HDP Çocuk Komisyonu: Çocuklar ayrımcılığa maruz kalıyor
- 13:20 11 Haziran 2022
- Çocuk
ANKARA - HDP Çocuk Komisyonu’nun düzenlediği “Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar” sempozyumunda, HDP olarak çocukların güvenli ve özgür yaşayacakları bir dünya yaratmak için mücadelenin kararlılıkla devam edileceği belirtildi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Komisyonu tarafından “Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar” sempozyumu düzenlenledi. Starton Otel’de başlayan ve iki gün sürecek olan sempozyumda alanında uzman akademisyen, yazar ve aydınların katılımıyla birçok başlık tartışılacak. Konuşmacıların yanı sıra sempozyuma çok sayıda izleyici de katıldı. Sempozyumun gerçekleştiği salonda “Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar” yazılı pankart açıldı.
HDP Çocuk Komisyonu Eşsözcüleri Nuray Türkmen ve Hüseyin Kaçmaz sempozyumun açılışında konuştu.
‘Çocukluğa dair 3’üncü bir yol mümkün mü?’
İlk olarak konuşan Nuray Türkmen, HDP Çocuk Komisyonu’nun yeni bir komisyon olduğunu ifade ederek, HDP ve geleneğinin geçmişte de çocuk alanında uzun süredir çocuk politikaları konusunda çalışmalarını sürdüren bir parti olduğunu vurguladı. Komisyonun yeni olmakla birlikte daha bütünlüklü ve sistematik çalışma yürütmek, çocukluk algısına yönelik eleştirel bir yaklaşım oluşturmak, bu alanda “3’üncü bir yol mümkün mü?” sorusunu sormak için oluşturulmuş bir komisyon olduğunu altını çizen Nuray, “Çocuk Komisyonu’nu oluşturma nedenimiz de sempozyumu yapma nedenimiz de aynı arayışın iki parçası. Çocukluğun politik ve toplumsal bir inşa olduğunu biliyoruz. İnsan yaşamının departmanlara ayrılmış bir parçası olarak çocukluk yaşantısının kendisinin, çocukluğa yönelik algının tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. ‘Çocukluk nedir’ ve ‘Çocukluğa ilişkin 3. bir yaklaşım/yol mümkün müdür’ sorusuna yönelik bir meraktan ve politik bir sorumluluktan doğdu komisyon da sempozyum fikri de” dedi.
‘İki hakim çocukluk yaklaşımı var’
Hâkim iki çocukluk yaklaşımı olduğunu gördüklerine dikkat çeken Nuray, “Biri, geleneksel yaklaşım yani çocuğu, bir tür ailenin uzantısı, ailenin geçim kaynağı ve ayrılmaz bir parçası olarak gören, asla birey ve bir toplumsal özne olarak görmeyen yaklaşım. Diğeri modernist yaklaşım. Modernist yaklaşım ise geleceği çocuklar üzerine inşa etmeye çalışan onu adeta ‘çok özel’ varlık olarak sunan ve projelendiren bir hakim yaklaşımdan bahsediyoruz. Yani projelendirilmiş bir varlık olarak çocukluktan bahsediyoruz. Toplumsal ve politik olarak inşa edilen çocuğun varlığından bahsediyoruz. Biz bu iki yaklaşıma karşı da başka bir yol, ‘üçüncü bir yol mümkün mü’ sorusunu bugün burada hep birlikte tartışacağız” diye belirtti.
Nuray konuşmasına şöyle devam etti: “HDP esasında politik- toplumsal yaşamın her alanında 3’ncü Yol’u sorguladığı gibi çocukluk alanında da bu yolu sorguluyor ve birlikte yürümeye çalışıyor. Çocukluk alanında 3’üncü bir yol çocukları kuşatan her tür sınıfsal, kültürel ve toplumsal eşitsizlikleri de aynı anda düşünmeyi ve çocukluğa yönelik bir yaklaşımın bu eşitsizliklerden azade olmadığını bize gösteriyor. Bu nedenle bugün çocukluk alanında yapılan akademik, kurumsal ya da kişisel çalışmaların meselenin sınıfsal ve kimliklere dayalı eşitsizlikleri görmeden çocukluğa eleştirel baktığını söyleyemeyiz. Yani bu topraklarda varlıkları çoğunlukla görmezden gelinen, yok sayılan ve yine çoğunlukla akademik tartışma nesnesi haline getirilen ve ancak bu şekilde varlığı anlamlı görünen yoksul çocukların, Kürt çocukların, kız çocuklarının, Alevi çocukların, engelli çocukların, Müslüman olmayan çocukların ve hâkim tarihsel-toplumsal-iktisadi ideolojinin dayattığı eşitsiz yaşam ve varlık koşullarına sahip olan daha pek çocuğun deneyimlerine kulak kesilmek, bu deneyimleri duyurmak ve aynı zamanda bu deneyimleri çocuklarla birlikte dönüştürmek gibi bir politik sorumluluğumuz ve aynı zamanda zorunluluğumuz var.
