Çocuk hakları için harekete geçme çağrısı

  • 13:29 20 Kasım 2024
  • Güncel
  
HABER MERKEZİ – “Her gün 22 bin çocuk önlenebilir nedenlerle ölüyor” diyen çocuk hakları savunucuları, Türkiye’nin çocuk haklarına dair sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirtti. Açıklamalarda, çocuk yaşta çalıştırılma, cinsel suçlar ve yaşam hakkı ihlalleri gibi sorunlara karşı birlikte mücadele edilmesi için çağrıda bulunuldu. 
 
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla birçok kentte sivil toplum örgütleri öncülüğünde çocuk haklarına dair açıklamalar, eylem ve etkinlikler düzenlendi. 
 
Amed 
 
Amed Çocuk Hakları Komisyonu Ağı, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Komisyonu Ağı, kuruluşunu ilan etmek amacıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Amed Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen açıklamaya, çok sayıda avukat katıldı. Açıklama metnini, katılanlar adına Avukat Özlem Ender okudu.
 
İlk olarak kuruluş yıldönümlerine dair aktarımlarda bulunan Özlem Ender, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 17, 29 ve 30’uncu maddelerine Türkiye tarafından çekince koyduğunu hatırlattı. Özlem Ender, “Anadilde eğitim alamayan çocukların özgüvenlerini, yaratıcılıklarını yitirdikleri ve bu durumun çocukların akademik başarılarını, psiko-sosyal ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediği bilinmektedir. Çocuğun anadilinde eğitim görememesi ayrıca çocuğun kendisine olan saygısını yitirmesine, içine kapanmasına ve yeteneklerini gösterememesine neden olmaktır. Çocuğun kendi kültürüne, diline ve kimliğini oluşturan tüm unsurlara küsmesi demektir. Sayılan bu durumlar çocuk hakkı ihlali olduğundan sözleşmenin 17, 29 ve 30’uncu maddelerine konulan çekincelerin ivedilikle kaldırılması gerekmektedir” dedi.
 
 
‘Çocuk haklarının korunması için tavır alınmalı’
 
İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze’de, Türkiye’nin saldırıları sonucunda ise Rojava’da yaşamını yitiren çocuklara dikkat çeken Özlem Ender, “Silahlı çatışmalarda, çocukların yaşama ve korunma haklarına ilişkin olarak, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 38’inci maddesine göre, devletin çocukların yaşama hakkını teminat altına alma, silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak bu yükümlülüklere rağmen ne yazık ki çatışmalı süreç, savaş ve mayın atıkları sebebiyle çocuklar hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Bu noktada BM üyesi devletler başta olmak üzere tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından bölgedeki çocukların haklarının korunmasına yönelik tavır alınması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Kolluk kuvvetleri tarafından çocuklar işkenceye maruz bırakıldı’
 
Özlem Ender 4 Kasım’da Mêrdîn, Xelfetî ve Êlih belediyelerine atanan kayyımlara karşı yapılan eylemlerde polisin çocuklara yönelik şiddetine değindi. Özlem Ender, “Çocuklara yönelik biber gazlı, plastik mermili müdahale; şiddet ve ters kelepçeyle gözaltı fiilleri işkence ve kötü muamele yasağının ihlali kapsamındadır. Ancak bu süreçte gördüğümüz o ki devlet temel hak süjesi olan çocukların haklarını koruma ve haklarını kullanmalarını kolaylaştırma görevini yerine getirmemekle birlikte bizzat devletin kolluk kuvvetleri tarafından çocuklar işkence ve kötü muameleye maruz bırakarak suç işlenmiştir” diye kaydetti.
 
