Taşra Üniversiteleri: AKP’nin üniversitelerdeki kadın politikası

  • 09:04 14 Eylül 2023
  • Güncel
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - Gazeteci Tuğba Tekerek, ‘Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü’ kitabı AKP’nin genç kadınlara dönük politikasına ayna tutuyor. Kitabında da değindiği gibi Tuğba,  AKP’nin taşra üniversitelerine dair yürüttüğü politikalarla kadın mücadelesinin önüne geçmek ve kontrol altına almayı amaçladığına dikkat çekiyor. 
 
Gazeteci Tuğba Tekerek geçtiğimiz aylarda ‘Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü’ adlı kitabı ile taşra üniversitelerinin akademik ve sosyal hayatını ortaya koyan bir çalışmaya imza attı. AKP’nin  “arka kampüsü” olarak nitelenen taşra üniversitelerinde bir yandan eğitim ve öğretimin niteliksizleşmesine, ilahiyatlaşmaya ve üniversitelerin iktidarın uzantısı kurumlara dönüşmesine dair sekiz yıllık belge oluşturulurken, diğer yandan da kadın öğrencilerin durumunu açığa çıkaran ipuçları veriyor. Taşra üniversitelerinin küçük şehirlerde muhafazakar aile ortamında bulunan genç kadınları bu ortamdan çıkarmak için imkan sağlasa da AKP’nin taşra üniversiteleriyle politikasının aslında bu kadınları kadın mücadelesine yaklaşmalarının önüne geçmek ve kontrol altına almayı içerdiği anlaşılıyor. 
 
Tuğba ile taşra üniversitelerinde kadın öğrenciler üzerine konuştuk. 
 
“Bu üniversiteler genelde milliyetçi muhafazakar ideolojiyi yeniden üretmek, genç nesilleri bu ideolojiler doğrultusunda yetiştirmek üzere kurulmuş yapılar ve buradaki kadrolar da özellikle yönetici kısmı bu şekilde oluşturulmuş.”
 
*Kadın öğrenciler üniversiteye hangi heveslerle geliyorlar? Birçok genç kadın için üniversite aile baskısından kaçış ve geleceğe dair umutlarını, planlarını hayata geçirmek için bir alan sunuyor. Fakat varmayı bekledikleri yerde ne ile karşılaşıyorlar? Kadınlar için üniversiteli olmak neden önemli?
 
Taşra üniversiteleri küçük şehirlerdeki çoğu muhafazakar aile ortamında bulunan kadınları bu ortamdan çıkarmak ve onların başka bir ortamla karşılaşmasına imkan sağlamak açısından çok önemli. 2006’dan sonra küçük şehirlere üniversiteler açılmaya başlandı, 2008’den itibaren de başörtüsü yasağı peyder pey kalktı. Bununla beraber 2006’dan önce üniversiteye gitmeyi hayal bile edemeyen pek çok kadın şu anda üniversitede. Bu kadınlarla konuştuğumda onların son derece zor buldukları bu fırsatı iyice değerlendirmek için çok çalıştıklarını görüyorum; derslerde en ön sıralarda oturuyorlar, notlarını alıyorlar, konferanslara en önce gelenler onlar… Kadın öğrenciler için üniversite bir pencere açıyor, onlar üniversiteyi kapalı kaldıkları durumun dışına çıkabilecekleri bir fırsat olarak görüyorlar ve çok büyük bir hevesle geliyorlar. Geldikleri yer arkalarındaki yerlerden farklı. Daha kadınlı erkekli, bir miktar daha özgür olabildikleri, iyi bir hoca varsa, bölümleri biraz iyiyse bilgi parçalarına ulaşabildikleri, kütüphaneye gidip kitap okuyabildikleri bir yer.  Öte yandan bu söylediklerim bir üniversiteye üniversite demek için yeterli değil. Bu üniversiteler genelde milliyetçi muhafazakar ideolojiyi yeniden üretmek, genç nesilleri bu ideolojiler doğrultusunda yetiştirmek üzere kurulmuş yapılar ve buradaki kadrolar da özellikle yönetici kısmı bu şekilde oluşturulmuş. Bir kadın erkek el ele tutuştuğunda hocalarından hoş karşılanmadığını ifade eden bakışlarla karşılaşabiliyorlar, sözler duyabiliyorlar. Özetle büyük bir hevesle geliyor, bu hevesleri, kısmen karşılık buluyor. Çoğu iyi ki gelmişim, hayatımı değiştirdi diyor ama genel olarak da üniversiteden almaları gerekenin çok gerisinde bir şey alıyorlar. 
 
