nitekim yanılmadık. Keşke yanılsaydık ve o kadar canımızı kaybetmeseydik. İmar affı da tam cinayete atılmış imzadır. Bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Bu iktidarın alnındaki kara yazılardan biri olarak kalacaktır. Burada kentin dokusuna, kentlerimiz çok büyük yıkım yaşadı. Antakya bütün o ilçelerin tarihsel olarak ortak ismidir. Antakya’nın sadece binası, insanı değil bin yıllık tarihi dokusu da enkazda kaldı. Biz sürekli şunları haykırdık, çağrılarda bulunduk. Arama kurtarma ekipleri gelmeli bölgeye. Arama kurtarma ekiplerinde çalışan ekipler özellikle belediyelerden gelen ekipler canla başla çalıştılar. O ekiplerin büyük jeneratörü, talepleri aynı zamanda enkaz altında telefonu yanında olan insanların dışarı ile kurabileceğine dair fikirleri vardı. Ayrıca kurtarma ekiplerinin birbiriyle diyaloğu açısından özellikle seyyar baz istasyonları talep ettik ama bunlara da dönülmedi, bakılmadı.
 
Toplumsal dayanışma ağları
 
Şimdi devlet bizim sesimizi duymadı, devlet bizi bu bölgelerde ölüme terk etti. Her bölgede, bütün deprem bölgelerinde olduğu gibi Hatay’ı da ölüme terk ettiler. Burada toplumsal dayanışma gerçekten büyük bir umut oldu, burada da toplumsal dayanışma ağlarına emek veren herkese, yurt içinden, yurt dışından katkı veren, gerçekten depremzedelerin yaşama tutunmaları için bir dal olmayı başarabilen bütün dayanışma ağlarına, katkı sunan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ve bunları da hatırlatmak istiyoruz. Bölgede çok büyük bir yıkım var. O bölgede hayatta kalan insanların yaşamlarını idame ettirebilmesi için daha uzunca bir süreye ihtiyacımız var. O yüzden bu toplumsal dayanışma ağları, sistematik bir şekilde bir süre daha devam etmelidir. Hala deprem bölgesinde en fazla talep edilen çadır, kuru gıda ve temizlik, hijyen malzemeleri. bunlar hala ihtiyaç olarak kendini koruyor. Lütfen desteklerinizi, dayanışmanızı eksik etmeyin. Toplumsal dayanışma bir yandan depremde yaşamını kaybedenlerin yakınları için hayata tutunmak, bir yandan çok önemli umut kaynağıydı, ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra böyle bir anlamı da vardı dayanışmanın.
 
İktidar dayanışmaya müdahale etmeye çalışıyor
 
Gelelim görelim ki beceriksizliği ile izleyici kalarak, hiçbir kurumunu seferber etmeyerek, bilerek ve isteyerek insanları ölüme terk eden bu iktidar, şimdi bu dayanışma ağlarına müdahale etmeye çalışıyor. Pazarcık’ta oldukça sistematik çalışan ve çok kişinin yarasını sarmaya çalışan cemevinin yardım mekanizmasına el koydular. Bunun farklı alanlarda kurulan bu dayanışma merkezlerine bu iktidar el koymak istiyor. Ya siz gelmediniz, bu insanlar bizlerin yaralarını sardı. Üstüne üstlük onları mı cezalandıracaksınız. Bu mu sizin adaletiniz? Bu size yakışandır ama buna müsaade etmeyeceğiz. Sakın bunu denemeye kalkmayın. Toplumun tepkisi ile karşılaşırsınız. Çünkü depremzedeler sizden önce bu sivil yardımlaşma ağını yanlarında gördüler. Bu sivil inisiyatifleri yanlarında gördüler, sizleri değil. Bu dayanışma ağına müdahale etmek, başta işlediğiniz cinayetin benzerini işlemeye devam etmek anlamını taşır ve bizler buna asla müsaade etmeyeceğiz. Tabi ki dayanışmanın büyük bir anlamı ve önemi var. İhtiyaçların karşılanmasının biraz önce bahsettiğim manevi değeri çok anlamlı ve önemli. Burada kamunun görevlerini yeniden hatırlatmak istiyoruz.
 
