Gazeteciler 24 Temmuz’u sansüre karşı mücadeleyle karşılıyor

  • 09:02 24 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Pelşin Çetinkaya
 
AMED - Sansürün kaldırıldığı gün olan 24 Temmuz’u sansürün gölgesinde karşılayan gazeteciler, gerçekleri gizlemeye çalışanlara karşı verdikleri mücadelenin önemine işaret etti.
 
Osmanlı döneminde süren sansürün, 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile gazetelerin sansür memurlarını bürolara sokmama kararıyla kırılması vesilesiyle bugün “sansürün kaldırıldığı gün” olarak anılıyor. Tarih konusunda çokça görüş ayrılığı yaşansa da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bugünün “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” ilan edilmesine karar veriyor. Sansürün kaldırılması itibariyle “Basın Bayramı” olarak da bilinen bugün, Türkiye ve Kurdistan’da ağır fiili ve keyfi sansürlerin gölgesinde karşılanıyor. 
 
Gazeteciler, sansür ve baskıyla karşıladıkları 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü'ne dair ajansımıza konuştu.
 
Gerçek ve sansürsüz bilginin önemi
 
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, sansürsüz bilginin önemine vurgu yaparken, “Basın bayramı diyoruz ama basın özgürlüğünün olmadığı bir yerde bir basın bayramından da söz edemiyoruz. Doğru bilginin halka ulaşması demek aslında basın özgürlüğü” dedi. Türkiye’nin kısıtlamalarda en üst sıralarda olduğunu dile getiren Dicle, “Gerçek bilginin sansürlenmesi demek bir nevi toplumun nefessiz kalması demek. Gerçekler en az ekmek kadar bu topraklarda ihtiyaç olan bir şey. Bu yüzden basına yönelik baskılar da toplumun tamamını etkileyen bir yerde duruyor. Basına yönelik baskıları, sansürü ancak bu şekilde tanımlayabiliriz. Bilginin tekele alınması, toplum tarafından bilinmesinin engellenmesi anlamına geliyor” sözlerini kullandı.
 
‘Özgür basın hem yangını verdi hem de nedenini araştırdı’
 
Wan’ın Şax (Çatak) ilçesinde 11 Eylül 2020 tarihinde helikopterden atılan iki köylüyü hatırlatarak, gazeteciler olayı ortaya çıkarana kadar kimsenin bu işkenceyi bilmediğini belirten Dicle, Amed-Mêrdîn arasında çıkan yangını da hatırlatarak şunları ekledi: “Yakın tarihte Mardin ve Amed arasında çıkan yangında gördük. Valilik hiçbir araştırma yapmadan direkt bu meselenin anız yangını olduğunu ve köylülerin anızları yakması sonucu yaşandığını söyledi. Orada 15 yurttaş ve yüzlerce hayvan hayatını kaybetti. Ekili araziler yok oldu. Doğa, ekosistem mahvoldu. Bütün basın da bunu takip etti. Orada yurttaşların ne söylemek istediği, yangının asıl nedenin ne olduğu noktasında basın hem halka hem de sivil toplum örgütlerine yol göstericilik, öncülük de eder bu anlamda. Bunu yapmadıkları için iktidarın söylemiyle yetindiler ve bununla ilerlediler. Özgür basın ise oraya gidip halka mikrofon uzattı. Bir taraftan evet yangının boyutunu verdi ama bir taraftan da yangının çıkışını da araştırmaya çalıştı ve bununla ilerledi. Gerçek bu sayede bir kez daha açığa çıkmış oldu. Bütün kamuoyu tarafından da kabul edildi. Nitekim ön raporlara da bu durumlar yansıdı. İşte tam sansür ve sansürsüz gerçekliğine dair aslında bu birkaç örnek ne olduğunu bize anlatıyor. Diğer haliyle basın o baskı cenderesinden korktuğu için iktidarın ağzından vermeyi, onun söylediklerini tek doğru olarak görmeyi tercih ediyor.”
 
‘Direniş durmadığı için biz de durmuyoruz’
 
Dicle son olarak Kürt gazetecilerin hiç bitmeyen direnişine dikkat çekerken, “Her şeyden önce bir gelenekten bahsediyoruz. Hakikat bir yerde duruyorsa ya siz ona sırtınızı dönersiniz ya da o hakikate ulaşmak için çaba sarf edersiniz. Aslında Kürt gazetecilerin durduğu pozisyon bu ve bu halkın mücadelesinden de güç alan bir noktada duruyor. 50 yılı aşan bir mücadeleden söz ediyoruz. Binlerce insan yaşamını yitirdi ve hala varlık mücadelesi noktasında soykırıma karşı direnen bir halk gerçekliği var. Her birimiz de aslında bu halkın bireyleriyiz. Elbette ki bu halka yapılan işkenceyi, soykırımı anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü biz de bununla birlikte ya var olacağız ya da yok olacağız. Aslında bu halkın bir parçası olduğumuz için, bu direniş hiç durmadığı için biz de durmuyoruz” sözlerine yer verdi.
 
