‘Özel savaşa karşı çözüm örgütlü mücadele’
- 09:03 14 Temmuz 2022
- Güncel
Marta Sömek
İSTANBUL - Özel savaş politikaları ile ilk olarak hedef alınan Kürt kadınlarına karşı işlenen suçlarda faillere yönelik cezasızlığa dikkat çeken HDP Milletvekili Dilşat Canbaz, “Örgütlü mücadeleden vazgeçmememiz, ortak mücadele yürütmemiz, yan yana olmamız ve alanı, sokağı bırakmamamız gerekiyor” dedi.
Kadın katliamları hız kesmeden artış gösterirken özellikle bölge kentlerinde özel savaş politikaları her geçen gün daha da belirginleşiyor. Asker ya da polis eliyle kadınlar taciz ya da tecavüze uğrarken, failler ise bu suçları işlemeye devam ediyor. Erkek yargı ise korumalı indirimli “cezalarla” failleri adeta ödüllendiriyor.
Öte yandan kadınlar da özel savaş politikalarına karşı bulundukları her yerde eylemler düzenleyerek erkek yargı ve faillerden hesap soracaklarını dile getiriyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili ve Kadın Meclisi üyesi Dilşat Canbaz, özel savaş politikaları kapsamında kadınların hedef alınmasına dair ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
‘Kürt ve kadınsanız…’
“Kürdistan’da özel savaş politikası var” diyerek sözlerine başlayan Dilşat, Kürt ve kadın olmanın bölgede bir dezavantaj olduğunu ifade etti. Dilşat, “Askerin, korucunun, bütün kolluk güçlerinin oradaki saldırısı çok planlı bir savaş politikasının parçası. İpek Er katliamında Musa Orhan’ın cezasızlığı çok büyük bir örnekti. Gülistan Doku bunun en büyük örneklerinden biri, 22 yaşında genç bir kadın ortada yok. Nerede ve kimler tarafından ne yapıldığı bilinmiyor, öldürüldüyse cesedi nerede bunu bile bilmiyoruz” diye konuştu. Çocuk istismarlarının da arttığına dikkat çeken Dilşat, Şırnak’ta ve Hakkari’de birçok örneğin olduğunu aktardı. Özel bir politika olduğunu dile getiren Dilşat, batıda da kadınların katledildiğini ve kadına yönelik şiddete yaşanan artışa değindi. Dilşat ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra örgütlü kadın kurumlarına saldırıların da çoğaldığını sözlerine ekledi.
Planlı politika: Özel savaş
Dersim ve Batman’da 90’lı yıllarda kadınların intihara sürüklenmelerini hatırlatan Dilşat şöyle devam etti: “Aslında o kadınların özel harekat polisleri tarafından tecavüze, istismara, tacize uğradığı herkes tarafından biliniyordu çünkü konumlanmışlardı. Dersim’de Munzur Üniversitesi’nde rektörle beraber kolluğun yurtlara rahat girip çıktığı ve oradaki genç kadınlara taciz, tecavüz, tehdit ve şantajda bulunduğuna dair birçok mesele olduğunu biliyoruz. Bunların tek bir açıklaması var o da özel savaş politikalarının yönlendirmesi. Kürdistan’ın birçok bölgesinde yansımayan örnekler de var. Buradan doğru örgütlü kadınlara yönelik öfke var. Kürdistan’da Kürt kadınlarının bu kadar iradesini, kazanımlarını yıkmak meselesi. Kayyumlar dönemi de savaş politikasının başka bir örneği, ilk kadın kurumlarımız kapatıldı, ilk kadın kurumlarına saldırı oldu.”
