AKP’lilerin adının geçtiği kadın katliamlarına ilişkin adım atılmıyor

  • 09:01 2 Eylül 2022
  • Siyaset
 
Dilan Babat
 
ANKARA - Sedat Peker’in yaptığı paylaşımlar tartışılırken, AKP’lilerin adının geçtiği kadın katliamlarına ilişkin hiçbir adım atılmadı. HDP’li Ayşe Acar Başaran, konuya ilişkin “Özellikle bir milletvekilinin evinde bir kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi ama bir soruşturma başlatılmadı. Diğer milletvekili hakkında iddialar kamuoyuna yansıdı ama bununla da ilgili herhangi bir soruşturma başlatılmadı. Bu iki vaka AKP’nin nasıl bir yaklaşım sahibi olduğunu açığa çıkarıyor” değerlendirmesi yaptı. 
 
Devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bürokrasi içerisindeki rüşvet ağına ilişkin açıklamalar yaptı. Sedat Peker, eski Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu, AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) üyesi Salih Orakcı'nın rüşvet aldığını belirtti. Sedat Peker’in iş kadını Mine Tozlu Sineren’den bir sorundan dolayı rüşvet istendiğini ayrıntıları ile paylaşması üzerine iktidar içerisindeki rüşvet ve yolsuzluklar bir kez daha gündeme geldi. Mine Tozlu Sineren de katıldığı bir televizyon programında Sedat Peker’in açıklamalarını doğruladı.
 
Sedat Peker’in dile getirdikleri bir kez daha Türkiye gündemine otururken, daha önce kadın katliamlarına ilişkin paylaştıkları  da bir kez daha akıllara geldi. Sedat Peker’in 6 Mayıs 2021 yılında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın oğlu AKP Milletvekili Tolga Ağar’a ilişkin dile getirdiği tecavüz iddialarına ilişkin herhangi bir şey yapılmadı.  
 
Yeldana’nın şüpheli ölümü
 
Elazığ'da Kanal 23 Televizyonu'nda program sunuculuğu yapan Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi 2'nci sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Yeldana Kaharman, 28 Mart 2019'da evinde ölü bulunmuştu. Yeldana Kaharman'ın eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın oğlu AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağar ile röportaj yapmak için evine gittikten bir gün sonra ölü bulunması dikkat çekmişti. Sedat Peker’in paylaşımları sonrası, Jandarma Genel Komutanlığı alelacele "gerçek dışı" olduğu yönünde açıklama yapmıştı. Ardından da Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı açıklama ile Yeldana’nın “intihar ettiğini” ileri sürmüştü.
 
Kadın örgütlerinden tepki
 
Kadın örgütleri, Mehmet Ağar'ın oğlu Tolga Ağar'ın adının anıldığı olayın aydınlatılması çağrısında bulunmuş, ancak olayla ilgili haberlere erişim engeli getirilmişti.
 
 Sedat Peker ne demişti?
 
Elazığ'da 28 Mart 2019'da evinde şüpheli bir şekilde ölü bulunan Kazakistanlı üniversite öğrencisi Yeldana Kaharman’a ilişkin Sedat Peker, "Şahsıma yapılan kanunsuzlukların taşeronu Mehmet Ağar ve Pelikancılardır" başlıklı bir videoda şunları dile getirmişti: "Bir tane kızcağız var Kırgız veya Kazak uyruklu. Bir gün evvel jandarmaya gidiyor, 'Tolga Ağar bana taciz yaptı'. Tecavüz, kibarlaştırmaya gerek yok. Kıza tecavüz ediyor. Kız şikayet ediyor. Daha sonra helikopterle gelip babası (Mehmet Ağar) bu kızı aldırıyor. Kız ertesi günü ölü bulunuyor… Kimse ağzını açmıyor. E derin devletin başı. Adam ne isterse o oluyor. Şimdi daha da kazmıştır, daha da derin olmuştur… 18 yaşında kız çocuğu, kimi kimsesi yok, burada öğrenci, öldü gitti, arayan yok soran yok. Allah var. Sormaz mı hesabını…" 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Sedat Peker’in son dönemdeki paylaşımları ve kadın katliamlarında adı geçen AKP’lilere ilişkin bir adım atılmamasına dair ajansımıza değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Yargı iddiaları görmezden geliyor’
 
Yolsuzluklarda isimleri geçenler hakkında adli bir takip yapılmadığına dikkat çeken Ayşe, iddialarda isimleri geçenlerin sadece “görevden alınma” adı altında görevden el çektirildiğine işaret etti. Görevden el çektirilmenin yeterli olmadığını kaydeden Ayşe, “Görevden el çektirmenin bu ağın bir parçası olduğunu biliyoruz. Cumhurbaşkanlarının baş danışmalarının, bakanlarından çok geniş bir yelpaze ortadayken, belirli kişilerin görevden el çektirilmesi bu hakikati ortadan kaldırmıyor. En ufak bir basın açıklamasında, sosyal medya paylaşımında ya da Gülşen vakasında olduğu gibi kişilerin kendi aralarındaki konuşmaların da bile yaptıkları görüşmeleri birer suç unsuru olarak kabul edip hızlıca harekete geçen yargı bütün bu belgeler, bilgiler olmasına rağmen herhangi bir adım atmadı. İla birinin bu konuda suç duyurusunda bulunması gerekmiyor yargı makamları bunları resen bir ihbar olarak ele alıp bu konuyla ilgili soruşturma başlatması gerekirken, görmezden gelip konun üstünü örtmeye çalışıyorlar” dedi.
 
