Halide Türkoğlu: Kadın düşmanlarından hesap soracağız
- 09:01 18 Nisan 2023
- Siyaset
Beritan Canözer
AMED - Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Adayı Halide Türkoğlu, iktidarın kadın düşmanı politikalarına ve tecride dikkat çekerek, “Kayyımlarla, Kürtleri yok sayma politikalarıyla, emek düşmanlarıyla, Kürt halkını statüsüz bırakmak isteyen zihniyetle, tecrit politikalarıyla, soykırımlarla, katliamlarla hesaplaşacağız. Her oy AKP ve MHP’den sorulan hesaptır” dedi.
14 Mayıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ne sayılı günler kalırken, siyasi partiler ise çalışmalarını hızlandırdı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) kapatılma tehdidi ile yüz yüze olduğu için seçimlere Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile girme kararı alırken, seçimlerde Kürt seçmen belirleyici olacak. Yine sol-sosyalistler ve Kurdistani partiler ile kurduğu ittifaklarla seçimlere girecek olan Yeşil Sol Parti, birçok farklı kesimi ve rengi de bünyesinde barındırıyor.
Yeşil Sol Parti’den Amed Milletvekili Adayı Halide Türkoğlu ile siyasi süreç, özel savaş politikaları, kadın mücadelesi, gençlere yönelik asimilasyon politikaları, yerel yönetim ve kayyımlar gibi birçok konuyu ve kadınların neden Meclis’te olması gerektiğini konuştuk.
* Kamuoyu sizi Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Eş Sözcüsü olarak biliyor. Kendinizi tanıtabilir misiniz, Halide Türkoğlu kimdir?
1985 yılında Diyarbakır’da doğdum. İlkokulu Midyat, Diyarbakır ve Batman’da okudum. Lise’yi de Batman’da okuduktan sonra üniversite için Eskişehir’e gittim. Sosyoloji bölümünden mezunum. Üniversiteyi bitirdikten sonra Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde belediyede çalışmaya başladım. Yaklaşık 6 yıl boyunca kadın merkezinde sosyolog olarak çalıştım, kadın politikaları müdürlüğünde yer aldım. 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildim. İhraçtan sonra Demokratik Bölgeler Partisi’nde (DBP) göreve başladım. 3 yıl boyunca diplomasi, eğitim, örgütlenmeden sorumlu olarak görev aldım. Kadınların siyasete katılması noktasında biliyorsunuz ciddi sıkıntılar söz konusuyken, DBP’de hem yerel yönetim tecrübeleri konusunda hem de kadınların siyasette daha fazla aktif yer alabilmesi adına elimden geleni yaptığımı söyleyebilirim. 2020 yılında HDP Genel Merkezi’nin kongre süreci ile birlikte HDP’de PM üyesi olarak devam ettim. Daha sonra ise Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Eş Sözcülüğü görevini yürüttüm. Burada da bildiğiniz gibi bir yandan kayyım politikaları bir yandan eşbaşkanlık sisteminin inşası bir yandan da yerel yönetimlerde kadınların daha aktif olması üzerine faaliyetler ve projeler üzerinde çalıştık. 14 Mayıs 2023 seçim gündeminin başlamasıyla beraber aday oldum.
"Gençliğin ve kadınların değerler dünyasını alt üst etmeyi amaçlayan bir özel savaş söz konusu. İradesiz bırakmaya çalışıyor. Gençleri gerçekliğinden koparma, toplumdan soyutlama, yalnızlaştırma, asimile etme ve benliğinden uzaklaştırma siyasetiyle bilinçli ve örgütlü Kürt gençlerini hedef alıyorlar."
* Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) döneminde gençlik çalışmalarında yer almış ve bugün Yeşil Sol ile bu mücadeleyi sürdüren yüzlerce kişiden birisiniz. HADEP’ten Yeşil Sol’a mücadele sürecini nasıl anlatırdınız? AKP’nin gençlere yönelik politikaları ve partinizin politikalarını değerlendirir misiniz?
