2017’de 2006 işçi yaşamını yitirdi: Çözüm birleşik mücadele

  • 09:02 6 Ocak 2018
  • Emek/Ekonomi
Zülal Koçer 
 
İSTANBUL - İSİG Meclisi verilerine göre 2017 yılında 2006 işçi iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren işçilerden yüzde10'unun kadın olduğunu söyleyen İSİG Meclisi’nden Aslı Odman, bu rakamın buz dağının görünen kısmı olduğunu söyleyerek “Sorunlar ortak.Dolayısyla çözüm de ortak olmalı. Kürt hareketi, emek hareketi, kadın hareketi, kent hareketi hiç olmadığından daha çok yan yana durmak zorunda” dedi.
 
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) açıkladığı rakamlara göre 2017 yılında 2006 işçi iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirdi. Güvencesiz çalıştırma, daha fazla kar hırsı ve önlenebilir yüzlerce ölüm “işçinin fıtratında var” anlayışı tarafından meşrulaştırılmaya devam ederken, işçilere reva görülen ise Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile çıkarılan ve şu ana kadar kazanılmış bütün haklarından vazgeçesi ön şartı konuşan “sınav şartlı kadro” uygulaması. Konu hakkında konuşan İSİG Meclisi Üyesi Aslı Odman, önce “iş kazası” yerine “iş cinayeti” kavramını kullanmalarının nedenini açıkladı. Aslı, “Cinayet niyet olarak gerçekleştirilen eylem, failleri belli ve en önemlisi kamu hukukunun alanı. İş cinayeti diyoruz çünkü İSİG Meclisi olarak kayda geçirdiğimiz neredeyse bütün kazaların ön görülebilir olduğunu görüyoruz, ki içine meslek hastalıklarını koymuyoruz. İş organizasyonu kaynaklı olduğunu, aciliyet içerisinde üretimden kaynaklı olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Fail devlet’
 
İş cinayetlerinin faillerinden birinin esasında tamamen bir şirket gibi işleyen devlet olduğuna dikkat çeken Aslı, iş cinayetlerine önlemlerin kar marjından kısılacağı için alınmadığını belirterek,  “Bu nedenlerle iş kazası değil, iş cinayeti diyoruz” şeklinde konuştu. 
 
Sayı daha fazla 
 
İSİG tarafından ulaşılan verilere göre bu yıl içinde iş cinayetlerinde 2006 işçinin yaşamını yitirdiğini söyleyen Aslı, “Bu rakam buzdağının görünen kısmı” dedi.  Elde ettikleri rakamlara basından, adalet arayan işçi ailelerinden ulaştıklarını söyleyen Aslı, meslek hastalıkları da dahil edildiğinde, kayda geçmeyen pek çok iş cinayetinin olduğunu ve böylelikle bu rakamın 5- 6 katına çıktığını söyledi.  Aslı “Bu rakamlar en az rakamlar, günde en az 20-30 insanın çalışma kaynaklı, öngörülebilir,  ani nedenlerden, çalışma koşullarının yoğunluğundan, hep aynı şekilde iskeleden düşerek hayatını kaybettiğini, kimyasalların kontrol edilmemesinden, tozdan, radyoaktiflerden ve pek çok ihmalden öldüğünü biliyoruz”  diye konuştu. 
 
'Devlet başarısı!'
 
Türkiye’deki esas kamu güvenliği sorununun bu rakamlar olduğunu vurgulayan  Aslı “Bunlar ceza hukukunun alanına girmesi gereken, toplumsallaşmayı, birlikte yaşamayı imkansız kılan veriler.  Esasında kamu dediğiniz devlet değil, bunu çok iyi görebiliyoruz. Kamu dediğiniz toplumu bir arada tutmaktır” diye konuştu. Aslı, “Günde 20 ila 30 insanın çalışma koşullarından kaynaklı, öngörülebilir nedenlerden ölmesinin kamu güvenliği sorunu olarak algılanmaması bir devlet başarısı” sözleriyle, devletin iş cinayetleri karşısındaki tutumunu eleştirdi. 
 
‘Meslek hastalıklarının kaydı tutulamıyor’
 
Meslek hastalıklarının kayda geçmesinin de güç olduğunu belirten Aslı, bir işçiye meslek hastalığı tanısının ancak işçinin önüne çıkacak tüm engelleri göğüslemeyi göze alabilmesi, bu noktada mücadele verebilmesi ile mümkün olduğunu ifade etti. Meslek hastalıklarında kayıtsızlığının önemli bir sorun olduğunu ifade eden Aslı, “Mesela 2016 Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) verilerine göre meslek hastalığından kimse ölmemiş. Cenaze namazını kılıp toprağa verdiğimiz hastalıklı ölümlerde vakalardan en az onda biri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre meslek hastalığı kaynaklı. Kanser, solunum yolu hastalıkları, işyeri intiharları, kalp krizi ve pek çok meslek hastalığı. Türkiye’de bunların tanısı konulmuyor. ‘Hangi  şirkette çalışırken kalp hastalığına yakalandın, hangi şirkette çalışırken solunum yolu hastalığına yakalandın?’ sorusuna cevap vermeye çalışırken zaten işçi ölüyor ve ailesinin bunu tescil ettirme gücü olmuyor. O sebepten meslek hastalıkları konusunda en iyi ülke biziz, çünkü ‘Kimse ölmüyor’. Görmezden geliyorsun, bu nedenle kimse ölmüyor” diye konuştu.  
 
