Cezaevlerinde yaşam hakkı ihlallerine ilişkin panel
- 16:57 4 Haziran 2022
- Güncel
İZMİR - İHD’nin düzenlediği panelde cezaevlerindeki yaşam hakkı ihlalleri, nedenleri ve çözüm önerileri konuşuldu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, hasta tutsaklara ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin İzmir Barosu önünde önce basın açıklaması, ardından ise Mimarlar Odası İzmir Şubesi'nde "Hasta Mahpuslar ve Hapishanelerde Yaşanan Yaşam Hakkı İhlalleri" başlığıyla panel düzenledi. Moderatörlüğünü Gazeteci Ali Duran Topuz'un gerçekleştirdiği panelde avukat Zeynep Ceren Boztoprak, Prof. Dr. Melek Göregenli, Doktor Zeki Gül ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı avukat Ümit Dede konuşmacı olarak yer aldı.
“Ağır Hasta Mahpuslar ölüyor, susma” yazılı pankartın yer aldığı açıklamada, basın metnini İHD yönetiminden Ayşenur Kizaroğlu okudu.
Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çekildi
Açıklamada, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) evrensel hekimlik ilkelerine uygun değerlendirmeler yapmadığı belirtilirken, Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nde bulunan demans hastası Aysel Tuğluk’un sağlık sorunlarına ve karşı karşıya kaldığı hak ihlallerine dikkat çekildi. Aysel’in cezaevinde kalamayacağına dair kapsamlı bir kurul raporu olmasına rağmen gereğinin yerine getirilmediği üzerinde durulan açıklamada, “Tuğluk’un sağlığıyla ilgili gelişebilecek tüm olumsuz sonuçlardan, ‘hapishanede kalamaz’ raporunu görmezden gelen idari ve adli makamlar sorumludur. Bu olumsuz durumu düzeltme sorumluluğu da başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devletindir. Tuğluk’a yaşatılan bu hukuksuz süreçte imzası olan tüm yetkilileri bir kez daha hukuka, bilime ve vicdana uygun davranmaya çağırıyor ve Tuğluk’un tedavisinin olması gereken ortamda sürdürülebilmesi için bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerektiğini talep ediyoruz” diye ifade edildi.
Kırıklar Cezaevi müdürü keyfi uygulamalara devam ediyor
Ardından panele geçildi. Açılış konuşmasını İHD İzmir Şube Başkanı Zafer İncin gerçekleştirdi. Cezaevlerindeki sessiz çığlığın duyulması gerektiğini ifade eden Zafer, kamuoyunun konuya duyarsız kaldığını dile getirdi. Kırıklar Cezaevi’nde 17 gündür … isimli tutsağın ölüm orucunda olduğunu belirten Zafer, tutsağın talebinin makul olmasına rağmen Cezaevi 1. Müdürünün (Haydar Ali Ak) hiçbir şekilde tutum değiştirmediğini dile getirdi. İzmir Barosu, İHD, ÇHD ve ÖHD olarak olumlu sonuç vermese de çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Zafer, son olarak Şakran T Tipi 1 Nolu Cezaevi’nde bulunan tutsakların Adalet Nöbeti tutan kadınlara anneler günü için gönderdiği mektubunu okudu.
Hasta tutsak sayısı 10 yılda 3 kattan fazla arttı
İlk olarak söz alan İHD Önceki Dönem Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Zeynep Ceren Boztoprak İHD’nin raporuna göre cezaevlerinde bin 517 hasta tutsağın bulunurken bu rakamın 2013’de 456 hasta olduğunu dile getirdi. 10 yıl geçmeden rakamın üç kat artmasının nedenlerini sıralayan Zeynep “Devletin güvenlikçi politikaları mahpus sayılarını arttırıyor. Cezaevi koşulları sağlıklı insanları bile hasta ediyor. Burjuva hukukta mahpus ıslah edilir ama burada cezalandırılıyor. Sessiz zamana yayılmış şekilde öldürmeye çalışıyor. İnfaz Kanunun 16. Maddesine göre cezaevlerinde tek başına kalmayacak kişinin infazı durdurulması gerekir. Burada toplum güvenliği kriteri var ve buna dayandırılarak tahliyeler yapılmıyor, Diğer kriterler ise Bakanlık tarafından ihlal ediliyor, Cumhuriyet savcılarının keyfine bırakılıyor” dedi.
S Tipi Cezaevleri tecridin en derin uygulandığı yer
Yeni inşa edilen S Tipi cezaevlerinin tecridin yüzde yüz işletilerek tutsakların tamamen izole edildiğini söyleyen Zeynep, infaz yasasındaki maddenin çıkarılması, güvenlikçi devlet politikalarından vazgeçilerek insan haklarını önceleyen bir sistemin inşasıyla bu sorunların çözüleceğini dile getirdi. Zeynep, Aysel Tuğluk başta olmak üzere iki eli olmayan Ergi Aktaş, yatağa bağlı olarak infazını yatan Abdullah Turan’ın durumlarına dikkat çekerek kamuoyunun neden tepkisiz olduğunu sordu.
