‘Eğitimde milliyetçilik, dincilik ve tekçilik artıyor’

  • 09:06 23 Aralık 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Eğitim Sen MYK üyesi Simge Yardım, MEB’in müfredata eklediği “Türk sosyal aile yapısı” dersine ilişkin, “Tüm bu politikalarla eğitimde milliyetçilik, tekçilik, dinselleştirme, cinsiyetçilik artıyor ve Milli Eğitim bu politikalarında çok ısrarcı. 200 bin öğretmenine güvenmeyen ve tarikatları okul içine sokmaya çalışan bir anlayışı kabul etmek mümkün değil” dedi.
 
Ortaokul ve liselerde seçmeli dersler kapsamına alınan "Türk sosyal hayatında aile" dersinin müfredatı hazırlandı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)Temel Eğitim Genel Müdürlüğü'nce 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'nce ise lise 9, 10, 11 ve 12. sınıflar için toplam 72 saatlik öğretim programını içeren seçmeli dersin müfredatı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nın onayından geçti. Ortaokullardaki "Türk sosyal hayatında aile" dersi müfredatı, "ailenin önemi", "aile olmak", "Türk aile yapısının tarihsel süreci", "toplumsal değişim ve aile" olmak üzere 4 üniteden oluşuyor. Liselerde gösterilecek seçmeli dersin müfredatı, "Toplumsal bir kurum olarak aile", "Tarihsel süreçte Türk aile yapısı", "Türk aile yapısında değişim ve dönüşüm" ile "Türk aile yapısının karşılaştığı güncel sorunlar" olmak üzere 4 üniteden oluştu. Müfredatı hazırlanan bu dersle birlikte çocuklara cinsiyet rollerini dayatan politikalar her geçen gün eğitim yoluyla toplumun önüne konuluyor. 
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) MYK üyesi ve Kadın Sekreteri Simge Yardım, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Dinselleştirmenin yoğun yaşandığı bir süreç’
 
MEB’in 4+4+4 sisteminden bu yana kendi siyasal ideolojik çıkarlarına uygun bir toplum inşası hedeflediğini söyleyen Simge, atılan tüm adımların da buna hizmet ettiğini belirtti. Simge, “Daha önce de itiraz ettiğimiz seçmeli ders kapsamında verilen zorunlu din dersleri, bütün müfredatının içeriğine baktığımızda tekçiliği dayatan, cinsiyetçiliği tamamen müfredat içine yediren bir anlayışla devam ediyor. Özellikle öğretmen atamalarından tutalım, müfredata kadar tam da nasıl bir toplum inşası hedefleniyorun karşılığı olarak geliyor. Çünkü eğitim bunun için en önemli araçlardan birisi. Okul öncesinden itibaren yükseköğretim de olmak üzere değerlendirdiğimizde nasıl bir ideoloji hedefleniyorsa buna uygun da bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Gerici vakıf-cemaatlerle yapılan protokoller de buna karşılık geliyor, özellikle son süreçte dinselleştirmenin yoğunlaştığı bir süreç içindeyiz. Bu geleneksel Türk aile yapısı dersini değerlendirdiğimizde bu ideolojiden bağımsız ele almak mümkün değil” sözlerini kullandı.
 
‘Makbul kadın ve makbul erkek rolleri tanımlanacak’
 
Müfredata konulacak bu dersin kız ve erkek çocuklarına geleneksel cinsiyet rollerini dayatmak amaçlı olduğunu kaydeden Simge, “İktidar kadınların yaşamlarına, mücadelesine, haklarına dönük bir politika izliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, Diyanet’in yaptığı açıklamalar, kadınlara esnek güvencesiz çalışmanın dayatılması, kadınların kamusal alanın dışına çıkarılması bunların hepsi bir politik hat. Bu ders içeriğiyle birlikte kız ve erkek çocuklarını nasıl geleneksel cinsiyet rolleriyle davranmaları gerektiğinin öğretileceği, cinsiyet rollerinin dayatılacağı bir ders olacak. Müfredat içeriğine baktığımızda da bu anlayışla oluşturulmuş bir ders. Özellikle ders kitapları oluşturulduğunda içeriğini daha net görmüş olacağız. Burada hedeflenenin ne olduğunu çok iyi görüyoruz. Aileyi tamamen İslami inançlar üzerinden açıklayan, Osmanlı’yı tarihsel olarak ele alıp buradaki aile yapısını değerlendiren bir yapıya dönüştürüldüğünü görüyoruz. Kullanılacak görsellerde, metinlerde bugünkü müfredatta olduğu gibi yoğun biçimde kadın pozisyonunu ve rollerini yani ‘makbul kadını’ tanımlayacak içerikte olacağını; erkekler açısından da ‘makbul erkekliği’ tanımlayacak biçimde olacağını değerlendirmek mümkün” diye konuştu.
 
