'Adı konmamış abluka' altında iç savaş, tecavüz, alıkoyma...
- 09:05 28 Ekim 2022
- Dünya
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ - BM'nin "adı konmamış abluka" olarak nitelendirdiği Etiyopya'da iç savaşla beraber sayısı net olmayan katliam, tecavüz, şiddet, alıkoyma ve benzeri saldırılarla kadın ve çocuklar hedef alınırken, temel ihtiyaçlara erişim günümüzde bile sağlanamıyor.
Afrika kıtasındaki ülkeler son yıllarda iç savaş gündemiyle kamuoyunda bilinmeye devam edilirken, yaşanan insani krizlere yönelik çağrıların birçoğu ise karşılık bulmuyor. Öte yandan uluslararası güçlerin sadece ekonomik çıkar amaçlı yaklaştığı kıta ülkelerinde sona erdirmenin aksine devam ettirilen iç savaş sonucunda çıkan çatışmaların diğer ülkelerde olduğu en fazla kadını ve çocuğu ve canlı yaşamını hedef aldığı yerlerden biri de Etiyopya,
Her geçen gün hak ihlallerine yenileri eklenen ülke, 110 milyon nüfusu ile Nijerya’dan sonra kıtanın en kalabalık ülkesi durumunda. Ülkede yaşanan iç savaş dönem dönem duraklasa da sona ermiş değil.
Birçok etnik kimliği içerisinde barındıran Etiyopya’da bugüne kadar, sık sık devlet politikası değişikliğine gidilir. Tüm bunlar, günümüzde devam eden iç savaşla beraber birçok krizin de ortaya çıkmasına neden olur. Ülkede yaşanan krizlerin başlangıcından bugüne uzanalım.
Krizin başlangıcı
Başkenti yerel dilde “yeni çiçek” anlamına gelen Addis Ababa olan ülke, Sudan, Güney Sudan, Eritre, Cibuti, Somali ve Kenya ile komşu. Etiyopya, Avrupa ülkelerini yenen ve bağımsız bir ülke olarak kendi egemenliğini koruyabilen iki ülkeden biridir. Diğeri ise Liberya’dır. 1945 yılında Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olarak ilk bağımsız Afrika ülkesi olan Etiyopya’da, bilim insanları tarafından Afar bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda 3 milyon yıllık insan iskeleti kalıntılarına rastlanılması, tarihi çağların başlamasından çok önceleri bile bölgenin, insan toplulukları için bir yaşam alanı olarak kullanıldığını gösteriyor.
30 yıllık savaş
Tarih boyunca bağımsızlığını korumayı başaran Etiyopya, 1936-1941 yılları arasında İtalya tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmek istense de bu gerçekleşmez. Ancak 1960-1990 yılları arasındaki dönemde Eritre sorunu nedeniyle uzun süren bir çatışmalı süreç yaşanır. 30 yıl boyunca devam eden bu sürecin sonucunda Eritre bağımsızlığını ilan ederken, Etiyopya’nın Kızıldeniz ile bağlantısı kesilir.
Halk gösterileri
Ülkede, 1973’te yaşanan petrol kriziyle beraber, hükümet karşıtı gösteriler düzenlenir. Önce taksi şoförleri, öğretmenler, öğrenciler ve işçiler, Eritre ile olan sınır anlaşmazlığı ve çatışmalar, gıda krizi, şehirli nüfusun çoğunu oluşturan orta sınıftaki huzursuzluk, hükümetin çekilmesiyle sonuçlanır.