Evet, gençlikle başlayan mücadelem HADEP sürecine denk geliyor. Biraz daha kültürel ve dil noktasından gençlik çalışmalarına dahil oluyordum. Gençlik çalışmalarına Batman’dayken başlamıştım ve o dönemler Batman’da biliyorsunuz şüpheli kadın ölümleri, kadın katliamları çok artmıştı. Bu da hem orada yaşadığım için hem de ben de genç bir Kürt kadın olduğum için beni çok etkileyen ve mücadelemi şekillendiren bir süreç oldu. Genç bir Kürt kadını olarak hangi noktalarda kendimi geliştirmeliydim, mücadelemi nereye evriltmeliydim gibi sorulara cevap bulmam daha kolay olmuştu. Yanı başımızda genç kadınlar, kadınlar ‘intihar’ adı altında ölüme sürükleniyordu. Kadın mücadelesi gittikçe daha önemli oluyordu. Bunun yanı sıra genel olarak da hem Türkiye cephesinde hem Kürdistan cephesinde büyüyen bir gençlik örgütlenmesi vardı. Gençleri örgütsüz bırakmak isteyen bir toplumsallık yaratılmak istenirken buna karşı daha çok örgütlenen, alanlarda görünen ve devletin hedefine giren bir gençlik söz konusuydu. O günden bu güne devletin gençlere yönelik politikalarında aslında hiçbir değişim yok. Hala gençlere yönelik özel savaş politikaları devrede, üniversitelerde gençlik örgütlenmesi nefessiz bırakılmak isteniyor, en fazla gençler hedef alınıyor.
İktidarı en çok zorlayan kesim gençlerdir
Kapitalizm ve faşizm arasına sıkıştırılmış bir gençlik var. Buna karşı en büyük alternatif de Kürt mücadelesidir. Bölgede özellikle genç kadınlar üzerinden ciddi bir özel savaş politikasının yürütüldüğünü söylemek mümkün. Özel savaş politikaları bu dönem çok daha şiddetli yürütülüyor. AKP ve MHP’nin en büyük silahı haline dönüştü. Kürt halkına dönük bir savaş ama aynı zamanda da gençlere dönük derinleştirilmiş özel savaş yürütülüyor. Gençliğin ve kadınların değerler dünyasını alt üst etmeyi amaçlayan bir özel savaş söz konusu. İradesiz bırakmaya çalışıyor. Gençleri gerçekliğinden koparma, toplumdan soyutlama, yalnızlaştırma, asimile etme ve benliğinden uzaklaştırma siyasetiyle bilinçli ve örgütlü Kürt gençlerini hedef alıyorlar. Bir yandan da gençleri geleceksiz, alternatifsiz, güvencesiz bırakarak, umutsuzluğa mahkum ediyorlar. Bugün baktığımızda konuşan, sorgulayan, karşısında duran gençlerin tümü ya cezaevlerinde ya sürgünde ya da katledilmiş. Bir yandan da onlarca genç yurtdışına çıkıyor. Çünkü Türkiye’de bir gelecek göremiyor ve kendi geleceğini Türkiye dışında bir yerde kurmaya çalışıyor.
HADEP’ten bugüne işte tam da buna karşı siyaset yürütüyor, politika üretiyoruz. Gençlerin kendi için örgütlenebileceği ve mücadelelerini yürütebilecekleri, söz söyleyebilecekleri alanlar sunuyoruz. Demokratik zemin sunuluyor. Bu yüzden karamsarlıktan çok aslında umudumuz fazla. Bugün baktığımızda iktidarı en çok zorlayan kesim gençlerdir. Eleştirileriyle, tepkileriyle, sorgulayan güçleriyle iktidarı köşeye sıkıştırıyorlar. Gençliğin bu dinamizmini örgütlü bir çatıda toplamak ve doğru noktaya kanalize etmek gerekiyor.
"Biz aslında kadınlar olarak, kültürümüz, dilimiz, yaşamlarımız, doğamız, irademiz için bir hesaplaşma seçimine gidiyoruz. Bu hesaplaşma elbette kolay olmuyor, olmayacaktır da ama o hesaplaşma sürecini başlatmak için seçim ilk kapı. O kapıyı aralamamız ve tek adam rejimini göndermemiz gerekiyor."
* AKP-MHP ittifakının ülkeyi getirdiği nokta, kadın politikaları, halklara yönelik baskı ve saldırıları nasıl görüyorsunuz?