Çocuklara ilişkin 3’üncü bir yol yeni bir dünya iddiasıdır
Çocukluk alanında 3’ün bir yol iddiası aynı zamanda başka bir dünya ve başka bir yaşam iddiasıdır. Politik-toplumsal bir kurgu/inşa olan iki yaklaşıma da itiraz eden ve eleştirel bakan, çocukları eksik ya da çok ‘özel’ simülasyon bireyler değil, toplumsal özneler olarak gören, gerçekten eşitler arası bir ilişki içinde birlikte özgürleşeceğimiz bir yaşamın iddiası. Sempozyum da aslında biraz da bu merakın, bu iddianın yani özgür ve eşit bir yaşamın inşası anlamına gelen 3’üncü bir yolun izini ısrarla sürdürme çabalarından biri. Böylesine bir çaba olmaksızın bu coğrafyada ve esasen tüm dünya bir süreklilik içinde ayrımcılık ideolojisinin ve deneyimlerinin yeniden üretileceğini biliyoruz.”
‘Çocukların iradesine el konuluyor’
Ardından konuşan Hüseyin Kaçmaz ise, Türkiye’de çocukluk anlayışının tek tipleştirici olduğunu ifade etti. Bu nedenle çeşitliliklerin göz ardı edildiğinin altını çizen Hüseyin, “Bu tekçi rejimde en olumsuz şekilde etkilenen toplum kesimi çocuklar oluyor. Çocukların toplumsal ve politik öznellikleri yok sayılmaktadır. Seslerine ve iradelerine maalesef ki yetişkinlerce el konulmaktadır. ‘Sağlam beden’ zorunluluğuna dayanan devletin gelecek tahayyülünde çocuklar terbiye ve disiplin nesneleri haline getirilmiştir” diye belirtti.
‘Çocuklar asimilasyonun nesnesi haline getiriliyor’
Sünni Müslüman ve Türk olmayan milyonlarca çocuğun asimilasyon şiddetine maruz kaldığına dikkat çeken Hüseyin, “Bu çocuklar devletin asimilasyon ve Türkleştirme derslerinin nesnesi haline getirilerek bir gelecek projesi olarak görülmektedir. ‘Makbul ve makul vatandaş’ yaratmak amacıyla okullar başta olmak üzere çocukların tüm yaşam alanları adeta birer seri üretim yapan fabrikalara dönüştürülmüştür. Böylece çocukların bedenleri, kavrayış biçimleri ve yaşamları tek bir formasyondan süzülmüş bir durumda karşımıza çıkıyor. Böylece, bütün özgünlükleri ve öznellikleri yok sayılarak Cumhuriyet’in gelecek kurgusunda araçsallaştırılmışlardır” ifadelerini kullandı.
Bu ülkede çocuklar ayrımcılığa maruz bırakılıyor
Ülkede 23 milyona yakın çocuğun yaşadığını hatırlatan Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Maruz kaldıkları çok yönlü ayrımcılık dolayısıyla çocuklar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu ülkede yaşayan bütün çocuklar öncelikle yaş dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Bu ayrımcılık dolayısıyla şiddet, istismar, yoksunluk, yoksulluk ve bağımlılık ayrımcılığın önemli başlıca önemli sonuçları karşımıza çıkmaktadır. Okullarda, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkez, Pomak, Ezidî, Süryani ve diğer halklar ve inançlardan çocuklar asimilasyon politikalarına maruz bırakılmaktadır. Bu duruma verilebilecek en çarpıcı örnek Türkleştirme projesi olan, Kürt çocukları asimile etmek için kurgulanan YİBO’lardır.
Kayyım darbesiyle ilk olarak çocuk ve dil kurumlarına saldırıldı
Bugün de asimilasyoncu rejim Kürdistan’da kayyımlar eliyle Kürtçe eğitim veren Cizre’de Berivan, Amed’te Ferzad Kemanger ve Ali Erel, Yüksekova’da Dayika Uveyş okullarını, Zarok TV’yi ve Kürtçe hizmet veren kreşleri kapatmıştır. Bu rejimin ilk belediyeler gasp edilirken saldırdığı kurumlar arasında çocuk kurumlarının olması gerçekliği de karşımıza çıkıyor. Sıdıka Avarların geleneği yakın geçmişte ülkenin her tarafına yayılarak ‘Baba Beni Okula Gönder’, ‘Haydi Kızlar Okula’ ve ‘Kardelenler’ gibi kampanyalarla sürdürülmüştür.
İstismarın yolu yasal düzenlemelerle açılmak isteniyor
Kız çocuklarına sistematik bir ayrımcılık daha uygulanmaktadır. Bugün çocuk yaşta evlendirilerek istismarın yolunu açan yasal düzenlemelerle, failler cesaretlendirmektedir. İktidar bu istismarın önünü açacak yasal düzenlemeyi toplumun tepkisi sonucu geri çekmek zorunda kalıyor. Ama en ufak uygun ortam yakaladığında bu istismarın önünü açacak yasal düzenlemeyi yapmak istediğini biliyoruz. Bu da kız çocuklarını toplumsal hayattan koparmakta, geleneksel ataerkil rollere hapsetmektedir.