’22 bin çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybetti’
 
“Uluslararası Af Örgütü’nün verdiği bilgilere göre pornografi, şiddet ve yasa dışı faaliyetlerin çokça görüldüğü ülkelerde çocuk istismarı had safhalara ulaşmaktadır” diyen Özlem Ender, bu bağlamda istatistiklere dair şu ifadelere yer verdi: “İstatistikler dünya üzerinde 5-14 yaş grubu arasında 250 milyon çocuğun çalıştırıldığını söylerken 12-17 yaş grubundaki milyonlarca çocuğun okula devam edemediğini ortaya koymaktadır. Toplam 165 milyon yetimin bulunduğu rapor edilen dünyamızda BM Çocuklara Yardım Fonu'na (UNICEF) göre, her gün beş yaşın altında 22 bin çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybettiği kaydedilmektedir. Kürdistan'da son 13 yılda mayın, çatışma ve savaş artıklarının patlaması sonucu en az 45 çocuk yaşamını yitirirken, en az 135 çocuk da yaralanmıştır. Çocukların sağlıklı bir çevrede yaşama, gelişme ve oyun oynama gibi en temel hakları dahi ihlal edilmiştir.  ”
 
‘Harekete geçmeye davet ediyoruz’
 
Özlem Ender son olarak çocuk haklarını korumaya devam edeceklerini belirterek şöyle konuştu: “Bizler Diyarbakır'da bulunan çocuk kurumları olarak Amed Çocuk Hakları Komisyonu Ağı’nı kurduğumuzu ilan eder, çocuk hakları alanında yaşanan tüm ihlallere yönelik birlikte hareket edeceğimizi belirtiriz. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle ‘Amed Çocuk Hakları Ağı’ olarak kuruluşumuzu ilan ediyoruz. Kürdistan’da çocuk hakları meselesini temel gündemine alacak ve kurumsal bir işleyişle yerelden genele bir etki yaratacak olan ağımızın başta BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan ilkeler olmak üzere Kürdistan’ın özel koşullarına uygun oluşturulacak ilkeler çerçevesinde çalışmalar yürüteceğimizi belirtmek isteriz. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle, kendimiz dahil tüm kişi ve kurumları çocukların haklarının önündeki engellerin neler olduğu ve bu engelleri kaldırmak için kişisel ve kurumsal olarak neler yapabileceğimizi düşünmeye, bulmaya ve harekete geçmeye davet ediyoruz.”
 
ÖHD Amed Çocuk Hakları Komisyonu kuruluşunu ilan etti 
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu hem kuruluşunu deklere etti hem de 20 Kasım Çocuk Hakları Günü’ne dair açıklama yaptı. Dernek binasında gerçekleştirilen açıklamaya, ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter’in yanı sıra çok sayıda ÖHD üyesi avukat katıldı. Açıklamanın yapıldığı salona, üzerinde Kürtçe ve Türkçe, “Kadın ve Çocuk cinayetleri politiktir” yazılı pankart asıldı. Açıklamadan önce komisyon üyesi avukat Zelal Karabulak Kürtçe bilgi verirken bir diğer komisyon üyesi avukat Büşra Eylül Özgültekin de açıklama metnini okudu.
 
 
BM sözleşmesi hatırlatıldı
 
Komisyon adına basın metini okuyan Büşra Eylül Özgültekin, Kürt çocukların anadillerinde eğitimi yalnızca seçmeli ders olarak alabildiğine ve seçmeli Kürtçe dersinin işlenmesinde dahi uygulamada ciddi zorluklar yaşandığına dikkat çekti. Büşra Eylül Özgültekin, Kürt çocukların anadillerini öğrenip, geliştirebilecekleri bir ortamın bulunamadığını kaydetti. BM Çocuk Hakları Komitesi’nin 2012 yılında, sözleşmeye konulan çekincelerin kaldırılması yönünde Türkiye’ye tavsiyede bulunduğunu hatırlatan Büşra Eylül Özgültekin, "Türkiye ayrım gözetmeksizin bütün çocukların kendi kimliklerinde yaşama hakkını derhal tesis etmeli; 17, 29 ve 30’uncu maddelerdeki çekincelerini kaldırması ve bunun için gerekli yasal şartları sağlanmalı" dedi.
 
