Öğrenciler: Çözüm kolektif yaşam ve örgütlenme

  • 09:05 22 Kasım 2023
  • Güncel
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - Öğrenciler, üniversitelerde ve yurtlarda dayatılan koşullarla umutsuzluğun aşılanmaya çalışıldığına dikkat çekerek, iktidarın bu tarz politikalarla başarılı olamayacağını vurguladı. Öğrenciler, çözüm için kolektif yaşam ve örgütlenmenin önemine dikkat çekti. 
 
İktidarın yürüttüğü politikalar sonucunda Türkiye ve Kurdistan genelinde yaşanan çoklu krizlerden en fazla etkilenen kesim kadınlar ve çocuklar olurken, son dönemde, bu krizlerin çözüme kavuşması yerine derinleştirilmesiyle oluşan kaos ortamı yaşamın her alanında etkili oluyor.  Kaos ortamından en fazla etkilenenlerden biri de üniversite öğrencileri. İktidarın politikaları ve Türkiye’deki yaşam koşullarında kötüye gidişin  de etkilediği öğrenciler, taleplerini, düşüncelerini her alanda sesini yükselterek dile getirmeye devam ederken, bir yandan da yaşanan intihara sürüklenmelerin önüne geçilmesi gerektiğini vurguluyor. 
 
Geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde 4 üniversite öğrencisi intihara sürüklendi. Bunlardan biri Hacettepe Üniversitesi öğrencisi İzzah Elif Zamir Khan. Bir diğeri ise Anadolu Üniversitesi öğrencisi Resul Alan. Eskişehir Teknik Üniversitesi’nden Sezen Naz Reis ile Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencisi Ayşegül Tayyar da intihara sürüklenen isimler. 
 
İzmir’deki üniversitelerde okuyan öğrencilerle, intihara sürüklenmelerin arkasında nedenleri  ve üniversitelere yönelik geliştirilen politikaları ve sebeplerini konuştuk. 
 
YÖK, KHK’lar, kayyım
 
Öğrencilerin meslek edinmek, özgür ve bilimsel eğitim alabilme, bilim üretebilme umuduyla üniversitelere başladığını söyleyen Ege Üniversitesi öğrencisi Fatma Nur Güçlü, “Öğrenciler Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ve kayyımlarla baskılanıyor. KHK’larla arkamızda olan hocaları derslerden uzaklaştırılıyor. Bu şekilde teker teker umutlarımızı öldürmüş oluyorlar. Yakın tarihte bir kadın öğrenci intihar etti; çok iyi meslek olarak görülen tıp öğrencisi dahi bu sistemden istediğini alamıyor, sıkışıyor intihara sürükleniyor. (Asansör kazasında hayatını kaybeden) Zeren de üniversiteye bilimsel eğitim almaya gitmişti ama üniversitede yaşayamadı dahi” dedi. Fatma Nur, bir araya gelerek çözüm üretmeye çalıştıklarını, asıl çözümün de burada olduğuna dikkat çekti. 
 
‘Öğrencilerin bir araya geleceği mekanlar kapatılıyor’
 
Öğrencilerin bir araya gelebileceği mekanların, okul kulüplerin ve toplulukların dahi kapatıldığını kaydeden Fatma Nur, “Öğrencileri bir arada gördüklerinde korkuyorlar. Zeren için yapılan yürüyüşte barikat kurdular, ama yıktık. Bütün barikatları bir araya gelerek, dayanışarak yıkacağımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı. Üniversitelerin nitelikli iş gücü yetiştirme amacına dönüştüğünü, kırsal bölgelerdeki üniversitelerin ise gençlerin büyük kentlere gelerek özgürleşmesinin önüne geçmeyi amaçladığına dikkat çekti. Fatma Nur şöyle devam etti: “Bu, kadınlarda daha problemli oluyor. O feodal yapıdan çıkamayınca fikirlerini de hürleştiremiyor. Büyük şehirlerde, üniversitelere de ODTÜ, Boğaziçi saldırıyor. Her olayda terörist diyerek yaftalıyorlar. Yine sistem, öğrenci ve gençlerin bira araya gelmesinden, değiştirecek olmasından korkuyor. Bizi yalnızlaştırıyor ve bizi suçluyor. Örneğin zengin olamadıysan bunun sorumlusu sensin deniyor.”
 