“AKP kadınları eğitim hayatına katmaya çalışıyor ama öte yandan burada nasıl bir eğitim veriliyor, derslerde neler anlatılıyor, konusu, bölümden bölüme hocadan hocaya değişebiliyor.”
 
*Kadınlar taşra üniversitelerinde üniversite hayatına ne kadar katılabiliyor? AKP’nin üniversitelere dönük politikası nasıldır, kadın öğrencileri nasıl şekillendiriliyor? Dinci ve ırkçı yaklaşımlar nasıl tezahür ediyor? Mesela derslerde kadını içeren başlıklar nasıl işleniyor? 
 
Bu üniversitelerin belki de en faydalı işlevi muhafazakâr ve yoksul ailelerdeki kadınların okumasını sağlaması. 2013-14 yılında üniversiteye giren her 100 erkeğe karşılık 90 kadın kayıt yaptırıyordu ama yakın zamana geldiğimizde her 100 erkeğe karşılık 110 kadın kayıt yaptırıyor. Yani bugün üniversitelere kayıt yaptıran kadın sayısı daha fazla. Hatta mezuniyete baktığımızda 100 erkeğe karşılık 116 kadın öğrencinin mezun olduğunu görüyoruz. Üniversiteye girişte kadınlar erkeği geçmiş, mezuniyette bu makası daha da açmış durumda. AKP kadınları eğitim hayatına katmaya çalışıyor ama öte yandan burada nasıl bir eğitim veriliyor, derslerde neler anlatılıyor, konusu, bölümden bölüme hocadan hocaya değişebiliyor. Özellikle genç, idealist şekilde bu işi yapan ve kadın öğrencilerin hayatına dokunan da var, onları milliyetçi muhafazakar şekilde yetiştirmeye çalışan hocalar da var; üniversite yönetimleri ise neredeyse tamamen ikinci tipteki hocalardan oluşuyor. Konferanslara derslere baktığımızda mesela Özgecan Arslan’ın ölümünden sonra Giresun Üniversitesi’nde toplumsal cinsiyet eşitliği dersi konuyor, bakıyorsunuz yanına ‘kadın aile hayatı’, ‘iş ahlakı’ eklenmiş. Aile hayatı dersinde kadının nasıl örtünmesi gerektiği anlatılıyor ya da kadın kocasından boşanacak olursa kadını nasıl zor bir hayat beklemektedir, kadın evde tamiri tek başına yapamaz, çocuğunu tek başına büyütürse eşcinsel olma ihtimali daha büyüktür gibi şeylerin yazıldığı makalelerin bulunduğu ders kitapları okutuluyor. Farklı farklı örnekler var, hocaya göre çok değişiyor ama genellikle milliyetçi-muhafazakar, erkek egemen toplumun devamına yönelik bir müfredat okutuluyor. 
 
*Taşra üniversitelerinden mezun olan kadınlarla daha sonra görüşebildiniz mi? Üniversitenin onlara ne kadar güç kattığına dair fikir oluştu mu sizde? Örneğin üniversiteden sonra çalışma hayatına ne kadar katılabiliyorlar? 
 
