Gülistan Kılıç Koçyiğit: Milyonlar Sayın Öcalan’ı haykırıyor
- 13:32 18 Kasım 2024
- Siyaset
ANKARA- Gündemi değerlendiren DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Hak, hukuk, demokrasi, adalet için ve barış için tecridin kalkması ve Sayın Öcalan’ın gerçek anlamda sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması için milyonlar haykırıyor” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis’te güncel gelişmeleri dair düzenlediği basın toplantısında konuştu.
‘Halkın iradesini çalmakla yetinmediniz baskın da yaptınız’
DEM Parti Esenyurt İlçe binasına yapılan polis baskınıyla ilgili konuşan Gülistan Kılıç Koçyiğit, baskının yöneticilere ve avukatlara haber verilmeden gerçekleştirildiğini ifade ederek, bu durumu hukuksuzluk olarak nitelendirdi. Gülistan Kılıç Koçyiğit, şöyle konuştu: "Esenyurt'ta kayyım gaspıyla bir hukuksuzluğa imza attınız, oradaki halkın iradesini çaldınız. Bununla da yetinmediniz, ilçe binamıza baskın yapıyorsunuz. İlçe Eşbaşkanlarımız Rojda Yılmaz ve Abdullah Adnan’ın Vatan Emniyeti’ne çağrıldıklarına dair bilgi aldık. Siz bizim il ve ilçe binalarımızda ne arıyorsunuz? Demokratik siyaset alanındaki varlığımıza ne zaman tahammül edeceksiniz? Bu ülkede hangi partinin il veya ilçe binasına polis baskını yapıyorsunuz? Hangi partinin il ve ilçe binasını dağıtıyorsunuz? Sistematik olarak hangi partinin yöneticilerini gözaltına alıp tutukluyorsunuz? Her gün bize akıl verenler ve rota çizenler, önce kendi akıllarını başlarına almalı ve hukuka dönmelidir."
‘Yeni doğmuş bebeklerin katledilmesine göz yumdular’
Gülistan Kılıç Koçyiğit, bugün ilk duruşması yapılan “Yenidoğan Çetesi” davasına değinerek, şu açıklamalarda bulundu: "Bu davayı yakından takip ediyoruz. Yenidoğan çetesine dair kamuoyuna yansıyanlar, bu çetenin uzun bir süre boyunca hukuksuzluk yaptığına ve bilgi-belgelerin yetkililer tarafından bilindiğine işaret ediyor. İl sağlık müdürlüğü, SGK yöneticileri ve tüm teftişi yapanların bu sürece bilerek ve isteyerek göz yumduklarını görüyoruz. Yeni doğmuş bebeklerin katledilmesine göz yumuldu. Bugün, Sağlık Bakanlığı soruşturma üzerinden rant devşirmeye çalışıyor. Ancak soruşturma başlatıldığı süreçte bu hastaneler kapatılmadığı, hasta kabulüne devam ettiği ve para akışı sürdüğü için bebekler orada hayatlarını kaybetti. Peki, tüm bunlar yaşanırken tek bir yönetici istifa etti mi? Hayır! Dönemin il sağlık müdürü ve şu anki Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu hâlâ koltuğunda oturuyor."
