‘Barış süreci toplumsal anayasal bir çözümle kalıcı hale gelecektir’

  • 18:21 26 Ekim 2024
  • Güncel
İSTANBUL - TOHAV’ın 30’uncu yıl dönümüne ilişkin düzenlenen panelde, “Barış süreci, özgürlük temelinde toplumsal ve anayasal bir çözümle kalıcı hale gelecektir" dnildi. 
 
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı’nın (TOHAV) 30’uncu yıl dönümüne ilişkin, “Çatışma sürecinde barışın imkanları üzerinden yeniden düşünmek” ve “ Kamu hizmetlerinde anadilde erişim” başlıklarıyla panel düzenledi. 
 
TOHAV’da yapılan panele, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV), Kürt Araştırmalar Derneği ve Özgürlükler İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyeleri ile çok sayıda kişi katıldı. Salona “TOHAV’ın 30. Yılı” pankartı asıldı. 
 
Panelin açılışında ilk olarak TOHAV’ın kurucularından İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, söz aldı. Eren, mücadeleye başladıklarında çok küçük bir grup olduklarını belirterek, “50 kişiydik ama herkes çok inançlıydı. Bu süreçte öncümüz Medet abiydi. Kürdistan'da savaşın yoğunlaşmasıyla birlikte hukukçulara yönelik saldırılar da artmaya başladı. Medet Serhat, Şevket Özdemir, Metin Can ve Tahir Elçi gibi birçok dostumuz hayatını kaybetti. Bizler de silahlı saldırılara uğradık, cezaevlerine girdik ama mücadelemiz her zaman devam etti” dedi. Kürdistan’ın sorunun uluslararası bir sorun olduğunu vurgulayan Keskin, “Bugün yine zor bir dönemden geçiyoruz ve avukatlara büyük görevler düşüyor. Her ne kadar  ‘Kürt meselesi’ olarak adlandırılsa da, aslında bu ‘Kürdistan meselesi’ ve uluslararası bir konudur. Devlet aklının bu coğrafyada değişmediğini düşünüyorum. Yerleşik, ittihatçı devlet zihniyeti avukatlığı her zaman bir tehlike olarak gördü. Bugün Bedirhan’ı duruşmadan alıp gözaltına götüren zihniyet, Şevket Özdemir’i ve Medet Serhat’ı katleden zihniyetle aynıdır. Ancak ben, biat etmeden sürdürülen bu avukatlık mücadelesinin sonuna kadar inançla devam edeceğine inanıyorum” dedi.
 
'Barış karmaşık bir kavram'
 
“Çatışma sürecinde barışın imkanları üzerinden yeniden düşünmek” başlığı altında konuşan Barış Vakfı’nın Başkanı Hakan Tahmaz, “30 yıl boyunca vakıf için çalışmak kolay değildir. Barış hakkı dediğimizde, ‘bizim mahalle’ olarak nitelendirdiğimiz kesimin de bu konuda kafasının karışık olduğu kanaatindeyim. Barış, demokratik, eşit, adil bir yaşam isteyenler açısından karmaşık bir kavram. Bu durum sadece bizde değil, birçok ülkede benzer şekilde yaşanıyor. Çatışma, çözüm, barış, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme gibi konular iç içe geçiyor. Her ‘barış’ dediğimizde ya da ‘çatışma çözümü’ dediğimizde farklı yollar, yöntemler ve dinamikler olduğunu düşünüyorum. Dünya deneyimleri de bize bunu anlatıyor. Savaş, devletler arası çatışmalar, devlet ve örgütler arası ya da etnik gruplar arasındaki çatışmalar, her birinin çözüm dinamikleri bambaşka. Özellikle toplumsal barış ile barışın toplumsallaşması kavramları üzerinde kafa karışıklığı var. Kendini sosyalist olarak tanımlayan birisi olarak, toplumsal barış kavramına inanıyorum. Çünkü bu kavramın sınıf mücadelesini de içerdiğini düşünüyorum” diye belirtti. 
 