Bir kısmıyla üniversite sonrasında da irtibatımı devam ettiriyorum. Bir yandan üniversite ortamı, erkek egemen ve müfredat erkek egemen sistemin devamına yönelik kadının birinci görevi anneliktir diyen hocalar da var ama egemen bir söylem olarak ‘çalışmayın’ dendiğini söyleyemeyiz. Kadınlar üniversiteyi daha başarılı şekilde bitiriyorlar, KPSS’ye de erkeklerden daha iyi hazırlanıyorlar. Eminim bir bölümden KPSS’ye girenler arasında, atanan kadınların oranı da daha fazladır. Üniversiteler, kadınların iş hayatına girmesine yardımcı oluyor. Ağrı’da bir öğrenci ile görüşmüştüm, babası imamdı. ‘KPSS’yle İstanbul’a atanırsam babam beni gönderir mi?’ diyordu. Kadınlar üniversitede bir miktar güçleniyorlar ama o gücü ne kadar ileriye götürebilecekler o tartışmalı. Üniversitede konuştuğum bir kadın, ‘Hayalim ben, eşim ve çocuğum bir cemaat olalım, namaz kılalım’ diyordu,  bununla birlikte ‘Evin reisi erkektir, kararları o alır, kadınlar duygusal olur doğru karar veremeyebilirler’ de diyordu. Kadınlar üniversitede kısmen güçleniyorlar ama o güçlenme belli bir yere kadar varabiliyor. 
 
*AKP üniversite mezunu ev emekçisi kadınlar mı istiyor, yoksa kadınların çalışmasını teşvik mi ediyor?
 
Bence kadınların eğitime katılmasını da iş hayatına katılmasını da teşvik ediyor ama ‘annelik rolünü ev kadını rolünü de yapmaya devam edeceksiniz’ diyerek. AKP’nin içindeki ya da yanındaki daha radikal kesimler kadının iş hayatına katılmasına karşı olabilirler. Ama genel hattın böyle olduğunu düşünmüyorum. KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) diye Erdoğan’ın kızının başında olduğu bir dernek var. Kadınları güçlendirmek isteyen, erkeklerle en azından adaleti sağlamanın gerekli olduğunu düşünen bir hat da var AKP içinde. 
 
“Daha önce bazı üniversitelerde kadın erkek eşitliğine dair kulüpler vardı, onların yerine KADEM kuruluyor. Yani AKP’nin istediği tipte bir kadın ve kadın-erkek adaleti, bunu güçlendiren dernekler kulüpler.”  
 
*Peki, AKP yükselen kadın özgürlükçü hareketlere karşı taşradaki kadınların farklı yerlerde bilinçlenmesinin önüne geçmek istiyor olabilir mi? Yani ‘değişim kaçınılmazsa bizim gösterdiğimiz yerde, bizim kontrolümüzde gerçekleşsin’ bakış açısıyla yaklaşılıyor olabilir mi?
 
Kesinlikle. Genel olarak üniversiteler böyle. Yani bir şehrin hemen hemen bütün gençlerini bir kampüste topluyorsunuz ve onları bir tedrisattan geçiriyorsunuz ve orada belli ideolojideki yöneticilerin hocaların gözetiminde tutuyorsunuz. Evet, o gençler orada bir şeyler öğrenebiliyorlar ama bu aynı zamanda onların kontrol edilmesi, belli limitlerde tutulması anlamına geliyor. KADEM örneği o açıdan önemli. Daha önce bazı üniversitelerde kadın erkek eşitliğine dair kulüpler vardı, onların yerine KADEM kuruluyor. Yani AKP’nin istediği tipte bir kadın ve kadın-erkek adaleti, bunu güçlendiren dernekler kulüpler.  Hedef, gençlerin enerjisini, dipten geleni, doğal olanı, bastırmak, kontrol etmek, belli bir yöne yönlendirmek temel olarak. 
 