Sözleşmenin taraf devletlerin çocuklara dair politikalarında; çocuk hakları odaklı, koruyucu destekleyici ve katılımcı bir standart belirlemesini hedeflediğini sözlerine ekleyen Büşra Eylül Özgültekin, “Ancak özelde Türkiye genelde de dünya devletlerinde süregelen savaşlar, kıyımlar, adalete erişimin önündeki engeller sebebiyle çocukların yaşam hakları ihlal edilmektedir. Türkiye'de süregelen çatışmalar ve devletin güvenlikçi politikaları sebebiyle Kürt çocukları zırhlı araç çarpmaları, kara mayınları ile savaş artıkları, bombalı saldırılar, kolluk görevlileri tarafından açılan ateş, karşıt görüşler tarafından yapılan saldırılar sonucu yaşamlarını yitirmiştir. Oysa devletin taraf olduğu sözleşme gereği çocukların yaşam alanlarının bulunduğu yerlerde her türlü savaş ve çatışmadan uzak olması ayrıca da Ottowa Sözleşmesi gereği kara mayınları ve savaş artıklarını da uzak tutması gerekmektedir. Çocukların yaşam hakkının ihlali ile sonuçlanan dosyalarda adil ve etkin bir tahkikat yürüterek cezasızlığın önüne geçmesi ve her koşulda çocukların yaşam hakkını gözetmesi gerekmektedir. Çocuk Haklarına dair sözleşme çocuğun yaşam hakkını korumayı taahhüt etmektedir. Oysa yakın tarihimizde yaşanan ve toplumun sinir uçlarına dokunan kamuoyunda infial yaratan çocuk cinayetlerinden Sıla bebek, Narin, Roza, Şirin ve daha niceleri devlet tarafından korunamamıştır. Devletin çocukların yaşam haklarının ihlal edildiği davalarda cezasızlığın önüne geçmesi gerekmektedir" sözlerini kullandı.  
 
İş cinayetlerine dikkat çekildi
 
Çocukların eğitim haklarından mahrum bırakılarak, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu halde çalıştırıldığına dikkat çeken Büşra Eylül Özgültekin, “Güvencesiz koşullarda ve tehlike altında çalışan çocuklar eğitim hakkından, sağlıklı gelişme hakkından, oyun hakkından ve hatta iş cinayetleri sebebiyle yaşam hakkından mahrum kalmaktadır. Devletin onayladığı ve imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelere uyarak çocuk işçiliği konusunda etkin politikalar geliştirmesi ve çocukların takibini yaparak gerekli tedbirleri uygulaması gerekmektedir” diye kaydetti.
 
'370 milyon kız çocuğu cinsel istismara maruz bırakılıyor' 
 
Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım Fonu’nun (UNİCEF) 10 Ekim 2024 tarihli tahmin çalışmasına göre, dünyada çocuk yaşta cinsel saldırıya uğrayan 370 milyon çocuk ve kadın bulunduğunu anımsatan Büşra Eylül Özgültekin, yine aynı tahmini verilere dayanan rapora göre, 240 ile 310 milyon erkek çocuğu ve yetişkinin de cinsel saldırıya uğradığını ifade etti. 
 
Büşra Eylül Özgültekin ardından metnin devamında şu ifadeleri kaydetti: "Devletin cinsel şiddetin ortaya çıkmasına yol açan ve çocukların adalete erişimlerinin önünde engel olan politikaların önüne geçmesi gerekmektedir. Cinsel istismar mağduru çocuklar yönünden onarıcı adaleti tesis etmesi, çocukların başvuru mekanizmalarına kolay erişim sağlayabilmesi için yasal zemini oluşturması ve her aşamada cinsel şiddet mağduru çocuklarla temas edenlere dair bilinçlendirme çalışması yapması zaruridir. 
 
