Rojhilat ve İran yılı 'Jin jiyan azadî' ile geçirdi

  • 09:02 16 Aralık 2023
  • Güncel
 
Zelal Tunç
 
WAN - İran ve Rojhilat’ta 2022 yılında Jîna Emînî’nin ardından Orta Doğu ve diğer ülkelere yayılan direniş, “Jin jiyan azadî” felsefesiyle her geçen gün daha da büyürken, buna paralel erkek şiddeti de arttı. Gazeteci Meryem Zengene ise bu durumu şöyle değerlendirdi: “Şiddet konusunda halk kendi örgütlülüğünü oluşturuyor. Hem ekonomik hem de duygusal olarak kadınların kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor. Bu şekilde kendisine yönelik şiddete karşı başkaldırabilir.” 
 
Orta Doğu’da yükselen savaş, çatışma ve baskı politikalarıyla yeniden dizayn edildiği 21’inci yüzyılda, kadınlar sadece bu savaş ve baskı politikalarının “mağduru” değil aynı zamanda sözünü “Jin Jiyan Azadi” felsefesi etrafında örgütleyerek, uluslararası arenanın öznesi oldu. 2022’nin Rojhilatlı Kürt kadın Jîna Emînî’nin İran hükümetine bağlı güçler tarafından katledilmesiyle yükselen devrim, 1 Ekim 2023 te başkent Tahran metrosunda saçını örtmediği için aynı güçler tarafından katledilen 17 yaşındaki Armita Gravand’ın ardından başlatılan “Armita yolculuğun devam ediyor” eylemleriyle sürüyor. Rejim tarafından iki katına çıkarılan “güvenlik gücü” ile işlek caddelerin, sokakların başına diktiği devriye polisleri yine metro istasyonlarında arttırdığı polislerle toplumda yaymaya çalıştığı şiddet ve korku politikalarıyla bastırmaya, toplumun tüm kesimleri evde, iş yerinde, sosyal kısaca yaşamın tüm alanlarında sürdürdüğü “sivil itaatsizlik” eylemleriyle karşılık veriyor.
 
Eylemler şeklini yaygınlaştırarak sürüyor
 
İran hükümeti yıl boyunca, “Jin jiyan azadî” protestolarında gözaltı, tutuklama, kaba şiddet ve işkenceyle başta aktivist, gazeteci, sanatçılar olmak üzere onlarca kişiye çeşitli ceza yöntemleriyle engellemeye çalıştı. Söz konusu engellemeler karşısında kadınlar ve gençler okulda, iş yerlerinde küçük gruplarla başlatılan bilinçlendirme çalışmalarına katılırken, yer yer yaşamın tüm alanlarında başörtüsü takmadan sokağa çıkarak “sivil itaatsizlik” eylemini sürdürdü. 
 
İran’da her dört günde bir kadın katlediliyor
 
Medyada yayınlanan resmi istatistikleri derleyen Shargh gazetesindeki habere göre, 2023 yılı Temmuz ayı verilerine göre; İran ve Rojhilat’ta son iki yılda en az 165 kadın ailelerindeki erkekler tarafından katledildi. Buna göre ülkede her dört günde bir kadın katledildi. Katledilen 165 kadının yüzde 65’i evli olduğu erkek, yüzde 17’si erkek kardeşi, yüzde 13’ü babası, yüzde 9’u erkek çocukları tarafından katledildi. “Kayınpeder, kayınbirader” gibi ailedeki diğer erkeklerin de katlettiği kadın sayısı ise 19 olarak verilere yansıdı. Ayrıca 38 kadın katliamında “namus” bahanesi öne sürüldü. Yine verilere göre, 2023’ün ilk üç ayında en az 27 kadın, evli olduğu erkek ya da babası tarafından katledildi. 
 