‘İktidar meşruluğunu yitirdi’
 
İktidar yakınlarından biri söz konusu olduğunda hukukun işlemediğine işaret eden Ayşe, şöyle devam etti: “AKP’li milletvekillerin içerisinde bazı milletvekillerinin kadına yönelik şiddet vakalarında ismi geçenler hakkında herhangi bir yasal sürecin başlamaması yargısızlıkla değerlendirilebilir. Meclis’te yüzlerce, onlarca fezleke var ama bu fezlekelerin büyük çoğunluğu  muhalefet milletvekillerinin en fazlası da HDP ve DBP’li milletvekillerine ait. Bu fezlekelerin hepsi 2911’e muhalefetten açılan fezlekeler. İfade özgürlüğü kapsamındaki milletvekillerin dokunulmazlık kapsamında olan fiiller söz konusu. Özellikle bir milletvekilinin evinde bir kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi ama bir soruşturma başlatılmadı. Diğer milletvekili hakkında iddialar kamuoyuna yansıdı ama bununla da ilgili herhangi bir soruşturma başlatılmadı. Bu iki vaka AKP’nin nasıl bir yaklaşım sahibi olduğunu açığa çıkarıyor. Biz bu konu hakkında defalarca Meclis’e araştırma önergeleri verdik, komisyon kurulmasını talep ettiğimizde de bunların hepsi reddedildi. Meclis bu konuda işlevsiz hale getiriliyor. Yargı iktidarın sopası haline getirilmiş durumda, muhalefeti susturmak, kadın mücadelesini geriletme aracı haline getiriliyor. Yargı, iktidar ve yakınındaki kişileri, ailelerini koruyacak birer kalkan haline gelmiş durumda. Bu durum toplumda hakikatin üstünü kapatmıyor, AKP çürümüşlüğünün bulaştığı şeyleri teşhir ediyor. Meşruluğunu yitiren bir iktidar ile karşı karşıyayız. Her türlü suça bulaşmış, suçunu örtbas etmek için yargı ve elindeki tüm mekanizmaları işleten bir iktidar ile karşı karşıyayız. Mahkemelerde bu süreç işlemiyor olabilir ama toplum vicdanında bir kanaat oluşmuş durumda.” 
 
‘Bunu kabul etmiyoruz sözünün zamanı geçti’
 
Kürt sorunu ve kadın düşmanı politikaların da bu suçlardan bağımsız olmadığını dile getiren Ayşe, iktidarın savaş bütçesini derinleştirerek toplumu zapturapt altında tutmak için farklı yapılarla ilişki içerisinde olduğunu, buna da tüm toplumun şahitlik ettiğinin altını çizdi. Ayşe, “Toplum büyük bir yoksulluk ile karşı karşıyayken, toplum ekmek mücadelesi verirken, gençler barınamıyoruz derken, onlarca yüzlerce genç geçinemeyeceğini düşündüğü için üniversiteye kayıt yaptıramazken, kadınlar emek sömürüsüne en ağır yaşarken buna rağmen emek vermeye çalışırken, şiddet ortamında uzaklaşamazken, milyonlarca, dolardan paradan söz ediyoruz. Türkiye’de ekolojik kıyımla karşı karşıyayız, belirli şirketler bu ülkenin doğasını talan ederken iktidar bunların yanında yer almaya devam ediyor. Bunların tümünü göz önünde bulundurduğumuz da, çürümüşlüğün en derinini yaşayan bir iktidar ile karşı karşıyayız” ifadeleriyle mevcut duruma dikkat çekti.
 
Ayşe, “Şimdi buna karşı ne yapmak gerekiyor?” sorusuna da mücadeleyi büyütmek ve ortaklaştırmak gerektiğini ve toplumdaki bütün ezilmişlerin bunun karşısında tavır sergilemesi gerektiğini söyledi. Ayşe “Bunu kabul etmiyoruz” sözünün de gelip geçtiğini kaydetti.
 
‘Beka söylemleri ile suçlarını örtmeye çalışıyorlar’
 
Ayşe, iktidarın yolsuzluklarını savaş ve nefreti körükleyerek suçları perdelemeye çalıştığına işaret ederken, ortada bu kadar suç olmasına rağmen iktidarın insanların yaşam tarzını, inancını ve dilini hedef göstererek toplumu ayrıştırmaya devam ettiğini söyledi. Ayşe, şöyle konuştu: “Savaş politikalarıyla bütün bu çürüme halini örtmeye çalıştığı çok açık. Bunu tek bir biçimde görmek lazım. Toplumu ayrıştırmaya karşı iktidarın önüne dikilme ve 3’ncü Yolu örme zamanı. Kayyımların gerçekleştirdiği hırsızlığı, yolsuzluğu, ‘terör’ ifadeleriyle bunları kapatmak isteyen iktidarın söylemlerini görmek ve bunun ne yapmaya çalıştıklarını anlamak ve tutum almak gerekiyor. Hepimiz bu rant siyasetine, savaş politikalarından ve çürümüş halinden etkileniyoruz. İktidarın beka söylemlerine karşı önlem almak lazım ki beka söylemleri ile suçunu örtmek isteyen bir iktidar var karşımızda. Bunu da gören bir yerde mücadeleyi yükseltmek lazım. Bir taraftan iktidarın çürüme halini deşifre etme bir taraftan da çocuğunun cenazesini torba ile veren babayı da görmek lazım. Bu halkın değerlerine açık bir şekilde hakaret eden yaklaşımları da artık görmek lazım. Rojava’ya dönük saldırılarını görmezden gelmemek lazım. Bunlar hepsi birbirini besleyen politikalar. HDP olarak bunun mücadelesini her alanda verdik önümüzdeki günlerde de mücadele etmeye devam edeceğiz.”