6 Kasım yürüyüşüne çağrı: Saldırıları birleşik mücadele ile püskürtelim!
- 09:04 3 Kasım 2022
- Güncel
Marta Sömek
İSTANBUL - Kimyasal kullanımına karşı Taksim’de 6 Kasım günü yapılacak yürüyüşe herkesi çağıran BMG üyesi Mürüvvet Küçük, “Bu yürüyüşü kirli savaşın en korkunç biçimine tutum almak için gerçekleştireceğiz. Bütün Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine çağrımız, bu saldırıları birlikte püskürtmezsek yarın Türkiye çok daha yaşanması imkansız bir cehenneme dönüşecek” dedi.
Türkiye’nin, KDP’nin desteğiyle Güney Kürdistan’da bulunan Zap, Avaşin ve Metina bölgesine yönelik saldırısında kullandığı kimyasal silaha karşı 6 Kasım'da İstanbul Taksim ve Şırnak’ın Silopi ilçesinde, “Kimyasal Silah Kullanımına Karşı İnsanlık Yürüyüşü” şiarıyla yürüyüş gerçekleştirilecek. Taksim’deki yürüyüş, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) öncülüğünde gerçekleşecek.
Her kesimden katılımın olması beklenen yürüyüş öncesi BMG ve Alınteri üyesi Mürüvvet Küçük ile kimyasal silah kullanımı ve yürüyüşün önemine dair konuştuk.
Kürt özgürlük hareketini ezmek…
Kimyasal silah kullanımının iki boyutu olduğunu söyleyen Mürüvvet, “Birinci boyutu, Ortadoğu ve Türkiye’de en örgütlü toplumsal kesimi de temsil eden Kürt özgürlük hareketini ideolojik, siyasal, örgütsel olarak çözmek, ezmek oluşturuyor. Çünkü bu örgütlü bir Kürt toplumunu da çözmek anlamına gelecek” dedi. “Çöktürme planının” bu durumun en somut ifadesi olduğunu belirten Mürüvvet, “İkinci boyutu da Ortadoğu’da emperyalist yayılmacı politikalarla doğrudan ilişkili. Dünyada yeniden dengeler kuruluyor, bu dengeler içerisinde Türkiye de her fırsatı kendi lehine çevirmeye çalışıyor ve emperyalistlerin oluruyla yapıyor bunu. En büyük engel olan özgürlük hareketini ezmesi demek yeni paylaşım süreci içerisinde yeni bir alan ve rol kapmak anlamına gelecek. Bu anlamıyla özgürlük hareketinin ezilmesi çok hayati bir anlam taşıyor ama ilerleyemiyor da” ifadelerini kullandı.
‘İlerleyemedikleri noktada kimyasal silah kullanıyorlar’
İktidarın 2018’den bu yana çeşitli “operasyonlar” gerçekleştirdiğine dikkat çeken Mürüvvet, “En son Nisan ayında başlayan ‘pençe kilit’ var. İlerleyemediği noktada da savaşın en kirli biçimlerini kullanıyor. Bunun iç politikayla da ilişkili boyutları var, orası üzerinden bir başarı hikayesi de yaratmak istiyor. Uçak kaldırıyor, havadan vuruyor, araziyi bilmemesi de mazeret değil, KDP’nin öncülük etmesine rağmen ilerleyememek kirli savaşın en korkunç, en insanlık dışı araçlarını kullanmayı devreye sokmayı zorunlu hale getiriyor. ‘Kimyasal silah kullanmıyoruz’ diyorlar ısrarla ama Garê operasyonundan sonra bir şeyle övünmeye çalışırken aynı zamanda da itirafta bulunan Milli Savunma Bakanı, kullandıklarını itiraf etmiş oldu. Sadece ‘göz yaşartıcı bomba’yı söyledi ama sonrasında görüntülerden anladık ki bu onunla da sınırlı değil. İtirafın çok sınırlı olduğunu, birçok kimyasal bomba, taktik nükleer bomba dedikleri şeylerin hemen hepsini kullanıyorlar. İlerleyemedikleri noktada çok yoğun bir şekilde kullandıkları anlaşılıyor” sözleriyle kimyasal kullanımının “iddia” değil gerçek olduğuna işaret etti.