Verilere göre her ne kadar Rojhilat ve İran’da kadın katliamlarının temel sebebi “namus” kılıfına sıkıştırılmaya çalışılsa da birçok aktivist ve insan hakları savunucusu, “kadın gücünden korkan” erkek rejimin politikalarıyla kadınların büyük bir “cins kırımı” ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.
 
Şiddet en fazla Kürt ve Arap bölgelerinde yaşandığını gösteriyor
 
Kadına yönelik artan şiddetin verilerle de desteklendiği, ancak resmi verilerin gerçekleri yansıtmadığını belirten İranlı gazeteci Meryem Zengene, İran ve Rojhilat’ın son bir yılını değerlendirdi. 
 
Artan şiddetin “Kürt ve Arap” kentlerinde daha fazla yaşandığına dikkat çeken Meryem, “Kürt ve Arap kadınları daha çok baskı altında. İran’da şiddet bazı bölgelerde daha çok yaygındır. Kürt ve Lor bölgelerinde, Arap bölgelerinde daha fazla yaygındır. Arap ve Kürt bölgelerinde aşiret yapısının etkisinin ağır olması sebebiyle benzer yapılar olduğu için şiddet daha fazla yaygındır. Mesele şu ki; aşiretsel yapı ve gelenekselci boyut nedeniyle ‘namus’ kavramı bu bölgelerde daha çok önemlidir. Bazı bölgelerde namus kavramı o kadar da önemli değildir. O yüzden de bu tür bölgelerde hala cinayet sayısı daha çoktur. Ama şiddet İran’daki tüm bölgelerde yaşanıyor, fakat İran’ın batı ve kuzey batı bölgelerinde daha fazla yaşanıyor” ifadelerini kullandı.
 
Örtbas edilen şiddet açığa çıkıyor
 
Şiddetin protesto etkinlikleriyle görünürlüğe kavuştuğunu belirten Meryem, “Artan şiddet önceden  ‘yatır-bastır’ yapıyorlardı. Aşiret yapılanması cinayeti kendi arasında ört-bas ediyordu. Veya yaşanan şiddeti kendi arasında ‘çözüyordu’. Arap bölgesinde kadına yönelik yaşanan şiddeti özetle örneğin bir kadın boşanmak istiyor veya aşiret üyesi olmayan, geleneklere karşı biriyle evlenmek istiyor. Aşiret sistemi için fermanı yazılıyor. Her türlü ceza verilebiliyordu. Bilindik en iyi yöntemleri şu; aşiretten birkaç kişi gidip kadını öldürüyorlardı. Öldürmenin bedeli ise sadece birkaç yıllık bir hapis cezası verilirdi. Yatar-çıkardı. Yasalara göre bir baba kendi kızını öldürürse; herhangi bir ceza almaz. Bu yüzden de bir baba kendi kızını ve eşini öldürebilir, kız kardeşte aynı şekilde aralarında kan bağı bulunan kişiyi öldürür ve hiçbir şekilde ceza almazdı. Ama artık gelenekselciliğe karşı cinayetleri meşrulaştıran yapılara karşı bir tepki var. Yakınları tarafından bir şekilde sosyal medya ve diğer basın platformlarına bir şekilde bilgi vererek kadına yönelik şiddetin, katliamın duyurulması sağlanıyor” dedi.
 
