Gülistan Kılıç Koçyiğit: Bu savaş Erdoğan’ın koltukta kalma savaşı

  • 09:01 21 Ağustos 2022
  • Siyaset
 
Öznur Değer
 
ANKARA - Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarını değerlendiren HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, muhalefet ve uluslararası güçlerin söz konusu Kürt ve Kürt kazanımları olunca ortak hareket ettiğini ve sessizliğini koruduğunu ifade etti. Gülistan, “Bu savaş Erdoğan’ın koltukta kalma, kendini kurtarma savaşı. Sessiz kalan, kınamayan, tutum almayan herkes bu savaştaki her kayıptan, acıdan sorumludur” diyerek sessizliği kırma çağrısında bulundu. 
 
AKP ve MHP iktidarının savaş politikaları ülke içinde ve dışında tüm hızıyla devam ederken, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir süredir devam eden saldırılar giderek yoğunlaştı. 16 Ağustos’ta Kobanê ve birçok yere yapılan saldırı sonrasında Şemokê köyünde bir eğitim merkezinin hedef alınmasıyla 4 öğrenci katledildi. Yapılan saldırılara karşı Kuzey ve Doğu Suriye’de halkın direnişi de sürüyor. 
 
Tahran görüşmesinin ardından Soçi zirvesinde de istediğini elde edemeyen AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Rojava’ya saldırı onayı için uzlaşı yollarını aradığı belirtiliyor. Yine son günlerde Vatan Partisi Başkanı Doğu Perinçek ile AKP’den istifa ederek Vatan Partisi’ne geçen Ethem Sancak’ın Suriye’ye giderek Beşar Esad ile görüşeceklerini duyurmaları ise “Suriye ile müzakerenin ilk adımı için Doğu Perinçek’in görevlendirilmesi” olarak yorumlanıyor. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırısı ve yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.  
 
‘Kürt katliamları üzerinden oy devşirmeye çalışıyorlar’
 
AKP ve MHP iktidarının tüm sözlerini tüketmiş bir iktidar olduğunu vurgulayan Gülistan, Türkiye’de yaklaşan seçimleri hatırlattı. AKP açısından bu seçimlerin “varlık-yokluk” seçimi ve “kader tayin edici” bir seçim olduğunun altını çizen Gülistan, “Aynı zamanda Türkiye halkları açısından da kader tayin edici bir seçim. Bütün kamuoyu yoklamalarında AKP’ye olan halk desteğinin giderek azaldığını görüyoruz ve bir ortağın baraj altı kalması durumu söz konusu. Bunu bertaraf etmek için de her zaman bildikleri bir yöntem olan Kürtlere savaş açma ve toplumu kutuplaştırmaya başvurmuş durumdalar. ‘Vatan, millet, bayrak, devlet’ gibi bazı kavramlar üzerinden toplumu manipüle ederek, oylarını almaya yönelik bir yaklaşım var. Kürt katliamları üzerinden oy devşirmeye çalışıyorlar. Bu anlamda da en temel hedeflerden biri Rojava. Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan yönetimi ideolojik olarak ‘düşman’ görüyorlar. AKP ve çevresindeki tüm güçler, Rojava’daki Demokratik Ulus perspektifi ve halkların, inançların birlikte yaşamasını, yok edilmesi gereken bir şey olarak görüyorlar” sözlerine yer verdi. 
 
‘AKP’nin istekleri devletin istekleriyle örtüşüyor’
 
Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırının bir diğer parçasının ise Kürtlerin kazanımlarının yok edilmesi olduğunu ifade eden Gülistan, “Kürtler hiçbir yerde kazanım sahibi olmasın. Kürtler hiçbir yerde eşit, özgür bir yaşama sahip olmasın. Kürtler yaşadığı hiçbir toprakta eşit yurttaşlık hukukunu sağlayamasın” denilerek özel bir çaba içinde olunduğunu kaydetti. AKP’nin iç siyasetteki ihtiyaç ve istekleri ile toplam devletin isteklerinin örtüştüğünü sözlerine ekleyen Gülistan, “Günlerdir Kobanê ve Rojava’ya yönelik saldırılar söz konusu. Çocuklar yaşamını yitiriyor. Suriye askerleri yaşamını yitiriyor. Ama muhalefetten bunu kınamaya, olası bir savaşın Türkiye halklarına vereceği zarara, oradaki sivillere vereceği zarara ve can kayıplarına duyulan üzüntüye ilişkin tek bir cümle duyamıyoruz. Çünkü söz konusu Kürtler, Kürtlerin hakları, statüleri olunca muhalefeti ve iktidarıyla bir bütünlük olduğunu görüyoruz. Erdoğan’ın kendisi de bunu iyi gördüğü için bunu kullanıyor. Hem Kürtlerin statülerini yok etmek ve ileride Suriye devleti ile ortak söz sahibi olmalarını engellemek istiyor hem de yakın zamanda yapılacak seçimle dinci ve milliyetçi oyları kurtarmanın peşinde” diye belirtti. 
 
