‘Psikolojik şiddeti fark etmek tek başına yeterli değil’

  • 09:02 16 Kasım 2023
  • Güncel
 
 
Nazlıcan Nujin Yıldız
 
İZMİR – Erkeğin kadına uyguladığı psikolojik şiddete dair konuşan Klinik Psikolog Alev Dumanoğlu, psikolojik şiddeti fark etmemekte, toplumsal cinsiyet rollerinin oldukça etkisi olduğuna dikkat çekti.
 
Günümüzde devlet, toplum ve erkek tarafından uygulanan şiddetin boyutları giderek artarken, kadınların da bu şiddet türlerine karşı mücadelesi sürüyor. Fiziksel, ekonomik, devlet ve toplumsal şiddetin yanı sıra psikolojik şiddetin de son dönemde artması da gündemdeki yerini koruyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne sayılı günler kala, psikolojik şiddete dair Klinik Psikolog Alev Dumanoğlu JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu. 
 
Erkeğin kadına uyguladığı psikolojik şiddet türleri
 
Erkeğin kadına uyguladığı psikolojik şiddet türlerinden söz eden Alev, aile eğitimlerinde yetişkinlerin çocuklar üzerinde uyguladığı psikolojik şiddet biçimlerinin ve erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladığı psikolojik şiddet biçimlerinin ortaklaştığı durumlar olduğunu söyledi. Alev, “Bir tanesi bedensel güç kullanımı. ‘Şiddet, güç kullanımı’ şeklinde bunu ifade etmeye çalışıyoruz ama halk arasındaki tabiriyle bu dayağa tekabül ediyor. Diğeri duygusal güç kullanımı. Kadınlar genel olarak sevmek, sevilmek ve özgürleşmek istiyorlar. Erkekler, kadınların bu sevgisini, ilişkiyi sürdürme çabasını kötüye kullanarak onlar üzerinde engelleme, baskı altına alma, cinsel ve ekonomik olarak sömürme, bunlarla çok karşılaşıyoruz. Ekonomik güç kullanımı var. Eğer çalışmayan bir kadınsa kadının hayatını para ile yönlendirme, ihtiyaçlarını karşılaması için para vermeme, para üzerinden tehditlilerle baskı ve kısıtlamalar kurma şeklinde. Cinsel olarak da özellikle evlilik gibi resmi bir bağ varsa aralarında, bunu da temellendirerek bir hak gibi görerek bunun üzerinden ilerleme. Bunları temel olarak söyleyebiliriz” dedi
 
Toplumsal cinsiyet rollerinin güçlü oluşu farkındalığa mani oluyor
 
Toplumda, toplumsal cinsiyet rollerinin aşırı güçlü oluşunun bazı fark edişlere mani olduğuna dikkat çeken Alev, çoğunlukla mahallelerde gerçekleştirdikleri çalışmalara değinerek şöyle devam etti: “Mahallede yaptığımız çalışmalarda şunu görüyoruz: Kadın doğduğundan beri babasından, devletten, her türlü erk sahibinden sürekli olarak böyle bir muamele gördüğü için ‘Kadın olmak bu demek, kadınlar hayatı bu şekilde yaşar.’ Kadın zaten bir cinsel ilişkiye girmek ya da girmemek noktasında bir tercihi olduğuna artık kendisi de inanmadığı için fark etmekte zorluklar yaşanabiliyor. Aslında fark da ediyorlar bir duygu olarak ama bunu atanmış bir rol gibi, eğer dini inançlar devredeyse kadınların zaten rolü bu gibi, varoluşu bu gibi. Bu biçimlerde fark etmekte zorlanıyorlar.”
 
