‘Hala çok sayıda kayıp çocuk var’

  • 09:12 17 Kasım 2023
  • Güncel
 
 
Habibe Eren 
 
SEMSÛR - Semsûr'da şiddet konusunda eğitim almış personel olmadığını ve sığınakların boşaltıldığını aktaran Adıyaman Barosu’ndan Avukat Aysun Avcı, tüm bu sorunların yanı sıra hala çok sayıda kayıp çocuk olduğunu belirterek, “Depremde ebeveyn kaybı yaşayıp yurtlara yerleştirilen çocuk sayısı hakkında da hala şeffaf açıklamalar yok. Bu çocukların hangi illere gönderildiği açıklanmalı” dedi.
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta yaşanan ve 10 ili etkileyen depremin üzerinden 8 ay geçti. Yıkımın en ağır olduğu kentlerden Semsûr’da (Adıyaman), depremin fiziksel etkilerinin yanı sıra kadınlar açısından zaten zorlu olan adli mekanizmalara ulaşma çabaları bu süreçte daha da zorlaştı. Çadırda ve konteyner kentlerde birçok zorluğu yaşayan kadınlar şiddete maruz kaldığında ya da boşanmak istediğinde adli birimlere ulaşamıyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın depremden bir ay sonra deprem bölgesinde yaptığı saha araştırmasında kadın sığınaklarının tahliye edildiğinin, sığınaklarda kalan kadın ve çocuklarının yakın illerde yer alan ve kapasitesi bulunan diğer sığınaklara ulaştırıldığının kendilerine belirtildiğini kaydetmişti. Ancak depremden geçen süre boyunca buna dönük hiçbir çalışma yapılmadığı gibi kadınlar hala şiddet karşısında savunmasız. 
 
Adıyaman Barosu’ndan avukat Aysun Avcı, kent özelinde kadın ve çocukların deprem sürecinde hukuki olarak yaşadığı zorlukları anlattı.
 
‘Şiddet konusunda eğitim almış personel yok’
 
Şiddet vakalarında uzaklaştırma kararı alınmasının kadınları yıprattığına dikkat çeken Aysun, söz konusu süreç hakkında ilgili birimlerin kadınların aklındaki soru işaretlerini yeterince aydınlatmamalarından ötürü kadınların çekindiğini kaydetti. 6284 sayılı kanun gereğince kolluk ve savcılık birimlerinde ev içi şiddet hususlarında eğitim almış personellerden oluşan ilgili birimlerin bulunması gerektiğini ancak böyle bir birimin Semsûr’da mevcut olmadığını söyleyen Aysun, “Hal böyle olunca bir kadın uzaklaştırma kararı aldırmak için örneğin kolluğa gidince beyanı alınıyor, uzaklaştırma kararı veriliyor fakat kadın taleplerini, erişebileceği başkaca yolları bilmeden evine dönmek durumunda kalabiliyor. Üstelik uzaklaştırma kararı alınması kadınların şiddetten tamamen kurtulabildiği anlamına gelmiyor. Çünkü şiddet faillerine etkili yaptırımlar uygulanmıyor” dedi.
 
‘Baronun adli yardım bürosuna başvurular oluyor’
 
Boşanma davası açılması söz konusu olduğunda baronun adli yardım bürosuna başvurular olduğunu aktaran Aysun, “Başvurucu kadına adli yardım sistemi üzerinden avukat atanıyor. Kadınlar avukatlık ücreti ve mahkeme masraflarını ödemek durumunda kalmıyor. Boşanma sürecinde, başvurucuyu atanan avukat vekil olarak temsil ediyor. Böylece kadınlar uzman biri tarafından temsil ediliyor ve haklarına erişimleri sağlanmaya çalışılıyor” diye konuştu.
 
‘Hala çok sayıda kayıp çocuk var’
 
Deprem sonrasında özellikle Hatay’da çok sayıda çocuğun kaybolduğu ya da tarikatlara teslim edildiği ortaya çıkmıştı. Aynı durumun Semsûr’da da söz konusu olduğunu kaydeden Aysun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adıyaman’da hala çok sayıda kayıp çocuk var. Çocukların bulunması için başvuruda bulunulması durumunda başvurular alınıp kaydı yapıldı ama ne gibi arama faaliyeti yürütüldüğü ya da etkili bir arama faaliyeti yürütülüp yürütülmediği muamma. Kayıp çocukların tarikatlara verildiği iddiaları çok ciddi iddialar ve resmi kurumların önemle üstünde durması gerekiyor. Ama ne yazık ki ne durumun üstünde duruluyor ne de kamuoyuna açıklamalar yapılıyor. Depremde ebeveyn kaybı yaşayıp yurtlara yerleştirilen çocuk sayısı hakkında da hala şeffaf açıklamalar yok. Bu çocukların hangi illere gönderildiği açıklanmalı. Bütün bu sessizlik halleri insanların tarikatlara yerleştirilme konusundaki kaygılarını tetikliyor ve şayet böyle bir durum varsa bu çok ciddi bir suçtur. Mesela hala cenazesine ulaşılamayan çocuklar da var. Hal böyle olunca çocuk nerede sorusu çok önemli.”
 