‘Gücümüzün farkında olmalıyız’
 
Fatma Nur, öğrencilerin kendi gücünün farkında olması gerektiğini vurgulayarak, bulundukları her alanda bir araya gelerek, ortak talepler için mücadele etmeleri üzerinde durdu. Fatma Nur, “Artık tek tip bir şeylerden hayıflanmak yerine bir araya gelip çözüm üretmeliyiz. Onlar bizi bölmeye çalıştıkça, intihara sürükledikçe ve suçlu olarak bizi gösterdikçe, biz yine bir araya geleceğiz. Zeren öldüğünde asansöre 15 kişi yerine 16 kişi binmiş dediler. Oysa biz onların suçlu olduğunu biliyoruz. Aslında tarif ettiğimiz sorunların hepsinden bütün kesimler mustarip. Bütün toplumun bütün işçi sınıfının örgütlenmesi, sisteme karşı birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Kapitalist, emperyalist sistemi yıkmadıkça sorunlarımız çözülmez, hiçbirimizin tek başına kurtuluşu yok” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Daha üniversiteyi kazanmadan dış belirleyiciler etkili’
 
Üniversitelere farklı sesleri ve kültürleri barındıran ortamından kendi felsefelerini oluşturmak amacıyla geldiklerini söyleyen İzmir Demokratik Öğrenci Topluluğu’ndan (İDÖT) Pelda Eğe, yıllarca çalışmanın ardından kazandıkları üniversitelerin beklentileri karşılamadığını belirtti. Daha üniversiteyi kazanma aşamasında dış belirleyicilerin etkili olduğuna işaret eden Pelda, “Ekonomik ve sosyal sebepler, ‘nerede itibar görürüm’, ‘hangi bölümde hızlı atanırım’, ‘daha kolay iş bulurum’ gibi nedenlerle karar veriyor. Geldiğimizde ise umutsuzluklar silsilesi başlıyor. Son bir iki ayda artan intiharlar bunun somut göstergesi” şeklinde konuştu.
 
‘Üniversiteler ve yurtlarda kontrol mekanizmaları oluşturulmuş’
 
Pelda, üniversitelerin devletin kontrol mekanizmasını sağladığı kurumlar haline geldiğini, özellikle yurtlarda kontrol mekanizmalarının daha gelişkin olduğunu vurguladı. Pelda, “En çok da kadın öğrenciler üzerinde. Dört duvar arasında 16 kişi yaşıyor, gece ağlamak istese bahçeye bile çıkamaz. Giriş çıkış saatlerinde yoğun kısıtlama var. Verilen saati bir dakika bile geçse adı yazılıyor. Gençlerin sürekli kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorlar” dedi. 
 
‘İllüzyondan ibaret umutlarla köleleştiriliyoruz’
 
Gençlerin önüne ulaşamayacakları hayaller konulduğunu ve gençlerin bu illüzyona erişmek için çaba sarf ettiğini dile getiren Pelda, “Orada olduğu iddia edilen mutluluk için bedenimiz ve ruhumuz sömürülüyor. Bu sayede tüm bedenimiz ve ruhumuzla köleleşiyoruz. Gelecek anlamda savaşılacak bir şey kalmıyor ortada. Suçu kendimizde görüyoruz. ‘Savaşacak gücümüz yok, hayat umut vermiyor’ gibi düşüncelere kapılıyoruz. Suç bizde değil oysa. Ürettikleri silahlardan biri de intiharlar. Oysa bizi var eden bu sistem değil. Alternatiflerin gücünün farkında olmalıyız ve bunun için çabalamalıyız” şeklinde konuştu.
 