‘Vatan, millet ve erkek’ dili
Bir ülkede savaş politikası varsa dünyanın neresinde olursa olsun ilk önce kadınlara, kadın bedenine saldırıldığını söyleyen Dilşat, “Buradan doğru sistemin kadını ‘düşürdüğü’ ya da kendi politikasına göre ‘acizleştirdiği’ durum maalesef böyle bir politikanın ürünü. Musa Orhan’daki somut mesele bugün Gülistan Doku örneğinde vücut buldu” sözlerini kullandı. Pınar Gültekin’in katledilmesine de değinen Dilşat, davanın gerekçeli kararını okuduklarında dehşete kapıldıklarını paylaştı. Dilşat, “Planlı bir katliam, vahşice katledilmiş bir kadın. Boğuluyor, canlı canlı yakılıyor ve yakıldıktan sonra betona gömülüyor, kan dondurucu bir vahşetle karşı karşıyayız. Bir kadını vahşice, planlayarak, tasarlayarak öldürmenin, katledilmenin sonucunda uygulanan cezasızlık politikası tam da bir cesaretlendirmedir. Fail diyor ki ‘Hakkari’de askerlik yaptım, aslında ben de Kürtlere karşıyım, ben de sizdenim’. Yani vatan, millet ve erkek meselesinde o tek dil nasıl ortaklaşıyor görüyoruz” şeklinde konuştu.
Faillerin diline pelesenk olan ‘savunma’: Kürt’tü
Yargının sopa gibi kullanıldığı bir süreçten geçtiklerini ifade eden Dilşat, kadın katliamlarında bu durumun çok açık bir şekilde ortada olduğunu belirtti. Erkek yargının “tahrik” ve “iyi hal” indirimleri vererek failleri koruduğunu kaydeden Dilşat, “Önceden kravat takıp oralara çıkıyorlardı. Bugün Kürt illerinde yapmış olduğu görevini söylüyor ya da ‘kadın Kürt’tü, buradan doğru nefret ettim’ meselesine girebiliyor. Pınar Gültekin öldürüldüğünde, katil ilk ifadesinde ne kadar indirim ve ceza alacağını çok iyi biliyordu. Çünkü ‘kendimden öncekilere baktığımda bir kadın öldürdüğümde ne kadar ceza alabilirim’ diye kendi ifadesi var katilin. Bunların hepsini adalet, iktidar, yargı zaten biliyor. Tecavüzcüler, katiller sokaklara salınıyor ama kadın katillerine indirimler veriliyor” sözlerini kullandı.
‘Cezasızlık politikasının en büyük örneği’
Pınar Gültekin’in failine verilen cezaya değinen Dilşat, “Kadına karşı cinsiyetçi, gerici erk iktidarın politikası zaten belli. Hepimiz o düşman politikalarını biliyoruz, bunun üzerine hem kadın hem de Kürt iseniz özel savaş politikası ile bir kez daha saldırı kalkanını hazırlıyor size. Bunun için bütün yollarını deniyor, cezasızlık politikasından tutalım ödüllendirmeye kadar” diye konuştu. Öte yandan taciz ve tecavüzde bulunan faillerin, cezasızlık politikaları sonucunda cezaevine bile girmediğinin altını çizen Dilşat, “Mahkemede elini kolunu sallayarak daha fazla rütbeleriyle çıkıyorlar o salonlardan, ödüllendiriliyorlar. Bu düşmanca politikayı buradan okumak gerekiyor. Pınar Gültekin davası da cezasızlık politikasının en büyük örneği” dedi.
Örgütlü mücadele çağrısı
Tüm bu politikalara karşı bulundukları her alanda örgütlü mücadeleden vazgeçmemek gerektiğinin altını çizen Dilşat, “Bu toplumun en duyarlı kesimi sokakları hiç terk etmeyen kadınlardır. Mücadelede yan yana gelebiliyoruz, refleks, eylem gösterebiliyoruz” ifadelerini kullandı. Kürt kadınlarının ülkenin tamamında sahiplenilmesi gerektiğine işaret eden Dilşat, “Bugün İpek Er sadece Kürdistanlı bir kadın olarak orada yankı buldu ama Türkiye’nin her yerinde yankı bulması gerekiyor. Gülistan Doku nerede diye hepimiz sorduk ama daha fazlası olmalıydı. Türkiyeli kadınların biraz daha oralarda açıklama ve eylem yapması gerekiyordu. Bugün Pınar Gültekin, Şule Çet gibi orada yaşanan da iktidarın başka bir politikasıydı. Özel savaş politikası dediğimiz şey tam da böyle bir yerde duruyor. O yüzden Kürdistan’dan Türkiye’ye kadar, kolluk güçlerinden sıradan bir katilin yapmış olduğu katliama kadar ortak mücadele yürütmemiz, yan yana olmamız ve alanı, sokağı bırakmamamız gerekiyor” diye konuştu.