‘Mahpusta Kadın Olmak’ çalıştayı: Mücadele kaçınılmaz

  • 10:34 11 Haziran 2022
  • Güncel
İSTANBUL –TJA, öncülüğünde “Mahpusta Kadın Olmak” konulu çalıştay düzenleniyor.  Çalıştayın açılış konuşmasını yapan TJA aktivisti Figen Ekti, cezaevlerinin bir mücadele alanına dönüştürüldüğünü belirterek, kadınların bundaki rolüne işaret etti.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA), “Mahpusta Kadın Olmak” konulu çalıştayı, Taksim’de bir otelde düzenliyor.  Çalıştayın yapıldığı salona “Mahpusta kadın olmak” yazılı dev pankart asıldı. Çeşitli sivil toplum örgütlerinden kadınlar, kadın örgütü temsilcileri, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisleri ve milletvekilleri, feminist aktivistler, gazeteci kadınlar ile hak savunucusu kadınlar, Barış Anneleri İnisiyatifi ve Adalet Nöbeti’ndeki tutsak yakınlarının katılım gösterdiği çalıştay, 4 oturumdan oluşacak.
 
Tutsakların yaşadıkları tartışılacak
 
Çalıştayın birinci oturumunda, “70’lerde, 80’lerde, 90’larda Mahpus Kadın Olmak”, ikinci oturumunda “Dünden Bugüne Mahpushaneler”, üçüncü oturumunda “Mahpushanelerde Hak İhlalleri” ve son oturumunda ise “Ne Yapmalı ve Çözüm Arayışları” başlıklarında sunumlar ve konuşmalar yapılacak.
 
Figen Ekti: Cezaevi tecrit ve izolasyona dönüştü
 
Çalıştayın açılış konuşmasını TJA aktivisti Figen Etki gerçekleştirdi. Çalıştayın amacına dair bilgilendirmede bulunan Figen, kadınların bir araya gelmesinin önemine dikkat çekti. Çalıştayda yapılacak olan tartışmalar ile ortak bir sonuca gideceklerini belirten Figen, cezaevinde bulunan bir kadın olarak kendi deneyimlerinden örnekler verdi. 80’li yıllarda tutsak bir kadının çocuğu olarak dünyaya geldiğin aktaran Figen, kendisinin de daha sonraki yıllarda uzun süre cezaevinde kaldığını söyledi. Figen, “Cezaevi gerçekliği kadın mücadelesi karşısında dönem dönem ıslah etme aracına dönüştü. Cezaevi politikası gerçekliği karşısında burada olmanızın nasıl bir duygu olduğunu tahmin edebiliyorum. 80, 90 ve 2000’li yıllarda cezaevi gerçekliği izolasyon ve tecride dönüştürüldü. 80’li yıllar hepimizin yargılandığı cezaevine girdiği yıllardır. Hepimiz o cezaevlerinin kapısına gittik. O yıllardan bugüne hiçbir şeyin değişmediğini hatta daha da zorlaştığını, tecrit koşullarının olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.
 
Cezaevi gerçekliği ve kadın mücadelesi
 
“Bize dayatılan yaşam biçimleri ile çok karşılaştık. Taciz tecavüz ile karşılaştık. Tarihe baktığımızda biz kadınlar buna entegre olmadık” diyerek kadın mücadelesine işaret eden Figen, bunun yanında da cezaevi gerçekliğinin hayatın bir parçasına dönüştüğünü söyledi. Figen, “Eğer siz insanca ve özgürce yaşamak istiyorsanız elbette ki birileri buna itiraz etmek ister. Dolayısıyla egemen güçlerin bu coğrafyayı bize kader olarak dayatmasına karşı kadınlar hep mücadele etti. Kürt özgürlük mücadelesinin öncülüğünü biz kadınlar yaptık. Bu öncülüğü yapan kadınlar gözaltılar, tutuklamalar ile karşılaştı. Cezaevlerinde doğan çocuklar oldu” diye ekledi.
 
‘Kadınlar tarihin ters akışına karşı çıkıyor’
 
Cezaevlerinde son dönemde cezası biten tutsakların infazlarının yakılmasına da değinen Figen, “30 yılını hiçbir şekilde boyun eğmeyen yoldaşlarımız bizlerle buluşmayı bekliyor” dedi. Cezaevlerinin birer mücadele alanına dönüştürüldüğünün altını çizen Figen, buna karşı F Tiplerinin inşa edildiğini ve bu örgütlülüğü yok etmenin amaçlandığını ifade etti. Figen devamında da “Burada olmamızın temel nedeni yaşanmışlıklarımızdır, ortak duygularımızdır. Mücadele bizim bir sorumluluğumuzdur. Bu mücadele ortak güç ve ortak ses çıkarmak için hepimizin burada olması önemlidir. Bize dayatılan yaşam biçimine karşı buradaki her bir kadının itirazı var. Tarihin ters yöne akıtıldığı günden beri kadınlar buna karşı çıktı. Kürt kadınlar ve tarihteki tüm kadınların deneyimlerinden anladığımız gibi mücadele kaçınılmazdır” diye belirtti.
 
Figen’in konuşmasından sonra cezaevinde bulunan kadınların mücadelesini konu edinen kısa bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyon gösterimi sırasında kadınlar duygulu anlar yaşadı.
 
Fatoş Güney: Kendimi cezaevine düşmüş herkese yakın hissediyorum
 
Daha sonra insan hakları aktivisti ve aynı zamanda Kürt sinemacı Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney söz aldı. Fatoş, “Mahpusa gitmedim ama oğlumla 10 yıl boyunca cezaevi duvarlarını omuzlayan ve destek verenlerden biriyim. Kendimi sizlere bu uğurda cezaevlerine düşmüş kadın-erkek herkese çok yakın hissediyorum. Cezaevlerine dönük bir faaliyette bulunmak için çok çalıştım. Ama hiçbir zaman Bakanlıklardan izin alamadım. Mahpus olmak bambaşka bir şey. Bunun an acı örneği Aysel Tuğluk. En kısa zamanda gerekenin yapılmasını diliyorum. Bu çalıştayı gerçekleştiren arkadaşların emeklerine sağlık” şeklinde konuştu.
 
Fatoş daha sonra sunumuna geçti. Fatoş, cezaevlerinin fiziki yapısına değinerek, cezaevlerinde yapılan psikolojik baskılardan örnekler verdi.  
 
Sempozyum, basına kapalı olarak devam ediyor.