Tülay Hatimoğulları: Çözümü Ankara ve Amed’de arıyoruz

  • 12:42 19 Kasım 2024
  • Siyaset
 
 
ANKARA-DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis kadın grubunda tüm kadınları 25 Kasım’da alanlara çağırırken, kayyım ve Kürt sorununa ilişkin ise “Kürtler de bizler de Washington’da Moskova’da sınır ötesinde askeri operasyon için vize aramaya çıkmadık. Halkın iradesine kayyım atamadık, biz çözümü içeride Ankara ve Amed'de görüyoruz” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü haftası kapsamında Meclis grup toplantısını kadın grubu olarak gerçekleştirdi. Toplantıda DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları konuşma yaptı. Kadın grubuna; Barış Anneleri İnisiyatifi, Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz, Rojin Kabaiş’in annesi Aygül Kabaiş, Kobani Davası tutsaklarının aileleri, Deprem Dayanışma Derneği temsilcileri, yerine kayyım atanan Merdin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Devrim Demir, Batman Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gülistan Sönük, Halfeti Belediye Eş Başkanı Saniye Bayram, önceki dönem Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, bileşen partilerin Eş Genel Başkanları ile çok sayıda kadın katıldı. 
 
‘Biz bir kişi daha eksilmek istemiyoruz’
 
Tüm direnen kadınları selamlayarak konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları, 2024 yılında katledilen kadınların verilerini paylaştı. Bu katliamların failinin erkek egemen düzen olduğunu söyleyen Hatimoğulları, “Erkek düzeni çetelesi, son 14 yılın en yüksek oranını gösteriyor bize. Rojin Kabaiş şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadınların her gün öldürüldüğü bir yerde, bizden Rojin’in ölümünün şüpheli olmadığını kabul etmemizi bekliyorlarsa yanılıyorlar.
 
Dört tarafı kalekollarla çevrilmiş Dersim’de, uçan kuştan neredeyse haberi olan kolluk kuvvetlerinin bulunduğu bir yerde, Gülistan Doku kaybedildi ve hala nerede olduğu bilinmiyor. Akıbeti hakkında hala bir açıklama yapılmadı. Bizler kadınlar olarak, ‘Gülistan Doku nerede?’ demeye devam edeceğiz.
 
Biz bir kişi daha eksilmek istemiyoruz. Devletin ve erkeğin lügatında şüpheli bir şekilde öldürülmek, kaybettirilmek ve ardından ‘intihar etti’ denilerek faillerin bırakılmasını kabul etmiyoruz. Her yerde, her alanda örgütleneceğiz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz, yaşasın kadın dayanışması” dedi.
 
‘Kadın düşmanı kayyımın icraatlarına bakın’
 
Kayyım hukuksuzluğuna değinen Tülay Hatimoğulları, kayyımın yargı ve polis eliyle yapılan, Kürt halkına karşı siyasi bir darbe olduğunu belirtti. Tülay Hatimoğulları, “Kayyım Kürt düşmanıdır, kadın düşmanıdır, muhalif olan herkesin düşmanıdır. Kayyım, eş başkanlık sistemimize yönelik bir saldırıdır aynı zamanda. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemimizle belediyelerimizde kadın kenti olması için attığımız adımları ortadan kaldırmak istiyorlar.
 
En son atanan kayyımların birkaç icraatından bahsedeceğim. Bütün belediyelerimiz, kadınlara ücretsiz ulaşım hakkı sağlamak için JinKart uygulamasını yürürlüğe koydu. Mardin’deki kayyım, JinKart veri girişimlerinin tamamını durdurdu. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında belediyenin hazırladığı bütün programları kayyım iptal etti. Batman kayyımının ilk işi ne oldu biliyor musunuz? Çok dilli hizmet veren web sitesini kapatmak oldu. Hani bunlar ‘Kürtler kardeşimiz’ filan diyorlar ya, kardeşlikleri buraya kadar işte. Kürtçeye tahammülü olmayan bu anlayış, aynı zamanda anadilde eğitim veren Beybun Kreş Merkezi’nin çalışmalarını durdurdu. Kadın Danışmanlık Merkezi’nin başına kadını görevden alıp erkek atadılar. Halfeti kayyımı, kadın politika müdürü yerine yine erkek atadı.
 
Kayyım, kadının bedenine, kimliğine ve emeğine yöneltilen erkek şiddetinin kadın kentlerine yöneltilmiş halidir. Biz kadınlar, ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, ‘Eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir’ demeye devam edeceğiz. Bunun mücadelesini her yerde vermeye devam edeceğiz” diye konuştu.
 
