Ayla Akat Ata: Er ya da geç bu eril sistemi değiştireceğiz

  • 09:12 24 Kasım 2023
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - Tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne dair kadınlara mesaj gönderen Ayla Akat Ata, yüreğinin mücadeleyi ve dayanışmayı büyüten kadınlardan yana olduğunu belirterek, “Er ya da geç bu eril sistemi değiştireceğiz” dedi.
 
Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen, erkek egemen iktidarlar tarafından hep ikinci plana itildi. Direnişin, mücadelenin öznesi olan kadınlar ise bunun en büyük örneğini, 2014 yılında Kobanê’ye saldıran DAİŞ’i yenilgiye uğratarak gösterdi. Kürt kadınların direnişi karşısında ise iktidar, sınırın öte tarafında olan DAİŞ’in saldırılarına karşı, mücadele eden kadınları, hapsetme, gözaltı ve tutuklama derdine düştü. Haklarında altı yıl sonra açılan Kobanê Davası ile tutuklanan ve müebbet hapis cezası ile yargılanan kadınların cezaevinde de olsa direnişi sürüyor. 
 
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan ve Kobanê Davası dışında yürüttüğü kadın mücadelelerinden dolayı da illegalize edilmek istenen Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla sorularımızı yanıtladı.
 
‘Yargı şiddetinin öznesi olan kadınlar olarak destek vermeye çalışacağız’
 
“Kadına yönelik şiddetle, ‘ama ve fakat’  denilmeden, bir tarihe bağlanmadan, aralıksız mücadele eden Kürt Kadın Hareketi’ne 25 Kasım’ı Mirabal Kardeşleri hatırlayarak ve anarak başta devlet şiddetine maruz kalmış kadınlar olmak üzere şiddet mağduru tüm kadınlarla dayanışmak ve mücadeleyi yükseltmek için bir vesile yapar” diyerek sözlerine başlayan Ayla, “Biz de bir mücadele günü ve dayanışma günü olması itibariyle kadına yönelik her türlü şiddete karşı farkındalığın, ‘yoksa yaratılması varsa artırılması’ için genellikle bir haftaya yayılacak olan salon ve sokak etkinliklerine, yargılandığımız mahkeme salonlarından güç ve destek vermeye çalışacağız yargı şiddetinin öznesi olmuş kadınlar olarak. Lours Atthusser, ’Mahkeme aygıtı devletin hem baskı mekanizmasına hem de bu mekanizmadan ayrı gördüğü ideolojik aygıtlarına dahil eder’. 100’üncü yılını geride bırakan Cumhuriyet tarihine baktığımızda bu tespitin doğruluğunu ortaya koyar nitelikte, muhalifle, Kürt ile mücadelenin en etkili aracının yargı mekanizması olduğunu görüyoruz” dedi. 
 
‘Devlet bizi yargılıyor ama biz de yargılıyoruz’
 
Kobanê Davası’nda sık sık yargı tacizine maruz kalan ve savunmalarının sürekli kısıtlanmaya çalışıldığına değinen Ayla, “Gerek iddianameye karşı savunma aşamasında gerek esas hakkında savunması sırasında tutuklu yargılanan bir kısım arkadaşım gibi ben de mahkeme heyetinin müdahalesiyle karşılaştım. Savunmalarımızda, yapılan yargılamanın hukuksuzluğunu ortaya koymak bir yana, birleşen dosyalarımız dahil, yargılanmaya konu edilen söz ve eylemleri savunuyor olmak; gerek uluslararası hukuk gerek iç hukuk açısından, zorlama bir yorum yapılmadığı takdirde söz ve eylemlerimizin suça konu edilmeyeceğini ifade etmek, hukukta yeri olmayan bu müdahaleyi beraberinde getirdi. Devlet bizi yargılıyor, bu bir gerçek. Ama biz de her söz aldığımızda bizi susturmak, etkisizleştirmek ve sindirmek için yapılan haksızlığı ortaya koyarak bir bakıma yargılayan oluyoruz. Öyle ki aleyhimizde beyanda bulunan bir gizli tanık, mahkeme huzurunda, bu durumdan duyduğu rahatsızlık nedeniyle hakkımızda beyanda bulunmak istediğini ifade etti. Bu itiraf bizi de şaşırttı ama durum bu” diye belirtti.
 