Kuruluş deklare edildi 
 
Tüm bu kategorik ihlal alanlarına dair Kürt Çocuk Hakları mücadelesini sahiplenmek büyütmek ve destekçisi olmak için ÖHD Amed Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nu bugün 20 Kasım Çocuk Hakları Günü’nde kurduğumuzu deklare ettik. Komisyon yaşam hakkı başta olmak üzere; bütün çocukların ulusal ve uluslararası mevzuatlardan kaynaklanan haklarını korumak, gözetmek ve kamu otoritelerinin çocukların haklarına erişimi hususunda yükümlülük ve sorumluluklarını denetlemek, kentteki bütün sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde çalışarak çocukların adalete erişimini kolaylaştırmak, çocuk katılımını öncelemek ve mevcut veya olası her türlü ihlalin önüne geçmek üzere kurulmuştur. Komisyon çalışmalarını yürütürken Birleşmiş Milletler Genel Çocuk Haklarına Dair sözleşmenin 4 temel ilkesini esas alacak, Türkiye’nin sözleşmeye koymuş olduğu çekinceleri kaldırmasına yönelik çalışmalar yapacaktır. Özelde Kürt çocukları genelde bütün dünya çocuklarının; adil, özgür ve eşit bir dünyada huzurla yaşaması idealine kavuşuncaya kadar hak mücadelemizi daha güçlü bir yerden sürdüreceğimizi bildiriyoruz.”
 
Açıklama, okunan metnin ardından sonra erdi. 
 
Ankara 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu, şube binasında basın açıkalması gerçekleştirdi. Açıklamayı İHD Şube Başkanı Nuray Çevirmen okudu.
 
‘Çocuğun insan hakkı bir güne sığdırılmamalı’
 
20 Kasım’ın, çocuğun insan haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda miheng taşlarından biri olan Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin 35’inci yıldönümü olduğunu hatırlatarak sözlerine başlayan Nuray Çevirmen, “Çocukların hak sahibi ve eşit yurttaşlar olduğunu; yetişkinlerin sorumlulukları ve devletin yükümlülükleri olduğunu hatırlamak için önemli! Bunun yanı sıra çocuğun insan haklarının bir güne sıkıştırılacak kelimeler değil, her zaman öncelik ve gündem olması gereken bir düşünce, yaklaşım ve hareket zemini olduğunu vurgulamak istiyoruz. Çıkış noktası insan haklarının çocuklar için özel gerektirdikleri olan ve en çok devlet tarafından kabul edilen insan hakları belgesi olma özelliğini taşıyan sözleşmeye, Türkiye de taraftır. Ancak yoğun bir şekilde yaşanan çocuk hakları ihlalleri nedeniyle, Türkiye’nin zaten zayıf olan çocuk hakları karnesi daha da düşüyor. Öyle ki nüfusun yaklaşık 1/3’ünü oluşturan çocuklar özelinde çok daha fazla yıkıcı etkileri olan sorun alanları büyüyor” dedi.
 
‘Çocuk yararına olan yükümlülükten uzak kalınıyor’
 
Çocuklar üzerinde her türlü şiddet, yoksunluk, cinsiyetçi yaklaşım, ırkçı söylemlerin yanı sıra, küresel iklim krizinin olumsuz etkilerine vurgu yapan Nuray Çevirmen şunları söyledi: “ Yetişkinler tarafından kurgulanan politika ve yaklaşımlar, ihlallerin kesişimsel olarak artmasına neden oluyor. Peki sorumlular, yükümlüler kim? Çocuklar mı? Yaşanan çocuk hakları ihlallerinin sorumlusu, barış içerisinde ve bir arada yaşama kültürünün gerekleri doğrultusunda ihlallerin oluşmasını olmadan önleme, etkin müdahale, sorumluluk zincirine odaklanma, onarıcı adaleti tahsis etme ve cezasızlık kültürünü ortadan kaldırma yükümlülüklerini yerine getirmeyi, çocuğun yüksek yararına odaklanmaktan uzak tutan devlettir.”
 
