‘Kürdistan deyince ‘Anayasa’ diyenler kayyımları atayan bakanlığa yasayı hatırlatsın’

  • 17:30 20 Kasım 2024
  • Güncel
ANKARA -  Kürdistan denilince bütçe komisyonu başkanının uyarılarına tepki gösteren Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, “Kürdistan dediğimizde Sayın Muş hemen Anayasa’yı hatırlatıyor. Eyvallah! Peki kayyımlarla Anayasa’da yer alan merkezi ve yerinden yönetim ilkesini ortadan kaldıran karşınızdaki İçişleri Bakanı’na da Anayasa hatırlatmasında bulunmanız gerekmez mi?” dedi. 
 
Meclis'e sunulan 2025 yılı bütçe teklifinin görüşmeleri, Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki görüşmeleri bugün İçişleri Bakanlığı’nın bütçe teklifinin görüşmelerinin devam etti. 
 
‘GBT’si kirli bakanlık’
 
Komisyonda konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, İçişleri Bakanlığı’nın hukuksuzluklarını eleştirerek, “Kapsamı geniş ve icraatları tartışmalı bir Bakanlık hakkında günlerce konuşsak kâfi gelmez. Her zaman yurttaşın GBT’sine değil de biraz olsun kendi GBT’lerine baksalar ne demek istediğimiz kolaylıkla anlaşılır. Önemli bir bakanlık olduğu kesin, çünkü özgürlükler dengesini ‘güvenlik’ adı altında darmadağın edebilen bir yönü de var. Yıllarca ‘hukuk arkasından gelsin’ anlayışıyla hareket edildi. Güvenliğin esas amacı özgürlükleri garantiye almak olmalıyken adeta insan hakları, demokrasi ve barışa karşı bir cephe oluşturuldu. Arabayı atların önüne koyarak bir sonuç alınmak istendi, ama nafile. Sayın Yerlikaya, göreve başladığında hukuk ve insan haklarına göre hareket etmekten bahsetti; ama bir buçuk yılda siciline birçok hukuksuzluğu ve hak ihlallerini yazdırmayı başardı” dedi.  
 
Kadın ve çocuk katliamları 
 
Bunların başında kadın ve çocukların can güvenliğinin sağlanamaması geldiğini belirten Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, “Çocuklar öldürülüyor, kadınlar ortadan kaybettiriliyor; ama süreç şeffaf ilerletilmiyor, kamuoyu vicdanı tatmin edilmiyor. Olayların ardından hemen gizlilik kararı veriliyor, havuz medyasına sızdırılan magazinsel bilgilerle dikkatler dağıtılıyor, farklı bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Senaryo değişmiyor; çünkü figüran ve oyuncular aynı. Van’da üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş vakasında da bunu gördük. Kolluğa geç haber verilmesinden olaya bir intihar ön kabulü ile yaklaşılmasına değin, Rojin’in cansız bedeninin aranan yerden 20 kilometre uzakta bulunmasından otopsi sürecine kadar her şey tartışmalı. Ön otopsi raporunda kesin bir şey anlayamadık, İstanbul’da otopsi raporunda ise ‘boğularak öldüğü’ saptaması var. Ama olayın başlangıcından sonuna kadar zincirin halkları birbirine bağlanmıyor. Devlet, sonuç budur; kabul edin, sorgulamayın havasında. Fakat Rojin’in ailesinin yüreği de, bizim yüreğimiz de soğumuş değil. Rojin’in annesi ve ablası dün buradaydı, onları dinledik. Onların sizden tek talebi; adalet. Gerçekten ciğerleri yana yana adalet dediler, adalet taleplerini bu salona ulaştırmamızı istediler. Rojin için adalet diyoruz, herkes için adalet çağrısında bulunuyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
Anayasayı bakanlığa hatırlatın tepkisi 
 
Kürdistan denildiğinde tepki gösteren komisyona, “Kürtlerin tarihsel coğrafyasına Kürdistan dediğimizde Sayın Muş, hemen Anayasa’yı hatırlatıp madde 3’ü okuyor. Eyvallah! Peki, kayyımlarla Anayasa’da yer alan merkezi ve yerinden yönetim ilkesini ortadan kaldıran karşınızdaki İçişleri Bakanı’na da Anayasa hatırlatmasında bulunmanız gerekmez mi?” diye sordu. Devamında ise Gülcan Kaçmaz Sayyiğit şöyle konuştu: “AKP iktidarı, son 8 yılda ülkenin Kürtlerin yaşadığı parçasında idari yapıyı dağıtmış durumda. Eylül 2016’dan Mart 2024’e kadar Kürt halkının belediyelerine bilfiil el konuldu. Kürtçe hizmetler yasaklandı, kadın merkezleri ve çocuk kreşleri kapatıldı, belediyelerin kapıları yurttaşa açılmadı. Buna rağmen halkımız demokratik mücadeleden vazgeçmedi, belediye eş başkanlarını da bizzat ön seçimlerle kendisi belirledi. Sonuç olarak devletin gücünü sopaya çevirip taşıma seçmenlerden medet uman AKP, “Konuş! Sen Nerelisin?” diyenlerin mücadele kararlılığına çarparak kaybetti.
 
