Tülay Hatimoğulları: Türkiye NATO’dan tavizler koparma peşinde

  • 09:01 27 Mayıs 2022
  • Siyaset
 Öznur Değer 
 
ANKARA - İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine karşı çıkan Türkiye’nin ABD ve NATO’dan tavizler koparma peşinde olduğunu ifade eden HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları,  olası durumda, tarihsel bir demografik yapı değişiminin sağlanmış olacağına dikkat çekti. Tülay, “Önümüzdeki 100-200 yılı belirleyecek bir adım. Bu da Neo-Osmanlıcı ve yayılmacı politikanın bir ürünü ve aynı zamanda Kürt düşmanlığı” dedi.
 
AKP-MHP ittifakı içerde Kürtlere yönelik savaş ve baskı siyasetini ara vermeksizin yürütürken, dünyada ise “Kürt” ve “PKK” kavramını adeta bir argüman haline getirerek yürüttüğü savaş konseptini derinleştiriyor. Avrupa ülkesi olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasına “PKK’ye destek verdikleri” iddiasıyla karşı çıkan Türkiye, uluslararası zeminde “Kürt pazarlığı” ile Kürt kazanımlarını hedef alma siyasetini tüm hızıyla sürdürüyor.  
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri ile Türkiye’nin karşı duruşunu değerlendirdi.
 
‘ABD ve NATO’dan tavizler koparmak istiyor’
 
Türkiye’nin “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto ederiz” demesinin çoklu sebepleri olduğunu belirten Tülay, PKK-YPG-PYD’ye yardım gerekçesinin altında yatan nedenlerin tek tek değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bunlardan en önemlisinin Türkiye’nin ABD ve NATO’dan tavizler koparmak istemesi olduğunu dile getiren Tülay, “Erdoğan ABD ile pazarlık yapıyor. Türkiye S-400 hava savunma sistemini Rusya’dan satın aldığı zaman, bir NATO ülkesinin yapmaması gereken bir şeyi yapmış oldu. Çünkü bir NATO ülkesinin, NATO dışında Doğu Blokuna hitap eden bir ülkeden bunu alması demek ‘Benim NATO ile sorunum var’ demektir. Türkiye bu mesajı vermiş oldu. S-400’lerin alınması stratejik bir karardı. Buna karşı ABD’nin çeşitli yaptırımları oldu. Bunların en başında CAATSA (Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası) yaptırımları geliyor. Askeri sanayi ile ilgili yaptırımlar. Türkiye CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasını istiyor” diye belirtti.
 
‘Halkbank Davası en önemli koz’
 
Bunların yanı sıra ABD’de devam eden Halkbank Davası’na da dikkat çeken Tülay, bu davanın dünyanın en büyük yolsuzluk davalarından biri olduğunu vurguladı. ABD’de Türkiye’nin en büyük kozlarından birinin Halkbank Davası olduğunu belirten Tülay, “Erdoğan bu şantajla Halkbank Davası’nı sümen altı etmek istiyor, bunun pazarlığını yapıyor. Yanı sıra F-35 meselesi var. Türkiye Rusya’dan S-400 alınca F-35 programından çıkarıldı. İktidar, ‘Bizi F-35 programından çıkardınız ama F-16 programına dahil edin’ diyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Kürtleri bölerek Arap kemeri yaratmak istiyorlar’
 
Tülay, bir diğer nedenin de Kürt meselesi olduğunu kaydetti. Türkiye’nin Kürtler, Ortadoğu ve hatta Afrika üzerinden sürdürdüğü politikalar ile Neo-Osmanlıcılık politikasını izlediğini dile getiren Tülay, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine karşı çıkmasının bir nedeninin Neo-Osmanlıcı politikaların önünün açılması olduğunun altını çizdi. Tülay, “Erdoğan, sıklıkla ifade ettiği Suriye’nin kendi topraklarında ama Türkiye sınırına yakın 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak istiyor. Bazen buraya ‘uçuşa yasak bölge’, bazen ‘güvenli bölge’, bazen de ‘tampon bölge’ dediler. Ama aynı işlevi görecek olan bir bölge. Bu bölgede ne yapılmak istendi? Zaten hala devam eden Türkiye’deki mülteci sorunu tartışmaları bunu bir kere daha ayyuka çıkarmış oldu. Suriye Savaşı’nın başladığı günden bu yana Türkiye’nin mültecilere kapılarını sonuna kadar açmasının bir amacı vardı. Şimdi hayata geçirmek istediği bir tampon bölge ile Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılarla, Türkiye ve Suriye Kürdistan’ı arasına bir ‘Arap kuşağı, Arap kemeri’ yaratmak istiyor” dedi.
 
‘Bu bir Kürt düşmanlığı’
 
İdlib’te “briket evler projesi”nin başladığını ve Efrîn’de de başlatıldığını sözlerine ekleyen Tülay, Tayyip Erdoğan’ın bunu çok açık ifade ettiğini kaydetti. Tülay, “911 kilometrelik sınır hattı boyunca 30 km derinliğinde yepyeni bir yer oluşturuluyor burada. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıları oraya yerleştirerek, belki de Afgan ve farklı ülkelerden gelen sığınmacıları da oraya yerleştirerek ama ağırlıklı olarak Suriyeli Arapları oraya yerleştirerek, burada kendi etki alanında bir hegemonik bölge yaratmak istiyorlar. Böylece Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürtleri bölmüş olacaklar. Tarihsel bir demografik yapı değişimi sağlanmış olacak. Bu sıradan bir demografik yapı değişimi değil. Bu belki de bölgede önümüzdeki 100-200 yılı belirleyecek bir adım. Bu da Neo-Osmanlıcı ve yayılmacı politikanın bir ürünü ve aynı zamanda Kürt düşmanlığı” ifadelerini kullandı.
 
