Paris katliamı: Hedef alınan örgütlü yaşam

  • 09:06 22 Aralık 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Geçtiğimiz yıl Paris’te Kürt siyasetçi Evîn Goyî’nin hedef alınarak katledilmesini değerlendiren AVEG-KON Eşbaşkanı Esra Asiye Güden, Evîn’in Şengal’den Rojava’ya DAİŞ’e karşı mücadeleden, Kurdistan’ın her yerinde kadınların özgürlük mücadelesinde yer almış bir kadın olduğunu belirterek, hedef alınanın kadınların kimlikleri ve örgütlü yaşamları olduğunun altını çizdi. 
 
Geçtiğimiz yıl 23 Aralık’ta Kürt Kültür Merkezi, bir Kürt restoranı ve Kürt kuaför salonuna silahla saldırı yapıldı. Saldırıyı yapan William M. Adlı (69), tetikçi üç Kürdü katletti üçünü de yaraladı. Kürt kadın hareketinin öncülerinden, Kuzey ve Doğu Suriye’de DAİŞ’e karşı savaşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Evîn Goyî (Emine Kara), Kürt sanatçı Mîr Perwer (M. Şirin Aydın) ve Kürt yurtseveri Abdurrahman Kızıl katledildi.
 
Kurdistan coğrafyasını sevmesi, yoldaşlığı ile tanınan Evîn’in sevgisi yüzünü Kurdistan’ın dağlarına döndürmüştü. Kadın hareketi içinde öncü bir rol olmuştu. Öncü kişiliği ile öne çıkan Evîn, hedef alınarak 23 Aralık’ta Paris’te katledildi. 2’inci Paris Katliamı olarak değerlendirilen Kürt kadınlara dönük bu katliamları ve ulus devletlerin kadın mücadelesini hedef almalarına ilişkin AVEG-KON Eşbaşkanı Esra Asiye Güden JINNEWS’ın sorularını yanıtladı. 
 
“Özellikle devlet sömürgeciliği eliyle yapılan katliamların toplamda tam da önemli bir misyon sahibi olan ve kuşaktan kuşağa bir mücadelenin temsiliyetini taşıyan kadınları hedef aldığını görüyoruz. Katledilen tüm kadınlar, Kurdistan özgürlük mücadelesinde genel olarak da kadın özgürlük mücadelesi içerisinde bir misyona sahiptir.”
 
*Kürt kadınların mücadelesi uzun yıllara dayanıyor. Hem Kurdistan’da hem Türkiye’de hem de dünyada son 10 yıl içerisinde bu mücadele giderek büyürken, bir yandan da özellikle Avrupa özelinde bir hedef alma durumu da söz konusu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Aslında Türkiye ve Kurdistan bakımından Kürt kadınlarının ve genel olarak kadın hareketinin hedef alınması faşist rejimin kadın düşmanı politikalarıyla ilgili yanını teşhir ediyor. Bu politikanın Avrupa ve Kurdistan’ın parçalarında devam etmesi çok doğaldır ki, Türkiye Kurdistan’ında kadın mücadelesinin Avrupa’ya yansıması Kurdistan’ın diğer parçalarına yansımasıyla doğru orantılı oluyor. Biliyorsunuz ki Nagihan Akarsel’de Güney Kurdistan’da bir katliamla ölümsüzleşti. Demek ki kadın katliamları ve devlet eliyle gerçekleştirilen kadın katliamları salt Türkiye ya da Kuzey Kurdistan’a özgü bir durum değil. Avrupa’da da aynı şekilde 9 Ocak 2013’te üç Kürt kadının katledilmesi de devamında Evîn Goyî ve iki erkek yoldaşın katledilmesi de aynı politikanın ürünüdür. Dikkat etiyseniz özellikle devlet sömürgeciliği eliyle yapılan katliamların toplamda tam da önemli bir misyon sahibi olan ve kuşaktan kuşağa bir mücadelenin temsiliyetini taşıyan kadınları hedef aldığını görüyoruz. Katledilen tüm bu kadınlar Kurdistan özgürlük mücadelesinde genel olarak da kadın özgürlük mücadelesi içerisinde bir misyona sahiptir. Politik duruşları, örgütlü duruşları, mücadele içerisinde yer alış biçimleri onların hedef olmalarına neden oldu. Çünkü her biri kendi kanallarından önemli mücadele deneyimlerine sahipti ve bu deneyimle birlikte kadın özgürlük mücadelesinin nasıl ilerletilmesi gerektiğini de göstermiş oldular. Ayrıca da her biri kadın özgürlük mücadelesi içinde örgütlü kimlikleriyle yer aldılar. Kadın özgürlük mücadelesinin geliştirilmesi için de bu misyonlarına sahip biçimde bu mücadeleyi büyüttüler. Kadınların özgürleşmesi, eşitliği ve hak talepleri içerisinde belirli bir derinleşmeye sahiplerdi. Kadınları mücadeleye sevk etmek, daha dişe diş biçimde bir direnişe sevk etmek biçiminde sömürgeciliğe karşı bir duruş sergilediler ve sömürgeciliğin hedefi oldular.
 
