İHD’den cezaevleri raporu: S tipleriyle tecrit ağırlaştırıldı

  • 18:25 28 Haziran 2022
  • Güncel
 
ANKARA - İHD’nin cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu açıkladığı basın toplantısında konuşan İHD Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Ercan Yılmaz, “S Tipi Kapalı Hapishaneler ile tecrit sistemi daha da ağırlaştırılmıştır” derken, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise “İmralı Hapishanesi’ndeki mutlak tecrit kaldırılmalıdır” çağrısı yaptı.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu, Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladıkları raporu derneğin Genel Merkezi’nde yaptıkları basın toplantısı ile kamuoyuna açıkladı. Toplantıya İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD Merkez Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen ve İHD Merkez Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Ercan Yılmaz katıldı.
 
Raporda hak ihlalleri “yaşam hakkı”, “işkence ve kötü muamele iddiaları”, “sağlık hakkı”, “iletişim ve haberleşme hakkı”, “bilgiye erişim hakkı”, “disiplin soruşturmaları ve cezaların infazı”, “sevk talepleri ve sürgünler”, “adil yargılanma hakkı” ve “diğer baskılar” başlıkları altında aktarıldı.  Türkiye cezaevlerinde 651’i ağır hasta olmak üzere, toplam bin 517 hasta tutsağın bulunduğuna dikkat çekilen rapor, 901 tutsağın mektup, aile ve avukatları aracılığıyla yaptıkları aktarımları ile oluşturuldu.
 
‘Tutuklu sayısında ciddi artış var’
 
Rapordaki verileri aktaran Nuray, 2021 yılı içerisinde 15 yeni cezaevi yapıldığını belirterek, “Cezaevi kapasitesinin 30 bin 896 kişi arttırıldığı görülmektedir. Bu da göstermektedir ki Türkiye’nin mevcut iktidar anlayışı genel itibariyle insanları hapsetme üzerine bir gelecek tahayyülü öngörmektedir. 2021 yılı dâhil son 9 yıl verilerine göre mahpus sayısında ciddi bir artış eğilimi olduğu görülmektedir. 2020 yılındaki düşüş temel itibariyle küresel Covid-19 pandemisi bahane edilerek İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklik nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki mahpus sayısının ciddiyetini orta koymak için kamuoyunda ‘Rahşan Affı’ olarak bilinen ve 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu’nun hemen arkasından çıkarılan af öncesinde hapishanelerdeki toplam mahpus sayısı 70 bin civarında idi. Bugün hapishanelerde bunun 4,5 katına yaklaşık mahpus bulunmaktadır” ifadelerine yer verdi.
 
Sağlık hakkı
 
Hastaneye sevklerde kullanılan tek kişilik ve insanlık onuruna aykırı nakil araçlarının sağlık hakkı bakımından ciddi sıkıntıları beraberinde getirdiğini dile getiren Nuray, “Bu nakiller sırasında mahpusların temel ihtiyaçlarının dahi karşılanmamasına ek olarak, bu tek kişilik nakil araçlarını kullanmalarında ciddi sakıncalar bulunan hasta mahpuslar dahi bu araçlarla nakledilmeye devam ediliyor. Özellikle epilepsi ve astım başta olmak üzere akciğer hastalıklarını kötü etkileyen tek hücreli ring araçlarıyla sevke zorlama önemli hak ihlallerinden biri olarak öne çıkıyor. Sevklerde arama baskısını da buraya kaydetmeyi gerekli görüyoruz. Benzer biçimde atak geçirme riski bulunan veya kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpuslar tek kişilik yerlerde tutulmaktadır” dedi.
 
Nuray, “Gerek hapishane revirlerinde gerek hastanelerde, hasta mahpuslar gerçekten tedavi edilmek yerine ağrı kesici gibi geçici ve hastalık belirtilerini önleyici ya da ortadan kaldırıcı ilaçlarla baştan savılması da mahpuslar tarafından dile getirilen başka bir husustur. Ayrıca hapishane revirlerinde her zaman doktor bulunmuyor olması da önemli şikâyet konularından bir tanesi oluşturmaktadır. Bazı hapishane doktorlarının kelepçeli muayene dayatması ve asgari özeni dahi göstermemesi de kayıtlarımızda bulunuyor” sözlerine yer verdi.
 