'Kapitalist sistemin kendisi olağan olarak tanımlanamaz'
 
Olağan Üstü Hal(OHAL)’in çalışma yaşamına etkisini değerlendiren Aslı , OHAL ilanından önce de işçilerin çalışma koşullarının olağan olmadığını ve işçilerin aslında bir çeşit OHAL yaşadığını ifade etti. Aslı şöyle konuştu:  “Günde  20-30 insanı öğüten bir iş organizasyonunu, çalışma sistemini yani kapitalizmi  kimsenin olağan hal diye tanımlayamayacağı açık. Olağan hal esnasında işçiler olağanüstü bir hızla, olağanüstü uzun saatler çalışarak, olağanüstü az izin yaparak çalışıyordu” dedi. 
 
'Otoriterleşme işletmelerden başlıyor'
 
Devletin OHAL sürecinde de dev bir şirket gibi işlediğine işaret eden Aslı, “OHAL döneminde grevlerin yasaklanması, genel baskının olduğu ortamda bunları ağzına alan bilim insanlarının üniversitelerden, akademik alanlardan dışlanmaları, OHAL’in aciliyet kültü getirerek çalışma sürelerinin daha da hızlandırılması, ‘Bu kadar hızlı çalışamıyoruz, bedenimizi tüketiyoruz’ diyenlere hemen kapının gösterilmesi… Aslında otoriterleşme bizim çok da görmediğimiz şekilde mikro bir dünyadan yani işletmelerden başlıyor” diye konuştu. 
 
Mülteci işçilerin durumu daha  kötü
 
Sözlerinin devamında mülteci işçilerin de durumuna dikkat çeken Aslı, bu kesimin çok daha güvencesiz, kötü koşullarda ve ucuza çalıştırıldığına vurgu yaptı. Mülteci işçilerin durumunun çok daha kötü olduğunu ifade eden Aslı, mülteci işçilerin sigortasız, sendikasız ve dolayısıyla sömürüye çok daha açık, korumasız bir kesim olduğunu söyledi. 
 
Yaşamını yitirenlerin yüzde 10'u kadın 
 
Kadınların iş yaşamındaki durumuna da değinen Aslı, iş cinayetleri kayıtlarında yaşamını yitirenlerin aşağı yukarı yüzde 10’unun kadın olduğunu belirterek, kadınların formel iş gücüne katılımının az olduğuna dikkat çekti. Kadınların bu anlamda görünmeyen emeği olduğundan bahseden Aslı, ev emekçisi kadınları örnek vererek, “Bir kadın camdan düşüyorsa görüp kayıt altına alabiliyoruz, meslek hastalıklarını ise hiç kayıt altına alamıyoruz” diye belirtti.
 
‘İşçi cinayetleri ile kadın cinayetleri paralel’
                                                                                                                                                                                                                                                                                                
Aslı’nın dikkat çektiği bir başka konu ise iş cinayetleri ile kadın cinayetlerinin paralel olduğu. “Kadın cinayetleri başka evrende, iş cinayetleri başka evrende olmuyor” diyerek ikisinin yakından ilişkili olduğunu söyleyen Aslı, “Genel savaş halinin, militarizmin, ırkçılığın artması paralelinde kadın cinayetleri de artıyor. İş cinayetlerinde görmediğimiz kadın sayısını biz kadın cinayetlerinde görüyoruz” dedi.
 
‘Sorunlar ortak, mücadele de ortak olmalı’
 
Aslı, son olarak şunları söyledi: “Sorunları birbirinden ayrı ele almadan, kent suçundan, çevre suçuna, kadın cinayetlerine, ülkenin kadim ırkçılık, ayrımcılık sorunlarına kadar ayırmadan ortak bir mücadele gerekiyor. Şuan OHAL sürecinde de olunsa, herkes kendi mücadele alanını bir şekilde korumaya da çalışsa, sorunlar iç içe geçmiş durumda. Ancak tabandan gelen ve yaşam eksenli, yani gerçekten tür olarak yaşamımızı savunuyoruz, o yüzden insanların siyaset yaparken kendi örgütünü örgütlenmesinin öne koyduğu değil yaşamı savunmak için, ekolojik ve biyolojik sınırlarımızı, beraber yaşama imkanını sağlayabilmek için birleşik mücadele. Başka bir şey düşünemiyorum, çünkü her anlamda var olmamız neredeyse imkansız hale geliyor. Sorunlar ortak. Kürt hareketi, emek hareketi, kadın hareketi, kent hareketi hiç olmadığından daha çok yan yana durmak zorunda.”