‘Gazetecilerin tutuklanması hukuki değil, siyasidir’

  • 11:03 23 Haziran 2022
  • Güncel
 
DİYARBAKIR - 16 gazetecinin tutuklanmasına ilişkin TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın hazırladığı raporu açıkladığı basın toplantısında konuşan dosya avukatı Resul Temur, dosya savcısının İzmir’e tayininin çıktığını hatırlatarak, “Bu karar sonucunda savcının Diyarbakır değil de Bismil savcısı olduğunu öğrendik. Dosyanın hukuki bir dosya değil siyasi bir dosya olduğunu anladık” dedi.
 
Diyarbakır’da 16 Haziran’da tutuklanan 16 gazeteciye ilişkin Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık hazırladığı raporu, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve dosya avukatlarından Resul Temur ile birlikte Diyarbakır Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda basın toplantısında kamuoyu ile paylaştı.
 
‘Türkiye hukuk devleti değil’
 
Toplantıda konuşan Ahmet, Kürt basınının sürekli sansürle karşı karşıya kaldığını ifade etti. Ahmet, "Eskiden kurşunlar ile gazeteciler katlediliyordu. Ancak şimdi diri diri cezaevlerine atılıyor. Gelinen noktada şunu görüyoruz Türkiye hukuk devleti değil, kanun devleti de değil” dedi. Ulusal basın kuruluşlarında çalışanların dayanışmadan uzak duruşuna değinen Ahmet, “Kürt gazeteciler ile dayanışabilirlerdi. Tutuklanan gazeteciler yaptıkları mesleki faaliyeteler kapsamında suçlandılar. Dosya savcı ile görüşmek istedim ancak 'yoğunluktan' kaynaklı bu görüşmenin olamayacağını söyledi. Ancak şunu söyleyebiliriz ki elbet bu dönem kapanacak ve bu süreci bu hale getirenler gerekli cevabı alacak ve yargılanacaklardır” ifadelerini kullandı.
 
‘Dosyaya erişmemiz engellendi’
 
Gazetecilerin gözaltına alınma ve tutuklanma sürecini anlatan Avukat Resul Temur da, “Savcı ile yaptığımız görüşmede ilk etapta 'gizlilik kararı' olmadığını söyledi. Ancak ‘gizlik kararı’ için hakimliğe talepte bulunduklarını belirtti. Dolayısıyla soruşturma dosyasına erişmemiz ilk günden engellendi. 8 günlük gözaltı sürecinden sonra hakimliğe çıkarılması beklenen gazeteciler adliye içerisine alınmadılar ve gözaltı otobüslerinde tutuldular. Ancak gazetecilerin ve dosya avukatlarının itirazı üzerine adliye binasına alındılar” diye konuştu.
 
‘Gazetecilerin kullandığı dil soruldu’
 
Savcılıkta gazetecilerin ifadelerinin “kendi ifade etme” biçimi ile değil, savcının ifade biçimi ile tutanaklara geçtiğini belirten Resul, “Gazetecilere yönelik suçlama konusu yapılan şeyler katıldıkları programlar, kullanmış oldukları dil oldu. Savcılık makamı ile konuştuğumuz zaman bize sadece soracağı soruları gösterilebileceğini söyledi. Bununla beraber tüm gazetecilerin ifadeleri alındıktan sonra tutuklamaları talep edildi. Savcılık makamı sorgulama sonucunda değil daha önce hazırlanmış olan tutanaklar ile tutuklanmaları talep etti. Sorgu hakimi gazetecilere kullandıkları dil konusunda ilk etapta soru sordu. Ancak daha sonra dosyada bulunan açık ve gizli tanığın ifadelerini sordu. Ancak tüm bu ifadelerin yargılanma sürecinde boşa çıkarılacağını biliyoruz” sözlerine dikkat çekti.
 
‘Dosya siyasidir’
 
Dosya savcısının çıkarılan kararname ile İzmir’e gönderildiğinin altını çizen Resul, konuşmasına şu sözler ile devam etti: “Bu karar sonucunda savcının Diyarbakır değil de Bismil savcısı olduğunu öğrendik. Dolayısıyla bu savcının neden Diyarbakır’da bulunduğunu bilmiyoruz. Bununla beraber dosyanın emniyetten çıktığını ve hukuki bir dosya değil siyasi bir dosya olduğunu anladık.”
 
‘Dayanışma içerisinde olmak gerekir’
 
DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ise dayanışma içerisinde olan herkese teşekkür ederek sözlerine başladı. AKP-MHP iktidarının basına yönelik baskısının her geçen gün arttığına değinen Dicle, “Bu tutuklamaların amacının tamamen özgür basını bitirmek olduğunu biliyoruz. Önümüzdeki günlerde Meclis’e getirilmeye çalışılan ‘Dezenformasyon Yasası’ daha doğrusunu ‘sansür yasası’ ile özgür basın çalışmalarının önü kapatılmaya çalışılacak. Bundan kaynaklı hepimizin birlikte ses çıkarması gerekiyor.  Arkadaşlarımızın ilk duruşmasına kadar bu sesi daha fazla haykırmak ve dayanışma içerisinde olmak gerekiyor” dedi.
 