“Kendisini sömürgeciliğe karşı direniş ve süreklilikle ortaya koymuş bir kadın kimliğidir Evîn Goyî. Esas hedeflenen onların kimlikleri etrafında ördükleri yaşamdır, ördükleri örgütlü, direnişçi mücadele yaşamıdır.”
 
*Kürt kadın mücadelesinde öncü isimlerden Sakine Cansız ve Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan, 9 Ocak 2013’te Paris’te katledildi. Üzerinden geçen 9 yılın ardından bu kez de Evin Goyi hedef alınarak katledildi. Bu katliamların amacı neydi size göre?
 
İfade ettiğim gibi her biri Avrupa’da da olsa, Güney Kurdistan’da, Türkiye’de veya Kurdistan’da da olsa kadın özgürlük mücadelesini geliştirmek, Kürt kadınlarının özgürleşmesini sağlamak ve bu anlamda onların mücadele içinde varoluş biçimleri onları hedef haline getirdi. Çünkü özellikle Sakine Cansız’ın hayatına bakarsak uzun yıllardır mücadele içerisinde yer almış Kürt kadındır. Onun 80 darbesi sonrasındaki faşizme, hapishane koşullarına, işkencelere, asimilasyon çalışmalarına ve genel olarak mücadelenin geriye teptirilmesi çabalarına karşı önemli bir direniş sembolü haline gelmiş bir kimlik. Uzun yıllar boyunca bu mücadeleyi sürdürmüş bir kadındır. Yine Fidan Doğan Avrupa’da yetişmiş bir kadın simgesi olarak devrimci olarak Kürt halkının özgürlük mücadelesini değişik uluslara duyuran ve Kurdistan halkının eşitlik, özgürlük özlemini büyütmek, dünya halklarıyla buluşturma çabası içinde olmuş bir kadındır. Kurdistan halkının sesi ve soluğu olmak istemiştir, Avrupa’ya bu sesi ulaştırmak istemiştir. Leyla Şaylemez aynı şekilde gençlik içerisinde Kürt kadın mücadelesinin yaygınlaşmasını isteyen bunun mücadelesini veren Kürt gençliği, kadınları içinde Avrupa’da mücadeleyi örgütlemeye çalışan bir kadın. Evîn Goyî’ye baktığımızda yine aynı şekilde 30 yıllık mücadele tarihi içinde Kurdistan’ın dört parçasında mücadele etmiş ve bunda süreklilik arz etmiş hiçbir kesintiye uğramadan Şengal’den Rojava’ya değişik alanlarda, topraklarda dişe diş mücadeleler içinde yer almıştır. DAİŞ’e karşı mücadele etmiş, Rojava’da kadınların yönetimlerde yer alması söz konusu olduğunda ya da oradaki kadın taburlarının oluşturulmasında halk çalışmalarında yer aldı. Kendisini bu anlamda sömürgeciliğe karşı direniş ve süreklilikle ortaya koymuş bir kadın kimliğidir Evîn Goyî. Esas hedeflenen onların kimlikleri etrafında ördükleri yaşamdır, ördükleri örgütlü, direnişçi mücadele yaşamıdır. Bundan kaynaklı sömürgecilik onları özel hedef haline getirerek katletmiştir.
 
“Bugün Avrupa topraklarında kadınların çok rahat bir şekilde “Jin jiyan azadî” sloganını haykırmasının en temel nedenlerinden bir tanesi de kadının yaşamı ve özgürlüğünün dünya halklarının, kadınlarının özgürleşmesinin de bir teminatı olmasıdır. Orta Doğu’nun değişik ülkelerinden kadınlar olarak katledilen Jîna ve Evîn bu sloganı kadınlara ulaştırdı ve fiili olarak da mücadelenin temel felsefesi haline getirdi. Sadece bir şiar değil.”
 
*Evîn Goyî şahsında hedef alınan Kürt kadın mücadelesi bugün “Jin jiyan azadî” felsefesiyle dünyanın her yerinde. Bunu biraz değerlendirebilir misiniz?
 
