Pervin Buldan: Amasra kader değil kâr ve sömürü planıdır

  • 12:45 18 Ekim 2022
  • Siyaset
ANKARA - HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan,  Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, Amasra’daki maden ocağında yaşanan katliama ilişkin, “AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Kader planı değil, işçilerin kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Pervin, Bartın’ın Amasra ilçesinde maden ocağında meydana gelen patlama ve 41 kişinin katledilmesine, Deniz Poyraz davasına ve “Sansür Yasası”na  ilişkin konuştu.
 
‘İktidarınızı Soma’dan tanıyoruz’
 
Konuşmasına Amasra’da maden ocağında yaşanan katliama dikkat çekerek başlayan Pervin,  bu katliamı Soma’dan tanıdıklarını söyledi. Pervin, maden şirketlerine ceza verilmeyerek, tersine işçileri tekmeleyen yetkilileri ödüllendirerek, şirketleri cesaretlendirdiklerini belirtti. Pervin,  “Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt’in devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizlik, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır. Sadece 1 yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti. AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini gördük. Kesinlikle kader planı değil. İşçilerin canı ve kanı üzerine yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep” dedi. 
 
‘Kendi çöküşlerini durduramayacaklar’
 
Sabah saatlerinden itibaren Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sansür Yasası’na değinen Pervin, “Yolsuzluk ve halkın yaşadığı sefalet konuşulmasın diye sansür yasası çıkarttılar. Sansür yasası AKP’yi koruma ve yaşatma yasasıdır” dedi. Dezenformasyonun tek kaynağının AKP-MHP iktidarı olduğunu kaydeden Pervin şunları söyledi: “Halen Kabataş yalanını savunan bir zihniyet yalan haberden şikâyet ediyorsa, önce bir aynaya bakılsın! Yasa metninin kendisi de yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Kaybedeceklerini biliyorlar. Hangi yasayı çıkartırlarsa çıkarsınlar kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Özgür basın ve halkı susturmaya güçleri yetmeyecek.”
 
‘Deniz Poyraz’ın katilinin ortakları Ankara’dadır’
 
İzmir’de Deniz Poyraz davasında polisin, duruşma salonu ve dışında duruşmaya katılanlara biber gazı sıkarak şiddet uygulamasına tepki gösteren Pervin, “Adaletin giremediği salona biber gazı girdi” ifadesini kullandı. Pervin, failin gücü kimden aldığına ilişkin sözlerini hatırlatarak, failin işbirlikçilerini açıkça itiraf ettiğine işaret etti. Pervin şunları kaydetti: “Katil ‘ben yalnız değilim ‘demiş durumdadır. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir! Katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır dedik. Demeye de devam edeceğiz.”
 
Pervin’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle: 
 
“Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir. Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları, çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok, ama başka yerlere gelince kaynak çok. 
 
İşçinin can güvenliği için kaynak yok 
 
Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var. TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var. Ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok! Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok, ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var. 
 
Çürümenin hangi birini anlatalım. Gerçekten bu çürümeyi burada anlatmaya saatlerin yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yandaş enerji dağıtım şirketleri, ARGE faaliyeti adı altında yaptıkları 117 milyon 484 bin liralık harcamayı usulsüz bir biçimde halkın elektrik faturasına yansıtmışlar. Yemişler, içmişler, faturayı da halka ödettiriyorlar. Bütün halkımızın bundan artık haberdar olması gerekiyor. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmelidir. Yine 2010 yılından bu yana orman sınırları dışına çıkartılan alan toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani iki büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmiş durumda olduklarını artık halkımızın bilmesi gerekiyor. Boşuna yutan Saray demiyoruz! Bu saray yutan saraydır, yutan saray. 
 
Ülkenin kaynaklarını satıyor
 
Halkın geçim kaynaklarını halkın geleceğini yutan bir Sarayla karşı karşıyayız. Daha sayısız örnekler var. Arkadaşlarımız bütçe görüşmelerinde bu bulguları tek tek ortaya koyacak ve iktidardan hesabını soracak. İşte tüm bu örneklerden yola çıkarak çürüme var diyoruz. Bu ülkenin kaynaklarını, arazilerini, vadilerini, ormanlarını haraç mezat satan, rant alanına çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir. Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar! Çok açık ve net ifade ediyoruz. Resmen Türkiye’yi işletiyorlar bu kadar açık ve basit.  
 