‘Kürt illerinin devletin ‘pilot bölgesi’ olduğunu biliyoruz’
 
Açıklanan raporda gazetecilik faaliyetlerinin “örgüt üyeliği” kisvesiyle suçlama konusu edildiği belirtilirken, “Ve bir kez daha Kürt gazetecilerin sesi kısılmaya çalışılıyor. Biz bu karanlık strateji biliyoruz, buna aşinayız. Kürt illerinin devletin, iktidarların karanlık stratejilerinin adeta ‘pilot bölgesi’ bölgesi olduğunu biliyoruz. Burada gerçekleşen her hukuksuzluğun yarın Türkiye’nin batısında da yapılacağını biliyoruz. Diyarbakır sokakları abluka altına alınmışken, bütün bölgede fiili bir OHAL hali yaşanırken, bunun sadece oraya özgü olmayacağını da biliyorduk ve uyarmıştık. Şu anda Batının sessiz çoğunluğu olan bizler bunu Gezi direnişleri sırasında deneyimledik. ‘Allah’ın lütfu’ haline getirilen 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasının ardından Kürt illerinde yaşatılan karanlığın tüm ülkenin üzerine çöktürülmesiyle gördük. Ve şimdi bugün bir kez daha Kürt gazeteciler nezdinde yaşanan her şey hem var olanın hem de gelecekte herkes için olacakların habercisidir” ifadeleri kullanıldı.
 
‘Mesleki faaliyetler suçlama konusu yapılamaz’
 
Raporun devamında şu ifadelere yer verildi: “ Yani burada yazılan, anlatılan ‘bizim hikayemizdir’ Örgüt üyeliği için somut delil aramayı çoktan terk eden yargı pratiğinin, iltisak ve kanı ile hüküm oluşturmasının, bölgenin sosyolojik ve tarihsel gerçekliğini okumaktan uzak dar kanuni yorumların gazetecilik alanını daha da boğacağı bir gerçektir. Aynı zamanda bölgedeki gazetecilerin gazetecilik anlayışının da bu tarihsel bağlamdan kopuk, egemen güç merkezli gazetecilik anlayışı ile çatışacağı açıktır. Bunca yıllık gazetecilik ve mesleki faaliyetlerim nedeniyle her devrin ‘teröristi’ olmanın deneyimimle, bu soruşturmada ileri sürülen suçlamalarla ilgili söyleyeceğim tek şey; siyasi iklim doğrultusunda rehin alınan gazeteci arkadaşlarımız için bir ke daha suç icat edilmiş olduğudur. Gazeteci arkadaşlarımızla ilgili söyleyeceğimiz, saray rejiminin suç düzeninden yana olmayan herkes kadar ‘terörist’ olduklarıdır. İktidarların, gücü eline geçirmenin kibri ile iddia ettiğinin aksine gazetecilik suç değildir. Mesleki faaliyetler herhangi bir suçlamanın gerekçesi olamaz. Hiçbir somut eylem göstermeden sadece çalışılan mecralarla ilgili birtakım dedikodular, söylentiler üzerinden suçlama yapılması ifade ve basın özgürlüğüne aykırıdır.
 
Tutuklanma gerekçeleri itirafçı ifadelerine dayanmaktadır
 
Tutuklama kararları, somut herhangi bir delille desteklenmeyen ve gazetecilerle ilgili hiçbir somut bilgi içermeyen gizli tanık ve itirafçı ifadelerine dayanmaktadır. Bu haliyle tutuklama kararlarının Saray Rejiminin kendi çıkardığı kanunlara bile aykırıdır ve genel uygulamaya uygun olmadığı görülmektedir. Ayrıca hem AHİM hem AYM hem de Yargıtay kararlarına göre şiddete çağrı ve teşvik olmadığı sürece propaganda suçunun oluşmayacağı sabitken tutuklama kararlarında bu kararlara aykırı en küçük bir tespit dahi yoktur. Bugün bu rapor kapsamında ele alınan tüm ihlaller, yarın iktidar yanlısı olmayan her yurttaş ülkenin için de geçerli olacak. Yurttaşlar sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör örgütüne üye oldukları suçlamalarıyla yargılanacaklar.
 
Sansür yasası ile hak ihlalleri artacaktır
 
Sosyal medyaya düzenleme getireceği yalanıyla Meclis’ten geçirilmesi planlanan ve var olan sessizlik ortamını daha fazla genişletmeyi ve derinleştirmeyi amaçlayan Sansür Yasası ile bu durum bir kez daha kurumsal hale getirilecek. Gazetecilerin haber yapma, yurttaşların haber alma ve haber olma hakları engellenecek. Saray’ın iddia ettikleri dışında gerçeğe erişimin önüne ket vurulacak. Son olarak, Sansür düzenlemesinin yasalaşması halinde basın özgürlüğün daha da kısıtlanmasıyla Kürt gazetecilerin özelinde gözlemlediğimiz benzer hak ihlallerinin daha da artacağını söylemek yanıltıcı olmaz.”