‘Yargılanan ilk değiliz son da olmayacağız’
 
Yargı sopası ile susturulmak istenildiklerini ama susmayıp hakikati ortaya koyduklarını dile getiren Ayla, var olan ezberleri bozdukları için sözlerinin kesildiğine dikkat çekti. Ayla, “Yani hakikatin yarattığı korkudur bizlere müdahalenin nedeni. Bu tutum içeride de olsak dışarıda da olsak değişmiyor oluşu ise bu ülkede Kürt olmakla olan bağını ortaya koyuyor. Sorun eşitlik ve özgürlük talebimizin olması ve bunda ısrar etmemizdir. Hakkımda üç başlık altında toplanan ve suça konu edilen söz ve eylemlerimin, Kürt sorunun çözümünün mümkün olduğunu savunmak ve bu amaçla siyaset yapmak, demokratik bir çözüm için Sayın Öcalan’ın rolüne işaret etmek ve bir kadın olarak bu temelde eşitlik ve özgürlük mücadelesini vermekten ibaret oluşu bu gerçekliği ortaya koyuyor. Yargılanan ilk siyasetçiler değiliz, bu yok sayma ve inkar yaklaşımı devam ettiği sürece de son olmayacağız. İstiklal Mahkemeleri’nde 49’lar Davası’nda, 1960 ve 1970, 1980 darbelerinden sonra yargılananlardan DEP’li milletvekillerinden ‘KCK’ adı altında yürütülen siyasi operasyonlarda gözaltına alınıp tutuklanan, yargılanan siyasetçilerden bir farkımız yok. Bu yargı şiddeti onlara da uygulandı. Bir söz var; ‘kimse görmek istemeyen kadar kör değildir’ diye. Erkek devlet aklını görmek, istemediği, kabul etmediği gerçek budur işte. Ahmet Ümit’in ‘Kayıp Tanrılar Ülkesinde’ geçiyor. ‘Bilgelik yaşanmış olanı anlamakla başlar ki zaten geçmişi bilmeyen bugünü kavrayamaz’ diyor. Dönüp tarihe bakmak, aklın ve bilimin hakim olduğu sonuçlar çıkarmak için yeterli. Gerisi cesaret ve kararlılık ile atılacak doğru adımlarla yani olanın inşasında ibaret olacak” sözlerini kullandı. 
 
Kadınlara dönük ‘Türkleştirilme Genelgesi’
 
Ayla devamında şunları belirtti: “Değişim ve dönüşümü mümkün kılacak olanın kadınlar olduğu tüm egemenler tarafından biliniyor. O yüzden uygulamaya konulan her plan ve politikada dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun bir kadın başlığı olduğunu görüyoruz. Bizler açısından yine dönüp Cumhuriyet tarihine bakmak yeterli. Şark Islahat Planı’ndan, çöktürme planına kadar kadınlar için ayrı bir düzenleme ve ayrı bir değerlendirme yapıldığını okuyoruz. Yaşanan bütün acı ve yıkımın nedeni olarak gördüğüm ‘Türkleştirme’ üzerinden bir örnek verilebilir burada; ‘Türkleştirme Genelgesi’ olarak anılan 1930 yılının Ocak ayında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya imzasıyla ‘gayet mahrem ve zata mahsustur’ başlığı ile valiliklere gönderilen 12 maddelik genelgenin 10’uncu maddesinde; ‘bilhassa kadınlar sonrasında Türkçe’nin taammümüne (yaygınlaşmasına) çalışmak, bunların, Türk kızlarına Türkçe konuşmayan köylülerle evlendirilmesine teşvik etmek, Türkçe bilmeyen köylü kadınların şehirlere celp ederek Türk evlerine münasip hizmet ve suretlere yerleştirmek ‘talimatının yer alması ile Kürt kadın hareketini, ‘PKK bir kadın hareketidir’ diyerek yargı şiddetinin hedefi haline getirmenin dönem koşulları ve günümüz koşulları dikkate alınarak yapılacak değerlendirmesinde aynı amaçla hareket edildiği sonucuna varılacaktır. Kürt kadınların ulaştıkları örgütlü düzey bir yana, Türkiye kadın hareketinin en dinamik bileşeni olmamız, küresel ve bölgesel düzeyde kadın hareketleriyle yaşadığımız bütünleşme, ortak söz ve eylem sahibi olma gerçeğimizin egemen eril zihniyeti rahatsız etmesi doğaldır. Çünkü kadınların mücadelesi bu zihniyet için egemenliğini sarsacak, sistemini yerle yeksan edecek tek tehdittir. Örgütlüklerimizin kriminalize edilmesi ve hedef gösterilmemizin nedeni budur.”
 
