RSF: Türkiye basın özgürlüğünde listenin sonlarında yer alacak!
- 09:04 2 Kasım 2022
- Güncel
Melek Avcı
HABER MERKEZİ - İşkence ile tutuklanan özgür basın gazetecilerine ilişkin konuşan RSF’den Pauline Adès Mével, “Haziran ayından bu yana 27 gazeteci ve medya çalışanının tutuklanmasıyla Türk hükümetinin, Çin, Myanmar ve İran'ın yanı sıra dünyanın en büyük gazeteci hapsedenleri arasına girmekten korkmasına gerek kalmadı. Çünkü Türkiye listenin sonlarında yer alacak” dedi.
Ankara merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 25 Ekim’de işkenceyle gözaltına alınan muhabirlerimiz Habibe Eren ve Öznur Değer, Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA muhabirleri Berivan Altan, Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Ceylan Şahinli ve Emrullah Acar 29 Ekim’de gece yarısı çıkarıldıkları mahkemece “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan MA muhabiri Zemo Ağgöz ile MA’nın Ankara bürosunda bir süre stajyer olarak çalışan Mehmet Günhan, ev hapsi ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
İşkenceyle gözaltına alınarak tutuklanan 9 gazeteci, götürüldükleri Sincan Cezaevi Kampüsü’nde hak ihlallerine maruz kaldı. Erkek muhabirler tek kişilik hücrelerde tutulurken, kadın gazeteciler ise çıplak aramaya maruz kaldı, saatlerce susuz bırakıldı. Gazetecilerin mesleki faaliyetlerinden dolayı AKP iktidarı tarafından işkence ile tutuklanmasına uluslararası kurumlardan tepki ve kınamalar sürüyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Ağı’dan (Reporters Without Borders- RSF) Pauline Adès Mével, RSF adına iktidarın gazetecilik mesleğine yönelik baskısını ve Kürt gazetecilerin maruz kaldığı hak ihlallerini ajansımıza değerlendirdi.
‘Sansür Yasası’nı şiddetle kınıyoruz’
Değerlendirmelerine “Sansür Yasası”nı kınayarak başlayan Pauline Adès Mével, yasanın muğlaklığıyla, uygulayıcının tamamen “keyfine” bırakıldığına dikkat çekti. Pauline şunları söyledi: “RSF, böyle bir adımın yol açacağı caydırma etkisine ve artan otosansüre karşı tüm yerel ve uluslararası güçlü uyarılara rağmen, 13 Ekim'de kabul edilen yeni ‘dezenformasyon’ yasasını şiddetle kınıyoruz. Bu yasanın 29’uncu maddesinin kişinin inisiyatifine bağlı olarak değerlendirilebilecek şeyi (korku ve paniği kışkırtmak, ülkenin iç ve dış güvenliğini tehlikeye atmak, Türkiye toplumunun güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığını riske atmayı içeren) tam olarak tanımlanamayan muğlak ifadeli yapısı nedeniyle özellikle kötüye kullanılma riskinin yüksek olmasından endişe duyuyoruz.”
‘Türkiye işe yaramaz kanunlarla hareket ediyor’
“Sahte haber veya dezenformasyonun yayılmasıyla mücadele etmek meşru olsa da, kanun koyucular ve hükümetler genellikle işe yaramaz ve hatta verimsiz kanunlar ve kararnamelerle bununla mücadele etme eğilimindedir” diyen Pauline, Türkiye’nin de aynı yolda ilerlediğini dile getirdi. Pauline, “Suçu oluşturan unsurların belirsizliğine ek olarak, ki bu muhtemelen ceza vermede eşitsizliği doğuracaktır, denetim hükümetin kontrolü altında olduğu için Türk yargısının, bu türde bir yasanın oluşturacağı suistimalleri önlemede veya sınırlamada herhangi bir yardımının dokunmayacağından korkulmalıdır. 2016'daki darbe sonrası tasfiyelerden bu yana yargıya ilişkin sorunlar bariz bir şekilde ortaya çıktı. O zamandan beri Anayasa Mahkemesi'nden gelen birkaç 'son çırpınış' kararına rağmen, yargının birçoğu hükümetin istediğini yapan ve hassas konuları ele alan internet ortamındaki yazıları sansürleyerek demokratik tartışmayı sınırlamaya çalışan yargıçlardan oluşuyor” ifadelerini kullandı.