2018 seçimleri aslında tek adam rejiminin kurumsallaşmaya başladığı ve her kararın kararnameler ile yönetilmeye başladığı bir süren başlangıcıydı. Ve bu aslında yaşadığım kayyım politikaları, şiddet, baskı ve tutuklama süreçlerinin daha sistematik hale geldiği bir süreçti. 2018 seçimleri ile birlikte faşizmin kurumsallaşması konusu da aslında ya devam edecek ve bir başka seçimin olmama ihtimali üzerinden götürülebilecek bir sürece dönüşmesi ya da bizlerin yani kadınların, Kürt halkının ve halkların direnişiyle ilk seçimi tarihi bir sürece dönüştüreceği ve faşizmi bertaraf edeceği bir dönem olacaktı. Bunun okumasını yapmak için aslında geçmiş seçimlere, direnişlere, mücadele yöntemlerine bakmak gerekli. Geçmişten faydalanmak gerekiyor. 2023 seçimi asla sıradan bir seçim değil bizler için. Birçok kazanımımız gasp edildi, iradeden temsiliyete, ekonomiden emeğe hatta aile kurumunun nasıl şekilleneceğine kadar gasp edildiği, haklarımızın yok sayıldığı bir süreç yaşatıldı. Bu seçim de tüm bunlara cevap olması açısından önemli bizim için. Eğer mücadelemizi tek adamı göndermek üzerinden örgütleyemezsek, eğer parlamentoda AKP-MHP ittifakını güçsüz bırakma üzerinden bir örgütlenme sağlayamazsak bugüne kadar yaşadığımız baskılar, tutuklamalar çok daha ağır bir boyutuyla karşımıza çıkacak. Bu iktidarın özellikle de kadınlara yönelik siyaset dışı, toplum dışı, söz söyleme hakkından uzak bırakma politikalarını biliyoruz. Tam da aslında en çok da bunun için sandıktan güçlü çıkan bizler olmalıyız.
Hesaplaşma seçimi
Neredeyse gözaltı, tutuklama yaşamayan arkadaşımız yok. Ben de onlardan biriyim. Bu baskı, tutuklama ve gözaltılar bizde bir ‘korku’ ya da geri çekilme kaygısı yaratmıyor. Aksine daha çok güçlendiğimiz ve örgütlendiğimiz bir sürece dönüşüyor. Toplumun tüm kesimleri iktidarın baskı ve zor aygıtlarıyla karşı karşıya bırakılıyor. Bize ait olan birçok kazanım tek adam rejiminin kayyım eliyle gasp edildi. Yaşamlarımız, doğamız, irademiz, emeğimiz, malımız mülkümüz çalındı. Biz aslında kadınlar olarak, kültürümüz, dilimiz, yaşamlarımız, doğamız, irademiz için bir hesaplaşma seçimine gidiyoruz. Bu hesaplaşma elbette kolay olmuyor, olmayacaktır da ama o hesaplaşma sürecini başlatmak için seçim ilk kapı. O kapıyı aralamamız ve tek adam rejimini göndermemiz gerekiyor. Faşizmin olduğu yerde ne demokrasiden bahsedebiliyoruz ne kadın özgürlüğünden ne Kürt halkının statüsünden ne gençlerin geleceğinden ne de emekçilerinin hakkını almasından söz edemeyiz. Bu yüzden çok çalışmalı ve soluksuz bir şekilde halka bunları anlatabilmeliyiz.
"Demokratik siyasetin örülmesi için önce kadın siyasetinin örülmesi ve kadınların rengiyle, sözüyle her yerde olması gerekir. Saldırılar kadın mücadelesi üzerinden gerçekleşiyorsa öyleyse bu siyaseti kadın düşmanı siyaset biçiminden uzaklaştırmak gerekir. İşte burada da yine HDP ve Yeşil Sol Parti siyaseti devreye giriyor."
* Kadın çalışmalarını yürütmüş, DÖKH, KJA, TJA’da aktif yer almış birisiniz. Kadınların yaşadığı sorunlar, örgütlenme biçimi, kadın mücadelesine yönelik saldırılar ne düzeyde? Tutuklanan kadın aktivistler oldu, hala cezaevinde olan kadın siyasetçiler var… Ne söylemek istersiniz?