‘Şebnem hoca suçüstü yakalanmanın örneğiydi’
Öte yandan kimyasal silah kullanıldığına ilişkin yayınlanan görüntüleri değerlendirdiği için hedef gösterildikten sonra jet hızıyla gözaltına alınan ve hemen ardından tutuklanan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Mürüvvet, “Şebnem hoca suçüstü yakalanmanın, saldırganlığının örneğiydi. Şebnem hoca herhangi bir isim değil, bu konuda uzmanlığı olan Türkiye’de yıllarca insan hakları mücadelesi vermiş saygı değer bir isim. Bu ismin izlediği görüntüler üzerine ‘kimyasal silah etkilerine benziyor’ demesi aslında rejimin suçüstü yakalanmasının başka bir ifadesi oldu. Ve geniş toplumsal kesimlerde de etkisi olacak bir isim. Yanı sıra gazetecilere yöneldiler. Çünkü her şeyi karartmak istiyorlar. Kimyasal silah kullanımının insanlık suçu olduğunu, uluslararası anlaşmalar gereği yargılanabilme ihtimalinin yüksek olduğunu bilmenin paniği ve tedirginliğiyle haberi karartmak, kitlelerin habere ulaşmasını, bunun kamuoyu gündemine taşınmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Bu insanlık dışı suç sürekli teşhir edilmeli’
Bu noktada toplumsal muhalefetin dik durması gerektiğini vurgulayan Mürüvvet, “Bu insanlık dışı suçu sürekli teşhir etmesi, tutum alması, Türkiye halklarının gündemine taşıyarak tutumlar geliştirmesi, dünya halklarının gündemine taşıyarak emperyalist devletleri de sıkıştıracak bir basınç oluşturması çok kritik bir önem taşıyor” sözleriyle seslendi. Mevcut rejimin, Kürt özgürlük hareketinin ezilmesini hedeflediğinin altını çizen Mürüvvet, “Bu hedefini gerçekleştirmesi, Ortadoğu’daki bütün dengeleri insanlık aleyhine değişmesi, ilerici insanlık adına değişmesi, tersine dönmesi anlamına gelecek. Bu öneme uygun bir toplumsal tepki ve duruş sergilemek, bu faşist saldırıların karşısında geri adım atmamak çok tarihsel bir anlam kazanmış durumda” şeklinde konuştu.
‘Savaşın en kirli biçimine tutum almak için yürüyeceğiz’
Tam da bu noktada 6 Kasım günü İstanbul Taksim’de kimyasal silah kullanımına karşı yürüyüş gerçekleştireceklerini dile getiren Mürüvvet, “Bu yürüyüşü insanlık dışı bir savaş yöntemine, kirli savaşın en korkunç biçimine tutum almak için gerçekleştireceğiz. Ahlaki bir sorumluluk, bunun da ötesinde siyasal bir sorumluluk. Saldırının hedefleri düşünüldüğünde bunun nasıl siyasal bir anlam taşıdığını anlamak güç değil. Kürt özgürlük hareketinin ezilmesi demek, Türkiye’deki özgürlük sorunlarının daha da korkunç boyutlar kazanması demek. Faşizmin ilerleyişinin çok daha tırmanması demek. Bu anlamıyla bu ahlaki, vicdani ve aynı zamanda da siyasal bir sorumluluk. Bunu Türkiyeli işçi ve emekçilere anlatmak çok kritik bir anlam taşıyor. Türkiye’deki işçiye insan değeri vermeyen, kadına sudan ucuz muamele yapan bir rejimin aynı zamanda Kürtlere karşı örgütlü bir toplumun varlığına tahammülsüzlükle en kirli biçimleri kullanması, en başta Türkiyeli işçi ve emekçilerin çok daha ağır koşullara mahkum edilmesi anlamına gelecek” değerlendirmesini yaptı.
‘Örgütlü gücü ezmeye dönük bir saldırganlık’
Örgütlü bir toplumun ezilmesinin, siyasal saldırganlıkla özdeş sömürü rejiminin oluşturulması anlamına geldiğini aktaran Mürüvvet, “Özgürlükler ve emeğin daha insanca koşullarda yaşanabilmesi için şu anda bu ceberut, neoliberal, faşist saldırganlık karşısında örgütlü olan kesimlerin de saldırılar karşısında bir duruş sergilemeyi gerektiriyor. Türkiyeli işçi ve emekçilere, öncü güçlerine çağrımızı yineliyoruz, bu saldırganlık sadece Kürt özgürlük hareketine dönük bir saldırganlık değil. Asıl olarak karşısındaki örgütlü gücü ezmeye dönük bir saldırganlıktır. Bu saldırıları durdurmak gerekiyor, birleşik mücadeleyle bunun önünü kesmek, püskürtmek gerekiyor” sözleriyle tüm kesimlere saldırılar karşısında birlikte mücadele çağrısı yaptı. Türkiye ve Kürdistan’da gerçekleştirilen katliamların birbiriyle bağlantılı olduğunu dile getiren Mürüvvet, “Bartın‘da işçiler katlediliyor, Kürdistan’da örgütlendikleri ve tarihsel haklarını talep ettikleri için Kürt halkı ve öncü güçleri katlediliyor. Bunlar birbirinden koparılacak şeyler değil. Birinde vahşi bir emek rejimi var, özgürlük diyenin kafasına inen cop var, cezaevi var. Öbüründe ise en son noktada kimyasal silah var. Bunlar birbirinden ayrılacak şeyler değil” dedi.
‘Saldırıları birlikte püskürtelim’
“Özgürlük de daha insanca bir yaşam da birlikte mücadele etmemizden geçiyor” diyen Mürüvvet, “Bütün Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine, öncü kesimlerine, siyasal öncü kurumlarına çağrımızı yineliyorum. Bu saldırıları birlikte püskürtmezsek yarın Türkiye çok daha yaşanması imkansız bir cehenneme dönüşecek” ifadeleriyle herkesi 6 Kasım’da gerçekleştirecekleri yürüyüşe katılmaya çağırdı.