Toplumsal cinsiyet bütçede yok
 
Bütçe görüşmelerine ve halkın yoksullaştırılmasına değinen Tülay Hatimoğulları, devamında şunları söyledi: “İktidar, merkezi bütçede toplumsal eşitsizliği yeniden üretiyor. Halktan, emekçiden, kadınlardan, gençlerden neredeyse onları görmeyen bir şekilde bir bütçe hazırlığı içine girmiş durumdalar. Toplumsal cinsiyet kelimesinin ‘k’si bile o bütçe hazırlıklarında ne yazık ki yer almıyor. Ve bakın, 2025 yılı bütçesinde her kadın için düşen pay 139.3 TL. Bunun neyini harcayacağız, bunun neyiyle kadına yönelik şiddete karşı mücadele edeceğiz, varın siz düşünün.
 
Artan erkek şiddetine karşı şiddetin önlenmesi için gerekli sığınaklar artık yapılmıyor. Dikkat ederseniz, sığınaklar neredeyse Türkiye’nin gündeminden düşürülmeye çalışılıyor. 2018’de Aile Bakanlığı’na bağlı sığınak sayısı 110 iken, şimdi sadece 2 sığınma evi artmış ve 112 olmuş. Bu iktidar, yoksulluğu derinleştirdi, sorumludur, suçludur. Bu iktidar, yoksulluk bu ülkede konuşulmasın diye sürekli gündem değiştirmeye çalışıyor, bu nedenle ayrıca suçludur ve sorumludur.”
 
Annelerin öfkesinden kurtulamayacaksınız
 
DEM Parti Kadın Meclisi olarak ‘Özgür ve Eşit Bir Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz’ kampanyası ile ve aynı zamanda partimizin karma çalışması olan "Ekmek ve Adalet Buluşmaları" ile Türkiye’nin dört bir yanını dolaştık. Sarayda oturanların, hiçbir zaman çarşıya, pazara inmeye cesareti olmayan saraylıların, bizlerin yürüttüğü bu çalışmada gördüklerini görme imkânları yok. O yoksulluğu görmekten, o yoksullukla yüzleşmekten özel olarak kaçmaktadırlar. Bu ne rahatlık yahu! Gerçekten bu ne rahatlık! Bu ülkeyi kim yönetiyor? AKP-MHP iktidarı değil mi? Bu yoksulluktan siz sorumlu değil misiniz? Bununla yüzleşmek, 2025 yılı bütçesini hayata geçirirken bununla ilgili planlama yapmak, yoksul için bütçe yapmak gibi bir görev ve sorumluluğu üzerinizden salarak kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? Yoksulun elinden kurtulamazsınız. Açın elinden kurtulamazsınız. Evde çocuğuna bir bardak süt veremeyen annenin öfkesinden kurtulamazsınız, kurtulamayacaksınız.
 
Bakın, İzmir’de geçen gün yaşadığımız olayda 5 çocuk yanarak yaşamını kaybetti. Beş çocuk! Bu iktidar, kendi sorumluluğu yokmuş gibi konuştu. Buna magazin haberi gözüyle baktı. Bu kadar yürekleri, vicdanları kurumuş, duygu, his, vicdan kalmamış bu iktidarda. Bunu kalkıp iktidarın sözcülerinden biri, grup başkanvekilleri, “kadının yaşam tarzı” diyebilecek kadar ileri gidebiliyor, bu hakkı kendinde görebiliyor. Kimin yaşam tarzıdır çocuklarının katledilmesine izin vermek? Hangi ana, hangi insan bunu kabul edebilir ki? Ama onlar, bu durumu ekonomiyle, yoksullukla açıklanamaz diyor. Neyle açıklanırmış? Kadının yaşam tarzıyla! Yuh size! Binlerce kez yuh size! Yaşananların baş sorumlusu sizsiniz, ey iktidar.
 
Kolluk, korucular ve paramiliter güçler kadınlara karşı suç işlemeye devam ediyor
 
Savaş ve çatışmalar Türkiye'nin ve bölgenin dört bir yanını sarmış. Barışın sesini daha çok yükseltmezsek savaş daha geniş bir coğrafyaya yayılacak ve bedeli çok daha ağır olacak. Sömürgeciliğin, militarizmin, erkekliğin, ırkçılığın birlikte ilerlediği bu düzende, savaşlardan ve çatışmalardan en çok biz kadınlar olumsuz etkileniyoruz. Taciz, tecavüz, göç, yıkım, ölüm, gözyaşı... İşte kadın için savaşın özeti budur. Biz kadınlar, bu tablo karşısında susmadık; barış için her alanda mücadele ettik.
 
Tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yakın zamanda devam eden direnişlerin en başında kadınlar vardı. Özgürlük mücadelesinde kadınlar öncülük etti bu bölgede. Ülkemizde uzun yıllardan beri devam eden çatışma sürecinin kadınlar için yıkıcı sonuçlar doğurduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Kadın düşmanı rejimler, özel savaş politikalarını kadınlara ve topluma karşı bir saldırı stratejisi olarak geliştiriyorlar. Türkiye, yıllardır kolluk güçleri, korucular ve paramiliter güçlerle kadınlara, özellikle de genç kadınlara, çok yönlü ve sistematik bir şekilde suç işlemeye devam ediyor.
 
Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır
 
Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır. Tekrar ediyorum, altını çiziyorum: Kürt sorunu yoktur diyenlere bir kez daha buradan altını kalın kalın çizerek ifade ediyorum: Bu ülkede ve bölgede Kürt sorunu vardır. Son günlerde devam eden tartışmalarda, bizler bu konudaki sözümüzü her fırsatta ifade ettik. Burada bir kez daha altını çizmek isterim: Biz DEM Parti olarak demokratik zeminde onurlu bir barıştan yanayız. Bunun için İmralı tecridi derhal kalkmalıdır. Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmalıdır. Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmalı; hem ülkemiz hem de bölgemizin barışı için yapacak çok şey olduğunu altını ısrarla çizdik.
 
Bunu bugün söylemiyoruz; bunu on yıllardır söylüyoruz. Son 4 yıldır devam eden ağırlaştırılmış tecride karşı bunun mücadelesini her yerde verdik, vermeye devam edeceğiz.
 
Sayın Öcalan’ın gücü ve iradesine dair fitne üretmeye çalışan kalemler var
 
Değerli kadınlar, sarayda kulağına üfürüleni mürekkebiyle yazan ve Sayın Öcalan’ın gücü ve iradesine dair fitne üretmeye çalışan kalemler var. Bu fitne siyaseti yıllardır deneniyor ama beyhudedir, başaramazlar. DEM Parti’nin çözümden yana olmadığını söyleyenler, yalan söylüyor. Bu, bize atılmış bir iftiradır. Bu fitne çabasıyla neyi amaçlıyorsunuz? Kimin adına konuşuyorsunuz, kimin kelimelerini yazıyorsunuz? Kimse çözümsüzlüğün faturasını bize, DEM Parti’ye kesemez. Bu komplo teorilerine ve yaklaşımlarına Türkiye halkının karnı toktur.
 
Onurlu bir barış ve demokratik çözüm için mücadelemizi dün nasıl kararlı bir şekilde yürüttüysek, bugün de aynı kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz.
 
Biz çözümü içeride, Ankara ve Amed’de arıyoruz
 
Bugün yine bu kürsüde, az önce MHP Genel Başkanı bu konu ile ilgili bazı değerlendirmeler yaptı. Herkesin bilmesi gerekir ki Kürtler de bizler de Washington’da, Moskova’da, sınır ötesinde askeri operasyon için vize aramaya çıkmadık. Halkın iradesine kayyım atamadık, dilini, kültürünü yasaklamadık hiçbir yurttaşımızın. Çözümsüzlük peşinde koşmadık. Tam tersine, bunu kalemşörler ve kimi siyasetçiler yapıyor. Biz çözümü içeride, Türkiye’de arıyoruz. Ankara’da, Amed'de görüyoruz çözümü. Eşit, adil ve demokratik bir ortamda ve ortak bir yaşamda görüyoruz çözümü. Demokratik bir müzakerede görüyoruz ve müzakerenin yeri de parlamentodur diyoruz.
 
Onurlu barış mücadelemize hiç kimse çamur atmaya kalkmasın; o çamur döner, size bulaşır. Ne bu toprakların savaş sahasına dönüşmesine, ne de kadınların bedenlerinin ve yaşamlarının şiddet ve savaş sahasına dönüşmesine asla izin vermeyeceğiz.
 
Güzelim Anadolu ve Mezopotamya topraklarına biz kadınlar, barışın tohumlarını kendi ellerimizle ektik. Barışın tohumlarını kendi ellerimizle sulamaya, barışı Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yemyeşil, rengârenk ağaçlar gibi yeşertmeye kararlıyız.
  
