Deprem bölgesinde şiddet arttı

  • 09:06 16 Mart 2023
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
HATAY - Depremin ilk günlerinden itibaren Hatay’da olan SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, deprem anından bu yana devletin koordinasyonsuzluğunun devam ettiğini belirterek, “Yaptığımız saha araştırmalarında kadına yönelik şiddetin arttığını gözlemliyoruz. Çocuklar bu depremde en fazla ihmal edilen kesim oldu. Kutuplaşma siyasetini teşhir etmek gerekiyor” dedi.
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük deprem 11 kentte ağır hasara neden oldu. Depremlerden en çok etkilenen kentlerden biri de adeta hayalet kente dönen Hatay’da çok sayıda insan yaşamını yitirirken, çok sayıda kişi de yaralandı. Binlerce binanın yıkıldığı ve yüzlercesinin ağır hasar alarak yıkılma tehlikesi taşıdığı kentte ise arama kurtarma çalışmalarına geç başlandı. Depremden sağ kurtulan yurttaşların ise barınma ve temel ihtiyaçları hala tam olarak karşılanmadı. Bazı siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin (STÖ) ve gönüllü yurttaşların dayanışmasıyla depremzedelerin ihtiyaçları karşılanmaya çalışılıyor. 
 
Depremin ardından ilk günden bu yana kentte bulunan ve yeniden inşa süreci içinde yer alan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce, değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Arama kurtarma yetersizdi’
 
Canan, depremin üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçtiğini ve ilk günden bu yana söylediklerini tekrar ederek, arama kurtarma çalışmalarının yetersiz olduğu için onlarca insanın yaşamını yitirdiğini söyledi. Canan, “Yapılaşmadaki ihmaller, önlem alınmaması, hiçbir uyarıda bulunup denetleme yapılmadı. Deprem sonrasında iyi bir yönetememe hali ortaya çıktı. Koordinasyonsuzluk vardı, ortada ne vali, belediye başkanı, AFAD yoktu. Buraya ikinci gün geldim. İnsanlar bize ‘Devlet yok, AFAD yok, arama kurtarma yok, yakınlarımız enkaz altında kaldı’ diye feryat ediyorlardı. Arama kurtarma çalışmaları dördüncü güne kadar yetersizdi. En kritik sürecin ilk üç gün olduğunu biliyoruz. Arama kurtarma çalışmaları üçüncü gün yoğunlaşmaya başladı. Çok büyük bir saha için yetersizdi” dedi. 
 
‘İnsanlar yaslarını tutamıyor’
 
Kentte yurttaşlarda hakim olan duygunun, kimliklerinden dolayı ötekileştirilme olduğunu dile getiren Canan, bu duyguyu sahada kendilerinin de bizzat yaşadıklarını kaydetti. Canan, “Hangi sokağa gitsek feryat figan. Zaten çok fazla kaybımız var, çok fazla insan kimsesizler mezarlığına gömüldü, çok fazla insan kayıp, hala bulunamadı. Bazı insanlar cenazelerini alabildi, bazıları alamadı. Buradaki insanlar hayatta kalma savaşından kaynaklı yaslarını bile tutamadı. Hala onunla uğraşıyoruz. Bir ayı geçeli bir hafta oldu ve çadır sorunu çözülemedi. Bize günde 10-15 tane çadır talebi geliyor, karşılayabilmemiz mümkün değil. Gelen birçok çadıra AFAD el koyuyor, nereye dağıttıklarını bilmiyoruz. Biz tam normalleşiyorduk ki ikinci depremden sonra evine girenler de giremez oldu. Korku psikolojik olarak arttı” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kadına yönelik şiddetin arttığını gözlemledik’
 
Birinci önceliklerinin sağlık ve barınma olduğunun altını çizen Canan şöyle devam etti: “Verdikleri çoğu çadır ne yaz ne de kış şartlarına uygun değil. Çadır verdiler diyelim, çadırın içinde bir malzeme yok ve ısınma sorunu yaşıyorlar. Şu an tek umudumuz doğa uyanıyor, havalar ısınmaya başladı ama biliyoruz ki sıcaklar döneminde insanlar çadırlarda çok zor koşullarda yaşayacak. Bunun dışında kadınlar ve çocuklar dışında ciddi sorunlar yaşıyor. Maalesef bütün büyük aileler bir arada yaşamaya başladı, bütün iş yükü kadınlar üzerinde. Yaptığımız saha araştırmalarında kadına yönelik şiddetin arttığını gözlemliyoruz. Çocuklar bu depremde en fazla ihmal edilen kesim oldu. Birinci sınıf öğrencileri okuma yazmayı unuttu. Hızlıca eğitim, sağlık ve kadınlar açısından önlemlerin alınması gerekiyor.” 
 