Sevklerde yaşanan sıkıntılar
 
Nuray, yaşanan sağlık hakkı ihlalleri genel itibariyle şöyle özetledi: “Mahpus sayısındaki artış nedeniyle koğuşların aşırı düzeyde kalabalık olması, hasta mahpusları revire geç çıkarılması, revirlerden polikliniklere ve polikliniklerden 3’üncü basamak sağlık hizmetlerine sevk işlemlerinde uzun sürelerle sıra beklenmesi, yoğunluğu kaldıracak nitelik ve kapasitede sağlık hizmeti koşullarının olmaması, revirlerde her zaman doktor bulunmaması, bazı hapishanelerde güvenlik görevlilerinin kelepçeleri açmadığı ve hekimlerin de açılmasını talep etmemesi, hastane sevklerinin geç yapılması ya da hiç yapılmaması, sevklerde arama baskısı ve (özellikle astım hastalarını kötü etkileyen) tek hücreli ring araçlarıyla sevk zorlaması, ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemesi, gerek hapishane revirlerinde gerek hastanelerde, hasta mahpusların gerçekten tedavi edilmeyip (ağrı kesici gibi) geçici ilaçlarla baştan savılması, Adli Tıp Kurumu’nun tahliye kararlarını siyasi tutum izleyerek vermemesi, hastane raporlarının Adli Tıp Kurumu tarafından kabul edilmemesi, atak geçirme riski bulunan ve/veya kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusların tek kişilik yerlerde tutulması, temiz suya erişim sorunları bulunuyor.”
 
12 bin 500 kadın tutuklu
 
Cezaevlerinde tutulan çocuklar ve kadınların durumunu aktaran Nuray, “Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye hapishanelerinde 31 Mayıs 2022 tarihi itibariyle 10 bin 522 hükümlü ve bin 978 tutuklu olmak üzere toplam 12 bin 500 kadın mahpus bulunuyor. Bu mahpuslar 10 kadın kapalı ve 7 kadın açık hapishanesinde, ayrıca pek çok durumda diğer hapishanelerde kendilerine ayrılmış koğuşlarda kalıyorlar. Türkiye’deki 4 çocuk eğitim evi ile 8 çocuk kapalı ceza infaz kurumunda ise 12 ile 18 yaş arasında 670’i hükümlü ve bin 406’sı tutuklu olmak üzere toplam 2 bin 76 çocuk bulunmaktadır. 0-6 yaş aralığındaki bu sayının 345 olduğunu belirtmiştir. Kadınlar tarafından yapılan başvurularda çok sayıda işkence ve kötü muamele iddiası, sağlık hakkına erişim ihlali, iletişim ve haberleşme hakkının kullanılmasının engellenmesi, bilgiye erişim hakkının kullandırılmadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları öne çıkıyor. Ayrıca disiplin soruşturmaları ve cezaların infazı ile ilgili sıkıntılar, sevk taleplerinin yerine getirilmemesi ya da sürgün uygulamaları, kalabalık koğuşlar, aramalarda yaşanan sorunlar arasındadır”  bilgilerini paylaştı.
 
‘LGBTİ+’lar ciddi ayrımcılık yaşıyor’
 
Cezaevlerinde ayrımcılığın en ağırını LGBTİ+’ların yaşadığını dile getiren Nuray, “Bu mahpusların özel ihtiyaçlarının karşılanacağı koşullar yoktur ve bu yönde bir politika da mevcut değildir. Hapishanelerde görevli olan personellerin de bu konu da eğitimi bulunmamaktadır. Mevcut iktidarın LGBTİ+’lara açık alanda nefret söyleminden hareketle LGBT+’ların hapishanelerde nasıl bir muameleye maruz kaldığını tahmin etmek güç değildir. LGBTİ+’lar hapishanede ayrımcılığa, aşağılamaya, tecride, istismara, cinsel taciz ve tecavüze, hakarete, kötü muameleye ve işkenceye uğramaktadırlar. LGBTİ+ mahpuslar tek kişilik yerde tutulduklarında ağır tecrit koşullarına da maruz kalıyor. Bu mahpusların bir araya gelebilme, sosyalleşebilme, sohbet ve spor faaliyetlerine katılma hakları da engellenmiş oluyor. Bu durum hem fiziksel hem de ruhsal olarak eziyet halini alıyor. Adalete erişimde de adil yargılanma hakkına sahip değiller. Burada da gerek mahkeme heyeti tarafından ayrımcı uygulamaya uğramaktadırlar. Yine adalete erişimde destek alma noktasında eksik bırakılıyorlar ve homofobik, transfobik söylemlere maruz kalıyorlar” şeklinde konuştu. 
 
‘52 tutuklu yaşamını yitirdi’
 
Merkez Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Ercan Yılmaz da 2021 yılında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri aktardı. Ercan, “Türkiye hapishanelerinde 2021 yılı içerisinde 52 tutuklu yaşamını yitirmiştir. 2021 yılı içerisinde 13 mahpusun intihar ettiği iddia edilmiştir. Devletlerin, bazı özel koşullar altında, kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Dolayısıyla hapishanelerde intihar vakaları da temel itibariyle yaşam hakları ihlallerinden biri olarak ele alınmalıdır. Son yıllarda hapishanelerde yaşanan intihar vakalarının artması da hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri ile çok yakından ilişkilidir. 15 tutuklu, Covis-19 virüsü nedeniyle hayatını kaybetmiştir. 18 tutuklu ağır hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmiştir ve tutuklulardan 5’i kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetmiştir. 5 tutuklu şüpheli nedenlerle hayatını kaybederken 1 tutuklunun ölüm nedeni açıklanmamıştır” diye belirtti.
 