‘Sansür kaldırıldı’ sözü sadece söylemde
 
Basının özgürlüğünün gazeteciler için önemli olduğunu kaydeden Gazeteci Güneş Ocağa ise “Çünkü biz aslında toplumda var olan olayları, yaşanan gelişmeleri aktarıyoruz. Esasında toplum yararına bir iş yapıyoruz. Dolayısıyla bu alanda gazetecilerin özgür olması çok önemli. Biz basın olarak tüm kesimlerin sesiyiz. Hatta bizi sansürlemeye çalışan güçlerin de sesiyiz. Onlarla ilgili bir durum yaşandığında biz onu da özgür bir şekilde kamuoyuna duyurmak istiyoruz. Fakat maalesef ki sürekli bir sansür var. Evet, belki 24 Temmuz günü o sansür kaldırılmış ama bunun sadece söylemde var olduğunu görebiliyoruz. Maalesef ki var olduğumuz ülkede gazeteciler olarak dönem dönem engellemelerle karşılaşabiliyoruz, önümüz kapatılabiliyor” ifadelerine yer verdi.
 
‘Haber sansürlenince doğruluğu yitirilir’
 
“Haber sansürlenince doğruluğu yitirilir” diyen Güneş, haberin tüm çıplaklığıyla verilmesinin önemine de değindi. Güneş şöyle devam etti: “Çünkü siz yaşanan olayı olduğu gibi veremiyorsunuz. Bir yerlerden kısıyorsunuz. Bir yerlerden kıstığınız için, sansürlediğiniz için o olayı yaşayan kişinin yaşadığı olayı tam olarak aktaramıyorsunuz. Bu durum da aslında olayı yaşayan kişinin psikolojik durumu açısından da iyi bir şey olmadığını söyleyebilirim. Biz de sansürleyerek o kişinin sesini bir nevi kısmış oluyoruz. Ayrıca bazı gazeteci arkadaşlarımızın haberlerini sansürsüz yayınladıkları için gözaltına alındıklarını ve tutuklandıklarını görüyoruz. Gazeteciler sanki bir kesim için çalışacakmış gibi, bir kesimi övecekmiş gibi, kesimin isteği doğrultusunda haber yapmak zorundaymış gibi bir durumla karşılaşıyor. Gazeteciler tüm kesimlerin sesi olmaya çalışıyor. Özgürce haber yapabilmemiz gerekiyor.”
 
'Basın niye özgür olmalı?'
 
Basının, özgür olmadığında kamuoyuna da gerçekleri objektif bir biçimde aktaramayacağına belirten Xwebun gazetesi muhabiri Medya Bal, “Her şeyden önce halkı ve genel anlamda kamuoyunu dolaylı ya da doğrudan ilgilendiren her şeyin objektif bir biçimde aktarılması basının özgür olduğu koşullarda sağlanabilir. Her hakikat, iktidarların, baskıcı totaliter rejimlerin süzgecinden geçmek zorunda kalır ki bu da hakikatin çarpıtılması anlamına gelir. Böyle bir gerçeklikte toplum, yalan ve çarpıtmalarla iktidarın istediği şekilde yönlendirilebilir. Tam da burada ‘Basın niye özgür olmalı’nın cevabı yakıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır” ifadelerini kullandı. 
 
‘Basın özgür değilse manipüle edilebilir’
 
“Demokratik bir ortamda haber yaparken daha yaratıcı, eleştirel, sorgulayıcı olabilirsin” diyen Medya, bu değerlendirmesini “Bir olaya, habere yaklaşırken iktidarın olmasını istediği gibi, görünmesini istediği gibi görmezsin. Örneğin bir kadın cinayetinin nedenini erkek ve kadının basit bir geçimsizliğine bağlamazsın. Kadın cinayetlerinin politik olduğunu, sistemin kadına dönük politikalarını, eril devlet politikalarını görüp ona göre haberini örebilirsin. Bu sadece bir örnek bunu daha fazla örneklendirebiliriz. Basının özgür olmadığı bir ortamda bu ve buna benzer olaylar devletin belirlediği politikalarla rahatlıkla manipüle edilebilir” dedi.
 
‘Özgür basın Kürt halkının sesi olmaya devam ediyor'
 
Basın özgürlüğünün bu kadar kısıtlandığı bu dönemde gerçekleri hala tüm çıplaklığıyla paylaşan basın emekçilerine işaret eden Medya, şöyle konuştu: “Bizim özgür basın olarak yaptığımız şey Kürt halkının üzerinde yürütülen her türlü savaş politikasını teşhir etmek. İktidar bizim tersimize bu olayların hem ulusal hem de uluslararası arenada duyulmasının önüne geçmek için çaba sarf ediyor. Ki zaten bizim yaptığımız haberleri manipüle etmek için iktidara bağlı çalışan bir basın ordusu finanse ediliyor ama bu basın ordusuna karşı her bir özgür basın mensubu üstlendiği görev ve misyonla, devletin var olan bütün saldırılarına karşı kendilerini tek kişilik birer ordu olarak yetiştirip varlık mücadelesi veren Kürt halkının sesi olmaya devam ediyor.”