‘Batman’da on binler tecridin kaldırılması için haykırdı’
Devamında ise Gülistan Kılıç Koçyiğit şunları belirtti: “Dün Batman, Halfeti, Mardin hem de çevre illerden on binlerce yurttaşımızın katıldığı büyük, coşkulu ve görkemli bir mitingi hep beraber deneyimledik. Batman halkı da Halfeti, Esenyurt, Mardin, Hakkâri halkı da yeni Türkiye’nin dört bir yanında iradesine el konulan, belediyesi gasp edilen herkes tek bir yürek oldu ve kayyıma geçit yok dedi, kayyım darbedir dedi. Bu ülkede hukuksuzluk o kadar başını almış gidiyor ki sistematik olarak devam eden İmralı tecridine karşı da Batman halkı tek bir ağızdan tecridin kaldırılması talebini oradan haykırdı ve yeniledi. İşte bütün hukuksuzluklara karşı, İmralı’daki tecride karşı, kayyım hukuksuzluğuna karşı ve Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasına karşı milyonlar sokaklarda, milyonlar haykırıyor; hak, hukuk, demokrasi, adalet için ve barış için tecridin kalkması ve Sayın Öcalan’ın gerçek anlamda sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması için milyonlar haykırıyor. Umuyor ve diliyoruz ki bu milyonların haykırışı gerçek anlamda muhataplarına ulaşıyordur ve gerçek anlamda bugün kayyımı yol belleyenler, tecridi kendileri için temel bir politika olarak belirleyenler de bu haykırışa göre bir yanıt oluşturacaklardır. Bir an önce tecridi kaldırıp ve kayyım siyasetine son vermeleri gerektiğini ummak istiyoruz en azından.
Dersim özrünün gereği yerine getirilmelidir
15 Kasım günü, 1937-38 Dersim katliamlarında Seyit Rıza ve arkadaşlarının katledilmesinin yıldönümüydü. Haksız ve hukuksuz bir şekilde, alelacele bir mahkeme tarafından Seyit Rıza ve yol arkadaşları idam edildi. Dönemin başbakanı ve AKP Genel Başkanı, Dersim olaylarında “özür dilemek gerekiyorsa ben özür dilerim ve diliyorum” demişti. Ama ne yazık ki bu özrün gereğini yapmadıklarını görüyoruz. Hâlâ Dersim katliamının arşivlerinin kapalı tutulduğunu görüyoruz. Dersim tertelesi ile yüzleşilmediğini, bu acılarla hesaplaşılmadığını ve gerçek hesabının sorulmadığını görüyoruz. O anlamıyla biz, kuru bir özür değil, bu özrün gereğinin yapılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Meclis gündemi
Meclis'in gündemi yoğundu; geçen hafta noterlik kanunu geçti. Kanunun içerisinde basın mensuplarını oldukça yakından ilgilendiren "etki ajanlığı" maddesi vardı. Genel Kurul aşamasında bu düzenlemeyi AKP geri çekti, ancak halihazırda bu düzenlemeden vazgeçmedikleri görülüyor. Açık söylüyoruz: Toplumun, sivil siyasetin, basın meslek örgütlerinin ve derneklerin her türlü işini ve sözünü kriminalize eden, bunu casusluk faaliyeti olarak nitelendiren böyle bir yasaya asla razı olmayacağız ve yol vermeyeceğiz. Sonuna kadar hem sokakta hem de Meclis'te bu düzenleme karşısında tutum alacağız. İktidar yetkilileri "Gelsinler tekliflerini söylesinler, yoksa aynı şekilde getireceğiz" demiş. Teklifimiz açık ve net: Toplumun demokratik kamuoyunun alanını daraltacak, her türlü sözünü kriminalize edecek ve casusluk faaliyeti olarak nitelendirecek iş ve işlemlerden uzak durun.
Kayyım rejimine yasal kılıf uydurmaya çalışıyorlar
Bu hafta Meclis’e Dahiliye Kanunu, yani İç Güvenlik Paketi geliyor. 48 maddelik bir tekliften bahsediyoruz. Teklif, 17 kanunda ve bir Kanun Hükmünde Kararname’de değişiklik öneriyor. Yani toplamda 18 kanunda değişiklik öneren bir yasa maddesi söz konusu. Bunlardan 13’ü, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilen düzenlemeleri içeriyor. Bunun özel olarak altını çizmek istiyorum. Bu teklif metninin en önemli maddesi, Mülkiye Müfettişleri ile ilgili düzenleme yapan 3’üncü madde. Mülkiye Müfettişleri ile ilgili düzenleme aslında tam anlamıyla bir kayyım düzenlemesi. Kayyım düzenlemesine yasal kılıf uyduran, kayyım uygulamasını daha da kolaylaştıran ve yer yer bazı belediyelere kayyım atamadan kayyım pratiğine yol açabilecek bir düzenlemeyi hayata geçirmek istiyorlar. Geçmiş iktidarlara özenmiş durumdalar. Kime özeniyorlar? Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarındaki umumi müfettişlikleri hayata geçiren iktidarlara, tek parti yönetimine ve onun tüm temel hak ve özgürlükleri yok sayan istibdat aklına özendiklerini görüyoruz. Müfettişlere bu kadar geniş yetki verilmesi, umumi müfettişliklerin güncellenmesi, kurumsallaştırılması ve genişletilmesi politikasının bir devamıdır.