‘Gel beraber Kürtleri öldürelim!’
 
Uluslararası güçlerin bu saldırıya onay vermediğini kaydeden Gülistan, ne NATO zirvesinde ne Tahran ziyaretinde ne de Soçi zirvesinde yeşil ışık yakılmadığını dile getirdi. Rusya’nın Türkiye’yi Beşar Esad ile konuşmaya yönlendirdiğini belirten Gülistan, “Türkiye’den yapılan açıklamalarla, Esad ile görüşmeye kapı araladığını görüyoruz. Tayyip Erdoğan, Suriyeli mültecileri düşünerek Esad ile görüşmek istemiyor. Tayyip Erdoğan’ın Esad’a teklifi şu; ‘Gel beraber Kürtleri öldürelim!’ ‘Gel biz seninle Kürtleri yok edelim o zaman ben de seninle barışırım’ diyor. ‘Kardeşim Esad’tan Esed’e evrilen bir süreci yeniden görüyoruz. ‘Ama bunun da bir koşulu var Kürt katliamına ortak olursan olur’ diyor. Suriye yönetiminin buna nasıl yaklaşacağını zamanla göreceğiz. Ama ilk etapta buna yönelik olumlu bir yaklaşımı olmayacaktır. Suriye’nin de belli ön koşulları var. Türkiye’nin işgal ettiği yerlerden hızlı bir şekilde çıkması ve orada bulunan cihatçı grupların silahsızlandırılmasını istiyor. Suriye, Türkiye’nin oraya yerleştirdiği çeteleri terörist gruplar olarak görüyor. O nedenle şu aşamada bir uzlaşmanın çıkması zor. Kürtleri yok etmek için herkesle barışan, uzlaşabilen, dün ‘düşman’ dediği Beşar Esad ile bile anlaşmaya hazırlanan bir iktidar var. Bunu, tüm Türkiye halkları ve Kürtler iyi analiz etmeli” şeklinde konuştu. 
 
‘Bir ‘nüfus mühendisliği’ yapmaya çalışıyorlar’
 
Rojava ile “Kuzey Kürdistan” arasındaki bağlantının koparılmasının amaçlandığını ifade eden Gülistan, “Arap kuşağı” ile bunun uzun zamandır hedefte olduğunu vurguladı. Bölgenin demografik olarak devamlılığını engellemeye yönelik yaklaşımlar olduğunu belirten Gülistan, “Kürdistan arasında bir ‘Arap Kemeri’ oluşturmak istiyorlar. Arapların, Kürtlerin topraklarına yerleştirilmelerini istiyorlar. Bunu Efrin’de, Serêkanî’de yaptılar. Oradaki yerli halkı göçerterek o topraklara başkalarını yerleştirdiler. İnsanların oradan göç etmesi için yerleştirilen çeteler her türlü suçu işliyor. Bunu Türkiye ve Suriye’deki bütün sınıra, 30 kilometre derinliğine yapmak istiyorlar. ‘Priket evler’ projesiyle bunu yapmak istiyorlar. Bu da hiçbir Suriyelinin kendi toprağına değil, başka topraklara yerleştirilmesi demek. Bu da bir ‘nüfus mühendisliği’dir. Kürtler arasındaki bağı koparmak istiyorlar. Kobanê ile Suruç, Nusaybin ile Qamişlo arasındaki bağı koparmak istiyorlar. Burada çok özel bir ajandaları var. Biz bugün Bakur’daki direnişi, 6-8 Ekim olaylarını konuşmadan, Kobanê’yi, Rojava Devrimi’ni konuşamayız. Buradaki duygusal ve fiziksel bağı yalıtmaya dönük bir proje var ve bunun için de askeri bir savaşı devreye koydular. Bir güvenlik koridoru oluşturarak buraya mültecileri yerleştirecekler. Ama bunun için uluslararası güçlerden icazet alamadılar” dedi. 
 