Enkaz altında kalan insanların bir mezar taşı olsun istiyoruz
 
Bizleri, depremzedeleri ölüme terk eden bu iktidar anlayışından biz hiçbir şey beklemiyoruz. Zaten istifa etmesi gerektiğini düşünüyoruz ama kamu denilen şey, depremzedelerin yaralarını sarma konusunda şimdiye kadar yapmadıkları görev ve sorumluluklarını mutlaka şimdiden sonra yapmak zorundadır. Orada yıkılan binalarda önce enkaz altında kalan canları, mümkünse vücut bütünlüğü bozulmadan çıkarılması zaten birinci ve en acil görevlerimiz arasındadır. Bu çağrıyı bir kez daha yineliyoruz. Şu anda kaba bir şekilde enkaz kaldırma çalışmaları başlamış ve insanların vücut bütünlüğü olmadan, belki de bazı insanların dikili bir mezar taşı bile olmayacak. Şu an dışarıda yakınlarının enkaz altından çıkarılmasını bekleyen duygu tam olarak şudur, bari bir mezar taşı olsun. Bu o kadar insani ve o kadar anlaşılabilir bir şey ki buna da hizmet etmeyen bir enkaz kaldırma çalışması yürütülüyor. Bu konuda bir kez daha uyarıyoruz. Enkaz altında kalan insanların vücut bütünlüğü mümkün mertebe bozulmadan oradan çıkarılıp, bir mezar taşı olsun istiyoruz.
 
Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız
 
Bunun yanı sıra enkaz kaldırıldıktan sonra kenti yeniden inşa etmeye gelecektir sıra. Kenti yeniden inşa ederken, bu iktidarın 5’li çetesine şimdiden peşkeş çekmeye çalıştığının farkındayız oradaki toprakları. Ne yapacak, nasıl düşünüyor? Gölcük depremi gibi mi işletilecek. Henüz bunlar hakkında bilgiye sahip değiliz ama buradan bir kez daha uyarıyoruz. Sakın ve sakın orada insanları ölüme terk ederek, bölgeyi insansızlaştırarak, bir demografik yapı değişimine ya da oradaki tarihi kentin dokusunu daha da bozmaya ki deprem zaten yeterince bozdu, ortadan kaldırmaya çalışan bir plan ve proje, bir ticaret alanı gibi göreceğiniz plan ve projeden uzak durun. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bizler topraklarımızı seviyoruz. Bizler yeniden döneceğiz, o topraklarda hayatlarımızı kuracağız, yeniden inşa edeceğiz. İşte oradaki yurttaşın gerçek hissiyatı, duygusu, fikri ve düşüncesi budur. Yaşanan kısmi göçün önemli oranda geçici olacağı kanaatindeyiz. Biz buradan değerli tüm yurttaşlarımıza, depremden etkilenen bütün bölgelerden göç eden yurttaşlarımıza sesleniyoruz. Lütfen topraklarınızı satmayın, topraklarınızı terk etmeyin. Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız, kentimize, yaşam alanlarımıza yeniden sahip çıkacağız. Burada da kamuya düşen görevleri bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Kamu mutlaka ve mutlaka bu yaraların sarılması için ihmal ettiği görevleri artık bu ihmalkarlığı bir kenara bırakarak, kentin dokusunu bozmadan, yeniden bir toplumsal anlayışla, toplumu merkezine alan bir anlayışla kentin dokusunu yeniden diriltmeyi önemseyen bir anlayışla ve depreme dayanıklı bir şekilde yeniden inşa sürecine girilmelidir. 
 
Kamu kaynakları seferber edilmeli
 
Biz 21’inci yüzyılda bilimin bu kadar geliştiği bir dönemde, bütün evlerimiz mezara dönüşüyor ama Japonya'da evler mezar olmuyorsa demek ki oradaki modeli fay hatları üzerindeki bölgemizde hayata geçirmeliyiz. Şunu da hatırlatmak istiyorum. Bu çalışmaların mutlaka ve mutlaka meslek odalarıyla birlikte yürütülmesi lazım. İktidarın yine ben yaptım oldu, gelen yardımları iç ettim oldu anlayışında olmaması lazım. Mavi Marmara olayında olsun, 15 Temmuz’da gelen bağışlar olsun, iktidar bu bağışları yiyip bitirdi. Amacına uygun kullanmadı. Amaca uygun harcamalar gerçekleşmedi bunu daha sonra dile getirmek istemiyoruz şimdiden dile getirmek istiyoruz. Depremle ilgili gelen yardımlar başta olmak üzere bütün kamu kaynakları seferber edilerek depremzedelerin yaraları sarılmalıdır. Sakın ola ki bu paraları önceki gibi yemeye kalkmayın. Kursağınızda bırakırız.
 