‘Ne kadar zor olursa olsun ortak hareket etmeyi başarmalıyız’
 
“Cezasızlık” konusunun oldukça önemli bir konu olduğuna vurgulayan Ayla, cezasızlık politikalarını öncelikle kadına karşı işlenen suçlar yönünden ele aldıklarını dile getirdi. Ayla, “Ama bugün gerçekleşen hali itibariyle oldukça kaygı vericidir. Siyasi suçlar ve düşünce suçları hariç neredeyse tüm suç tipleri yönünde karşımıza çıkıyor. Bu da, yargı mekanizmasında ciddi bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Kaldı ki son bir ayda başta Yargıtay-AYM krizi olmak üzere dönen rüşvet çarkına kadar kamuoyuna yansıyanlar mevcut gidişat üzerinde düşünmeyi zorunlu kılıyor. Kadına yönelik şiddet dosyalarında kadın hareketi güçlenip, itirazını daha yüksek bir sesle ve daha kitlesel ortaya koydukça sonuç aldığımızı görüyoruz. Henüz bir çalışmayla karşılaşmadım ama takip edebildiğim kadarıyla verilen ‘tahrik ya da iyi hal indirimlerinde’ bir azalma var. Bu durum doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Sonuç almak istiyorsak bir araya gelme dışında bir şansımız yok. Erkek aklın Kürt kadın hareketi ile Türkiye kadın hareketinin diğer bileşenleri arasında örmek istediği harcı milliyetçilik, militarizm ve dincilik olan duvarların her zaman farkında olduk. Bugün de farkındayız, ama dün olduğu gibi bugünde aşmakta kararlıyız. Bir araya gelişim gerçekleşmediği her dakikanın kadın düşmanı karanlık zihniyete güç verdiğini biliyoruz. İçinde bulunduğumuz platformda bu sorumlulukla hareket ediyoruz. Türkiye kadın hareketinin diğer bileşenlerinden de beklentimiz bu oldu her zaman. Gelişen teknolojinin, internet ve sosyal ağlar üzerinden biçimlenen yeni bir feminist dalgayı beraberinde getirdiği gerçeklik içerisindeyiz. Fiziki olarak kalkan mesafelerin yerini ideolojik mesafelerin almasına izin vermemeliyiz. Yaşama nereden bakarsak bakalım kadınlar olarak, kadınlar için ortak kaygılarımız var. Ne kadar zor olsa da buluşmayı, ortak tartışmayı ve ortak karar alabilmeyi başarmalıyız. Başka bir yol yok” sözlerini kullandı.
 
İnfazı yakılan kadınlar…
 
Erkek yargı şiddetinden dolayı idare ve gözlem kurullarından kaynaklı tahliyeleri engellenen kadınların durumuna da değinen Ayla, “Ekim 2021’de tahliye olacak arkadaşlarımız henüz tahliye edilmemiş durumdalar. Aralarında cezaevinde 30 yılını tamamlamış iki kişinin de olduğu toplam14 mahpustan söz ediyorum ki bunlar arasında üç arkadaşımız cezaların tamamı infaz edilerek tahliye edildi. Şimdi 11 arkadaşımız bu haksız ve her ne kadar bir yasal düzenlemeye dayandırılsa da hukuksuz uygulamanın mağduru olarak cezaevinde tutuluyor. İnfaz kanunda yapılan son düzenlemelerle adli hükümlüler için gereksiz ve anlamsız bir iyileştirmeye gidilirken, siyasi suçlar yönünde koşulların ağırlaştırılması söz konusu oldu. Şartlı tahliye İdare ve Gözlem Kurulları’nın onayına bağlanan düzenleme ile tahliye için pişmanlığın şart koşulduğu yeni bir sistem devrede. Son iki yıllık uygulama bu dayatmanın bir sonuç vermediğini ortaya koyduğu halde, rahatlıkla zulüm olarak ifade edebileceğimiz bu hukuksuzluğun devam ettiriliyor olması manidar. Beklentimiz, telafisi imkansız sonuçlar doğurmadan yeni bir yasal düzenleme yapılması ve keyfiyete son verilmesidir” ifadelerine yer verdi.
 
