Laura Castel: Tecride karşı tarafsızlık faile destektir!

  • 09:07 18 Aralık 2023
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Temsilcisi ve İzleme Komitesi üyesi Laura Castel, Mayıs ayında Türkiye'ye yaptıkları ziyaretin raporlarını yetkililere sunmaya devam ettiklerini belirterek, “Türk yetkilileri Sayın Öcalan'ı siyasi bir silah, İmralı'yı ise en kötü cezaevi uygulamalarının laboratuvarı olarak kullanıyor. Hak ve özgürlüklerin ihlalleri karşısında tarafsız olmak, faile destek vermekle eş değerdir” dedi.
 
İmralı’da ağır tecrit koşulları altında tutulan ve 33 aydır kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun siyasi çözümü  için 10 Ekim’de dünyadaki 74 merkezde kampanya başlatıldı.  Bir yandan okuma günleri ve uluslararası diplomasi işletilirken, diğer yandan cezaevindeki açlık grevleri, adalet ve Adalet Nöbetleri sürüyor. Bu yıl tecridi kırma ve fiziki özgürlük eksenli eylemler dünyanın her yerine yayılmış durumda. Tüm bu çalışmaların karşısında ise Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT)  ile tecritte rol ve misyonu olan uluslararası kurumların sessizliği sürüyor. 
 
Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu’nda yer alan Avrupa Konseyi Sol Grup Başkan Yardımcısı, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Temsilcisi ve İzleme Komitesi üyesi olan Laura Castel, Mayıs ayında Türkiye’ye yaptıkları ziyaretlerin ardından yaşanan süreci ve attıkları adımları anlattı.
 
‘Odak noktamız tecrit ve siyasi tutsaklar’
 
Geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye'ye yaptıkları ziyaretlerde topladıkları bulguları İzlanda’da yapılan basın toplantısında aktardıklarını söyleyen Laura, tüm bu çalışmaları barış sürecini yeniden başlatmak için yaptıklarını ifade etti. Laura, “Geçtiğimiz Mayıs ayında Uluslararası İmralı barış heyeti olarak Türkiye'de elde ettiğimiz bulgularımızı 4’üncü Avrupa Konseyi Zirvesi'ne denk gelen İzlanda'nın başkenti Reykjavik'te düzenlenen bir basın toplantısında sunduk. ‘Öcalan'a özgürlük, Kürdistan'da barış’ Uluslararası İnisiyatifi tarafından düzenlenen bu zirve, eski heyetlerin geleneğini sürdürerek barış sürecinin yeniden açılmasına destek amacıyla düzenlendi. Asıl odak noktamızın siyasi tutsaklar ve maruz bırakıldıkları koşullar olduğunu belirtmekte fayda var” diye konuştu.
 
‘Sayın Öcalan barış için serbest bırakılmalıdır’
 
Yapılan tüm görüşmelerde Kürt sorununun demokratik çözümü için işaret edilen yerin İmralı olduğunu kaydeden Laura, barış için PKK Lideri’nin fiziki özgürlüğünün temel olduğunun altını çizdi. Laura, “İnsan hakları örgütleri temsilcilerinden siyasi temsilcilere kadar görüştüğümüz herkesin, Kürt sorununun çözülmemesi durumunda Türkiye'de demokratikleşmenin olamayacağını ve tecridin kaldırılmasının barış sürecinin mutlak ön koşulu olduğunu açıkça anladığını söyleyebiliriz. Yeniden başlatılması gereken şey, Sayın Abdullah Öcalan'ın İmralı Ada cezaevindeki tecridinin kaldırılması ve serbest bırakılmasıdır” ifadelerini kullandı. 
 
‘İmralı süreci başladığından beri insan hakları yok’
 
Sürdürülen bu tecrit sisteminin Türkiye’de her alana yayıldığını belirten Laura, “Bizim açımızdan İmralı Cezaevi’ndeki tecrit rejiminin tüm Türkiye'ye yayılarak ülkedeki tüm cezaevi sistemine örnek teşkil ettiği açıkça görülmektedir. Aslında Sayın Öcalan benzersiz bir örnek. İmralı süreci başladığından bu yana 20 yılı aşkın süredir hukuk ve insan hakları Türkiye'de yok. Sayın Öcalan'la 33 aydır iletişim kurulamamıştır. Yani avukatlarının ve ailesinin onun iyi olup olmadığı hakkında hiçbir fikri yok. Kendisini ziyaret etmek için yapılan tüm dilekçeler reddedildi.
 