Sağlık hakkının yerine getirilmemesi tercihtir
Sağlıklı olmak durumunun bireysel değil toplumsal olduğunu, aynı zamanda sosyal ve siyasal sağlıklı olmak gerektiğini belirten İnsan Hakları aktivisti Doktur Zeki Gül, cezaevlerinde hak ihlallerinin olduğu bir toplumda sağlıklı olunamayacağını dile getirdi. Bir kişinin sorununun herkesin sorunu haline gelebileceğini sözlerine ekleyen Zeki, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) diyet yemeklerinin verilmemesinin kötü muamele olduğu kanaatine vardı. Aslında cezalandırdığınız mahpusların maliyeti sosyal güvenlik kurumuna da yansıyor ve aslında asıl sorun diyet yemeğinin maliyeti değil, zeka ve değerlendirme sorunu değil tercih meselesidir” şeklinde konuştu.
Hastalıklar tutsaklara karşı işkence amaçlı kullanılıyor
Son 5 yılda raporlara rağmen infazın ertelenmemesinin aynı AİHM kararındaki ihlale tekabül ettiğini kaydeden Zeki, “Madem toplum için tehlikeli, neden rapor almaya ATK’ye gönderiyorsunuz hem de ters kelepçeyle, havasız ortamda taşıyorsunuz, kanserli kişinin yürümesi bile acı varken neden işkence çektiriyorsunuz? Elektrik vermenize gerek yok, kendilerinde bu yaşatılan tıbbi süreç işkence ve kötü muameledir. Hastalıklarını bedenlerine karşı kullanmaktır” sözlerine ye verildi.
ATK ve hastane raporlarındaki çelişkilerde hakem kurul atanmıyor
Cezaevlerinde uzman hekimlerin, yeterli kadronun, koğuşlarda ise tıbbi bilgi içeren kitapların bulunmadığını belirten Zeki 1990’lı yıllardan bu yana cezaevlerinde hasta tutsaklara yönelik ağır hak ihlallerinin süregeldiğini belirtti. Bağımsız kurumların ve heyetlerin cezaevlerine gidemediğini ifade eden Zeki “Kaç kişi intihar etti, koşular ne bilinmiyor ve bir açıklama da yok. İki hastanede farklı raporlar alındığında Hakem Kurul atanması gerekir. Ama ATK’nin raporlarına karşılık bu yapılmıyor” şeklinde belirtti.
Tutsaklara işkence ile mesaj topluma veriliyor
Hasta tutsaklara yapılan işkence ile aslında mesajın topluma verildiğine değinen Zeki, toplumun ve kurumların bu duruma tepki vermesinin anlamlı olduğunu, daha fazla duyarlılık sağlanması gerektiğini belirtti.
MGK’de toplumu topyekûn çökertme planı yapıldı
HDP’li Ümit Dede cezaevlerinin ülke yönetim biçimiyle ilgili olduğunu dile getirerek, Kürtlere yönelik ayrımcılık sorununun demokratik yollarla çözülmeden bu sorunun da çözülemeyeceğini sözlerine ekledi. 2013-15 yıllarında yaşanan Çözüm Süreci’nde cezaevlerinde hak ihlallerinin minimuma indiğini anımsatan Ümit, “2014 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) çökertme planının tartışıldığını öğrendik. 2015 yılında ortaya kondu. Toplumu topyekûn militarist yöntemlerle çöktürmeyi planlamışlar. Sokağa çıkma yasaklarıyla beraber en son mahpusların kırımına dönük politikayla karşı karşıya kaldık” dedi.
Abdullah Öcalan’ın ilk talebi hasta tutsakların salınmasıydı
Dolmabahçe Mutabakatı’nın yok sayıldığını, PKK Lider Abdullah Öcalan’la en son 5 Nisan 2015’de görüşüldüğünü belirten Ümit bitmesine sonrasında ne ailesinin ne de avukatlarının kendisiyle görüştürülmediğini kaydetti. Ümit, “2013 -15 sürecinde Öcalan’ın garantörü olarak istediği ilk şey hasta mahpusların bırakılmasıydı. 15 Temmuz darbe girişimi başka bir kırılma noktası. Toplum üzerindeki ve cezaevleri içindekilere baskıyı artırılmak istendi” diye belirtti.