Soru önergesinden haftalar sonra deprem oldu
 
Meslek odaları meselesine gelecek olursak; hiçbir şeklide AKP iktidar hiçbir plan ve projesinde, çalışmasında ilgili STÖ’ler, meslek örgütleriyle bağlarını kuran bir çalışma yapmadı, buna hakkınız yok. Binalar mezara dönüştü. Bunu şimdi yapmak zorundasınız. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın 8 Şubat 2021 tarihinde fay üzerinde yaşayan kentlerimiz Hatay raporunu açıkladı ve adeta 6 Şubat’ta yaşadığımız depremi bizlere anlatmıştı. Şunu demişlerdi bu topraklarda çok canlı fay hatları var ve bunlar 7’nin üzerinde depremlere neden olabilir ve alüvyon toprak olan bölgelerde çöküntüler yaşanacaktır. Bu rapor yayınladıktan sonra Kırıkhan’da 18 Aralık akşamı 4.8 şiddetinde bir deprem gerçekleşiyor. 18 Aralık 2022’de aynı günlerde ben Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bir soru önergesi veriyorum. Soru önergesinin örneğine Meclis arşivinden bakabilirsiniz. TMMOB’un Jeoloji Mühendisleri Odası’nın bu raporunu kendilerine sunan, bu konuda nasıl önlem aldıklarını, ne gibi hazırlıklar yaptıklarını soran bir önerge. Biz bu soru önergemize yanıt alamadık. Sayın Bakan siz izleyici kaldınız raporlara, bizim sorularımıza. Bu soru önergesini verme tarihimiz 22 Aralık 2022, depremin yaşandığı tarih 6 Şubat 2023. Yani haftalar sonra bu deprem yaşandı. Bu depremi Jeoloji Mühendisleri Odası görüyor, biz görüyoruz, siz niye görmüyorsunuz? Siz niye önlem almıyorsunuz, depremi önleyemezsiniz ama AFAD’ı güçlendiremez miydiniz, yerellerde AFAD’ın imkanlarını güçlendiremez miydiniz? Kızılay’ın içini boşaltmayıp arama kurtarma ekiplerini hazırda tutamaz mıydınız?
 
Halk düşmanlığınızı, ırkçı yaklaşımınızı not aldı
 
Bunu dahi yapmadınız şimdi kalkıp insanların içinde konuşma cesaretini gösteriyorsunuz. Öyle bir hakkınız da yok, öyle bir cesaretiniz de yok, öyle bir cürete de sahip olamazsınız. Hükümet sözcülerinden biri diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı ve bizimle ilgili söylenenleri not ediyoruz. Şimdi deprem ya şimdi yaralarımız açık ya şimdi susuyoruz. Büyüklük mü yaptığınızı sanıyorsunuz? Siz zaten sustunuz, siz zaten ölümleri izlediniz. Şu saatten sonra hangi cüretle neyi not alıyorsunuz. Halk not aldı. Sizin bu insan düşmanlığınızı, bu ırkçı yaklaşımlarınızı yoğunluklu olarak Alevilerin yaşadığı bölgeleri ölüme terk ettiğinizi tarih unutmayacak. Tarih bunu büyük harflerle not aldı. Bunu sağlam sayfalara yazdı, bunu da siz unutmayın.
 
Kentimizi asla terk etmeyeceğiz
 
Antakya Ezan, çan, hazan ve devlet tarafından hiçbir zaman kabul edilmeyen Hazreti Hızır’ın buluştuğu, kaynaştığı bir yaşam alanıdır. Tarih boyunca defalarca yıkılmış ve tekrar tekrar tarih boyunca küllerinden yeniden kendini yaratmıştır. İnsanlar bütün bu yıkımlara rağmen asla kenti terk etmeden, insanlık adeta o topraklara tutunurcasına tekrar yaşamı yeniden dirilterek, günümüze kadar gelmiştir. Yaşadığımız bu büyük depremde çok canımızı kaybettik, evlerimiz yıkıldı. Aynı zamanda antik tarihimizde de yıkım yaşandı. 21’inci yüzyılda bilimin ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda, kentimiz büyük bir göçük altında kaldı. Kentimizi asla terk etmeyeceğiz. Bizden önce terk etmeyenler, o kenti yeniden küllerinden yaratanlar gibi kentimizi terk etmeyeceğiz.  Asi Nehri bütün kayıplarına rağmen asi asi ters akmaya devam edecek. Kiliselerimizin çanları, minarelerimizin ezanları, hazanlarımızın ilahileri ve Hazreti Hızır Türbesi’nden yükselen ‘Ya Ali ya Emirü’l Mü’minin’ duaları birbirine karışmaya devam edecek. Göçük altından yükselen sesleri hiçbir zaman unutmayacağız. ‘Bizi kurtarın, sesimizi duyan var mı’ seslerini hiçbir zaman unutmayacağız. Toplum bizim sesimizi duydu, devlet bizim sesimizi duymadı ama toplum bizim sesimizi duydu ve bize yemyeşil bir dal uzattı yeniden hayata tutunmak için. Bu uzatılan dalı bizler tuttuk, tutmaya devam edeceğiz ve tarihte olduğu gibi kentlerimizi yeniden küllerimizden doğarak inşa edeceğiz. Buradan bir kez daha diyoruz ki kentimizi, toplum merkezli bir anlayışla yeniden inşa etmek için toplumsal dayanışmayı büyütmeye, örgütlenmeye, tek vücut olmaya devam edelim.”