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ile gençlik sürecinde bir buluşmam oldu. Kadın mücadelesine, alanda kadınlarla temas kurmaya burada başladım. Kadınlar yaşamın her alanında aslında şiddete maruz kalıyor ve bu şiddete karşı mücadele ederken kurumsallaşmaya ihtiyaç var. Kültür çalışmaları yürütürken de erkek şiddetine maruz kalabiliyorsunuz ve bunun için özgün bir kadın örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Yani her yapının kendi içinde özgün bir örgütlenme biçimine ihtiyacı var. Toplum da böyle. Toplumda kadınların örgütleneceği, başvuracağı kurumlara ihtiyacı var. DÖKH’ün ‘bir binanın içinde örgütlenemezsiniz, çıkarsınız mahallede, sokakta, meydanda örgütlenirsiniz’ gibi bir felsefesi vardı. Belediyede kadın politikaları müdürlüğünde çalışırken de bu felsefe ile çalışıyorduk. Yani kurum içinde değil daha çok sahadaydık. Çınar’da çalışan sadece Çınar ile, Silvan’da olan sadece Silvan ile sınırlı kalmıyordu. Biz Çınar’dan Batman’a giderdik, ihtiyaç varsa başka kentlere de giderdik. Örgütlenme noktasında bir sınır koymadan her kadına ulaşmaya çalışıyorduk. DÖKH bir çatıydı ve biz de bu çatının altında her kadına dokunuyorduk. DÖKH çok yaygın bir örgütlenme sağlamıştı ve Kürt kadın mücadelesi noktasında önemli çalışmalar yürütüyordu. 2015’te DÖKH’ten Kongreya Jinên Azad’a (KJA) geçiş oldu. Bu da Kürt kadın hareketini kurumsallaştırmanın ilk adımıydı ve bu adımla Türkiye kadın hareketleriyle daha fazla ortaklaşma ve temas kurma şansı oldu.
Kadınlar her yerde olmalı
Aynı sene seçimlerde AKP’nin kaybediyor olması, HDP’nin büyük bir ses getirerek seçimde rüzgar gibi esmesi, Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir kitleye sahip olması beraberinde saldırıları da getirdi. Kürt halkının statü sahibi olmasına tahammülü olmayan iktidar birçok şiddet olayına imza attı. Bu dönem KJA için de çok zor bir süreç oldu. Erkek-devlet şiddetinin arttığı, iktidarın kadınları daha fazla hedef aldığı, kurumlarımızı hedef aldığı bir süreç oldu. Devlet eliyle şiddet kurumsallaşmaya başladı. Bir darbe mekaniği süreci başlatıldı ve AKP bunu da kendi lehine çevirmeye çalıştı. Aktif direnen herkes KHK’ler ile ihraç edildi, KJA ve daha birçok kurumumuz kapatıldı, kadın mücadelesinin önüne bir çit çekildi. Buna karşı Kürt kadınları alternatifsiz değildi elbette. Kürt kadınlar hemen akabinde bir iki ay sonra Tevgera Jinên Azad’ı kurdu. Bu da aslında ‘binaları kapatabilirsiniz ama mücadelemizi bitiremezsiniz’ demekti. Kürt kadınların seçeneksiz olmadığını göstermiş olduk. TJA’lı kadınlar olarak siyasette de bu politikalara karşı yer alıyoruz. Demokratik siyasetin örülmesi için önce kadın siyasetinin örülmesi ve kadınların rengiyle, sözüyle her yerde olması gerekir. Saldırılar kadın mücadelesi üzerinden gerçekleşiyorsa öyleyse bu siyaseti kadın düşmanı siyaset biçiminden uzaklaştırmak gerekir. İşte burada da yine HDP ve Yeşil Sol Parti siyaseti devreye giriyor. Yani biz partimizin kadın özgürlükçü paradigmasıyla kadın düşmanı siyasete karşı kadın özgürlükçü siyaseti örüyoruz. Seçimde çoğunluğu elde ederek aslında tüm bu sorunlar çerçevesinde şu anda hukuksuzca rehin tutulan arkadaşlarımızı da özgürleştireceğiz. Bu mücadele en çok da bunun mücadelesidir.
"Kentlerin sorunlarını, halkın yerinden taleplerini önceleyeceğiz. Eşit temsiliyetin inşasını sağlayacağız. Ülkeyi, kenti kadınların da yönetebileceği alanları ortaya koyacağız."
*Tüm bunlarla aslında neden Meclis’te olmanız gerektiği sorusuna cevap vermiş oldunuz, ancak yine de şu soruyu daha somut sormak gerekiyor. Meclis’e gittiğinizde en çok gündeme getireceğiniz konular neler olacak? Aday olduğunuz kentin sorunları noktasında nasıl bir siyaset yürüteceksiniz?