'Gelecekle ilgili fikri olmayan nesil oluşturuluyor'
 
Öğrencilerin sadece sayıdan ibaret görüldüğüne işaret eden Pelda, aslında öğrencilerin sürekli bir yaşam savaşı içinde yorulmaya zorlandığının altını çizdi. Pelda, “Bize sağlanmayan olanaklar, insan muamelesi görmediğimizin kanıtı. Bu insanlık dışı muamele yaratılmak istenen toplumun zeminini oluşturacak. Şu an sadece yaşamak ve yarını getirmek için yaşayan bir nesil yetişiyor. Rahat bile uyuyamıyor. Gelecekle ilgili fikri olmayan nesil oluşturuluyor” sözlerine yer verdi. 
 
‘Özel savaş politikaları yürütülüyor’
 
Kürt öğrencilere dönük özel savaş politikalarına değinen Pelda, “Kurdistan’dan Türkiye metropollerine okumak için çok sayıda genç geliyor. Ama buralarda varlığımızı sürdürebileceğimiz bir zemin yaratılmıyor. Özel savaş politikaları, üniversitelerde de devam ediyor. Kadınlar, erkekler ve her ikisine de hitap eden kirli politikalar yürütülüyor. Özellikle örgütlenen Kürt kadından çok korkuluyor” dedi. 
 
‘Kadınlar eğitimden uzaklaştırılıyor’
 
Kadınlar için olumsuzlukların daha üniversiteye gelmeden başladığını, ekonomik sıkıntılar nedeniyle üniversiteye gönderme sırasında kadınların değil erkeklerin öncelendiğini belirten Pelda, üniversitelerde ise ekonomik sıkıntılar nedeniyle iş arama konusunda ise kadınların daha çok zorlandığını dile getirdi. Pelda, “Kadınlar seçeneksiz bırakılıyor, fuhşa sürükleniyor. Tehdit edilen, kaybettirilen çok sayıda kadın var. Bunlar özel savaş politikalarından bazıları. Okul güvenli bir yer değil. Bu bağlamda kız çocukları üniversiteden koparılan korunması gerekenler olarak görülüyor. Kadın her yolla eğitimden uzaklaştırılıyor” diye kaydetti. 
 
‘Alternatiflerin olmadığı empoze edilmeye çalışılıyor’
 
Herkes için tek tip bir sistemin dayatılarak farklılıkların yok edilmesi, böylece yönetilebilir itaatkar bir toplum üretmenin hedeflendiğine değinen Pelda, umutsuzluğun da aynı amaca hizmet ettiğini  paylaştı. Pelda şöyle konuştu: “Aslında amaç alternatiflerin olmadığını empoze etmeye çalışmak. Ne olursa olsun olabilecek en korkunç ihtimallere karşı savunma geliştirilemesin farklı ihtimaller için savaşmasın mücadele etmesin kendi kimliğini haklarını korumak için mücadele etmesin isteniyor. Onursuz hissettiriliyor korkunç yaşam standartlarına alıştırılıyor. Yarın için mücadele etmemek savaşmamak, yapılmak istenen bu.”
 
‘Tablo AKP-MHP iktidarında daha da derinleşti’
 
Özgürlükçü Gençlik’ten Fadime Özdemir de, özellikle bütün sosyalleşme alanlarının denetim altında tutulduğunu dile getirerek üniversite yönetiminin izninden çıkan koşulların dayatıldığının altını çizdi. Tiyatro topluluğunda oynamak istedikleri oyunun reddedildiği örneğini veren Fadime, aslında üniversitelerin kuruluşundan itibaren egemen ideolojinin kontrolünde olduğunu, halkın geniş kesimlerine hitap etmediğini kaydetti. Fadime, “Bu tablo AKP-MHP iktidarı sürecinde daha da kötüleşti. Kendimizi gerçekleştiremiyoruz. Tamamen kendi yaratmak istedikleri toplumsallığa uygun bir üniversite yaratmak istiyorlar. Ders içerikleriyle yurtlara atanan manevi danışmanlarla, aldıkları birçok kararda bunu görebiliyoruz” dedi.
 