İran’da kadının sağlık hakkı bile erkeklerin denetiminde
 
Meryem devamında, “İran’da bir erkek olarak dünyaya gelmen demek cinsiyetinden dolayı bir sürü hakka doğuştan sahipsin. Bu hakkı hem devlet sana vermiş, hem gelenekler sana vermiş, hukuk sana vermiş. Yani şöyle düşünelim bir kadın İran’da evlenirse bütün haklar erkeğe verilmiş. Bir kadının yaşadığı sağlık sorunlarına dair ise örneğin bir kadın apandisti patladı veya estetik bir müdahale de bulunmak istedi. ‘onun sahibi’ olan bir kişinin gelip imza atması gerekiyor. Evliyse bu kişi eşi oluyor, değilse bu kişinin babası, erkek kardeşi, amcası vs. imza vermesi gerekiyor. Düşünün bir kadının sağlık hakkı dahi kendi bedeni hakkında karar verme hakkına sahip değil. Benim ablam 40 yaşında ameliyat olmak için hastaneye gitti. Estetik ameliyatı olmak istiyordu. Babam olmadığı için ve ablam bekar olduğu için erkek kardeşim gidip hastanede imza vermek zorunda kaldı. Yani ülkede erkek doğduğun için doğuştan sana tanınan hakların hiçbirine sahip değiliz. Erkekler istedikleri yerde çalışabilir, yaşayabilir, istediği kişiyle evlenebilir. Ancak kadın olduğunda evleneceğin kişi için ailenden izin almak durumundasın, yani 40 yaşında bir kadın, baba sağ değilse, erkek kardeşten, o yoksa amcadan izin alması gerekiyor” şeklinde konuştu.
 
‘Jin jiyan azadî’  önce devleti sonra erkeği korkutuyor
 
2022 yılında özelde  “Jin jiyan azadî” protestolarıyla başlayan kadın öncülüğündeki direnişi hatırlatan Meryem, “Hareketin en önemli özelliklerinden biri kadınlar artık bu baskıları, bu kimliksizliği, birey olarak görülmemeyi kabul etmiyor. Bu talepler en fazla devleti, ikinci olarak da erkeği korkutuyor. Erkeklerde büyük bir korkuya sebep olmuş neden? Çünkü kadınlar iş başına gelirse, o haklar onların elinden alınacaktır. Artık istediği zaman kadını boşayamaz, kadını işkence edip onu boşanmak istemeye zorlayıp bir hak vermek istemiyor. Yani boşanmak istediğinde nafaka ve ‘Mehir’ ödemek zorunda ama bunu ödemek istemiyor. Zaten İran da fiziksel işkence değil psikolojik işkence çok yaygın. Erkek boşanmak istediği kadına uzun bir süre ruhsal, psikolojik işkence yapıyor daha sonra kadın miras payı söz konusuysa, kenarda bir parası varsa, zaten devlet Mehir hakkı tanıyor. O hakkından vazgeçiyor veya boşanmak için erkeğe para vermek durumunda kalıyor. Boşansın diye işkence altında olan kadın ‘mehrimi bağışladım, sadece canımı kurtarıyorum” söylemi tarihi bir söylemdir. Derin bir anlam barındırıyor. Bundan dolayı erkekler ‘Jin jiyan azadî’ hareketinden korkuyor. Doğuştan geldiği varsayılan haklarının değişeceğinin farkında. Bundan dolayı kadının çalışma alanını kısıtlıyor, eve kapatıyor, tüm görevini çocuk doğurmak ve buna bakmakla sınırlandırıyor. Bundan dolayı hareketle birlikte erkekler kadınlara daha fazla şiddet uyguladı. Bu nedenden dolayı ülkede şiddet ‘Jin jiyan azadî’ hareketinin çıkışı ile birlikte daha fazla kadına yönelik şiddet artmış durumda” sözlerini kullandı.
 