‘Rehavete kapılmamalı’
 
TOHAV’ın kurucularından Asrın Hukuk Bürosu avukatı Emran Emekçi, 30 yıllık bir barış mücadelesi deneyimine sahip olduklarını  kaydederek, “30 yıldır bir barış yolculuğu içindeyiz. Bu barış sürecinde farklı yıllarda çeşitli aşamalardan geçtik: 1993, 1995, 1998, 2006, 2009, 2011, 2013 ve 2015. Her dönemde, süreçlerin bir çözüm veya anlaşma anlamına geldiğini ve bu zamanları kendi lehimize kullanmamız gerektiğine inanıyorum. Yani, yalnızca ‘bekle-gör’ havasına kapılmadan, rehavete düşmeden, üzerimize düşen görevleri unutmadan ilerlemeliyiz” ifadelerini kullandı. 
 
2014’te başlayan diyalog  sürecine dikkat çeken Emran, “Bu dönemler sivil toplum ve toplumsal demokrasi güçlerinin en çok çalışması gereken zamanlardır. Örgütlenmenin ve halkı bilinçlendirmenin en yoğun yapılması gereken dönemlerdi. Barış ancak toplumsal güçlerin çabasıyla gelir. Demokratik bir çözüm devletten değil, halktan kaynaklanır. Sayın Öcalan’ın da 1993'ten bu yana vurguladığı temel nokta budur; Devletle bir anlaşmanın olmadığını ve süreç denilen bu dönemlerin güç dengeleriyle oluştuğunu defalarca belirtti” diye konuştu. 
 
Atılması gereken adımlar dile getirildi
 
Barış sürecinin dinamiğine göre değişkenlik gösterdiğini belirten Emran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Barış süreci, çatışma koşullarının dinamiğine göre değişkenlik gösterir. Çatışma süreçleri, kimi zaman bir yorgunluk durumuna ulaşır ve böylece bir süreç başlatılır. Ancak bu sürecin mutlak bir barışla sonuçlanacağı anlamına gelmez. Sayın Öcalan da bunu ‘benim amacım Kürt halkının anayasal haklarını kabul ettirmektir, bunun için yaşıyor ve direniyorum. Eğer bu mücadele başarıyla sonuçlanırsa, bir barış bayramı olacak’ diyor. 30 yıllık süreçte birçok ders çıkardık. Tecrit kavramını netleştirmek gerekir. Sayın Öcalan’ın dediği gibi tecrit, hukuki ve siyasi seçeneklerin devre dışı bırakılması ve askeri seçeneğin esas alınmasıdır. Eğer süreç üç aşamadan geçerse gerçek bir barış mümkün olur. Bu üç aşama; Çatışmasızlık ortamının sağlanması: İki taraflı bir çatışmasızlık ortamı oluşması. İkinci aşama; Anayasal ve yasal değişiklikler: Kürt halkının meşru kolektif hakları başta olmak üzere, antidemokratik yasaların kaldırılması, anayasal güvence sağlanması. Üçüncü aşama;  Normalleşme: Özgürlükler gündeme gelir, bireysel haklar tam anlamıyla sağlanır. Anayasa Mahkemesi’nin kararları ve anayasal güvencelerin sağlanması, barış sürecinin en önemli dayanaklarıdır. Bu süreçte adımlar atılırsa, gerçek bir barışa ulaşmak mümkün olacaktır. Barış süreci, özgürlük temelinde toplumsal ve anayasal bir çözümle kalıcı hale gelecektir” ifadelerini kullandı.
 
Panelin ikinci oturumunda ise “Kamu hizmetlerine anadilde erişim” başlığı altında tartışmalar yürütüldü. 
 
Tartışmaların ardından panel kokteyl ve müzik dinletisiyle sona erdi.