Kamu hizmetlerinin yetersizliği
 
Bir insanın üstündeki baskıyı fark edebileceğini dile getiren Alev, tek başına fark etmenin yeterli olmayacağına işaret ederek, Türkiye’de bütün bu ihtiyacı karşılayacak kamu hizmetlerinin çok az olduğunu sözlerine ekledi. Alev, “Diyelim ki bir kadın ağır bir şiddet gördü eşinden. Bir kadın sığınma evine gitti. O evlerde de iki ay mı altı ay mı maksimum zaten o kadar bir sürede kalabiliyorsun. Ve sonra seni hiçbir ekonomik destek olmadan dışarıya koyuyorlar. Özellikle de çocuklar varsa bir insan şöyle bir ekonomik dönemde nasıl ayakta durabilir? Genel olarak kadınların tutumunu bir razı olma şeklinde açıklıyorum. Bir sessiz kalma, idare etme. Mesela mahallelerdeki bazı kadınlar işte ‘çok şükür kumar oynamıyor, beni dövmüyor’ diyorsa zaten bu ilişkiyi harika bir ilişkiymiş gibi görüyor. Diğer türlü gelişimlerinin engellenmesi, dışarıya çıkmalarının engellenmesi gibi konuları da bir engel gibi algılamıyorlar. Benim gözlemlediğim şey bu” sözleriyle kadınların üzerindeki baskının algılanış şekline dikkat çekti.  
 
‘Toplum normları, kanunlar çok sınıfsal işliyor’
 
Psikolojik şiddetle ilgili bilinçlenmenin tek başına da yeterli olmayacağının altını çizen Alev, esas olanın davranışı değiştirmek olduğunu söyledi. Alev bu durumu şu şekilde örneklendirdi: “Bir gıdanın zararlı olduğunu bilirsin, bu bilinçlenmedir. Ama onu hala yemeye devam ediyorsan bu da gerçek bir bilinçlenme değildir. Bir entelektüel olarak anlama bir de değişime yönelik anlama vardır. Dolayısıyla bu tek başına davranışı değiştirmek için yeterli değil. Her şey çok sınıfsal. Ekonomik olarak iyi durumdaysan bir takım baskılardan kurtulman da o kadar kolay. Zaten toplum normları, kanunlar çok sınıfsal işlediği için alacağın destek de daha fazla. Hiç çalışmayan, hayatı boyunca çalışmamış, hiçbir tecrübesi olmamış bir kadın, evi geçindiren, onun sosyal olarak varoluşunu sağlayan bir erkekten ayrılma ya da uzaklaşma gücünü nasıl bulabilir ki?”
 
Şiddetin güç ilişkileriyle olan bağlantısı
 
Bu durumda kamu hizmetlerinin gelişmiş olmasının çok önemli olduğunu tekrarlayan Alev, ekonomik durumu iyi olmayan kadınlara, çocuklarının bakımı için ücretsiz kreşler, avukat desteği, psikolog desteği ve bunun gibi hizmetlerin yaygınlaşması gerektiğini kaydetti. 25 Kasım’ın yaklaşması sebebiyle bu konuyla ilgili de konuşan Alev, “Feminist hareketin iki önemli gününden bir tanesi. Ben gerçekten geldiğimiz bu yüzyılda hala kadına yönelik bu kadar yoğun şiddetin olmasını anlamakta zorlanıyorum. Ben bunları güç ilişkileriyle ilgili görüyorum, en temel olarak. Erkeğin kadına, yetişkinlerin çocuğa, eğitimlilerin eğitimsize gibi değişik biçimlerde söylenebilir. Bu güç ilişkilerinden kurtulup birlikte yaşamın parametrelerini geliştirmeliyiz”  şeklinde ifade etti.
 
Cezaların artırılması tek başına yeterli değil
 
Cezaların artırılmasına yönelik bir talep olduğunu ancak bu durumun yalnızca bu taleple çözülmeyeceğini belirten Alev son olarak şöyle konuştu: “Cezayı göze almış bir akıl gidiyor o tarafa. Hele ki buna inanıyorsa, toplumsal cinsiyet rolleri açısından da. Kesinlikle toplumsal olarak bir bilinçlendirme gerekiyor. Okullarda bu konularda eğitimler gerekiyor. Kadın eğitimlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Olmasın, cezalar artırılsın gibi söylemlerin de durumu çözmediği çok açık. Hatta günden güne de artıyor. Bunun kültürel olarak etkisi var, ekonomik krizin de çok etkisi var. Ayrıca kadınlar bu kadar da örgütlü olmalarına rağmen. Ben kadınları duymak gerektiğini düşünüyorum. Kadın hareketine destek vermek gerektiğini düşünüyorum.”