2 ile 5 yaşındaki çocuklar bile gözaltına alınıyor
Kürt meselesinde çözüm yerine çatışmanın tercih edilmesinin sonucunda yine en çok çocuklar etkileniyor. Bildiğiniz gibi son Amed Newrozu’nda, 2 ila 5 yaş arasındaki çocukların dahi akıl almaz bir muameleye ve kötülüğe maruz kaldığına hepimiz şahitlik olduk. Çünkü bu 2 ile 5 yaş arasındaki çocukların kıyafetleri çıkarılmış fiili bir gözaltına sonrasında da parmak izleri ve kan örnekleri alınarak bu akıl almaz kötülüğün devam ettiği bizlere gösterilmiştir.
Kürt çocukları katlediliyor
Çocuk düşmanı politikaların, ayrımcılığın en şiddetli etkisine maruz kalan Kürt çocuklar gün geçmesin ki kendi yaşam alanında oynarken, hayvan otlatırken, uykudayken; mermiyle, patlayıcı maddeyle ya da zırhlı araçlarla öldürülmesin! Çocukların maruz kaldığı onca şiddetin yanına, faillerin cezasızlık zırhının ardında mütemadiyen korunduğu gerçekliğini de iliştirmek gerekir. 2017 yılında dosyada avukat yaptığım bir örneği paylaşmak istiyorum. Silopi de 2017 yılında yataklarında uyuyan 6 ve 7 yaşındaki Muhammed ve Furkan Yıldırım kardeşler 16 tonluk panzerin eve girerek yataklarında katletmesi sonrasında devam eden davada birden fazla bilirkişi raporu alındı kamuoyu algısı ve ilgisi azaldıktan sonra da yeni bir bilirkişi raporu ile kusur sürücü belgesi olmayan şoföre, emri veren komisere değil de sanki bir sorun varmış gibi yalan bir rapor ile iki küçük Kürt çocuğunun katledilmesi sadece 19 bin TL para cezası ile sonuçlandı. Bu 19 bin TL ceza da ertelendi. Bu sadece bir örnek ve maalesef son 10 yılda onlarca çocuk ve yetişkin bu zırhlı araçlarla hayatını kaybetmesi sonucu cezasızlık devreye sokulduğuna hepimiz şahit olduk.
Çocuklar ayrımcılığa maruz kalıyor
Türkiye’de çocuklar ayrımcılığı çok farklı zeminlerde deneyimlemek zorunda kalıyorlar. Bugün sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyeli çocuk, ayrımcılığın, nefret söylemlerinin, istismar ve ihmalin odağında. Öte yandan, Türkiye’de 500 bini aşkın engelli çocuk çok boyutlu ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakılmaktadır. Ayrıca, çocuklar yaşamın tüm süreçlerine katılımda olduğu gibi bütçe yapım süreçlerinde de ayrımcılığa uğramaktadırlar. Bütçe kesintisi söz konusu olduğunda öncelikle çocuklara yönelik hizmetlerde kesinti yapma yoluna gidilmektedir. Oysa bugün yaşadığımız derin yoksulluktan en çok çocuklar etkilenmektedir.
Çocukların emekleri sömürülüyor
Ekonomik şiddetin hedefinde olan çocuklar işçileştirilmekte ve sömürülmektedirler. Benzer şekilde, güvenlikçi bürokratik aklın cezaevine kapattığı çocuklar insanlık onurunun nerelerde ayaklar altına alındığını apaçık ortaya koymaktadır. Son olarak, uyuşturucu kullanım yaşının 10’a düştüğü Türkiye’de; bırakın madde bağımlılığıyla mücadele etmeyi, uyuşturucu politikalarını uygulayan bir devlet aklıyla karşı karşıyayız.
*Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz ve Roboski’de katledilen çocuklarda olduğu gibi şiddetin yöneldiği Kürt çocukların,
*Ülkenin birçok yerinde istismar zincirine maruz kalan kız çocukların,
*İstanbul ve Manisa’da yerlerinden ve yurtlarından edilen Roman çocukların,
*Önce Konya’da bir Kur’an kursu binasının altında kalarak ve sonra Aladağ’da yanarak yaşamını yitiren çocukların bedenlerinde, şiddetin ve istismarın ayrımsız bir şekilde tüm ülkedeki çocuklara nasıl yayıldığının izlerini görmek mümkün.
HDP olarak çocukların güvenli ve özgür yaşayacakları bir dünya yaratmak için mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Bu acı hakikatlerin ülkede normalleştirilmediği, çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının sıradanlaştırılmadığı, çocuk düşmanı politikaların yerine çocuğa duyarlı politikaların ikame edildiği, her türden ayrımcılığa, yoksunluk ve yoksulluğa karşı etkili önlemlerin hayata geçirildiği bir ülke yaratmak için biz HDP olarak kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm çocuklara sözümüzdür: öznelliklerini ve özgünlüklerini yaşayacakları güvenli bir yaşamı onlarla beraber inşa edeceğiz. Bir kez daha HDP Çocuk Komisyonu adına, bu çalışmaya dahil olduğunuz ve değerli katkılarınızı sunacağınız için çok teşekkür ediyoruz!”
Sempozyum, konuşmacılarla devam ediyor.