Erkek ve devlet işbirliği ile şiddette artış 
 
Eylemlerden sonra erkekler arasında iki davranış biçiminin öne çıktığını kaydeden Meryem, “Jîna protestolarının öncüsü olan kadının dünyaca da tanınması nedeniyle erkeklerin bir kısmı destek vererek  ‘mazlum’ bir tutum sergiledi. Bir kısmı ise devletle olan işbirliğine devam etti. Bunun nedenleri arasında hem bu devrimin yalnız başına kadınlara mal etmemek hem de diktatörlük, baskı ve şiddetten paylarına düşeni yaşadıkları için destek verdiler. Ancak İran’da kadına yönelik artan şiddette erkek ve devletin iş birliği yatıyor. Örneğin artan cinsel şiddetten en fazla tecavüz suçunu işleyen erkekler devletin desteğiyle beraat kararı verildi ya da işlerine hiçbir şey olmamış gibi geri dönebildiler. Bu erkekler arasında örneğin erkek; akademisyeni, yönetmeni, öğretmeni, müzisyeni de biliyorsunuz ‘Me too’ hareketiyle ifşalar yapıldı. Somut ses kayıtlarıyla veya mesajlarla tecavüz, cinsel suçlar ispatlandı. Ancak bu suçlular kamuoyunun tepkisini kırmak için ağır ya ağır cezalar verilerek serbest bırakıldı veya hiçbir soruşturma dahi haklarında açılmadı” dedi.
 
Failler hem aklanıyor hem de kadınları hedef alıyor 
 
Ünlü isimlerinde aralarında bulunduğu tecavüz suçu faillerine ilişkin Meryem şöyle konuştu: “Mohsen Namjo’nun cinsel istismara dair ses kaydı gibi somut belgeleri var. Bu kişi hala açık açık konserler veriyor. Hala bazı televizyonlar ve gazeteler bu kişiyi dinliyor, mağduriyetini işliyor. Tecavüz ettiği kadınlara hareketler yağdırarak aklanmaya çalışıyor. ‘benim bir saatim sizin 6 ay yaşamınıza değer’ şeklindeki tacize maruz bıraktığı kadınlara yönelik bu dili kullanıyor. Devlet açıkça erkeklere ‘siz öldürün, tecavüz edin, her türlü suçu işleyin, ben size ceza vermem’ gibi açık mesaj veriyor. Cinayetler bu iki sebepten dolayıdır. Erkekler haklarını kaybetmekten korkuyorlar, üstelik devlet onayıyla bu suçları işlemekte bir sakınca bulmuyorlar.” 
 
En fazla şiddet Tahran’da yaşanıyor
 
Şiddetin genel kanının aksine kentlerde daha fazla yaşandığını ifade eden Meryem, “Tahran’da şiddetin artmasının nedeni 20 milyon insanın yaşadığı bir alan 16 kayıtlı halk var. Tahran da yaşanan cinayetlerin temel nedeni örneğin işçi çocukların sayıları var. Uyuşturucu kullanan insanlar var. Oranı çok yüksek. Madde kullanan çocuklar toplumun dışına itiliyor. Bazı köprüler var bu köprülerin altı,  madde bağımlılığı olan kişilerin barınma yeri. ‘Kutu içinde yaşayan insanlar’ şeklinde tanımlanıyor. Kullananların 8’i erkekse, ikisi kadındır. Yirmi kişi aynı anda kullanıyor. Kadın cinayetleri öldürme vakaları başka kentlerden farklıdır. Seks yapan kadınları katletme vakaları oluyor. Zincirleme ölümler yaşanıyor. Kızları kaçırıp öldürenler oldu. Cinayet vakaları diğer kentlere göre farklılık gösteriyor” diye belirtti. 
 