Meclis’te çoğunluğu sağladığımız koşulda çözmemiz ve gündeme getirmek istediğimiz birçok konu var. Birincisi Kürt sorununun çözülmesi. Siz de biliyorsunuz Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmemesi baskı ve şiddetin artmasına, antidemokratik uygulamaların oluşması, ülkenin bütün kaynaklarının savaş rejimi, ranta gittiği, bir kesimin zenginleştiği ancak bir kesimin ise daha çok yoksullaşmasına neden oluyor. Bizler Türkiye ve Kürdistan’da her kesimin sesini Meclis’e taşıyacağız. Eğer bugün savaş hayatımızın her anına yansıdıysa bunun çözümü elbette barışın sağlanmasıdır. Peki, barış nasıl sağlanacak? Elbette ki öncelikle tecridin ortadan kaldırılmasıyla. Sayın Abdullah Öcalan üzerinden ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılması ve görüşmelerin başlaması, kalıcı barışın kapılarını açacaktır. Cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalar son bulmalıdır. Tutsakların yaşadığı bütün sorunları ortadan kaldıracak, ifade özgürlüğünün önünü açan, insanların örgütlenme alanlarının baskı ve saldırı altına alınmadığı politikalar hayata geçireceğiz. Herkesin sözünü korkmadan, çekinmeden söyleyebileceği, emekçinin köle olarak çalıştırılmadığı, ucuz iş gücü olarak çalıştırılmadığı, ekonominin halkı aç bırakan değil, herkesin eşit şartlarda doyabileceği, yaşayabileceği düzene getirmek, gençlerin, çocukların gelecek kaygısı yaşamadan umutla hayal kurabileceği ve planlar yapabileceği, paralı eğitim ve sağlık değil, halk için eğitim ve sağlığın halka sunulabileceği çalışmalar ve projelerle Meclis’te olacağız. Rant için değil halkın çıkarları ve menfaati için Meclis’te olacağız. Kürdistan doğasını savaş alanına çevirenlere karşı, doğamızı yakıp yıkanlara karşı yeniden yeşertmek için Meclis’te olacağız.
Eşbaşkanlık sistemiyle yerelden yönetimi hayata geçirmeye devam edeceğiz. Kendi kentim yani Diyarbakır başta olmak üzere biliyorsunuz yerelde irademize kayyımlar atandı. Onlarca belediyemiz işgal altında ve halka değil ranta hizmet eden bir anlayışla yönetiliyor. Sur gibi bir gerçeklik var önümüzde. Yakıp yıktıkları, halkını göç ettirmeleri yetmemiş gibi bir de iradelerine el konuldu, hizmetsiz bırakıldı ve Sur ranta peşkeş çekildi. Silvan, Lice, Gever, Nusaybin, Şırnak gibi kentlerimizde savaş politikasıyla birlikte halkı yerinden etmeye çalıştılar. Halkımız direndi, hala direniyor ve iradesini teslim etmiyor. Biz de Diyarbakır başta olmak üzere tüm kentlerimizde yerel yönetimleri yeniden halkımızın hizmetine sunacak, çalışmaları bu yönlü sürdüreceğiz. Kentlerin sorunlarını, halkın yerinden taleplerini önceleyeceğiz. Eşit temsiliyetin inşasını sağlayacağız. Ülkeyi, kenti kadınların da yönetebileceği alanları ortaya koyacağız. Bugün Meclis tekçilik ve savaş politikasıyla yönetildiği için antidemokratiktir. Ancak biz çoğulcu politikalarımız ve renkliliğimiz Meclis’i değiştireceğiz. Elbette bunlar kolay olmayacak, hemen olmayacak ama olacak ve başaracağız. Bizim ilk günden beri amaçlarımız bunlardı, halka gittiğimizde yapacağımızı söylediğimiz şeyler bunlardı. Ancak siyaseti boğan tekti zihniyet, aktif çalışma yürüten arkadaşlarımızı tutuklayarak bu projeleri bu çalışmaları yapmamızın önüne geçmeye çalıştı. Ona rağmen birçok noktada değişim dönüşüm sağlamayı başardık. Buna devam edeceğiz.
* Son olarak seçmenlerinize dönük mesajınız nedir?
Meclis’e gideceğiz ve kayyımlarla, Kürtlere yönelik yok sayma politikalarıyla, doğa katliamlarıyla, rant politikalarıyla, kadın, genç, çocuk düşmanlarıyla, emek düşmanlarıyla, Kürt halkını statüsüz bırakmak isteyen zihniyetle, tecrit politikalarıyla, soykırımlarla, katliamlarla hesaplaşacağız. Bu bir hesaplaşma seçimi. Her oy AKP ve MHP’den sorulan hesaptır. Ve bizim Meclis’te olduğumuz her gün hesap soracağımız, halkımızın sesini taşıyacağımız gün olacaktır. Hep beraber kazanmayı, hep beraber başarmayı, hep beraber özgürlük halayını çekmeyi istiyoruz. Bunu başarma gücümüz var. Tüm halkımıza serkeftin.