Şöyle düşünebiliriz, uzun süredir Kürt kadınlar “Jin jiyan azadî” sloganını başat olarak bugüne değin haykırdı. Özellikle İran’da geçtiğimiz yıl Jîna Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından Rojhilatlı kadınların sloganı olmuştur ki Jina Rojhilat’lı bir Kürt kadındır İran Molla rejimine karşı mücadelenin önemli bir simgesi haline gelmiştir. Jîna’nın Molla elliyle katledilmesinin ardından dünya kadınları Rojhilatlı kadınların sesini duymuş ve “Jin jiyan azadî” ulusların, dünya kadınlarının dilden dile başat bir sloganı haline gelmiştir. Bugün Avrupa topraklarında kadınların çok rahat bir şekilde “Jin jiyan azadî” sloganını haykırmasının en temel nedenlerinden bir tanesi de kadının yaşamı ve özgürlüğünün dünya halklarının, kadınlarının özgürleşmesinin de bir teminatı olmasıdır. 
 
Özellikle Jîna’nın katledilmesi sonrasında Evîn Goyî’nin de katledilmesi sömürgeciliğin bir tetikçi eliyle işbirlikçi Fransa eliyle katledilmesi bu sloganı dünya kadınlarının dillerinde büyük bir haykırışa dönüştürdü. Orta Doğu’nun değişik ülkelerinden kadınlar olarak katledilen Jîna ve Evîn bu sloganı kadınlara ulaştırdı ve fiili olarak da mücadelenin temel felsefesi haline getirdi. Sadece bir şiar değil. Çok doğal olarak Evîn’in katledilmesinden sonra aynı şiar aynı yaşam felsefesi Avrupa ülkelerindeki yerli kadınların da umudu haykırışı oldu. Bugün temel olması kuşkusuz Evîn’in Kürt kimliğidir, onun mücadelesidir, direnişçi kimliğidir ve DAİŞ gibi çetelere, faşist Türk sömürgeciliğine karşı ve yanı sıra kirli emperyalist çıkarların faşist sömürgeciliğiyle Fransa devletinin kirli işbirliğinin de tespitidir bu. Çünkü bugün Fransız kadınlar da Avrupa’nın değişik bölgelerinden kadınlar da “Jin jiyan azadî” sloganını haykırdı. Bu temel felsefe Kürt kadınlardan Türk kadınlarına, Fransız kadınlara, Alman kadınlara, Belçikalı kadınlara geçirilmiştir. Çünkü Kürt kadınlar özellikle DAİŞ’in Rojava’daki saldırıları, kadınlara dönük alçakça, vahşice fiillerinden sonra da çok açık ki duruşlarıyla ve savaşçı kimlikleriyle yürünecek yolu dünya kadınlarına göstermiş ve bu yaşam felsefesinin farklı uluslardan kadınların birbiriyle etkileşimlerine vesile olmuştur. Her birinin temel deneyimi, yaşam görüşü açısını oluşturmuştur.
 
“Kadınlar sürekli değiştirici ve dönüştürücü olmayı istedi. İnsanlık tarihinin değişimine ışık tuttular. Çünkü devletlerin sistemlerin karşısında en önde kadınlar yürümüştür. Sömürü, şiddet ve doğal olarak yaşamlarının bir hapse dönüştürülmesi kadınların her dönemde ilk kıvılcımı yakan bir yıldız haline gelmesine sebep oldu.”
 
*Sizin de bildiğiniz gibi tarihsel sürece bakıldığında iktidarlar hep kadından korktu, hep kadını hedef aldı, bugün de aynı şekilde hem kadını hem de kazanımlarını hedef alıyor. Bu korkunun altında yatan nedenler nelerdir? Hem genel anlamda hem Kürt kadınlar özelinde değerlendirebilir misiniz?
 
Toplamda dünya uluslarına bakıldığında geçmişten bugüne devletler hep kadınlardan korktu. “Önce kadınları vurun” söylemi bir İngiliz istihbaratçının sözü olarak hafızamızda yer edindi. Ama toplamda kadınların toplumsal mücadele içindeki yer alış biçimleri, direnişleri, bin yıllardır değişik sistemler etrafında özellikle bu dönemde kapitalist sistem tarafından sürekli katliama, baskı ve şiddete, sömürüye uğramış olmaları kadınların daha fazla direnmelerine gerekçe oldu. Doğal olarak kadınlar çok daha fazla direniş yolunu seçti ve seçmek zorunda bırakıldılar. Değişik sistemler içindeki kadınların katledilmesi, cadı olarak adlandırılmaları, yoğun bir emek sömürüsüne tabi tutulmaları söz konusu olmuştur. 25 Kasım ve 8 Martlara baktığımızda cinsel şiddet ve devlet şiddetine karşı Mirabal kız kardeşler gibi yer almaları, 8 Mart’ın tarihini oluşturan 120 kadının direnişine, eşit sosyal haklar talep etmelerine ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, uzun çalışma saatlerinin aşağıya çekilmesi tamamen bununla ilgilidir. Kadınlar sürekli değiştirici ve dönüştürücü olmayı istedi. İnsanlık tarihinin değişimine ışık tuttular. Çünkü devletlerin sistemlerin karşısında en önde kadınlar yürümüştür. Rusya’da Petrokratlı kadınların ekmek ve gül yürüyüşleri Rus Devrimi’nin kıvılcımını yaktı. İspanya’da faşizme karşı direnişin tetikleyicisi oldular. Sömürü, şiddet ve doğal olarak yaşamlarının bir hapse dönüştürülmesi kadınların her dönemde ilk kıvılcımı yakan bir yıldız haline gelmesine sebep oldu.
 