İktidarın 2023 bütçesinde halk yok
 
Dün 2023 yılı bütçe teklifini açıkladılar. ‘Savunma’ adı altında savaş politikalarına ayrılan pay 468,7 milyar TL’dir. 2022 bütçesinin tam iki katıdır. Yine bütçede, faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar liradır. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumdadır. Bu rakamlardan bunu da anlıyoruz tabii ki.  Bütçelerinde faiz lobisi var, savaş lobisi var. Ama halk yok. Emekçi yok! İşçi, kadınlar, gençler, yoksullar, emekliler yok! Bunun adı yokluk bütçesidir! Ama bir adı daha var. Yolcu Abbas’ın gidiş bütçesidir! Bu böyle sürmeyecek, gidecekler. Göndereceğiz, bunların gidişinden başka çaremiz yok. Türkiye halkları karar verdi AKP- MHP ortaklığını gönderecek. Veda bütçeleridir! Bu böyle sürmeyecek! Bunları göndereceğiz! 
 
Sansür yasası yalanlarla doludur, halkı ve özgür basını susturamayacaklar
 
Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş! Bu da yalan! Yasa metninin kendisini de zaten yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Kaybedeceklerini biliyorlar.
 
 Bu kaybetme bilgisi ve korkusu onları bu yasaları çıkarmaya itiyor. Seçimler öncesi, iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet ifşaatları çarşaf çarşaf ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Hangi yasayı çıkartırlarsa çıkartsınlar, kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Rüşvet ve yolsuzluk çarkının ortaya çıkmasını engelleyemeyecekler. Bizleri, demokratik kamuoyunu, özgür basını ve halkı susturmaya güçleri asla yetmeyecek. Konuşan, itiraz eden, sorgulayan ve hesap soran bir toplumu, demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. HDP’yi karşılarında görmeye devam edecekler. Bu kadar basit. İktidara diyorum ki, siz, Göbbels’in yolundan gitmeye devam edin! Hakikatler ve sosyal medyanın gücü karşısında kesinlikle yenileneceksiniz! 7/24 yürüttüğünüz büyük yalan propagandanız Twitter’ın 280 karakteri karşısında tuz buz olmaya devam edecektir. Bunların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz. 
 
Deniz Poyraz’ın katili yalnız olmadığını söyledi
 
Katil ifadesinde, “Kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor" diyerek, asıl gücü kimlerden aldığını, kimlerle iş birliği yaptığını açıkça itiraf etti.  “Ben yalnız değilim” demiş durumdadır. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir! Katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır dedik. Demeye de devam edeceğiz. 
 
Katliam ve kumpas kuran eli Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamından tanıyoruz
 
İzmir katliamını organize edenlerle, HDP’nin demokratik siyasetini kumpas ve kapatma davalarıyla engellemek isteyenler aynı güçtür, aynı ellerdir dedik, demeye de devam edeceğiz. Bu elin bir parmağı İzmir’de, Deniz’i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kumpas davalarını, kapatma davasını organize etti. Biz bu eli, Süleymaniye’de, Kürt kadın Gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Bu eli ve yüzü, Yüksekova’da Habip Eksik vekilimizin kemiklerinin kırılmasından çok iyi tanıyoruz. Aradan iki hafta geçti, tek bir soruşturma yok. Görevden alınan tek bir isim yok. Biz bu yüzü, HDP Gençlik Meclisi üyelerine yönelik gözaltı, baskı, tehdit, kaçırma dahil her gün yürütülen çetevari yöntemlerden tanıyoruz. Biz bu eli 589 gündür adalet diye haykıran Emine Şenyaşar’ın karşısına örülen duvarlardan tanıyoruz. Bu eli ve yüzü Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından iyi tanıyor ve biliyoruz. Bu eli 1990’lardaki faili belli cinayetlerden, beyaz toroslardan, siyasi cinayetlerden biliyoruz. 
 
Ama bu elin sahipleri de şunu bilsin ki; sizin karşınızda da diz çökmeyen ve biat etmeyen, asla size boyun eğmeyen milyonlar var! Bu milyonların mücadelesi var. Haksızlıklarla hukuksuzluklarla, katliamlarla kumpaslarla bu yürüyüşü asla durduramayacaksınız. 
 
Amasra ve Soma katliamı ile Roboski katliamı arasında doğrudan bağ var, bu emekçi ve Kürt düşmanlığıdır.
 
Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil, tüm toplum ödemektedir. 
 