Son dönemlerde çocuklara yönelik şiddet ve istismarlar hızla yükselmek olduğunu belirten Nuray Çevirmen,  kamuoyuna da yansıyan ve çok tepki çeken birkaç olayı sıraladı:
 
“*Tekirdağ Malkara'da 2 yaşındaki Sıla bebek cinsel istismara uğradı ve hayatını kaybetti.
 
*1 Kasım 2024 Tekirdağ Çerkezköy ilçesinde 9 aylık erkek bebeğe cinsel istismar. Anne ve babası tutuklandı.
 
*15 Kasım 2024 Tekirdağ'da 15 yaşlarında iki kız çocuğu başından tabancayla vurulmuş halde ölü bulundular. Olayın kaza sonucumu, intihar veya başka bir şey mi olduğu araştırılıyor.
 
*8 yaşında öldürülüp cenazesi bir dere yatağına bırakılan Narin'in hala kimin tarafından öldürüldüğünü bilmiyoruz.”
 
 
‘Kürt çocuklar her türlü ayrımcılığa maruz kalıyor’
 
Nuray Çevirmen, Kürt meselesinin ret ve inkarına dayalı olarak sürdürülen güvenlikçi politikalar ve 40 yıldır devam eden çatışmalar nedeniyle her türlü ayrımcılığa maruz kalan Kürt çocuklara değindi. Çocuklar nezdinde yaşanan hak ihlallerini sayısal verilerle açıklayan Nuray Çevirmen şöyle devam etti: “TEPAV raporlarına göre, özellikle 0-2 yaş bebekler ve 3-14 yaş çocuklarda yoksulluğun giderek derinleştiğine işaret ediliyor. 2017 yılında yüzde 36.8 olan yoksul bebek oranı, 2022 de yüzde 41.4'e, yoksul çocuk oranı ise aynı dönemde yüzde 40.8'den yüzde 43,8'e yükseldiği belirtiliyor. Araştırmada ayrıca 7.03 milyon çocuğun yoksulluk içinde yaşadığını, bunların 2 milyonunun ise 'derin yoksulluk' içinde olduğunu ortaya koyuyor. 2024 yılında çıraklarla birlikte yaklaşık çalışan çocuk sayısı 1 milyon 312 bin 344 'tür. Ekonomik sorunlar beraberinde birçok sorun getiriyor. Bunlar başta yaşama hakkı, eğitim, sağlık, barınma. Eğitimle ilgili de 2023-2024 eğitim-öğretim yılında okula gidemeyen çocukların yüzde 53,6'sını erkek, yüzde 46,4 'nü kız çocuklar oluşturuyor. 2023-2024 yılında eğitim dışında kalan çocuk sayısı yüzde 38,4 artış göstererek yaklaşık 612 bin 814'e ulaşmıştır.
 
‘Altı ayda 343 çocuk hayatını kaybetti’
 
Yaşam hakkı; FİSA'nın 2024 0cak-Haziran ayını kapsayan  ‘çocuğun yaşam hakkı' raporu ise yalnızca 6 ay içinde 343 çocuk 'önlenebilir sebeplerden' hayatını kaybettiğini ortaya koydu. Bu, şu anlama geliyor: 343 çocuk yeterli önlem alınsaydı, çocuklar korunabilseydi, doğru politikalar yürütülseydi şu anda hayatta olabilirlerdi. Bu ölümler içinde 1 çocuk mayın patlaması sonucu, 1 çocuk zırhlı araç çarpması, 7 çocuk sınır geçişi sırasında, 32 çocuk intihar sonucu. Sağlıkla ilgili son dönemlerde dünyada belki de örneği olmayan Yeni doğan Çetesi’nin çocukları göz göre göre katletmesi. Bu organizasyonun içinde öze hastaneler, doktorlar, hemşireler ve mafya iç içe çalışmış. Açıklanan kadarıyla en az 12 bebeğin ölümüne neden olmuştur. Savaş en çok çocukları ve kadınları vurmaktadır.7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik saldırısında en az 17 bin 210 çocuğun öldüğü belirtiliyor. UNİCEF 15 Ekim 2024 ten bugüne İsrail ordusunun Beyrut'a saldırmasında yaklaşık 400 bin çocuk yerinden edildi. Türkiye'nin sınır ötesi operasyon adı altında yaptığı bombardıman sonucu, Güney Kürdistan'da, Güney ve Kuzey Suriye'de onlarca çocuk ölmüş, binlercesi yerinden olmuştur. “
 