Sayın Öcalan Türkiye’nin siyasi silahı, İmralı ise laboratuvarı
 
Dahası, tecrit rejimi işkence düzeyine ulaştı ve Türk yetkilileri Sayın Öcalan'ı siyasi bir silah, İmralı'yı ise en kötü cezaevi uygulamalarının laboratuvarı olarak kullanıyor. Sonrasında tüm bunlar diğer cezaevlerine de uygulanıyor. Bu tür ‘mutlak hapis’ Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler gibi insan hakları kuruluşlarının kınamasını gerektirir. Dünyada bildiğimiz başka hiçbir rejim, mektupların, telefon görüşmelerinin, ziyaretlerin veya herhangi bir dış iletişim biçiminin uzun vadeli olarak durdurulmasına yönelik bir politika ve tecrit uygulamadı. 1970'lerde ve 1980'lerde Guantanamo'da, Robben Adası'nda veya Kuzey İrlanda'nın H-Bloklarında bile.”
 
‘Uluslararası tarafsızlık faile destektir’
 
Eşi benzeri görülmemiş bu tecrit sistemine karşı uluslararası sessizliğe değinen Laura, sessizliğin “faile destek” olduğunu belirtti. Laura, “İlettiğimiz sonuçlarda, hak ve özgürlüklerin ihlalleri karşısında tarafsız olmanın, faile destek vermekle eş değer olduğunu Avrupa Konseyi ve kuruluşlarına beyan ettik ve barış sürecinin yeniden başlatılması çağrısında bulunduk. Demokratik çözüm ve barış için diyalog ve müzakereye karşı çıkmak çatışmanın, kutuplaşmanın ve savaşın devam etmesinden çıkar sağlayanların siyasi bir tercihidir. Ancak bu tercih, ülkeyi çok sayıda krize sürükleyen ciddi sonuçlara mal oluyor ve bu durum ancak Kürt sorununa demokratik bir çözümle dönülmesiyle aşılabilir. Bu da tecrit sisteminin kaldırılmasını ve Sayın Öcalan'ın demokratik çözümün garanti altına alınmasında ve barışın inşasında üzerine düşeni yapmasına Türkiye'nin izin vermesini gerektirir” vurgusu yaptı.
 
‘Sayın Öcalan’ın müzakerelere liderlik etmesi çok önemli’
 
Raporlama bulgularıyla birlikte toplantıda Türk yetkililerine ve rolü olan uluslararası kurumlara çağrı yaptıklarını hatırlatan Laura, “Türk yetkilileri, hukukun evrensel ilkelerine saygı duymaya başlamalı ve İmralı Cezaevi'ndeki tecrit ve işkence politikasından vazgeçmelidir. Bu anlamda misyonu olan üyelerini, Avrupa Konseyi'ne, Türk yetkililer ile Kürt hareketi arasında barışçıl siyasi müzakerelerin yeniden başlatılması çağrısında bulunmaya davet ettik. Bunun için Sayın Abdullah Öcalan'ın İmralı Cezaevi'nden serbest bırakılması ve Kürt partisi adına müzakerelere liderlik etmesi çok önemli. Ayrıca misyonun raporunu yeni bitirdik ve onu birçok Avrupa Konseyi kuruluşuna göndereceğiz.” dedi.
 
Tecride dair AK’ye iki soru
 
Tecride karşı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne iki yazılı soru yönelttiğine değinen Laura, komitenin ‘bu konuda fikir birliğine sahip olmamayı’ gerekçe göstererek soruları yanıtsız bıraktığını ifade etti. Laura şöyle devam etti: “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne tutukluların tamamen tecrit edilmesi konusunda iki yazılı soru sundum; Komite'nin, Sayın Öcalan ve İmralı Adası Cezaevi'ndeki diğer üç tutuklunun aileleriyle herhangi bir temasının olmaması durumunu nasıl ele aldığını sordum. Bir siyasi tutsağın bu kadar katı bir tecrit rejimine tabi tutulmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlali anlamına geldiğine dikkat çekerek, 25 Mart 2021'den bu yana avukatlar ve dış dünya ile bağlantı kurmasının engellendiğini belirttim.
 
Gerekçe: Fikir birliği yok
 
Ayrıca, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin devam eden bir ihlali olup olmadığını sordum ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarından bu yana geçen dokuz yılda, Bakanlar Komitesi'nin Türkiye'nin hakları güvence altına alınması için ne gibi girişimlerde bulunduğunu sordum; Mahkemenin bu kararlarına uyuyor mu? Fakat ne yazık ki komite fikir birliği olmadığı için sorulara cevap veremeyeceklerini söyledi. Ama bunun olumlu tarafı şu ki bu konuyu bakanlar kurulunda tartışmak zorunda kalmış olmalarıdır.”