‘Barınma üretilen bir sorun, kadınlara çifte standart uygulanıyor’
 
Yaptıkları raporlama çalışmalarıyla barınmanın bir kriz olmadığını tespit edebildiklerini söyleyen Fadime, “Küçücük evlerde 5-6 kişi kalmak gibi kendi yurtlarımızı kurmaya zorluyor ya da bizi cemaat yurtlarına mahkum etmek gibi bir durumla karşı karşıyayız. Birçok kadın arkadaşımız sorun yaşıyor. Erkek yurtlarında da giriş saati 23.00 olmasına rağmen gecikmeler problem edilmezken kadın arkadaşlara sorun ediliyor. Burada yaratılmak istenen toplumsallık karşımıza çıkıyor” sözlerini kullandı.  
 
‘Savaşa ve Diyanet’e ayrılabilen bütçe öğrenciye ayrılmıyor’
 
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ciddi bütçeler ayrılmasına rağmen üniversitelerde yeterli yaşam koşullarının sağlanması için ciddi bir adım atılmadığını ifade eden Fadime, “Yurtlarda çıkan böcekli yemekler tesadüfi değil. Tarihi geçmiş gıdalar kullanırsanız, özellikle KYK yurtlarında temizlik için yeterli personel almazsanız günün sonunda aksaklık yaşanır. Nitelikli sağlıklı olması gereken üniversite yaşamı geçirmemiz için bir bütçe ayrılmamış oluyor ama bu bütçe savaşa Diyanet’e ayrılıyor” diye belirtti.
 
‘Gençliğin öncü nitelik kazanmasına engel olunmak isteniyor’
 
1968 gençlik hareketinin önderler ürettiğini hatırlatan Fadime, buna karşılık bugün dindar ve kindar bir nesil yaratılmak istendiğine dikkat çekti. Fadime, “Bunun böyle olmasını istemiyorsanız gençliğin kendini özgürce ifade edemediği, halkın tüm kesimlerine hizmet edecek türde bir bilimi üretmeyecek üniversiteler yapmalısınız. Sahiden de bunu yapıyorlar. Hiç kimse küçük odalarda 7-8 kişi kalmayı böcek çıkan yemekleri yemeyi hak etmiyor. Gençliğin onuruna yönelik de aşağılama hali var” dedi.
 
‘Gündelik kaygılar gelecek kaygısının önüne geçti’
 
Genel seçim sürecinden sonra umutsuzluk halinin daha da arttığını dile getiren Fadime, “Öğrenci intiharları politiktir. Enes Kara baskı ile cemaat yurtlarında yaşamak zorunda kaldı. Bu dayatmaların karsında seçeneksiz kaldı. Resul arkadaşımız Eskişehir’de okuduğu üniversitenin yemekhanesinde intihar etti. Barınma ulaşım yemek temel haklarımız ve bunlara çözüm üretilmeyince bir çözümsüzlük hali oluşuyor. Çünkü artık üniversiteliler ‘tiyatroya sinemaya gidemiyoruz’un derdinde değiller; ‘Bu ayın sonunu getirebilecek miyim’i tartışıyoruz. Geleceğe dair bir umutsuzluk hali var. Mezun olunca iş bulabilecek miyim kaygısının önüne daha gündelik şeyler geçmiş durumda” diye konuştu. 
 
Fadime son olarak, tüm bu geleceksiz, çıkışsız tablonun karşısında bir arada hareket etmek gerektiğini vurguladı.