Yönetim değişimi
Sonraki yıl ise yönetimi, askerler ve polislerden oluşan Derg adlı grup ele geçirir. 1975’te monarşinin kaldırıldığı ülkede yönetim şeklinin, “Marxist-Leninist” olacağı duyurulur. Bu durum 1980’lere kadar devam eder. Küba, Güney Yemen, Doğu Almanya’dan gelen yardımlarla krizlerle başa çıkmaya çalışan ülkede, 1983-1985 yılları arasında bir milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olan kıtlıkla beraber hükümetin gücü de azalır. Diğer yandan bu gücün azalmasında etkili olan yardımların da kesilmesi söz konusudur. Bu durumdan dolayı halkta “otoriter rejime karşı” oluşan tepkiler sokaklara yansır. Böylece gerilimin on yıllardır devam ettiği etnik kimliğin daha güçlü olduğu Tigray’da, Halkların Özgürleşme Cephesi, etnik temelli politikaları önceleyen birkaç farklı partiyle birleşerek, 1989’da Etiyopya Halkların Devrimci Demokratik Cephesi’ni oluşturur. Bu cephe silahlı güçleriyle beraber başkent Addis Ababa’ya girer. Böylece askeri yönetim de sona erer.
On binlerce insan yaşamını yitirir
Ülkede 30 yıllık iç savaş sonucunda, binlerce kadın ve çocuğa yönelik tecavüz, taciz, katliam, fuhşa sürükleme ile beraber kıtlık, salgın, su krizi gibi sorunlar yaşanır. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 1984-1985 yılları arasında Etiyopya’da 1,2 milyon kişi hayatını kaybederken, “Band Aid” adlı sanatçı topluluğunun yardım kampanyası başlatmasının ardından konu, uluslararası toplumun dikkatini çeker.
Yönetim değişikliği
İç savaşın sonuçlarıyla boğuşan ülkede 1991 yılından sonra ülkeyi yöneten Meles Zenawi Tigray kökenlidir. 2012’de Meles Zenawi’nin ölümüyle ülke yönetimini devralan Hailermarima Desalegn, kendisini ülkenin başbakanı ilan eder.
Kuraklık ve kıtlık: Milyonlarca insan yerinden edilir
Öte yandan 2000’li yıllarda da iç savaşın dönem dönem devam ettiği ülkede, aşırı sıcakların yol açtığı kuraklık ve kıtlık ile birlikte çoğu kadın ve çocuk milyonlarca insan yerinden edilirken, gittikleri yerlerde yaşam mücadelesi verir. 2015-2016 yılları arasında yaşanan kuraklığın son yılların en kötü kuraklığı olduğu vurgulanır. Bu durumun yaşanmasında, su krizinin yanı sıra iç savaşın yarattığı tahribatın da etkisi vardır.
Protestolar ile gelen istifa
Diğer yandan ülke içerisindeki etnik gruplar arasındaki gerilim de sürer. Ülkenin en büyük etnik grubuna ev sahipliği yapan Oromia’da hükümet karşıtı gösteriler 2015 yılında başlar ve bir sonraki yıl Amhara bölgesine yayılır. Nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Oromo ve Amhara etnik grupların protestoları, Tigray etnik grubunun gücü kendi elinde tutmasından dolayı yaşanır. Tüm bu yaşananlar karşısında protestolar, dönemin başbakanı Hailemariam Desalegn’in 2018’in şubat ayındaki istifasında da önemli bir rol oynar. Ardından ise göreve Abiy Ahmed Ali gelerek, ülkenin başbakanı olur.
Savaş suçları
2020 yılının Kasım ayında iç savaşa giden yol, Abiy Ahmed Ali’nin politikalarının değişmesiyle hızlanır. Oromo halkının bir üyesi olan Abiy Ahmed Ali’nin politikaları yıllar içinde değişir ve Nobel ödüllü bir liderden iç savaş başlatan bir siyasetçiye dönüşür. Nüfusun yaklaşık yüzde 7’sini oluşturan Tigraylıların en büyük güç olduğu hükümette bir değişiklik için Abiy Ahmed Ali, Refah Partisi’ni kurar. Sonrasında ise hükümeti feshederek, yönetimi kendi partisi etrafından daha merkezi bir sisteme dönüştürür. Bu durum, diğer siyasi partilerde ve yerel yönetimlerde huzursuzluğa neden olur. Tigraylıların oluşturduğu ve son 20 yılın en büyük gücü olan Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi, yeni hükümete katılmayı reddeder. Koronavirüs pandemisinin de yaşandığı bu süreçte Tigray, merkezi hükümetin Abiy Ahmed Ali’nin başbakan olduktan sonra hiçbir genel seçim yaparak kendisini kanıtlamadığını savunmaya devam eder.