Son olarak çocuklar için mutlu ve huzurlu bir gelecek kurmanın ilk ve önemli adımı şiddetin her türlüsünden arınmış barışçıl bir ortamın yaratılması gerektiğinin önemine işaret eden Nuray Çevirmen, bu noktada yapılması gerekenleri talepler şeklinde sıraladı. 
 
Çocuk haklarına yönelik talepler şöyle: 
 
“*Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin 28 ve 29. maddeleri gereğince eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için gerekli her türlü alt yapının her bir çocuk için oluşturulmasını,
 
 *Şiddete maruz bırakılan çocukların kolay erişebilecekleri destek ağlarının yaygınlaştırılmasını,
 
 *Hapishanelerde kaç çocuk olduğunun açıklanmasını ve hapishanelerde bulunan çocukların derhal serbest bırakılmasını,
 
 *Çalışan çocukların eğitim ve sağlığa ücretsiz erişimlerinin sağlanmasını,
 
 *Çocuk istismarına evlilik yoluyla cezasızlık getiren yasa tasarısının yeniden gündeme alınmayacak biçimde iptal edildiğinin açıklanmasını,
 
 *Medeni Kanun’da aile rızasıyla 17, mahkeme kararıyla 16 olan evlilik yaşının, koşulsuz şartsız olarak 18 yaş üzerine çekilmesini,
 
*Çocuklara karşı işlenen suçlarda çocukların yüksek yararının gözetilerek cezasızlık kültürünün ortadan kaldırılmasını,
 
 *Sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerindeki çekinceleri kaldırarak çocuklara ana dilinde eğitim hakkının tanınmasını,
 
 *Çocuk hakları örgütleri ile iş birliği yaparak, uygulanabilir bütüncül bir çocuk koruma politikası oluşturulmasını ve başta Çocuk Haklarına dair Sözleşme olmak üzere insan hakları belgeleri üzerine inşa edilen İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar taraf olunmasını acilen talep ediyoruz. Türkiye’nin de imzacı olduğu, onayladığı, yürürlüğe koyduğu ama yükümlülüklerini yerine getirmediği Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin gerekliliklerini ısrarla ve inatla hatırlatmaya, talep etmeye devam ediyoruz.”
 
Wan
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan İl Örgütü, Wan Barosu önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya DEM Parti Wan Milletvekili Zülküf Uçar, DEM Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya, DEM Parti ve DBP Colemêrg, Mûş, Bedlîs il ve ilçe yöneticileri, belediye eşbaşkanları ve meclis üyeleri, Barış Anneleri ile çok sayıda partili katıldı.
 
Açıklamada, Kürtçe ve Türkçe yazılı “Ji bo zarokan jiyaneke azad”, “Çocuklarla birlikte değiştireceğiz”, “Zarok, aştî, azadî” pankartı açıldı.
 
Açıklama metnini DEM Parti Wan il yöneticisi İlhan Güney okudu. 
 