'Halk Türkiye işgaline karşı da direnecek’
 
Tüm bunların karşısında duran bir halk gerçekliği olduğunun altını çizen Gülistan, Rojava’da, Kobanê’de DAİŞ’e karşı savaşan halkı anımsattı. Gülistan, “Rojava halkı nasıl ki IŞİD barbarlarına karşı direndi ve zafer kazandıysa aynı şekilde Türkiye’nin işgal girişimine karşı da direneceklerdir. Masa başında konuşulduğu gibi olmayacağını sahada hep beraber göreceğiz. Bu bir işgal girişimi ve ilhak projesidir. Türkiye bugün sadece Afrin, Grêspî, İdlib, Cerablus’u işgal etmiş değil, aynı zamanda ilhak etmeye yönelik yaklaşımları da var. Alt yapı hizmetlerinden tutalım eğitime kadar sınırdaki valiliklere bağlı birçok kuruluş oluşturuldu. Bu bir ilhak projesidir. Siz gidip başka bir toprağa PTT Şubesi açıp bayrağınızı dikiyorsanız ‘Burası artık benim toprağım’ demek istiyorsunuz. Bu da işgalin ötesinde bir ilhaktır. Ne Suriye rejimi ne Suriye’deki halklar ne de Türkiye’deki devrimciler bu ilhakı kabul eder. Tam da bu nedenlerden dolayı Suriye’ye uzatılan zeytin dalından bir karşılık alınabilmiş değil. Tayyip Erdoğan, ‘Bizim Suriye’yi yenmek ya da yenmemek gibi bir sorunumuz yok’ diyor. Ama fiiliyatta Suriye topraklarında işgalci ve ilhakçı pozisyondalar. Bu sözlerin bir karşılığı olacağını da düşünmüyorum” diye belirtti. 
 
‘Doğu Perinçek talepleri iletmek üzerine iletişimin ilk adımı’
 
AKP iktidarının seçimleri kazanmak için birden fazla ajandası olduğuna dikkat çeken Gülistan, uygun bir boşluk bulduğunda Türkiye’nin saldırıyı gerçekleştireceğini dile getirdi. Hava sahası kapalı olduğu için Türkiye’nin SİHA ve topçu atışlarıyla Rojava’ya saldırdığını kaydeden Gülistan, Türkiye’de barışçıl akla sahip bir muhalefet olmadığı için iktidarın elinin güçlendiğini belirtti. Doğu Perinçek’in Suriye’ye gidişini de ele alan Gülistan, “Doğu Perinçek Avrasyacı aklın önde gelenlerinden biri. Rusya telkinlerini emir telakki eden bir anlayışa sahip. Burada mesele Doğu Perinçek değil, temsil ettiği aklın kendisi. Ergenekon, derin devlet güçlerinin Türkiye ile Suriye arasında bir uzlaşıya ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. O nedenle MHP asla Esad’a karşı olumlu mesajlar vermezken, şimdi olumlu mesajlar vermeye başladı. Türkiye, Suriye savaşına benzin dökmüş bir ülke. Türkiye, Suriye’ye karşı kendi ülkesinde cihatçıları örgütlemiş ve lojistik sağlayan bir ülke. O nedenle hızlı bir diyaloğun çıkması mümkün değil. Şu an Suriye rejiminin eli daha güçlü. O nedenle herkes bir şekilde Esad ile diyalog yollarını arıyor. Esad’ın da ön koşulsuz Türkiye’ye adım atacağını düşünmüyorum. Perinçek’in görüşmesinin Türkiye’nin taleplerini Suriye’ye iletmek ve Suriye’nin taleplerini de Türkiye’ye iletmek üzerine bir iletişimin ilk adımı olarak görülebilir. Burada Perinçek’in temsil ettiği anlayışın bunu istemiş olmasına dikkat çekmek gerek. Perinçek’in temsil ettiği anlayışın azılı bir Kürt düşmanlığı anlayışı olduğunu unutmamak gerekiyor. Esad ile anlaşmak, Kürtleri yok etmek için kolaylık sağlayacağından böyle bir adım atılıyor” ifadelerini kullandı.    
  