Koronavirüs bahane edilir
Koronavirüs pandemisi öne sürülerek, seçimlerin ertelenmesi, Tigray’da tepkilere neden olur ve Tigraylı yöneticiler, kendi bölgelerinde seçimi yapacaklarını ilan eder. Bu durumda iki taraf da birbirini “yasadışı davranmak ve gayrimeşru olmak” ile suçlar.
‘Bu bir savaş ilanı’
Tigray yönetimi, Abiy Ahmed Ali’yi, Eritre ile yakın ilişki kurmakla suçlarken, Abiy Ahmed Ali ise, Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi’ni “terör örgütü” olarak kabul edeceğini duyurur. Aynı yılın ekim ayında, hükümet, Tigray’daki yerel yönetime verilen fonları keser. Tigray’dan gelen yanıt ise “Bu bir savaş ilanıdır” olur.
Milyonlarca insan evini terk etmek zorunda kalır
Ardından Tigray’da bulunan merkezi hükümete bağlı ordunun üslerine bir saldırı düzenlenerek silahlar çalınır. Karşılıklı suçlamalarla iç savaşın başlamasına neden olan saldırının ardından milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda bırakılır. Ülkenin farklı bölgelerine sığınmaya korkan on binlerce kişi ise Sudan’a mülteci olarak gider. Böylece 2020 yılının Kasım ayında çalışmaların başlamasıyla beraber, Etiyopya ordusuna Tigray’ın kuzeyindeki Eritre ordusu da destek olur.
Yardım kuruluşlarının girişimleri de kısıtlanır
Kasım ayından itibaren yaklaşık bir yıl devam eden çatışmalardan dolayı halk gıda ve tıbbi malzemeye erişemez. Uluslararası yardım kuruluşlarının girişimleri de büyük oranda kısıtlanır. Etiyopya ve Eritre askerleri, 2021 yılı yaz mevsiminin sonunda ateşkes görüşmeleri kapsamında bölgeden çekilir. Ancak bu sırada Tigray’da telefon hatları çalışmaz, bankacılık faaliyetleri yapılmaz ve halkın da paraya erişimi yoktur.
BM, bölgedeki durumu, “adı konulmamış bir abluka” olarak değerlendirir.
Yine yaz mevsiminin sonlarına doğru bölgede kalanların yüzde 47’sinin “aşırı yetersiz beslenme” sorunu yaşadığı açıklanır.
Görüşmeler sonuçsuz
Görüşmelerin sonuçsuz kalmasıyla Eylül ayında yeniden başlayan çatışmalar, giderek şiddetlenir. Burada her iki tarafın da erkekleri savaşmaya zorladığı, kabul etmeyenlerin ise ailesindeki kadın ve çocukların alıkonulduğu ifade edilir.
Yaşamını yitirenlerin sayısı net değil
İletişim sorununun yaşandığı bölgede sivillerin durumu hakkında, yaşamını yitirenlerin ve yaralı olanların sayıları hakkında kesin bir sayıya ulaşılmaz.
Doğal yaşamda bulunan canlılar da tehlikede
Tüm bunlar yaşanırken, aşırı sıcakların yol açtığı kuraklık ve kıtlık ile birlikte milyonlarca insanın yerinden edildiği, doğal yaşam içerisinde hayvanların da hayatını kaybettiği ülkede yardım çağrıları yapılmaya devam edilir. İnsani krizin yoğun bir şekilde yaşandığı bölgelerin başında ise Amhara, Oromia, Afar ve Tigray gelir.
