Narin Güran katliamı: Egemen algı ve medya arka planı göstermiyor

  • 09:02 28 Eylül 2024
  • Güncel
 
 
Nazlıcan Nujin Yıldız
 
İZMİR – Narin Güran’ın katledilmesinin ardından medyada yer alan haberlere, toplumda oluşturulan algıya ve mevcut çocuk politikasına dair konuşan Her Yer Çocuk Derneği’nden Psikolog Hatice Göz, Türkiye’de doğrudan uygulanan bir çarpık çocuk politikası olduğunu söyledi. Hatice, Narin’in katledilmesinin ardından olayın arka planındaki gerçekliğin açığa çıkarılmadığını ifade etti.
 
Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesine bağlı Çulî (Tavşantepe) Mahallesi’nde 21 Ağustos günü kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran, 8 Eylül’de Eğertutmaz Deresi’nde katledilmiş halde bulunmuştu. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) hazırladığı rapora göre, Narin’in boğularak katledildiği tespit edildi. Soruşturma kapsamında, Narin’in ailesi ve akrabaları da dahil olmak üzere toplam 12 kişi tutuklandı.
 
Narin’in katledilmesinin ardından medyada yer alan haberlere, toplumda yaratılan algıya ve ülkedeki çocuk politikasına dair konuşan Her Yer Çocuk Derneği’nden Psikolog Hatice Göz, toplumda çarpık bir çocuk algısının olduğunu ve bu algının birçok şeyden beslendiğini dile getirdi. Aile ve devlet kurumunun iç içe geçtiğini vurgulayan Hatice, çocuk katliamlarının politik ve toplumsal pek çok şeyle bağlantılı olduğunu söyledi.
 
‘Çocuk özne olarak görülmüyor’
 
Çocukların her açıdan hedef alındığına işaret eden Hatice, Narin Güran’ın katledilmesinin de bunun bir örneği olduğunu söyledi. Narin’in ne ilk ne de son olduğunu kaydeden Hatice, “Uzun yıllardır çocuk hakları mücadelesinin içerisinde, bir biçimiyle çocukların haklarını savunanlar ve bunun mücadelesini yürütmeye çalışanlar açısından maalesef ilk değildi. Daha önce söylediğimiz şeylerin tekrar vuku bulduğunu gördük Narin’in öldürülmesiyle birlikte. Neydi bu? Birincisi, toplumda çarpık bir çocuk algısı var ve bu algı pek çok şeyden besleniyor. Haberlerin verilme biçimi, Narin’e yaklaşım, Narin’in ölümüne ve katillerine yaklaşım, hayatta kalan diğer çocuklara dair yaklaşım; bunun haberleştirme biçimi hepsi aslında hakim çocuk politikasından besleniyor. Çocuğun özne olarak görülmediği, sadece toplumun nesnesi kılındığı ve çoğunlukla da tırnak içerisinde bir vicdan unsuru olarak öne çıkarıldığı bir durum var” dedi.
 
‘Türkiye’de doğrudan uygulanan bir çarpık çocuk politikası var’
 
Narin’in katledilmesinin ardından olayın arka planındaki gerçekliğin asla açığa çıkarılmadığı bir durumla karşılaştıklarını dile getiren Hatice, Türkiye’de doğrudan uygulanan bir çarpık çocuk politikası olduğunu belirterek, “Cezasızlık, çocuk ölümleri ve çocuk hak ihlallerinin önünün tamamen açılması, bunun giderek artması… Bunun bir sebebi var aslında. Hem politik hem de ideolojik olarak devletin, iktidarın, eğitimin çocuğa yaklaşımı; çocuğun ailenin içindeki yeri… Bu durum, ülkenin doğusu, batısı, kuzeyi ya da güneyi arasında hiçbir fark olmadan temel bir aile egemenliği yaratıyor. Babanın kurduğu, çocuğun en altta olduğu, kadının biraz üstünde olduğu ama yine de erkeğin konumuna göre en aşağıda olduğu ve her şeye maruz kalabileceği, böyle toplumsallaştığı bir yaşamın içinde nefes alıp veriyor çocuklar. Dolayısıyla, Narin’in ölümünün de politik olduğunu kabul etmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
 
‘Gerçeklerin perdelendiği bir biçimde haberler veriliyor’
 
