‘Hükümet STK’leri kendi güdümüne almak istiyor’

  • 09:07 1 Kasım 2022
  • Hukuk
Melike Aydın 
 
İZMİR - İzmir Barosu Olağan Genel Kurulu’nda bir grup tarafından ÖHD’li avukata yönelik ırkçı saldırıyı değerlendiren ÖHD İzmir Şube Eşbaşkanı Şükran Öztürk, “Hükümet, siyasal alanda alternatif bırakmama üzerine bir politika yürütüyor, bunu destekleyecek, meslek örgütleri ve STK’leri de kendi güdümüne almaya çalışıyor” dedi. 
 
İzmir Barosu Olağan Genel Kurulu, 22-23 Ekim tarihlerinde düzenlenmiş, kurulda, söz alan Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi adına söz alan derneğin genel merkez üyesi avukat Aryen Turan, burada yaptığı konuşmada İran rejimi tarafından katledilen Jîna Emînî ile Güney Kürdistan’daki kimyasal silah saldırısına dikkat çekmişti. Aynı zamanda konuşması sırasında “Jin jiyan azadî” sloganı atan Aryen ayrıca hasta tutsakların durumuna, Deniz Poyraz davasına da konuşmasında yer vermişti. Aryen’e burada bir grup tarafından ırkçı söylemler ile saldırılırken, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ise saldırıyı görmeyerek, Aryen hakkına jet hızıyla soruşturma başlattı. 
 
ÖHD İzmir Şube Eşbaşkanı Avukat Şükran Öztürk, baro genel kurulunda yaşananları değerlendirdi. 
 
Genel kurulda, bir grup tarafından Aryen’e yönelik ırkçı saldırı gerçekleştirildiğini hatırlatarak sözlerine başlayan Şükran, İktidarın meslek örgütlerine yönelik saldırılarının sivil toplum örgütleri (STÖ) üzerinde de devam ettiğini belirtti. Şükran saldırıların bu durumdan bağımsız olmadığını vurgulayarak, saldıranların “Baroda siyaset yapamaz” söylemiyle toplum adına çalışanları karşısına aldığını da sözlerine ekledi. 
 
‘İktidar STÖ’leri nötralize etmeye çalışıyor’
 
Barolar Birliği üzerinden belirli sayıyı bulabilen illerde alternatif barolar kurulması yönünde düzenleme yapıldığını dile getiren Şükran,  ancak İzmir’de bunun altyapısının olmadığı düşünüldüğü için girişimde bulunulmadığına işaret etti. Şükran, birçok meslek grubuna hükümetten doğru müdahale olduğunu kaydederek, Türk Tabipler Birliği’ne kayyım atanması talebi gibi. Hükümet siyasal alanda alternatif bırakmama üzerine bir politika yürütüyor, bunu siyasi muhalefette kısmen başarmış olsa da onu destekleyecek meslek örgütleri ve STK’leri de nötralize etmeye ve kendi güdümüne almaya çalışıyor” dedi. 
 
‘Saldıranlar toplum adına çalışanların karşısında duranlar’
 
Birçok baroda olduğu gibi İzmir Barosu’nda da bir grup avukatın, “siyasetten uzak meslek sorunlarımızı çözmek istiyoruz” söylemiyle yönetime aday olduğunu ifade eden Şükran, oysa hiçbir kurum ve kuruluşun siyasetten bağımsız olamayacağının altını çizdi. Baroya yönelik çıkarılan yasaların tam da siyasetle bağlantılı olduğunu dile getiren Şükran, “Bu yasaların çıkarıldığı yer meclis ve hükümet. Yani siyasete dayanıyor. Bu nedenle karşı söz söylemek, olması gerekeni söylemek, insan hakları toplum adına yapılacak tüm çalışmaların önünü kesmek için politikalar yürütüyor ve müdahaleler de o doğrultuda yapılıyor. Genel kurulda tepki de bunun bir siyasi ayağı olarak karşımıza çıktı. Herkes söylediğimizi beğenmek zorunda değil. İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek zorundalar. Bu tepkiyi göstermeleri, siyaset üzerinden bunu yaptıkları ortaya çıkıyor” diye belirtti. 
 
‘Çok kişi tepki göstermiş gibi yansıtıldı’
 
Aryen’in konuşmasından rahatsız olan kişilerin sayısının en fazla 4 ya da 5 kişiden oluştuğunu kaydeden Şükran, “Özellikle sosyal medyada arkadaşımızı da teşhir edecek şekilde söylemler, yayınlar yapılarak çok büyük bir tepki varmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Salonda olmayıp siyaseten bu kişilerin arkasında olan kişiler bu durumu kullanmaya çalışıyorlar” şeklinde konuştu. 
 
‘Bizim metnimiz yaşam hakkının ihlaline yönelik’ 
 
Barolar açısından insan hakları temelinde ilkelerin siyaset üstü olduğunu vurgulayan Şükran, Aryen’in konuşmasında insan haklarına yönelik taleplerin dile getirildiğini söyledi. Gösterilen tepkilerin kullanılmasının siyasi anlamlar içerdiğini ifade eden Şükran, “Siyaseten tartışılmasının çok da karşılığı olmaması gereken şeyler. Bizim metnimiz, yaşam hakkının ihlaline yönelik. Gülistan Doku’nun bin gündür kayıp olmasını, Şenyaşar ailesinin adalet arayışı, TSK’nin kimyasal silah kullanmasını söyledik. Hepsi yaşam hakkının ihlaline ilişkin şeyler. Ne konuşma metninin ne de arkadaşımızın konuşmasında Türkiye kimyasal silah kullanıyor denilmedi. Şeffaf toplumlarda araştırılması gerektiğini ve toplum vicdanını rahatlatacak şekilde anlatılması gerektiğini beyan etti” diye konuştu.