Cezaevleri toplumu dize getirmenin bir yöntemi
Pandemi sürecinin siyasi tutsaklar için zorlayıcı olduğunu ifade eden Ümit infaz yasasındaki değişikliklerle çıplak arama, infaz yakılması, denetimli serbestliklerin engellenmesi gibi ihlalleri için kılıf üretildiğini ifade etti. Ümit ayrıca tutsakların kitap, dergi, gazete gibi dışarıyla bağ kurabileceği her şeyden mahrum bırakılmak istendiğine işaret ederek, “Cezaevlerinin toplumu dize getirmesinin bir parçası olarak özellikle hak savunucularının birinci dereceden gündeminde. Kürt sorunun demokrasinin çözümü genel siyasal sorunların da bağımsız olmadığını bir birini beslediğini tespit etmeden başka bir mücadele yürütülemez” diye konuştu.
‘İhlaller İmralı’dan tüm cezaevlerine yayılıyor’
Cezaevi politikaların İmralı Cezaevi’nde da ortaya konduğunu ve sonrasında diğer cezaevlerinde uygulandığını ifade eden Ümit “Bazı kesimler ve bu tecridi kabul edilebilir buluyor. En temel sorunlardan biri ömür boyu hapis cezası. Bu düzenleme Öcalan’a özel uygulama ve bundan birçok mahpus etkileniyor. Bu uygulamanın işkence olduğunu AİHM tespit etti, umut hakkından bahsetti. İnfaz yakmalar bununla bağlantılı, buradan beleniyor. Uzun yıllar Sayın Öcalan’a televizyon dahi verilmedi. Ardından cezaevindeki radyolar toplatıldı. Uygun görülen kanallar izletiliyor, mektuplaşmalar engelleniyor. Avukatlarıyla görüşleri kayıt altına alamıyorlardı şimdi bu uygulama tüm cezaevlerinde yapılabiliyor” diye belirtti.
İnsanlara uygun görülen acının miktarı’
Cezaevlerindeki hak ihlallerinin artmasının nedeninin bir parçasının da kamunun olduğunu söyleyen KHK’li akademisyen Melek Göregenli cezaevi sistemi ile ABD’den ihraç olduğunu belirtti. 1980’li yıllarda geliştirilen mahpus sayılarını artıran yüksek güvenlikli cezaevlerinin hiçbir dünyanın hiçbir yerinde sorun çözmediğini kaydeden Melek, “Cezaevleri koşulları kötüleştikçe suç oranları artıyor. Cezaevlerinin insan haklarına aykırı şekilde işlemesi süreci ülkede politik ve sosyal koşulların kötüleşmesiyle paralel gidiyor. Her türlü suç için geçerli bu. Adaletsizlik eşitsizlik artarken politik örgütlenmeler de artıyor. Bir ülkede cezaevlerinde insanlar uygun görülen acının miktarı toplumsal yarar vb kavramlarla ilişkili değil, insan hakları anlamında standardın anlamını gösterir. İktidarın nasıl olduğu ile değil topluma da bağlıdır” şeklinde ifade etti.
‘Kendi politik çevremizin dışına çıkmalıyız’
Devletlerin birbirlerine en çok göz yummalarının nedeninin ise dönem dönem her devletin cezaevlerine ihtiyaç duymasından kaynaklandığını ifade eden Melek “Şiddetle yönetmek tepki doğurur bu nedenle bir birine göz yumarlar. AİHM’de bunlarda biri. Yapılan çalışmalarla kimse ilgilenmiyor ancak canı yanınca tepki gösteriyor. Cemaatçiler canları yanında itiraz etti. İnsan hakları mücadelesinde belli politik gruplar başvuruyor. İnsanlar yaşanan insan hakkı ihlallerini de bilmiyor. Biz kendi politik gruplarımızın dışına çıkarmanın yollarını bulmalıyız” diye kaydetti.
‘İşkencede amaç iradenin kırılması’
Suçun kolektif olarak işlenmesi halinde meşrulaştığını ifade eden Melek, somut kararların bireysel koşullarda uygulanmasında ise daha acımasız uygulamaların gerçekleştiğini kaydetti. İşkencenin kişinin mekânsal ve kişilik olarak iradesini ve kendine güvenini yok ederek başka tür bir ideoloji taşıyan insan elde etmeyi amaçladığını söyleyen Melek “Bu çok az oluyor yani olmuyor aslında. Sadece politik değil adli suçlarda da pekiştiren bir durum yaratıyor. Şimdilerde cezalandırıcı öfke diye bir kavramla anlamaya çalışıyorlar. Çünkü hiç anlamlı değil” şeklinde ifade etti.
Panel, soru ve katkıların yer aldığı forum bölümü ile devam etti.
Panelin ardından, kadınlar soru ve katkılarının d yer aldığı forum bölümü ile devam etti.