AKP-MHP iktidar bloğu kayyım rejimiyle ayakta kalacağını sanıyor
AKP-MHP iktidar bloğu, kayyım rejiminin tadına vardı; bir deyimle ifade etmek gerekirse, rantı iyi biliyor ve kayyım rejimiyle ayakta kalacağını sanıyor. Bu nedenle kayyım rejimini genişletmek, derinleştirmek ve kalıcılaştırmak istiyor; rejimin ana karakteri haline getirmeyi hedefliyor. Şimdi, Mülkiye Müfettişlerine fiili kayyım yetkisi veren maddede ne var? Örneğin, kamu kurumu ve kuruluşlarındaki eşyaları, odaları, depoları mühürleyerek muhafaza altına alma yetkisi veriliyor. Yine bu kurum ve kuruluşlardaki bilgisayarlar, bilgisayar programları, kütükler ve diğer dijital materyaller ile kamuya açık sistemler ve kamera kayıtlarını muhafaza altına alma yetkisi tanınıyor. Aslında her şeye el koyabilecek, belediyenin ya da kamu kurumlarının her şeyini didik didik inceleyebilecek bir yetkiyle, anayasanın açıkça ihlal edildiği bir düzenlemeyi bu paketin içine koydular. Neden? Çünkü 31 Mart seçimlerinde AKP büyük bir yenilgi aldı. Şimdi, muhalefetin elindeki belediyeleri işlevsizleştirmek ve halka hizmet edemeyecekleri bir pozisyona getirmek için kimi zaman kayyım atıyor, kimi zaman da Mülkiye Müfettişlerine geniş yetkiler vererek halkın iradesini yok sayıp belediyeleri işlemez hale getirmeye çalışıyor.
Depremde ölen öldüğü ile kaldı
Düzenlemede önemli bir başlık daha var. Biliyorsunuz, 46. maddede AFAD Başkanı ve Başkan Yardımcısının tazminat göstergelerinin yükseltileceği söyleniyor. AFAD’ı nereden biliyoruz? 6 Şubat depreminden biliyoruz. Enkaz altında binlerce insanımızın çığlık ata ata yaşamını yitirdiği o günlerden biliyoruz. Bir battaniye dahi götüremeyen, bir çadır ulaştıramayan, bir kazması ya da küreği olmayan, hiçbir ekipmanı bulunmadığı için insanların yakınlarının gözleri önünde ölümüne tanıklık ettiği o AFAD, bugün utanmadan, sıkılmadan depremin hesabını vermeden, depremde yitirdiğimiz her bir canın hesabını vermeden, Başkan ve Başkan Yardımcılarının görev tazminatlarını ve ücretlerini artırıyor. Yani ödüllendiriyorlar. Demek ki neymiş? Bu ülkede halkın canının hiçbir önemi yokmuş.
AKP otoriterleşerek yol yürümek istiyor
Sonuç olarak, müfettişlere kayyım yetkisi verilmesinden bekçilere üst arama yetkisi getirilmesine, etki ajanlığı düzenlemesinin yapılmak istenmesinden diğer tüm düzenlemelere baktığımızda, AKP’nin tam anlamıyla otoriterleşmeyi sürdürmek istediğini görüyoruz. Hukuku askıya alan, anayasayı ve gerçek anlamda demokratik ilkeleri hiçe sayan bir bakış açısıyla yol yürümek istiyorlar. Buna karşı, sokakta, alanda ve meydanlarda muhalefet etmeye devam edeceğiz.