*Kitapta Giresun Üniversitesi’nde toplumsal cinsiyet eşitliği dersini ruhuna uygun olarak veren hocanın teneffüste odasının hem dersi verdiği hem de dersi almayan öğrencilerle dolduğundan bahsediyorsunuz. Dersin ötesinde maruz kaldığı hak ihlallerini anlatan öğrencilerin de olduğu anlaşılıyor. Bu durum sizce ne anlatıyor? 
 
Dersi veren hoca ‘ders vesilesiyle eşcinsel olduğunu söyleyen öğrencilerim oldu’ demişti. Aslında üniversiteleri birazcık deşseniz o kadar çok hikâye var ki. Bunu özel olarak araştırmadım ama istismar edildiği için intihar eden öğrenciler olmuş; kadın öğrenci birisiyle birlikte oluyor fotoğraflarıyla şantaj yapılıyor, sonra intihar ediyor veya şehri terk etmek zorunda kalıyor. Devlet insanlarının içinde olduğu bir takım çetelerin kadın öğrencilere yönelik organize saldırılarına dair de iddialar var. Bunların hepsini araştırmak lazım. Toplumsal cinsiyet eşitliği gibi bir ders bunları ortaya çıkartmak, o yaraları sarmak için, kadınları güçlendirmek için elzem. Ama bu dersler genellikle bu şekilde işlenmiyor. 
 
*Kürt, Alevi kadın öğrencilere dönük ırkçı ve dinci yaklaşımlar da vardı kitapta. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? 
 
Maraş taşra sayılmaz ama oradan bir Alevi öğrenci ile görüştüm. Yurdunda manevi rehberler var. Amaçları, tüm yurtlardaki manevi rehberler gibi Sünni ideoloji doğrultusunda kadınları dine yöneltmek. Alevi bir öğrenci “Ramazan gelince yemekhanede yemek verilen camekanlı bölümde ‘oruç tutmak ne güzel şeydir’ minvalinde şeyler yazılıyor, bu da acaba ben yanlış bir şey mi yapıyorum diye sorgulamama neden oluyordu” demişti. Ramazanda sürekli Kuran okumalar, teravih namazına gitmeler… Yurt yaşamı buna göre organize ediliyor, böyle bir ortamda Alevi olarak kendinizi dışarıda bırakılmış, yanlış bir şeylere inanıyor gibi hissediyorsunuz. 
 
“Kadınlar üniversite yıllarında hevesli şekilde çalışıyorlar ama sonrasında iktidar koltuklarında tamamen erkekler oturuyor. Kadrolara bakınca profesörler arasında da kadınlar daha az.“
 
*Akademisyen kadınlar taşra üniversitelerinde yükselebiliyor mu? Yönetimlerde ne kadar kadın var?
 
Taşra üniversitesi dediğimizde gözümün önüne gelen fotoğraf, takım takım elbiseli adamların protokolde ön sıralarda oturdukları bir kare. Hocadan çok siyasetçiye yakın. Zaten AKP’li siyasetçilerle dirsek teması içindeler. Konferanslarda ön sıralarda da, dekan, bölüm başkanı, kütüphane başkanı olarak da Erasmus koordinasyon başkanı olarak da erkekler var. Taşra üniversitelerinin yönetimi buram buram erkek kokuyor. Kadınları daha çok sekreter masasında, konferanslarda ilk beş sıranın gerisinde görüyorsunuz. Kadınlar üniversite yıllarında hevesli şekilde çalışıyorlar ama sonrasında iktidar koltuklarında tamamen erkekler oturuyor. Kadrolara bakınca profesörler arasında da kadınlar daha az. Akademik başarı yükseldikçe kadınların sayısı azalıyor. Profesör olsalar bile yöneticilik pozisyonlarına neredeyse hiç getirilmiyorlar. 
 
*Üniversiteler kuruldukları bölgede gelir kaynağı olarak da görülüyor. Taşra üniversiteleri kuruldukları ili, ilçeyi nasıl etkiliyor? Halkta bir değişim sağlıyor mu, özellikle kadına bakış açısında?
 