Soyadı düzenlemesini ortak mücadeleyle geri çektirdik
 
Bakın, evde oturup tek tek çözüm ararsak, emin olun ki başaramayız. Hep birlikte etkin bir mücadeleyi ortak yürütürsek, farklılıklarımıza rağmen, başta parlamento çatısı altında kadınlar için bir arada olabilirsek, bizler pekâlâ başarabiliriz. Bakın, neler başardık bizler! Kadınların ortak mücadelesi sayesinde 9. Yargı Paketi’nde yer alan kadının soyadına dair maddeyi geri çektirmeyi başardık. AKP’nin son yıllarda otoriterleşen rejim sürecinde, muhalefet neredeyse hiçbir maddeyi geri çektiremedi. Ortada birkaç madde çekilmişse emin olun, kadınlar bunu mücadelesi ile başardı. Trabzon’dan Amed’e, İzmir’den Adana'ya kadar her yerde kadınların verdiği ortak ve kararlı mücadelenin sonuçlarını görebiliyoruz.
 
Elbette bu yeterli değil, değerli kadınlar. Kadınların evlendikten sonra kendi soyadını kullanması fiili olarak engellenmeye devam ediliyor. AYM kararına uyulması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz. Bunun arkasını asla bırakmayacağız. Bu karar çıkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
 
Başka bir dünya mümkün
 
Sevgili kadınlar, şöyle bir hayal kuralım, bir düş yaşayalım hep beraber. Her kademede Türkiye’yi düşleyelim. Her kademede eş başkanlık sistemi var. Kadın belediyeciliği, yerel yönetimlerde kadın daire başkanlıkları, kadına ve çocuklara yönelik şiddetle mücadele merkezleri olduğunu hep birlikte düşleyelim. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe oluşturduğumuz ve bütün bakanlıkların ayrıca kadın bütçesi olduğunu düşleyelim hep beraber. Kadın Bakanlığı kurduğumuzu düşünelim; kadınların siyasete daha etkin katılmaları için başta parlamento olmak üzere büyük bir toplumsal değişim ve dönüşümü hep birlikte yarattığımızı düşünelim. Hiç kimsenin aç kalmadığı, fatura, kredi kartı, kira ödemeleri kaygısı olmadan adil bir şekilde barınabileceği, adaletli ekonomik politikaların bu ülkede işlediğini düşünelim. Barış ve huzur içinde yaşadığımızı düşünelim hep beraber.
 
Biz bunları düşündüğümüzde kimimize imkânsız gibi gelebilir ama imkânsız değil. Bunlar ham hayal değil. Bunlar, DEM Parti’nin programında olan ve DEM Parti ülke yönetimine geldiği zaman hayata geçireceği projelerdir. Bunlar insanca taleplerdir, bunlar doğal olarak her insanın sahip olması gereken haklardır. Ama iktidar, erkek egemen sistem, bizi hayallerimizden o kadar koparmış ki, bizler yapabileceklerimizi hayal edemez duruma getirmek istiyorlar. Şu bilinmeli ki, başka bir dünyayı yaratmak mümkün.
 
25 Kasım’da alanlarda olacağız
 
Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında biz kadınlar, alanlara, meydanlara çıkmak için hazırlıklarımıza çoktan başlamış durumdayız. 25 Kasım’da “Özgür ve Eşit Bir Yaşamda Israrcıyız, Erkek-Devlet Şiddetine Karşı İsyanda Yan Yanayız” şiarıyla alanlarda olacağız.
 
25 Kasım’da Türkiye’nin dört bir yanında emeğimiz, kimliğimiz, bedenimiz için hep birlikte haykıracağız. Ve diyeceğiz ki, çekin kanlı ellerinizi bedenimizden. Çeksinler kanlı ellerini kadınların bedeninden! Kadın yoksulluğuna, işsizliğine, emek sömürüsüne, savaşa, erkek devlet şiddetine ve kayyım rejimine karşı 25 Kasım’da alanlardayız ve isyanımızı büyüteceğiz.
 
Bu topraklarda onurlu barışı tesis etmek için umutla, kararlılıkla yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Ayrı gayrı demeden 25 Kasım’da alanlarda olalım. Sesimiz gür çıksın. Yalnız yürüyen hiçbir kadın kalmasın. Beraber yürüyelim, beraber yürüyelim ki birbirimize güç olalım, birbirimizden güç alalım. Bizler birlikte güçlüyüz. Çünkü Rosa Luxemburg’un dediği gibi: Vardık, varız, var olacağız. Çünkü savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunuyoruz. Kadın, Yaşam, Özgürlük! Jin, Jiyan, Azadî diyoruz.”