Asgari ücret teklifimiz 35 bin TL’dir
Sayın Bakan açıklama yapmış. Halkımızı asla çalışanları enflasyona ezdirmedik diye. Evet enflasyona ezdirmediniz enflasyonun altında yok ettiniz. Artık insanlar inim inim inliyorlar. Asgari ücret teklifimiz 35 bin TL’dir. En az yoksulluk sınırın yüzde 50’sig olmalıdır, yılda en az iki defa artırılmalıdır. Bunu geçen hafta grup toplantımızda eş genel başkanımız ifade etti, biz de burada yeniden ifade etmiş olalım.
Soyadı düzenlemesi lütuf değil eşitlik gereğidir
25 Kasım haftasındayız. Bu ülkede, ortalama olarak günde 3 kadının katledildiği bir ortamda 25 Kasım’ı karşılayacağız. Ancak hâlihazırda AKP'nin kadın düşmanı politikalarının sokaktan Meclis’e kadar uzandığını görüyoruz. 9. yargı paketindeki soyadı düzenlemesinin geri çekilmiş olması, kadınlar açısından bir kazanım olsa da, bu konuda hâlâ bir düzenleme yapılmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Bu bir lütuf değil, bir haktır. Kadınları eşit ve özgür bireyler olarak görmenin gereğidir. Bunu biz sağlanıncaya kadar, yani kendi soyadımızı özgürce kullanıncaya kadar, mücadelemize devam edeceğiz. Bu konuda kanun teklifi verdik. Hâlihazırda bir düzenleme yapmak istenirse, kanun teklifimiz Meclis’in arşivinde duruyor. O kanun tekliflerini tozlu raflarda bekletmek yerine indirip incelemelerini ve toplumdan, kadınlardan yana düzenlemeler yapmalarını istiyoruz.
Bu düzene mecbur değiliz
Kadını ve çocuğu yalnızca aileyle ifade eden, kadın ve çocuk üzerinden iktidarını tahkim eden bu anlayışa karşı mücadele edeceğiz. Geçen hafta, Selçuk’ta 5 çocuk yanarak can verdi. Ne yazık ki iktidar sözcülerinin, kadını suçlayan, yaşam tarzını ve anneliğini sorgulayan beyanlarına tanıklık ettik. Bunu asla kabul etmiyoruz. Soru şu olmalı: O çocuklar neden o evde yalnız kaldılar? O anne neden hurda toplamak zorunda kalıyor? Bu yoksulluğu neden sürdürüyorsunuz? Yoksulluğu bitirmek yerine, yoksulluğu yönetme politikasından ne zaman vazgeçeceksiniz? Anayasa’nın temel ilkesi olan sosyal devlet ilkesini ne zaman hayata geçireceksiniz? Her bir olayda kendi sorumluluğunuzu ıskalayıp, neredeyse öleni suçlayan bu anlayışınızdan ve bakışınızdan ne zaman vazgeçeceksiniz? diye sormak istiyoruz.
Bu ülkede çocuklar, kadınlar ve toplum korumasız bırakılmış durumda. AKP, tam gaz toplumun çocuklarına, kadınlarına ve emekçilerine büyük bir saldırı başlatmış ve bunu sürdürüyor. Bu saldırıya karşı birlikte mücadele etmek ve sonuna kadar direnmek, söz söylemek dışında bir seçeneğin olmadığını ifade ediyoruz. Bu düzene mahkûm değiliz. Bu düzene mecbur değiliz. Mücadele ederek bu sistemi demokratikleştirebilir, özgür, eşit ve gerçek anlamda insanca bir yaşamı kurabiliriz."