193 ülke tarafından imzalanan sözleşmede barınmadan beslenmeye, sağlıktan güvenliğe, anadilinde eğitimden inanç özgürlüğüne kadar birçok temel hak içerdiğini dile getiren İlhan Günay, anadili ve kültürel haklara dikkat çekerek, “35 yıldır, tekçi ve çocuk düşmanı rejim Kürtler başta olmak üzere halkların, çocukların tüm haklarının eksiksiz bir şekilde tanınmasına dönük mücadelesi karşısında suskunluğunu korumuştur. Türkiye nüfusunun 4’te 1’ini oluşturan çocuklar bugün ekonomik, siyasal ve sosyal ayakları olan çoklu krizi en derinden hisseden, yaşayan toplumsal grupların başında gelmektedir” sözlerini kullandı.
 
‘Madde bağımlılığıyla karşı karşıya bırakılmaktadır’
 
Temel besinlere dahi erişemeyen çocukların derin yoksullukla ve yoksunlukla “evlilik” adı altında çoklu istismarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen İlhan Günay, “MESEM’ler, mevsimlik tarım ve daha türlü yöntemlerin sonucunda işçileştirilmeyle ve iş cinayetleriyle, evde, okulda, sokakta istismarla, şiddetle anadilinde eğitim alamamak neticesinde. 100 yıldır asimilasyonla anneleriyle beraber hapsedilmeyle, savaşların ve çatışmaların neticesinde zorla yerinden edilmeyle, çatışma ortamlarında hayatını kaybetmeyle, mültecileştirilmeyle özel savaş politikalarının sonucunda madde bağımlılığıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. 100 yıldır ulus devletin ‘ideolojik taşıyıcıları’ kılınmak istenen çocuklar eğitim vasıtasıyla şekillendirilebilecek birer nesne olarak görülmekte, çocukların kendi yaşamlarının aktif birer öznesi olma halleri yok sayılmaktadır” dedi.
 
‘Savaş politikalarının bizzat hedefinde olan çocuklar’
 
Savaş politikalarının bizzat hedefinde olan çocukların olduğunu belirten İlhan Günay, Kürdistan’da zırhlı araç çarpmalarıyla, yaşam alanlarına gelişigüzel bırakılmış olan savaş mühimmatlarının patlamasıyla beraber çocukların yaşamlarını yitirdiklerine dikkat çekti.  İlhan Günay, “Faillerin çocuk düşmanı iktidar tarafından ‘cezasızlık zırhıyla’ korunması ise çocukların hiçbir yerde ‘güvende’ olmamaları sonucunu doğurmakta ve çocuklara karşı suçlara her geçen gün bir yenisinin eklenmesine sebep olmaktadır. 100 yıldır ulus devletin ‘ideolojik taşıyıcıları’ kılınmak istenen çocuklar eğitim vasıtasıyla şekillendirilebilecek birer nesne olarak görülmekte, çocukların kendi yaşamlarının aktif birer öznesi olma halleri yok sayılmaktadır. Savaş politikalarının bizzat hedefinde olan çocuklar, Kürdistan’da zırhlı araç çarpmalarıyla, yaşam alanlarına gelişigüzel bırakılmış olan savaş mühimmatlarının patlamasıyla yaşamlarını yitirmektedir. Faillerin çocuk düşmanı iktidar tarafından ‘cezasızlık zırhıyla’ korunması ise çocukların hiçbir yerde ‘güvende’ olmamaları sonucunu doğurmakta ve çocuklara karşı suçlara her geçen gün bir yenisinin eklenmesine sebep olmaktadır” ifadelerini kullandı.
 
İstanbul 
 
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla mülteci çocukların maruz kaldığı hak ihlallerine dikkat çekmek için “Göçmen ve mülteci çocuklara yönelik hak ihlalleri durdurulsun” şiarıyla İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan Şişhane Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. “Çocuk hakları hemen şimdi” pankartının taşındığı açıklamada, İngilizce “Sokaklarda işyerlerinde çocuk cinayetleri her yerde” yazılı dövizler taşındı. Açıklamaya çok sayıda hak savunucusu katılım sağladı. Açıklamada basın metninin Kürtçesini Abdullah Kılıç, Türkçesini Şamil Özçelik okudu.
 