Çıplak arama
 
Çıplak arama gibi istisnai uygulamalar dahi son yıllarda mevzuat hükümleri gerekçe gösterilerek yaygınlaştırdığına dikkat çeken Ercan, “Çıplak arama ve zorla soyma fiilleri kişinin mahremiyetini ihlal eden, moral değerlerini, sosyal kimliğini hedef alan, ruhsal bütünlüğüne zarar veren ve cinsel şiddet boyutlarına ulaşan işkence fiilleri olarak icra edilmektedir. Oysa ‘Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları’nda da (Nelson Mandela Kuralları) yer verildiği gibi aramalar, insanlık onuruna ve aranılanların mahremiyetine saygılı olacak şekilde ve aynı zamanda ölçülülük, yasallık ve gereklilik ilkeleri çerçevesinde yürütülmeli” dedi.
 
‘Çıplak arama eril şiddet biçimidir’
 
Çıplak arama uygulamasının işkence suçu kapsamında ve eril bir şiddet biçimi olduğunu hatırlatan Ercan, “Başta kadınlara yönelen özelliği dikkate alındığında, özellikle işkence görenlerin maruz kaldıkları olaylarla mücadele edilmesi, yaşamak zorunda kaldıkları olumsuzlukların kabul edilemezliğinin önemle vurgulanması, toplumsal cinsiyete bağlı eşitsizlikleri şiddetlendiren bu tür uygulamaları da gözeterek kadınların, erkek egemen toplumda hakları gözetilmesi gereken bir grup olarak değerlendirilmesi de önem kazanmaktadır” ifadelerini kullandı.
 
‘Tecrit, birleşmiş milletler ve infaz kanununa aykırıdır’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde uygulanan tecride vurgu yapan Ercan, “İmralı’da bulunan mahpuslar için daha önce de açlık grevleri yapılmış, bu grevlerin etkisi ile tecrit geçici olarak kaldırılmıştır. Ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüş yasakları yeniden devreye girmiştir. Bu durum BM Mandela Kuraları’na, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırıdır” sözlerine dikkat çekti.
 
Tecridi derinleştiren cezaevleri
 
Rapora dair bilgileri aktarmaya devam eden Ercan, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye genelinde 14 F tipi, 13 Yüksek Güvenlikli, 5 de S tipi cezaevinin olduğunu söyledi. Ercan, “Bu hapishanelerin ortak yanı mahpusların tek veya üç kişi olacak biçimde yaşamlarını devam ettirmek zorunda oluşlarıdır. F tipi ve Yüksek Güvenlikli hapishanelerin uygulamaya konulması akabinde uzmanlar ve hak savunucuları tarafından siyasi iktidarlara yapılan uyarıların haklılığı ortaya çıkmış, bu hapishanelerde tutulan mahpusların yaşam hakkı başta olmak üzere; sağlık hakkı, aile ve özel hayata saygı hakkı, avukat ile görüşme ve haberleşme hakları sürekli bir şekilde ihlal edilerek infaz yasasına aykırı uygulamalar meydana gelmiştir. İmralı tecridinin bir yansıması olarak açılan ve mahpusları izole eden F tipi hapishanelerin uygulanmaya başlaması akabinde bu tip hapishanelerin mahpusların fizyolojik ve psikolojik durumlarına olan olumsuz etkileri tartışılıyorken, yeni açılan Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishaneler ve S Tipi Kapalı Hapishaneler ile tecrit sistemi daha da ağırlaştırılmıştır” bilgisini aktardı.
 
‘Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı’
 
Ercan’ın ardından konuşan Öztürk Türkdoğan, Öcalan üzerindeki tecridin biran önce kaldırılması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti: “İmralı hapishanesinde tutulan Öcalan ve diğer mahpusların, infaz kanunundan kaynaklı aileleriyle görüşme hakları var. Bu hakkın kullandırılması gerekir. 2019’dan bu yana sürekli görüş yasakları kararları alınıyor. Çeşitli bahanelerle sürekli iletişim cezası veriliyor. Kullanamadığı bir hak söz konusuyken nasıl disiplin cezası verilebiliyor anlamak mümkün değil. İnfaz savcılarının ve hâkimliklerinin keyfi disiplin cezalarını iptal etmesi gerekir. Herkesin dokunulmayacak hakları olduğu unutulmamalıdır. Hakkın özüne kimse dokunamaz ve bunun Türkiye’ye maliyeti çok ağırdır. İmralı Hapishanesindeki mutlak tecrit kaldırılmalıdır.”