‘Kadınlar nereye gideceğini ve başvuracağını bilmiyor’
 
Depremden sonraki süreçte kadınların güvenliklerinin sağlanmadığını vurgulayan Aysun, “Bir karmaşa ve çözümsüzlük halinde ilerledi süreç. Adliyenin tadilat sürecinden, Adıyaman Emniyet Müdürlüğü'nün depremde ağır hasar görmesinden kaynaklı olarak kadınlar nereye gidileceğini, kimlere hangi taleplerle başvurabileceklerini bilemediler. Nereye gideceklerini bilseler bile gittikleri yerlerde sorunları pek dikkate alınmadı. Çocuğunun velayetinin boşandığı erkekte olduğunu, depremde babanın öldüğünü çocuğun sağ çıktığını duyduğunu söyleyen bir kadınla tanıştım. Aylarca çocuğunun akıbetini erişebildiği her resmi kuruma sormuş fakat hiçbir şekilde ilgilenen olmamış. Adliye önünde Adıyaman Barosu hukuki destek bürosuna geldi. Durumdan bahsetti ve ‘çocuğumu bulmak istiyorum ama kurumlar bana yardım etmiyor’ dedi. O gün kadınla birlikte savcılığa gittik. Durumu izah ettik ve çocuğun bulunması konusunda yazılı başvuruda bulunduk. Bir hafta içinde çocuk bulundu ve şu an velayetin düzenlenerek anneye verilmesi için davamızı açtık. Buna benzer birçok sorun yaşandı” ifadelerini kullandı.
 
‘Konteynerler erkek adına veriliyor’
 
Tüm bu sorunların yanı sıra konutun kadına tahsis edilmesi meselesi olduğunu dile getiren Aysun, konteyner kentlerde aile başına bir konteyner verildiğini ve konteynerlerin erkek adına verildiğini aktardı. Konteynerin uzaklaştırma talep eden kadına teslimi ve ona tahsis edilmesi hususunun göz ardı edildiğine dikkat çeken Aysun, “Mahkemeden böyle bir talepte bulunulunca mahkeme, bunun bir tedbir talebi olduğunu ve acilen karara başlanması gerektiğini göz ardı edip süreci uzatabiliyor. Oysa tedbir zaten acilen yapılması gereken ve olası mağduriyetleri önlemek için var olan bir hukuki kurumdur” dedi.  
 
‘Adıyaman’da elektrikli kelepçe uygulaması yok’
 
Cezasızlığın her dönem olduğu gibi deprem sürecinde de yaşanmaya devam ettiğini söyleyen Aysun, “Uzaklaştırma kararı vermekle yetinilip faillere tutuklama, elektronik kelepçe gibi yaptırımlar yeteri kadar uygulanmadığı sürece uzaklaştırma kararı vermek ceza vermiş olmak olmuyor. Örneğin elektronik kelepçe sayısının ülke genelindeki azlığından ötürü Adıyaman'da elektronik kelepçe uygulaması yok. Sayının azlığı bir gerekçe değildir. Bu azlık bile başlı başına bir cezasızlık örneği iken cezasızlığın gerekçesi olamaz” şeklinde konuştu.  
 
‘Kadın sığınma evi erişilebilir değil’
 
Adıyaman’da depremle birlikte kadınların sorunlarının arttığını ifade eden Aysun, şöyle konuştu: “Bir kere yaşanan sorun çeşitliliği arttı, var olan sorunların da sayısı arttı. Kadınlar da halkın tamamı gibi şu an temiz bir çevrede yaşama hakkından mahrumlar. Kontrolsüz ve bilimsel yöntemlere aykırı yıkımlar şehirde yoğun bir hava kirliliğine sebep oluyor. Bu da uyuz, solunum yolu hastalıkları ve birçok başka hastalığı tetikliyor. Su sorunu hala devam ediyor, su kesintileri hala bir sorun. Kadınlar konteyner kentlerde iki odalı konteynerlerde mahrem alanlara sahip olamıyor. Oysa konut zaten mahremiyet ihtiva eden alan demektir. Şiddet vakaları çeşitlendi ama şiddete karşı başvurulacak mekanizmalar azaldı. Örneğin kadın sığınma evi erişilebilir değil. Çevre illerdeki sığınma evlerine yerleştirilmeler söz konusu olabiliyor. Bu da kadınları sığınma evine yerleşme fikrinden vazgeçirebiliyor. Mahkemeler uzaklaştırma kararı dışındaki tedbir kararlarını verirken bu dosyalarda süreci olabildiğince kısaltmaları gerekliliği üzerinde durmuyor. Tedbir nafakasına, ortak konutun tahsisine karar verilmesi süreci ayları buluyor.”
 
‘İdari yükümlülüğün uygulaması yok denecek kadar az’
 
Kanunların uygulanması gerektiğini söyleyen Aysun, ancak kanunları uygulamak yerine kanunları her geçen gün daha çok hedef haline getiren bir yönetim anlayışı olduğunu söyledi. Aysun, “6284 sayılı kanun oldukça kapsamlı uygulamalardan bahsediyor ancak bir kaçı dışındaki idari yükümlülüğün uygulaması yok denecek kadar az. Bu da çözüm değil çözümsüzlük getiriyor” diye konuştu.