Çocukların derin yoksulluk, kriz, anadilde eğitim engeli, çocuk işçiliği, ırkçılığa, şiddete, istismara gibi durumlarla karşı karşıya kalındığını belirten Şamil Özçelik, bunlara karşın uluslararası hukuk ve iç hukukta maddelerin olduğunu ve bu kapsamda bu maddelerin uygulanması gerektiğini söyledi. Şamil Özçelik, “Çocuk Hakları Sözleşmesi, 197 ülkenin onayı ile insan haklarına ilişkin sözleşmeler içinde “en fazla imza atılmış” insan hakları belgesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu sözleşme ile on sekiz yaşın altındaki bireyler; din, dil veya kabiliyet farkı gözetilmeksizin, düşünce ve söylemlerinin ne olduğuna ve nasıl bir aileden geldiklerine bakılmaksızın bu haklara sahiptirler. Bu sözleşme ile çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi için kişi ve devletler için yükümlülükler getirilmiştir. Birleşmiş¸ Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletler sözleşme hükümlerini ayrım gözetmeksizin her çocuğa uygulamakla yükümlüdür” diye belirtti.
 
 Göçmen çocuklara eğitim
 
Göçmen çocukların eğitime dahil olamadığını da sözlerine ekleyen Şamil Özçelik, bunun nedenlerine ilişkin şöyle konuştu: “Başka ilde kayıtlı olma, kimlik çıkartma sorunları, güvenlik endişeleri, ekonomik sorunlar nedeniyle çocukların işçi olarak çalıştırılması ve maalesef ‘çocuk evlilikleri’ önemli bir yer tutmaktadır.  Ülkelerinde yaşanan savaştan sonra büyük bir travma ile Türkiye’ye gelen göçmen çocuklar, burada da kendilerine yönelik ayrımcılık politikalarıyla, fiziki ve psikolojik şiddetle karşılaşmakta, travma yaşamaya devam etmektedirler. Okullarda da bu olumsuz durum yaşanmakta, öğretmenler, veliler, okul idaresi ve arkadaşları tarafından hem göçmen çocuklar hem de ailelerine yönelen bu ayrımcılığa maruz kalmamak için, göçmenler okulla bağlarını kesmeyi tercih edebilmektedirler.”
 
‘Cezasızlıkla’ sonuçlanan davalar
 
 Göçmen çocuklara yönelik ırkçılık, çocuk işçiliğinden dolayı hayatlarını kaybeden çocukların olduğunu ve nedeninin “cezasızlık” politikası olduğunu belirten Şamil Özçelik, şu örnekleri verdi:
 
*“28 Nisan 2020, Ali Hemdan, 18 yaşında, Adana’da dur ihtarına uymadığı için polis tarafından öldürüldü.
 
*15 Temmuz 2020, Hamza Acan, 17 yaşında, Bursa’da pazardaki kavga sırasında öldürüldü.
 
*4 Nisan 2023, Gina Mercimek, 9 yaşında, Kilis’te tecavüze uğradıktan sonra öldürüldü, kuyuya atıldı.
 
*13 Haziran 2024, Ahmet Avan, 11 yaşında, Adana'da çalıştığı tekstil atölyesinde, asansörle duvar arasına sıkışıp hayatını kaybetti.
 
*21 Eylül 2024, Abdullatif Davvara, 15 yaşında, maskeli saldırganlar tarafından İstanbul’da parkta öldürüldü.”
 
Hak ihlalleri ortadan kaldırılmalı çağrısı
 
 Şamil Özçelik, son olarak göçmen çocuklara ilişkin yaşanan hak ihlallerinin ortadan kaldırılması gerektiğini belirterek, “Yerel yönetimler göçmen çocukların haklarını koruyacak, sağlıklı gelişimlerine imkan sağlayacak kalıcı mekanizmalar oluşturarak, hayata geçirmelidir” dedi.