‘Kürtlere saldırıyı görmeyen bir AB anlayışı var’
 
AKP’nin uluslararası güçlere karşı bir şantaj politikası uyguladığını vurgulayan Gülistan, karşılarında ilkesi olmayan, uluslararası diplomasi kurallarına uymayan bir hükümet olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin uluslararası güçlere karşı mültecileri bir şantaj aracı olarak kullandığını sözlerine ekleyen Gülistan, “Türkiye’de yaklaşık 4 buçuk milyonu bulan bir göçmen sayısı var. Bunların tamamı Avrupa’ya geçmek istiyor. Türkiye ise onları burada tutarak bir tampon rolü üstleniyor. O nedenle en ufak bir anlaşmazlıkta, ‘Açarım kapıları, gönderirim mültecileri, siz uğraşın’ diyor. Bazı kampların açılıp mültecilerin sınırı geçmeye zorlandığına da şahit olduk. Hiçbir etiği, ilkesi, ahlaki değeri olmayan bir hükümet var karşımızda ve bu şantaja yenik düşen bir Avrupa var. Ne NATO ne de Avrupa, stratejik ve kritik önemdeki bu ülkeyi başında Erdoğan bile olsa kaybetmek istemiyor. Rusya’ya karşı Türkiye’yi dengelemeye çalışan bir Avrupa ve NATO aklı var. ‘Biz Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmayalım çünkü oraya kaptırırsak elimiz zayıflar. Türkiye enerji nakil hatları açısından, Ortadoğu’ya açılmamız açısından ve ticari kapasitesi açısından da çok kritik bir ülke.’ Bütün bunlar Türkiye’yi NATO ve ABD açısından vazgeçilmez kılıyor. Bu nedenle de Türkiye’deki tüm ihlallere göz kapatan, görmezden gelen, Kürtlere saldırısını görmeyen bir AB anlayışı var” şeklinde vurguladı. 
 
‘Sessiz kalan herkes bu savaştaki her kayıptan sorumludur’
 
Muhalefetin bu saldırılara olan sessizliğini ise “aynı ideolojiden beslenmeleri” olarak yorumlayan Gülistan sözlerini şöyle sonlandırdı: “Afrin’de tartışma yürürken, Kemal Kılıçdaroğlu ‘Karadan vurmayın çok zayiat olur havadan vurun’ demişti. Ayrışan, orada yaşayan halkların refahını, güvenliğini birinci öncelik olarak gören bir anlayış yok. ‘Söz konusu devletse gerisi teferruat’ diyen bir müesses nizamı var. Bunun bir ucu AKP-MHP ise bir ucu da İYİ Parti ve CHP’dir. Burada bir ayrışma söz konusu değil. ‘Biz Rojava’da ya da herhangi bir yerde savaşa, halkların katledilmesine karşıyız’ diyen bir akıl yok. Onun yerine çatışmalarda yaşamını yitiren güvenlik güçleri için başsağlığı dileyen, toplumcu, halkçı ve demokratik bir bakış açısına sığmayan bir bakış açısı var. O nedenle aydınların çağrısı çok önemli. Demokratikleşmenin kapısını aralamak istiyorlarsa bunun Kürtleri öldürerek, Kürdistan’ı işgal ederek olmayacağını görmeleri gerekiyor. Biz bunu zaten yüksek sesle dile getiriyoruz ama birilerinin bunu 6’lı masaya hatırlatması gerekiyor. Bu savaş Erdoğan’ın koltukta kalma, kendini kurtarma savaşı, AKP’nin savaşı. Bu savaş nedeniyle ölecek her insanın sorumluluğu bu savaşa sessiz kalanların toplamının üzerindedir. Sessiz kalan, kınamayan, tutum almayan herkes bu savaştaki her kayıptan, acıdan sorumludur. Bugün buna sessiz kalan ana muhalefet partisi de okula yapılan ve dört çocuğun yaşamını yitirdiği saldırının sorumlusudur.”