‘Amaç hukuki olmadığı gibi kararlarda hukuki olmayacaktır’
 
Uzun tutukluluk sürelerine de değinen Ayla, şunları dile getirdi: “Uzun tutukluluk her siyasi iktidarın özellikle adil yargılanma tartışmaları içerisinde sık sık altının çizildiğini ama tutuklu yargılanmanın istisna olduğu gerçeği ile tutuksuz yargılamayı öncelemek ve uygulanmasını sağlamak yerine 2016 darbe girişimi sonrası OHAL koşullarını fırsat görerek uzun tutukluluk süresini beş yıldan yedi yıla çıkarmayı tercih ettiği bir konu. Bu da yetmiyormuş gibi açılan ayrı davalara dair birleştirilmiş olsalar dahi ayrı tutukluluk sürelerinin uygulanması yönünde mahkemelerin yapmış olduğu yorum ve verilen kararlar var ki Kobanê dosyası heyeti de bunlardan biri. Bu haliyle gerek yapılış gerek uygulanış itibariyle tartışmalı olan uzun tutukluluk düzenlenmesinin de yasama organı tarafından yeniden ele alınması gerekir. Dosyamızda Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Figen Yüksekdağ arkadaşlarımızın avukatlarının uzun tutukluluk nedeniyle yapmış olduğu tahliye taleplerinin reddedilmesi ise mahkemenin vermiş olduğu bir ihsas-ı rey kararıdır aynı zamanda. Heyet yargılama sonunda vereceği kararın rengini beli etmiştir. Her üç arkadaşımız da zaten Kobanê olaylarını içine alan zaman dilimine dair söz ve eylemlerinden dolayı tutuklu yargılanmakta iken haksız ve hukuksuz bir şekilde tamamen siyasi gerekçelerle açıldığı tartışmasız olan Kobanê  soruşturması kapsamında yeniden tutuklanmışlardır. Amaç; hukuki olmadığı için doğal olarak verilen kararlar ve sonuçta hukuki değildir, olmayacaktır da.”
 
‘Tarih tanığımızdır başaramadılar, başaramayacaklar’
 
Kobanê Davası’nda dikkat çekici olan diğer hususlardan birinin de kadın düşmanı yaklaşımlar olduğunu vurgulayan Ayla, “İtirafçı, gizli tanık dahi tek başına örgütlü, kadına duyulan kin ve öfkeyi ortaya koymaktadır. Israrla altı çizildiği üzere Kobanê dosyası Kürt sorununun siyasi ve hukuki dolayısıyla demokratik çözümünün mümkün olduğunu savunan ve bunun için emek harcayıp mücadele edenlerden intikam almak için açılan bir dosyadır. Hedefinde partimiz hakkında açılan kapatma davası ile de sabit olduğu üzere demokratik siyasetimiz ve onun merkezinde toplumun temel değişim ve dönüşüm dinamiği olan kadın özgürlük çizgimiz vardır. Kürt sorununun siyaset zemininde müzakere ile çözüldüğü, kadın eşitlik ve özgürlüğünün sağlandığı sonuç olarak siyasetin demokratikleştiği bir Türkiye’de kimlerin iktidarının son bulacağı, kimlerin siyasetsiz ve işsiz kalacağını bir düşünün. İşte başta kadınlar binlerce siyasetçiyi yargının hedefi yapanlar bu güçlerdir. Bizimle siyaset zemininde rekabet edemeyen, bilinen klişeler dışında söyleyecek sözü olamayanlar özellikle kadınları hedef alarak siyasetimizi yargı eliyle etkisizleştirmeye ve sindirmeye çalışıyorlar. Tarih tanığımızdır başaramadılar, başaramayacaklar” diye belirtti. 
 
‘Yüreğim kız kardeşlerimle’
 
Ayla son olarak 25 Kasım’a ilişkin şu mesajı paylaştı: “25 Kasım bir dayanışma ve mücadele günü. Yüreğim kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi yükseltme, dayanışmayı büyütme kararlılığıyla bir araya gelecek, kadınlara, kız kardeşlerimle birlikte olacak. Er ya da geç bu eril sistemi değiştireceğiz, inanıyoruz, başaracağız. Jin jiyan azadî.”