‘Korku iklimi yaratma peşinde’
Pauline, Türk devletinin korku iklimi yaratma peşine düşmek yerine güvenilir haber ve bilgi almayı teşvik eden yol ve yöntemler kullanmasını önerdi. Bunu iktidara hatırlatmanın bile yersiz olduğunu belirten Pauline, şunları dile getirdi: “Türkiye, basın özgürlüğünü korumaya yönelik yasal çerçeveyi büyük ölçüde tehlikeye atan, gazetecileri otosansüre iten bir korku iklimi yaratacan ve böylece yasanın engellemesi gereken yalan haberlerin ortaya çıkmasını kolaylaştıracak yöntemlere başvurmak yerine; bunun yerine mevcut güvenilir araçları tercih ederek güvenilir haber-bilgi için teşvik etmelidir. Örneğin, bunlar arasında, RSF tarafından geliştirilen ve güvenilir gazetecilik haber ve bilgi kaynaklarının belirlenmesini ve desteklenmesini kolaylaştıran bir öz-denetim aracı olan Gazetecilik Güven Girişimi (JTI) bulunmaktadır.”
‘Yaklaşan seçimlerin faturası’
Özgür basına yönelik operasyon ve tutuklamalara tepki gösterdiklerini paylaşan Pauline, Türkiye’nin basın özgürlüğü listesinde sona düştüğüne değindi. Pauline, Haziran ayında Diyarbakır'da 16 gazetecinin tutuklanmasından sonra 11 gazetecinin daha gözaltına alınarak tutuklanmasına işaret ederken, özellikle yaklaşan seçim kampanyası ve buna paralel olarak yasalaşan “dezenformasyon yasasının” bu baskılarda etkili olduğunu ekledi. Pauline, “Haziran ayından bu yana 27 gazeteci ve medya çalışanının tutuklanmasıyla Türk hükümetinin, Çin, Myanmar ve İran'ın yanı sıra dünyanın en büyük gazeteci hapsedenleri arasına girmekten korkmasına gerek kalmadı. Çünkü Türkiye listenin sonlarında yer alacak” değerlendirmesinde bulundu.
Kürt basını ağır saldırı ve baskı altında
Pauline, son tutuklamaların “Türkiye’nin son yıllarda gazetecilere baskı yapmak için yasaları düzenli olarak suistimal ettiğinin göstergesi olduğunu” kaydetti. “Gazetecilik suç değildir. Haber ve bilgi verme ile ilgili olarak hiçbir gazeteci gözaltına alınmamalıdır” sözlerine yer veren Pauline, “Kürt ve Kürt medya kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırının dramatik bir şekilde yoğunlaşmasına ilişkin endişelerimizi defalarca dile getirdik. Azadiya Welat, IMC TV, Hayatın Sesi ve Özgür Gündem'in 2016'da kapatılması ve Özgürlükçü Demokrasi'nin 2018'de yasadışı olarak gasp edilmesi Kürt medya sektörü için nihai bir düşüş gibi görünüyordu, ancak son zamanlardaki koordineli ev baskınları, tutuklama dalgaları ve gözaltılar yeni bir dip nokta oluşturuyor. Son tutuklanmalar ve gözaltıların ardında delil ve netliğin olmaması ve kendi ölçütlerini kullanmalarının yanı sıra, devletin Türkiye Kürdistanı'ndaki gazetecileri ve Kürtçe haber yapanları ‘doğası gereği’ şüpheli gördüğü, onları şiddetli bir baskı, fiziksel ve dijital güvenlikleri için ağır riskler altında bıraktığı izlenimini bırakıyor” sözlerine yer verdi.
Gazetecilerin serbest bırakılması çağrısı
Türkiye halklarının muhalif ve özgür seslerden haber alma hakkı olduğunu ve bunu savunduklarını belirten Pauline, gazetecilerin serbest bırakılması çağrısı yaptı. Pauline son olarak şu çağrıyı yaptı: “Ulusal medyanın yüzde 90'ının hükümet kontrolü altında olması ve otoriterliğin Türkiye'de zemin kazanmasıyla birlikte, medya çoğulculuğuna şimdiden ciddi bir meydan okuma var. Son dönemde giderek artan ev baskınları, tutuklamalar ve gözaltılar, hükümetin siyasi muhalefete, sivil muhalefete ve eleştirel- özgür medyaya karşı artan hoşgörüsüzlüğünün bir başka göstergesi. Türkiye halkları, özellikle Haziran 2023 seçimlerine kadar, dengeli bir görüş oluşturmak için bilgilendirici muhalefet haberlerine erişim hakkına sahiptir. Türkiye'yi insan hakkı olan ifade özgürlüğüne saygı duymaya ve tüm muhalif medyayı boğma uygulamasından kaçınmaya ve tutuklu 25 Kürt ve Kürt yanlısı gazeteciyi ve medya çalışanlarını kurtarmaya çağırıyoruz.”