Kilis’te bir kadın öğrenci erkek arkadaşının evine gittiğini ev sahibinin de bunu gördüğünü söylemişti. Aynı şehirde bir apart vardı bir katta erkek bir katta kadınlar kalıyordu. Kilis gibi yerde 10 yıl önce hayal edemeyeceğimiz bir şey. Şehir en başta ayak direse de, el ele tutuşanlara yeri geldiğinde şiddet uygulasa da, bir noktadan sonra gençlik kültürü şehri kısmen de olsa değiştiriyor. Halk da para kazanmak istediği, biraz da ayak uyduralım dediği için bir parça değişiyor. 
 
“Belki gençler diploma alıyor, işe giriyor, ama üniversite sadece meslek edindirme yeri değil. Ayrıca, mesleği ne kadar kaliteli şekilde icra edebilecekler, o da ayrı mesele… Bu kurumlara üniversite diyor olmamız çok büyük tehlike.”
 
*Nasıl bir akademi olmalı ve taşra üniversitelerinde yoğunlaşan liyakatsizlik, özerk yapıların bozulması, eğitimin niteliğinin bozulması gibi durumlar akademiye nasıl zararlar veriyor? 
 
Ben bu üniversitelerin kadın öğrencilere pencere açtığından, şehri değiştirdiğinden bahsettim ama bu kurumlara tam anlamıyla üniversite demek mümkün değil. Üniversitede en başta özgür düşünce olması gerekiyor. Öğrencilerin hayatı istedikleri gibi özgürce deneyimleyebilecekleri ortam olması gerekiyor. Hocaların istediğini anlatamadığı, herkesin ‘şunu söylersem yaparsam, başıma bir şey gelir’ dediği ortamın üniversite olduğunu söylemek mümkün değil. Bir kadın için aile evinden daha özgür bir ortam ama o kadın öğrenci bir İngilizce kursuna gitseydi de onun hayatında bir pencere açılabilirdi. Benim anlatmaya çalıştıklarım olumlu etkileri var, ama üniversite bir kadına kendini, hayatı sorgulaması hayatını dönüştürmesi için yeterli ortamı sağlamıyor. Aksine, bu yeni oluşturulan kurumlarla üniversitenin içi boşaltılıyor. Belki gençler diploma alıyor, işe giriyor, ama üniversite sadece meslek edindirme yeri değil. Ayrıca, mesleği ne kadar kaliteli şekilde icra edebilecekler, o da ayrı mesele… Bu kurumlara üniversite diyor olmamız çok büyük tehlike. Üniversitenin bu olmadığını unutmamak gerekir ve özgürce eğitimin verildiği gençlerin hayatı özgürce deneyimlediği yerler olarak yeni baştan kurgulanması gerekir. 
 
“Üniversitelerin asli bileşenleri öğrenciler ve akademisyenler. Tabi kadrolaşma kaygılarıyla değil liyakatle gelen akademisyenler ve üniversite eğitimi almaya uygun olan öğrenciler.”
 
*Bu konuda kimler söz sahibi olmalı? 
 
Üniversitenin özerk olması gerekir ama bugün üniversiteler pek çok yerde AKP il ilçe örgütü gibi çalışıyor. Rektörler üniversitelerin özerkliğini siyasi iktidarı savunacak temsilciler gibi değil de iktidarın taleplerini üniversiteye taşıyan, iktidarın ideolojisi doğrultusunda konferanslar yapılsın diye öğretim üyelerine direktif veren kişiler olarak konumluyorlar kendilerini. İktidarın uzantısı olan bu kişilerle özerk akademik faaliyet yapılması mümkün değil. Üniversitelerin asli bileşenleri öğrenciler ve akademisyenler. Tabi kadrolaşma kaygılarıyla değil liyakatle gelen akademisyenler ve üniversite eğitimi almaya uygun olan öğrenciler. Üniversitelerin yeniden yapılanmasında onlar söz sahibi olmalı.