Psikolojik etkiler ve davranış bozukluğu
 
“Esas olanın dinselleştirmeyle birlikte İslami aile yapısının dayatılıyor olması” diyen Simge, şu sözleri kullandı: “İnançları görmeyen, yok sayan ve tek inanç üzerinden gören bir ders yapısıyla karşı karşıyayız. Yine adabı muaşeret dersleri, görgü kuralları dersleri konuldu. Bunun toplamını değerlendirdiğimizde kast edilen şey tam da kız çocuklarının, kadınların önümüzdeki dönem toplum inşasında da yok sayılacağı gerçeğini, kadınların ev içine hapsedileceği gerçeğini değerlendirmek gerekir. Bu derslerin çocuklar üzerinde olumsuz çok etkisi olduğunu biliyoruz; psikolojik açıdan olumsuz etkilenme, davranış gelişimlerinde olumsuz etkilerinin olacağını söyleyebiliriz. Erkek ve kız çocukları için çok fazla risk barındıran bir yanı var ki MEB karma eğitimi tartışırken de kız çocuklarının okula gitme oranından gitti ama aslında okullaşma önündeki engeller bu politikaların bir sonucudur. Israrla şunu savunuyoruz müfredat cinsiyet eşitliğini esas alan bir yerden düzenlenmeli ve toplumsal cinsiyet eşitliği dersi okul öncesinden yükseköğretime kadar müfredat içinde zorunlu ders kapsamına alınmalıdır. Ancak bu dersin içeriği oluşturulurken kadın örgütlerinden, eğitim sendikalarından, eğitim bilimcilerinden görüş alınarak oluşturulmalı ve toplumsal anlamda evrensel değerleri esas alan bir cinsiyet eşitliği formu geliştirilmeli.”
 
‘Cinsiyet eşitliği tartışmaları ısrarla sürmelidir’
 
“MEB bir dönem bu ilişkin projeler de yürüttü ancak daha sonra İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasıyla birlikte 2019 yılında bu projeyi bir anda kaldırdı” diyen Simge sözlerine şöyle devam etti: “Yükseköğrenim bir anda toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin tutum belgelerinden kaldırılmaya başladı, üniversiteler çok bilinçli bir politikayla MEB’den göreceli de olsa uyguladığı bu programları kaldırdı. Aksine şimdi çok daha geriden tartışmaları ele alan projeyle karşı karşıyayız.  Bugün toplumsal cinsiyet eşitliği çokça tartışılmış, argümanları, kavramları olmasına rağmen tam da aileyi kutsayan, kadını yok sayan bir politikanın devamını sürdürme aracı. Burada hem eğitim hem de toplumsal boyutuyla şunu okumak gerek; iktidar şunu söylüyor ‘ben kadınların haklarına dair, cinsiyet eşitliğine dair politikaları değil aksine geçmişten bugüne kadın karşıtı, cinsiyet eşitliği karşıtı politikaların sürdürücüsü olacağım.’ Burada yapılması gereken şey aslında biz buna karşı ne yapacağız? Bu politikalar her geçen gün derinleşerek artıyor, özellikle genel seçim sonrasında hız verilen bir uygulama var. Toplumsal cinsiyet eşitliğini eğitim içinde nasıl uygulayacağız noktasında tartışmayı da ısrarla sürdürmek gerekiyor. Bakanlık açısından düşündüğümüzde bu bir anda gelişen bir şey değil, kadın bakanlığının adı değiştirildi, kadın politikaları çok geriden tartışılıyor bakanlık da bunun sürdürücüsü. Ki MEB’in evrensel ilkeleri esas alarak buradan politika yürütmesidir. Bunları yok sayan geriden gelen bir yapı var, aileyi kutsayan, makbul aileyi esas alan bir formla karşı karşıyayız çocuklara da bu dayatılacak.” 
 
‘Tekçi politikalara karşı güçlü örgütlenme’
 
Seçim sonrası MEB’in politikalarına bakıldığında hem yaptığı protokollerle, hem müfredat değişikliğiyle önümüzdeki sürecin hem eğitim emekçileri açısından hem çocuklar açısından çok daha zor bir süreç olacağını vurgulayan Simge şöyle konuştu: “Eğitimde milliyetçilik artıyor, tekçilik artıyor, dinselleştirme artıyor, cinsiyetçilik artıyor ve Milli Eğitim bu politikalarında çok ısrarcı. MEB yaptığı protokolleri, çalışmaları da savundu ve biz bunlara devam edeceğiz diyor, ‘tarikatlarla cemaatlerle çalışmaya protokol yapmaya devam edeceğiz’ dedi. 200 bin öğretmenine güvenmeyen ve tarikatları okul içine sokmaya çalışan bir anlayışı kabul etmek mümkün değil, bu nedenle de daha güçlü bir örgütlenme çalışmasına ve mücadeleye ihtiyaç var çünkü eğitim dediğimiz şey tüm toplumu ilgilendirir.  Bu anlamıyla da aslında önümüzdeki sürecin velilerle, siyasi partilerle, sendikalarla birlikte mücadele hattını örmek gerektiğini söyleyebilirim.”