‘Kayyımlar sadece irade gaspı değil ekonomik bölüşümdür’
 
AKP’nin Kürtlerin kazanımlarına karşı bir hazımsızlığı var, çünkü demokrasiyle sorunlu bir yapı var karşımızda. Bu sebeple Hakkâri, Batman, Halfeti ve Esenyurt belediyelerine kayyım atamaktan geri durmadılar. Herhalde daha oy pusulasında mürekkep bile kurumadan bunun planlarını yapmaya başlamış olmalılar. Çünkü kayyımlarla belediyelerde ciddi bir rant paylaşım savaşı da veriliyor. Bununla o kentte yaşayan insanların emeği çarçur ediliyor, kentin ekonomik birikimi yağmalanıyor. Dolayısıyla kayyımlar, sadece irade gaspı değil; aynı zamanda bir ekonomik bölüşüm araçlarıdır. Seçimde Mardin Büyükşehir Belediyesini kayyımdan aldığımızda toplam borcun 3,5 milyar lira, yine Batman’ın 3 milyar 53 milyon lira borçlu olmasının sebebi budur. Sayın Bakan il il gezip “Türkiye’nin huzuru” toplantıları yapıyorsunuz. Buna Kürtler de dahil mi? Çünkü Kürt’ün huzurunu kaçırarak huzur sağlanamaz. Dolayısıyla kayyım siyasi darbedir, kayyım ekonomik soygundur; milyonların huzursuzluğudur.
 
‘Zamanın ruhu barışı çağırıyor’
 
Size göre Kürt sorunu yoktur; ama Kürt’ün seçme ve seçilme hakkını gasp etmek vardır. Size göre Kürt sorunu yoktur; ama belediyelerimizin yollara yazdığı “pêşî peya” trafik uyarısını silmek vardır. Size göre Kürt sorunu yoktur; ama Kürtlerin kendi belediyelerini yönetmesi yasaktır. Hal böyleyken ‘Kürtler daha ne istiyor?’ diye soranlara kestirmeden bir cevap vereyim: Kürtler Mardin, Batman, Hakkâri, Halfeti’de belediyelerini yönetmek istiyor. Buna karşı hukuk olmayınca, “mahkeme kararı arkasından gelsin” diyen bir mekanizma işliyor. Alınan alınsın, kızan kızsın; bunun adı Kürt düşmanlığıdır. Ewqas! İnsanlık gelişti, uluslar büyüdü, dünya küçüldü. Kürtlere biçilen yüzyıllık gömlek artık dar geliyor. Hiçbir devlet, hiçbir akıl; Kürtlere yüz yıl önce yaklaştığı gibi yaklaşamaz. Çünkü bir düşünürün de dediği gibi zamanı gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramaz. Zamanın ruhu barışı çağırıyor, özgürlükleri salık veriyor, insan haklarını önceliyor.
 
‘Söz konusu içişleri ise kadın katliamlarındaki sorumluluğunuzu konuşmamak olmaz’
 
Söz konusu İçişleri Bakanlığı olunca kadınlara yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hakkında konuşmamak olmaz. Yaşamın her alanından kadınlar haykırıyorlar; Jin, Jiyan, Azadi. Sokaklara dökülüyorlar, cezasızlık politikalarına isyan ediyorlar. Eril bir tahakküm zemininde hiçbir şey tesadüfen olmadı, olmuyor. Bu sebeple kadın cinayetleri ideolojiktir, çünkü faillerin sığınağı cezasızlıktır. İstanbul Sözleşmesini iptal ederek failleri cesaretlendiren de, kadın eylemlerine polisi saldırtarak tarafını seçen de sizsiniz. Bugün kadınlara yönelik tutulan cinayet ve şiddet çetelesinden haberdar mısınız? Önleyici tedbirlerin alınmadığı, faillerin bulunup cezalandırılmadığı, her vakanın şeffaf olarak aydınlatılmadığı bir süreçte Hükümet kimse o da zanlıdır. Kadınlar olarak dayanışmayı büyütmek, katledilen her kadının hesabını sormak boynumuzun borcudur. Kayyımlarla kadın eş başkanları hedef alabilirsiniz; ama eş başkanlık mor çizgimiz olmaya devam edecek. Beyaz tülbentli kadınları görmezden gelebilirsiniz; ama mutlaka onlara onurlu bir barışı getireceğiz. Meydanları yasaklayabilirsiniz; ama 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele Gününde omuz omuza vereceğiz, rengimizle ve sesimizle var olmaya devam edeceğiz.”