“Toplam Kürt kadınların ve kadınların bu mücadelesi çok açık ki uluslararası çapta bir isyana dönüşmüş, buna karşı devletlerin saldırıları oldukça yoğun. Talepleriyle erkek egemenliğinin kalelerini dövüyor ve yıkma çabası içerisindeler. Doğal olarak erkek egemen kapitalist sistem onu hedef haline getiriyor.”
 
Bu kıvılcım Kürt kadınların, Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde yıldızlaşmasına neden oldu. Çok doğal olarak Kürt kadınlar da birçok direnişte en önde yürüyen, en çok direnen ve en fazla saldırıya uğrayan bir kesimi oluşturuyor. Bunun tarihsel bir misyonu da var 1990’larda bakın Cudi’de, Şırnak’ta serhildanların başını kadınlar çekti. Kürt direniş tarihinin içine baktığımızda da bunu görürüz. Aynı şekilde askeri mücadele söz konusu olduğunda geride tutuluş biçimlerine takılmadan eline bir silah almıştır. Yine siyasi mücadele içinde eşbaşkanlık mücadelesi içinde yer almıştır. Eşbaşkanlık çizgisini tarihe kazandırmıştır. Bugün de bakıyoruz bir Türk kadın olarak HDP eski Eş Başkanı Figen Yüksekdağ’ın zindan duvarlarını paçavraya dönüştüren yargılayan savunması, erkek iktidarları özel olarak da faşist saray rejiminin toplamda komployla Kobanê Davası’nı oluşturup siyasetçileri tutsak etmeleri ve onları bir kumpas davası içine hapsetmesine karşı bir haykırış olmuştur. Doğal olarak onun bir Türk kadın olarak Kürt kadın mücadelesine sarılışı toplam savunmasının ana içeriğini oluşturmuştur. “Size bir sosyalist olarak sosyalizmin temel içeriğinden, artı değerden bahsedebilirdim ama bunlardan bahsetmeyeceğim. Kürt halkı yanıyorsa ben de gidip onlarla yanarım” dedi ve zindan duvarlarını paçavraya çevirdi, aştı. Biz kadınların kıvanç ve onur yüklü bir tarihe tanıklık yapmamızı sağladı. Toplamda Kürt kadınların ve kadınların bu mücadelesi çok açık ki uluslararası çapta bir isyana dönüşmüş, buna karşı devletlerin saldırıları oldukça yoğun. Uluslararası kadın hareketi oldukça militanlaşan, daha fazla anti-kapitalist taleplere sarılan bir misyonda ilerliyor. Kürt kadın hareketi de toplam bu kadın hareketinden azade değil ve bu mücadeleyi büyüten, kendi coğrafyasında ileriye çeken bir hattan ilerliyor. Kadınlar bundan kaynaklı hedef halinde. Çünkü uluslararası mücadelenin ve Kürt halkının mücadelesinde en dinamik kesimi oluşturuyorlar. Talepleriyle erkek egemenliğinin kalelerini dövüyor ve yıkma çabası içerisindeler. Doğal olarak erkek egemen kapitalist sistem onu hedef haline getiriyor. Son olarak şunu belirtmek istiyorum, 23 Aralık’ta Evîn Goyî nezdinde Aralık katliamlarının yıldönümü için bir yürüyüş gerçekleşecek. Avrupa’daki tüm kadınları Paris’te Gar de Lyon’da gerçekleşecek bu yürüyüşe çağırıyoruz. Kendi özgürlük mücadelelerine sahip çıkmaları, sokakta kadınlara yönelik devlet, sömürgecilik katliamlarına hayır demek de olanaklı. Yine 6 Ocak’ta her iki katliamın protesto edileceği uluslararası büyük bir miting organize edilecek. Sömürgeciliğin tüm saldırılarına tepki göstermek için de çağrı yapıyorum. Kadınlar özgürlüklerinin mücadelesini verdikçe bu mücadele büyütülecek.