‘Çok fazla orantısız şiddet uygulandı’
 
Yeniden inşa sürecinde kentin dokusunun bozulmadan yapılması üzerinde duran Canan, bir duvar yazılamasında yer alan ırkçı cümleyi hatırlatarak, “Hatay, Arap’tır, Alevidir, Rum’dur, Hristiyan’dır, Ermeni’dir, Türk’tür, Kürt’tür. Hatay aslında çok kültürlü bir yer” diye vurguladı. Herkesin yeniden bir arada yaşama ortamının sağlanması gerektiğinin altını çizen Canan, şu uyarılarda bulundu: “Buradaki yapıyı bozma girişiminde bulunmamalılar. Devlet yok dedik ama devlet OHAL ilan ettikten sonra nereden geldiği belli olmayan askerlerle sokakları doldurdu. Çokça şiddet vakasına tanık olduk. Önüne geleni sorguya çekip orantısız bir şekilde şiddet uyguladılar. Bir mülteci şiddete uğradı, ona ilişkin arkadaşlarımız suç duyurusunda bulundu. Kimliğine el koymuşlar, elli tane birimi aradık, ama kimliğe kimin el koyduğunu bulamadık. Suriyeli mülteci yakınlarını kaybetmiş, şiddete maruz kalmış ve kimliksiz başka bir yere gitmek zorunda kaldı. Bu sürecin çok boyutlu belgelenmesine ihtiyaç var” sözlerine yer verdi. 
 
Uzun soluklu dayanışma çağrısı
 
 
Çok sayıda gazetecinin, sivil toplum örgütünün, siyasi partilerin sahada olduğunu aktaran Canan, bir süre sonra depreme dair belgelerinin toplanıp çok boyutlu bir raporun çıkarılması gerektiğini söyledi. Canan, “Hem yıkım, hem ölüm, hem de şiddet ve ihmaller boyutunun çıkarılmasına ihtiyaç var. Tabii bir de inşa sürecini konuşmaya başladığımız bu süreçte işimizin daha yeni başladığını çok uzun süreli bir yolumuz olduğunu, ilk günlerden bu yana halklar tarafından diğer uluslararası örgütler tarafından, kurumlar tarafından kurulan dayanışma seferberliğinin çok uzun süreli dayanışmaya ihtiyacı var.  Buradaki çiftçiyle dayanışarak, kadınların emeğini değerlendirerek, çocukların eğitimleriyle uğraşılarak,  sağlık örgütlerinin buraya uzun soluklu gelerek yeniden inşa sürecinde görev alması gerekiyor. Daha yeni başlıyoruz, Antakya, İskenderun, Samandağ ve Arsuz'un yeniden inşası için herkesi dayanışmaya bekliyoruz. Bütün deprem bölgeleri için geçerli” diye çağrıda bulundu.
 
‘Kutuplaştırma siyasetini teşhir etmek gerekiyor’
 
İktidarın ötekileştirme politikasına da değinen Canan, son olarak şöyle konuştu: “Bu iktidar uzun zamandır politikalarını kutuplaştırma üzerinden inşa ediyor. Bu depremde şunu gördük; bu kadar ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı siyasete karşı toplum bunu dinlemedi. Tüm kimlikler dayanıştı. Kendi koordinasyon alanımızda bile bunu gördük. Kimse burası kimin demedi. Kutuplaştırma siyasetine karşı birlik oldu. Antakya kutuplaştırma siyasetinin tutulmadığı nadir kentlerden birisi. Bizler kimin Hristiyan, Alevi, Sünni, Ermeni, Rum olduğunu bilmeyiz. Türbelerimiz insanların konakladığı ve yemek yaptığı yerler haline geldi, Kiliseler aşevi haline geldi, yıkılmayan camiler insanların barındığı yerler haline geldi. Havralar keza öyle. Bu fetvalar tutmadı, tutmayacak. Ama bu siyaseti teşhir etmek gerekiyor. Bir arada kardeşçe yaşama hakkımızı savunmamız gerekiyor.”