Bir çocuğun katledilmesinin her koşulda politik, toplumsal pek çok şeyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Hatice, haberlerin veriliş biçiminin de böyle olduğunun altını çizdi. Hatice, haberlerin veriliş biçiminde sadece ölüme odaklanıldığını kaydederek, “Bunun neredeyse tırnak içerisinde pornografik bir sansasyon unsuru olarak tüm detayların açığa çıkarıldığı ama işin gerçeğinden, siyasal sebeplerin hiçbir şekilde tartışılmadığı bir haber verme biçimi var. Yani biz tüm detayları biliyoruz ama sebebi bilmiyoruz. Gerçeklerin perdelendiği bir biçimde haberler veriliyordu. Bu da az önce bahsettiğim çocuk algısıyla ilgili. Bir politik meselenin üzerini kapatmak. Politikten kastım şu değil; her çocuk cinayetinin arkasında, çocuğu öldürenlerin arkasında örneğin AKP’li ya da MHP’li bir vekil var anlamında değil. Bu anlamda bir siyasallık değil. Toplumsal, siyasal sistemle, kapitalizmle, patriyarka ile iç içe geçmiş bir politiklikten bahsediyorum. Narin’i öldüren bu, onu günlerce buldurmayan da bu” diye belirtti.
 
‘Egemen algı ve medya arka planı göstermiyor’
 
Aile ve devlet kurumunun çok fazla iç içe geçmiş olduğunu vurgulayan Hatice, çocuğun bu iki kurum arasında yok olduğunu dile getirdi. “Narin’in de başına bu gelmişti” diyen Hatice, şu anda da toplumsal olarak haberlerde verilenin bu olduğunu ve bunun çok yanlış olduğunu söyledi. Hatice, “Bizim diğer tarafı aşındırmamız gerekiyor. Narin’in katili kim? Narin’in bir tane katili yok diye düşünüyorum. Eğer çocuk ölümünün arkasındaki siyasal ve toplumsal ilişkiyi ki biz buna çocuk hakları mücadelesinde ‘sorumluluk zinciri’ diyoruz, çözmezsek, çocuk cinayetleri ve istismarı devam edecek. Biz benzer bir şeyi 6 yaşında evlendirilen çocukta, Hiranur Vakfı’ndaki olayda yaşamıştık. Maalesef egemen algı ve medya, bir şeye odaklıyor. Bir katil, bir suçlu var ve o cezalandırıldığı anda sorun çözülecekmiş gibi. İşin arka planını hiçbir şekilde göstermeyen bir biçim var” diye ifade etti.
 
‘Kayıp çocukların sorulduğu bakanlık, kayıp çocuk yok diyor’
 
Kayıp çocuklara dair verileri uzun zamandır talep ettiklerini paylaşan Hatice, 2016 yılından beri bu verilerin yayınlanmadığını hatırlattı. Türkiye’de yılda neredeyse bin çocuğun kaybolduğunu ifade eden Hatice, verilerin paylaşılmaması nedeniyle net bir rakam söyleyemediklerini belirtti. Hatice, “Bu bile korkunç. Ortalama bir ülkede bunun takip edilmemesi, bu çocukların nereye gittiğinin bilinmemesi. Bakanlığa biz aylardır depremde kaybolan çocukların nerede olduğunu soruyoruz, bakanlığın verdiği tek cevap ‘Bu ülkede bir tane bile kayıp çocuk yok’ oluyor. Verisini tutmadığınız şeyi zaten açıklayamazsınız. Müthiş bir çarpıklık aslında. Bu bile isteye yapılan, faşist politikaya uygun bir şekilde işletilen çocuk politikasının sonucu diye düşünüyorum. Maalesef çocukların maruz kaldığı şeylerin tamamı, tüm bu siyasal, sınıfsal, toplumsal, ekonomik ilişkilerle iç içe geçiyor” dedi.
 