‘Topyekün bir imha politikası uygulanmak isteniyor’
 
İktidarın, Kürlerin Suriye’de statü elde etmesini istemediğini aktaran Tülay, Türkiye’de de Kürt halkına yönelik yoğun baskıların, siyasi baskıların olduğuna da değindi. 40 yıldır süren bir savaşın olduğunu kaydeden Tülay, “Rojava’da, Güney’de Kürtlere yönelik baskılar artıyor. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimizde topyekün bir imha politikası uygulanmak isteniyor. Erdoğan, ABD ile İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinde bunun pazarlığını yapıyor. İsveç ve Finlandiya ‘PKK terör örgütüdür’ dese de bu pazarlık bitmez. Çünkü derdi sadece bu değil. Evet, bir yandan PKK ve PYD’nin ‘terör örgütü’ ilan edilmesini istiyor ama bana göre bu işin yüzeyde görünen kısmıdır” dedi.
 
‘NATO sınır genişletmek istiyor’
 
NATO’nun kuruluşundan da söz eden Tülay, NATO’nun Avrupa’yı saran sol, sosyalist ve komünist bir atmosferde 1949’da kurulduğunu hatırlattı. O dönem Avrupa için “Avrupa kıtasının üzerinde bir komünizm hayaleti dolaşıyor” denildiğini ifade eden Tülay, “ABD, hegemonik alanının, kapitalist sistemin bir tehlike altında olduğunu, sermayeye bağlı sistemin tehlike altında olduğunu fark ederek bir önlem almak istedi ve NATO buna karşı kuruldu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) varlık gösterdiği, faşizme karşı yürütülen savaş ve Sovyet ordusunun Berlin duvarına dayandığı dönemde kuruluyor. Bunun karşısında fiilen var olan ama daha sonra bu varlığı bir forma büründüren Varşova Paktı kuruluyor. Varşova Paktı ile NATO iki kutup olarak günümüze kadar geldi. Varşova Paktı, 1990’da Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi, 1991’de SSCB’nin dağılması ve her bir Cumhuriyet’in bir devlet haline dönüşmesiyle beraber kendini feshetmiş oldu. Fakat NATO kendini feshetmedi. NATO, ‘Biz komünizme karşı, Sovyet Rusya’nın fikriyatının yayılımına karşı bu adımı attık’ dese de şu an sınır genişletmek istiyor. Doğu ve İskandinav ülkelerine doğru genişlemek istiyor. Hatta Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin altında yatan en büyük nedenlerden biri, ABD’nin Ukrayna’yı ikna ederek NATO’ya almak istemesi” değerlendirmesinde bulundu.
 
‘ABD ‘Sizi koruyabilecek tek güç NATO’dur’ diyor’
 
Dünya dengelerinin değiştiğine işaret eden Tülay, Çin ekonomisinin büyümesi, Çin’in “Kuşak yol” projesi altında dünyanın yaklaşık 4’te 3’ünde ticari, ekonomik, siyasal bir hegemonya yaratmaya başlamış olmasının ABD başta olmak üzere NATO’nun bazı ülkelerinde rahatsızlık uyandırdığını kaydetti. Tülay, “Ticaret savaşlarının emperyalist güçlerin çoklu kutbunun çatışmasının ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Rusya-Ukrayna savaşı bunun sonucudur.  Şu an İsveç ve Finlandiya NATO’ya başvurdu ve başka ülkeler de başvuracaktır. Böylece ABD, AB’ye ‘Sizi koruyabilecek tek güç NATO’dur. NATO’nun yörüngesinden sakın ayrılmayın’ diyor. Almanya’nın Çin ile ticari ilişkilerin geliştirilebileceği ifadesi ABD’yi oldukça rahatsız etti. Bunun önüne geçmek için de savaşlar yaratılıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Dünya yok olma ile karşı karşıya’
 
NATO’nun lağvedilmesi gerektiğine dikkat çeken Tülay, bunların dünyada savaş ve çatışmaları beslediğini vurguladı. Bunların insanlığa, halka, ezilen ve sömürülenlere zarar verdiğinin altını çizen Tülay sözlerini şöyle sonlandırdı: “HDP olarak, hiçbir savaş paktının kalmaması gerektiğini, bunlara karşı gerek bölgesel, gerekse de kıtalar düzeyinde barış paktlarının imzalanması gerektiğini düşünüyoruz. Dünyanın ihtiyacı olan budur. Rusya-Ukrayna savaşıyla bir kez daha gördük ki dünya yok olma ile karşı karşıya. Büyük bir nükleer tehdit altında. Bunlardan tüm dünya etkileniyor. Daha bölgesel noktada altını çizmek istediğim bir diğer husus da Türkiye’nin artık Kürtler ile çatışmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’nin Kürt halkıyla onurlu bir barışa imza atması gerekiyor. Suriye’de de sınır genişletme gibi emellerinden vazgeçmesi gerekiyor. Bu daha çok kan, açlık, yoksulluk ve Türkiye’de yaşayan halkların daha ağır bedeller ödemesi anlamına gelecektir. AKP iktidarı öyle hayallere dalmış ki Türkiye’nin içinde bulunduğu açlığı, yoksulluğu, işsizliği görmezden gelerek hala savaş peşinde koşturuyor. Kendi halkının yaralarını sarmaya çalışmıyor. Tam tersine ülkenin tüm ekonomisini savaş ve çatışma politikalarına yatırıyor. Türkiye nereye hareket ederse etsin, Kürt sorunu Türkiye’nin ağır bir bagajıdır ve bu bagajı hafifletmesi gerekiyor. O da Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesiyle mümkündür. Özetle barış paktları ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi bölgemize ve tüm dünyaya katkı sağlayacaktır.”