Raporlar ve araştırmalar
BM de bu süreçte yaptığı çağrılarda, çatışmalar nedeniyle yaşanan göçe dikkat çekerek, sadece Tigray’da 5,2 milyon insanın yardıma muhtaç olduğunu duyurur. Bu sayı ise Tigray nüfusunun yüzde 90’ına tekabül eder. Yüzbinlerce insan kıtlık ve benzeri durumlarla karşı karşıya. Yaşanan savaş nedeniyle birçok kadının Eritre ordusu tarafından alıkonulup fuhuşa sürüklendiği belirtilir. Ancak Eritre yönetimi bunu reddeder.
376 tecavüz vakası raporlanır
Çatışmaların yaşandığı bölgede katliamlar, toplu tecavüz olayları son dönemde yayınlanan raporlara da yansır. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard, “Tecavüz ve cinsel şiddet, Tigray’da kadınlarda ve kız çocuklarında fiziksel ve psikolojik hasar yaratmak için bir savaş silahı olarak kullanıldı” der. Örgütün raporuna göre, Kasım 2020’den Haziran 2021’e kadar tek bir hastanede 376 tecavüz vakası raporlanır. Ayrıca cinsiyete dayalı şiddet olayları ise bin 200’ü aşar.
Bağımsız örgütler de sessiz
Tarafların görüşmelere başlamasının hemen ardından kısmen de olsa çatışmalar dururken, 24 Ağustos sabahı Tigray’ın güney sınırlarında bulunan bir anaokuluna hava saldırısı düzenlenir. Ancak her iki taraf da saldırıya dair birbirlerini suçlar. Tigray güçleri ise mevcut hükümet ile herhangi bir görüşme yapıldığı iddialarını kabul etmezken, bağımsız örgütler de görüşmelerin neden bozulduğu konusunda ise sessizliğini korur.
‘Ölümle yüzleştiğimiz noktaya yaklaşıyoruz’
Temmuz ve Ağustos ayları boyunca Addis Ababa temel hizmetleri büyük ölçüde abluka altında tutarken, sadece çok az gıda ve ilaç ile gübrenin ulaşımına izin verir. Tigray güçlerinin lideri Debretsion Gebremichael, savaşın arifesinde uluslararası liderlere gönderdiği açık mektupta şunları söyler: "Ne tarafa dönersek dönelim ölümle yüzleştiğimiz noktaya hızla yaklaşıyoruz. Seçimimiz açlıktan mı yoksa haklarımız ve onurumuz için savaşarak mı öleceğimizden ibaret."
500 bine yakın insan açlıktan yaşamını yitirdi
Tigray’da açlık yüzünden toplam kaç kişinin yaşamını yitirdiği bilinmiyor, ancak Belçika liderliğindeki bir akademik ekip tarafından bu yılın başlarında yapılan bir araştırmada, Kasım 2020’de iç savaş başladığından bu yana çoğu kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 500 bin Tigraylının açlıktan ve buna bağlı nedenlerden yaşamını yitirdiği öne sürülüyor.
Çözümü yok
Tigraylılar, barış görüşmelerinin acilen başlamasını isterken, ülkede yeni bir yönetim oluşturulmasını sağlayacak resmi ve güvenilir bir süreç işlemiyor. Şimdiye kadar ABD ve Kenya tarafında başlatılan girişimler başarısız olur ve bölgede şimdilik çözüm yakın görünmüyor.
Yardım ihtiyacı yineleniyor
İç savaş, doğal yaşam alanının tahribatı ve tüm bunların ışığında ortaya çıkan kuraklık, açlık, salgın hastalıklarla boğuşan halkın yardıma ihtiyacı olduğunu bir daha hatırlatmak gerektiği vurgulanıyor.
Afrika Birliği’nin kurulmasına da öncülük eden Etiyopya, istikrar için çok önemli. Gittikçe büyüyen ve ateşkes görüşmelerinin sonuç vermediği ülkede çatışmaların, daha büyük ve geniş çaplı etnik çatışmalara dönüşmesinden endişe ediliyor.