Kürt halkına her gün düşmanlık yapan bu savaş düzeni, talan ve rant politikasıyla da işçiye, emekçiye canıyla, kanıyla bedel ödettirmektedir. Deniz Poyraz’ı ve Nagihan’ı katleden mekanizmayla, Soma’da, Bartın’da maden ocaklarında işçileri ölüme gönderen, katledenlerin güç ortaklığı var. Roboski katliamı ile Soma ve Bartın katliamları arasında doğrudan bağ vardır. Bu ortaklığın adı emek ve emekçi düşmanlığıdır, aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır, kadın düşmanlığıdır. Bu kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır. Bu ortaklığı herkesin iyi görmesi gerekir. 
 
Suç ortaklığı 
 
İşte bu mekanizma, Kürtlerin karşısına engizisyon mahkemesi, Deniz Poyraz davasında olduğu gibi “abiciğim” mahkemeleri olarak çıkmaktadır. Bu kötülük düzeni maden katliamlarında ise emekçilerin karşısına patronları koruyan sermaye yargısı olarak çıkmaktadır. İş cinayetlerinde, maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlarla, demokratik siyasete komplo tertipleyen, seçilmişleri tutuklayan, ayağını kıran, kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var. Bunun çok net görülmesi gerekir. 
 
Özgürlüğün kelepçelenmesi 
 
Dün, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza 11 yıl 7 ay intikam cezası verdiler. Gerekçe; propaganda yapmak! Leyla arkadaşımızın tek yaptığı barış ve demokratik siyaset hakkını savunmaktır. Ortada bir propaganda varsa ki var, o da faşizmin propagandasıdır. Onu da verdikleri cezayla yapıyorlar! Hukuku çiğneyerek propaganda yapıyorlar! Buradan sevgili Leyla Güven’e kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkence haneye dönüştürülmüşse, işte savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer tam da bu zihniyettir. 
 
Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir
 
Bu nedenle karşımızdaki bu ortaklığa karşı adalet ve hakikat mücadelesinde, demokrasi, barış ve emek mücadelesinde birleşmemiz gerekir. Ayrı ayrı değil, birlikte mücadele diyoruz. Bu birleşmeyi başardığımızda inanın ki tüm rüzgâr bizlerden, halklarımızdan, emekçilerden yana olacaktır. Adalet, barış ve emeğin hakkı bizim olacaktır. Ve o günler de kesinlikle yakındır! İşte HDP tam da bunun için vardır. Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir. Bundan bir milim geri adım atmayacağız. 
 
Daha çok genciz ama bir asırlık köklüyüz ve güçlüyüz
 
Evet, üç gün önce 10’uncu kuruluş yıl dönümümüzdü. Daha dün gibi çok yeniyiz, genciz ve heyecanlıyız. Ama bir asırlık çınar gibi de köklüyüz ve güçlüyüz. Dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara karşı direne direne, büyüye büyüye bugünlere geldik. Büyümeye ve direnmeye devam edeceğiz.  
 
Toplumsal cesareti ve umudu büyüttük
 
Yediden yetmişe herkesin büyük umudu olan HDP’mizi dimdik ayakta tutmayı başardık. Faşizme ser vermedik, baş eğmedik, yol vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz, vermeyeceğiz, vermeyeceğiz! Tüm çökertme planlarına karşı demokratik siyasette ısrar ettik, diyalog ve müzakere çizgimizden asla ödün vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Ortak ve eşit gelecek umudunun, barış umudunun çökertilmesine asla izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Korku iklimini kırdık. Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük. Büyütmeye devam edeceğiz. Fırtınalara karşı destansı bir mücadeleyle geçen bu 10 yılımızın başarıları gelecek 10 yılların en güçlü referansı ve teminatıdır.
 
Emek ve Özgürlük İttifakını en güçlü toplumsal ittifak haline getireceğiz
 
HDP, Kürt’ün, Türk’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arap’ın, Çerkes’in, Roman’ın, her kimlik ve inançtan toplumun barış içerisinde eşitçe bir arada yaşayabilme imkânının olduğunu ortaya çıkarmıştır, bir kez daha herkese göstermiştir.  HDP, Türkiye halklarının ortak demokrasi gücüdür. Demokrasi güçleriyle oluşturduğumuz emek ve özgürlük ittifakını daha da genişleterek, Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz. Biz Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve talibiz. İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız. Üçüncü yoldan başlattığımız büyük yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, dönüştürmeye ve çözmeye geliyoruz. Bundan herkesin haberi olsun. Önümüzdeki seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak anayol HDP’nin üçüncü yoludur.”