Narin’in katledilmesiyle köydeki baskı arttı
 
Narin’in katledildiği köyde yaşayan çocukların ve kadınların, Narin katledilmeden önce de çok olumlu bir ortamda yaşamadıklarını vurgulayan Hatice, köyde egemenliğin her türlüsünün verdiği basıncı, en çok kadınların ve çocukların hissettiğini söyledi. Hatice, “Narin’in ölümüyle birlikte bu basıncın ikiye, üçe katlandığını az çok herkes tahmin ediyordur. Bu gerçekten korkunç ve kaldırılabilir bir şey değil, özellikle kadınlar ve çocuklar açısından. Bu noktada yapılabilecek en kritik şeylerden bir tanesi dayanışmayı büyütmektir diye düşünüyorum. Oradaki kadınlarla ve çocuklarla yan yana gelinebilir ortamları artırmak, konuşmayı, sohbet etmeyi sağlayabilecek; çocuklar açısından da duygu ve düşüncelerini açabilecekleri alanlar yaratmanın kritik olduğunu düşünüyorum. Belki bir süre psikolojik desteğin yapılması iyi olabilir. Çünkü çok ağır bir travmatik süreç ve tüm çıplaklığıyla yaşamak durumunda kaldılar” şeklinde konuştu.
 
‘Kürt çocuklar, sadece Kürt oldukları için pek çok şeye maruz bırakılıyor’
 
Türkiye ve Kurdistan’da yaşayan çocukların sadece çocuk oldukları için eşit olmadıklarını ve aynı çocukluktan geçmediklerini ifade eden Hatice, çocukların başka sınıfa, ulusa, kimliğe, dine ve aileye sahip olduklarını kaydederek, bu durumun çocukların yaşama ve ölme biçimlerini belirlediğini sözlerine ekledi. Hatice, “Bu, şu demek değil; ırkçı söylemleri ve ‘o coğrafyada olur, burada olmaz’ söylemleri, ezbere diyeceğimiz kadar hiçbir karşılığı olmayan bir şey. Çünkü bu tüm toplumla ilgili bir şey ama çocuklar açısından şu belirleyici oluyor; birincisi Kürt çocuklar sadece Kürt oldukları için pek çok şeye maruz bırakılıyor. Ülkenin batısında bir çocuk panzerin altında kalarak ölmüyor, mayına basarak hayatını kaybetmiyor. Bu, Kürt coğrafyasında normalleştirilmiş, Kürt halkına karşı açılmış savaşı yaşamak zorunda bırakılan çocukların maruz kaldığı şeyler. Genel olarak çocuklar açısından yaşadığımız şeye baktığımızda, ülkenin her yerinde tüm çocuklar ailenin içerisinde çeşitli biçimlerde çok fazla ihmale ve istismara maruz bırakılıyor” ifadelerine yer verdi.
 
‘Bizde olmaz, onlarda olur’ söylemini egemenler yarattı' 
 
Türkiye’de çocuğun ihmali ve istismarının yüzde 500 artmış durumda olduğuna dikkat çeken Hatice, Türkiye’nin bu konuda Avrupa’da ikinci sırada olduğunu paylaştı. Bu nedenle bu konuda coğrafya ayrımı yapmanın doğru olmadığını dile getirdi. Hatice, “Çünkü oradaki etken sadece Kürdistan’da olmaları değil. Aile kurumu tüm ülkede yerleşmiş durumda. ‘Bizde olmaz, onlarda olur’ söylemi tam da egemen algının yarattığı bir şey. Bu aile kurumunun gücüyle ilgili bir şey. Devlet tam da buralardan sızıyor zaten pek çok noktaya. Burada biz çocuğun yararını düşünmediğimizde o zaman sonuç aynı şeye denk geliyor. Bu ırkçı söylemler de buradan besleniyor. Yani çocuk geri planda kalıyor. Aynı çocuk Narin gibi değil, panzer altında kalıp katledildiğinde hiç ses çıkarılmıyor. Çünkü o Kürt coğrafyasında bir çocuk ve ölebilir algısı yaratıyor aynı egemen bakış” diye konuştu.
 
‘Irkçılık çocukların, çocuk olmanın önüne geçiyor’
 
“Irkçılık çocukların, çocuk olmasının önüne geçiyor; o artık çocuk değil Kürt oluyor, Suriyeli oluyor” diyen Hatice, son olarak şunları söyledi: “Bunları tartışmadığımız ölçüde, tırnak içerisinde çok hümanist, evrensel, eşitlikçi, liberal bir zeminde baktığımızda tüm çocuklar eşit diyebiliriz ama değil. Hepimiz isteriz tüm çocukların eşit, özgür, barış içinde yaşayabilsinler, mücadeleyi buradan sürdüreceğiz zaten. Ama gerçeklik bu değil, ikisini de örmek gerekir.”