Daha önce şiddet verilerini yayınlayan devlet verileri saklıyor
 
Verilerin gerçeği yansıtmamasının nedenlerine ilişkin değinen Meryem sözlerin şöyle devam etti: “Vakaların sayısı neden saklanıyor. İran’da herhangi bir örgütlenmeye karşı bir devlet var. Sen bir vakıf bile kuramazsın. Sokak çocuklarına yardım eden gönüllü okullar vardı. Burada insanların gönüllü olarak yürüttükleri çalışmalar durduruldu. Bu gönüllüler cezaevine gönderildi. Başka devletlerle işbirliği yaptığı suçlamasıyla şu anda ceza verdiler. Siyasi olmayan her türlü örgüt yasaktır. Resmi olarak yasak değil, parti kurmak bile yasak değil, ancak uygulama olarak yasaktır. Bundan dolayı gerek sayısının ortaya çıkması yasaklanıyor, örtülüyor. Bütün cinayetlerin verilerini devlet tutuyor. Mühürlü dosyalar var. Ancak bazen Meclis’te o da kapalı kapılar arkasında konuşuluyor. Devlet kaç kadının öldüğünü biliyor. Ancak devlet dahi kapatıyor. Ülkenin ‘soframızda ekmeğimiz yok en azından güvendeyiz’ şeklinde bir politika var. Kendi yetersizliğini saklamak için verileri saklıyor. HİV sayısı net değil. Saatte kaç kişi öldü ve doğdu şeklinde verileri var veya bugün 300 kişi evlendi, bu kadar kişi boşandı şeklinde verilerini yayınlıyordu. Sonra baktılar boşanma sayısı evli sayısını geçti bu veriler sitesinde güncellenmiyor. İran siyaseti, evlenmek ve çocuk doğurmak üzerine kurulmuş. Halk evlilik müessesini istemiyor. ‘Ne kadar kadın boşanırsa o kadar ‘ahlaksız’ olunur’ şeklinde bir yaklaşımı var. Tabi ki tüm detaylar kendilerinde kayıtlı ve Meclis’e istedikleri zaman getiriyorlar. Halk daha bilinçli. Bu bilinçlilik düzeyi bayağı hızlandırıldı.”
 
‘Devletin bir karşılığı yok’
 
İran’da en fazla direnenlerin Kürt ve faklı kesimlerden oluşan aktivistler olduğunu belirten Meryem, “Kürt arkadaşlar ve aktivistler mücadeleyi bir şekilde sürdürüyor, ‘sivil itaatsizlik’ şeklinde sürdürüyor. Devlet neyi derse halk bunun tam tersini yapıyor. Devlet haklı ise dahi halkta bir güvensizlik yaşanıyor. Devletin kurumları halk içinde onurunu, haysiyetini yitirdi. Açık açık halk devleti eleştiriyor. Önceden de eleştiriyordu. Ancak halk şu anda nerede oturursa devleti eleştiriyor. Bir korkusuzluk yaşanıyor. Genç nesiller hiçbir şeyden korkmuyor. Her gün baş açık bir şekilde çıkılıyor hiçbir şekilde korkmuyorlar. Kaybedecek bir şeyimiz oluyor ondan dolayı kaygısız ve korkusuz bir şekilde gençlerin itirazları var. Halkta ülkede gelişmeleri seçimleri umurunda değil. Halkta heyecan yok. Kendi kendilerine seçimleri yapıyor ve belirliyorlar. Devletin kurumları halkın gözünde düşmüş durumda. Reformlarının bir etkisi yok. Devletin bir karşılığı yok” dedi.
 
‘Yayılan eylemlere devlet müdahale edemiyor’
 
Son olarak artan şiddette yönelik Meryem, “Şiddete karşı ailelerin çocukları üzerinde bir bilinçlendirme çalışması oluşmalı. Aileler devletin yasalarına karşı kendi çocuklarına ‘gerçek bu değil, şudur’ şeklinde eğitme, bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor. Hala örgütler çalışmalarını farklı şekilde yürütüyor. Sivil eylemler şeklinde gerçekleşiyor. Küçük ortamlarda kendi aralarında mesela şiddet, kadın meselelerini tartışıyor. Bu hareketler video şeklinde platformlarda paylaşılıyor. Sayı çok olduğu için devlet buna müdahale edemiyor. Şiddet konusunda halk kendi örgütlülüğünü oluşturuyor. Hem ekonomik olarak hem de duygusal olarak kadınların kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor. Bu şekilde kendisine yönelik şiddete karşı başkaldırabilir. Mücadeleye katılabilir. Halkın elinde silah yok. Spor anlamında öz savunmasını geliştirebilir” diye konuştu.
 
Yarın: Güney Kurdistan, Mexmûr ve Şengal’de bu yıl direnişle geçti!