Gazeteci Gülşen Koçuk: Gücümüz onları korkutuyor
- 09:01 23 Haziran 2022
- Güncel
Şehriban Aslan
DİYARBAKIR - Tutuklanan meslektaşlarına dönük konuşan ve 8 gün boyunca gözaltında olan JINNEWS editörü Gülşen Koçuk, “Karşımızda bir ordu büyüklüğünde ana akım medya var. Buna karşı bizim nicelik olarak değil nitelik olarak gücümüz onları korkutuyor ve bundan kaynaklı bu saldırı gerçekleştiriliyor” dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 8 Haziran’da evlere ve iş yerlerine yapılan baskınla 20’si gazeteci olmak üzere 22 kişi gözaltına alındı. Uzatılan 8 günlük gözaltı süresinden sonra 15 Haziran'da adliyeye çıkarılan ve aralarında yer alan JINNEWS haber müdürümüz Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya (MA) Ajansı Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Zeynel Abidin Bulut, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin çıkarıldıkları mahkemece “örgüte üye olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklandı.
Gözaltında bulunan ve ardından adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılan JINNEWS editörü Gülşen Koçuk, gazetecilere dönük yapılan baskıyı ve saldırıyı değerlendirdi.
‘Ne yaparlarsa yapsınlar gelenek sürdürülüyor’
AKP ve MHP iktidarının uzun süredir toplumun muhalif kesimine saldırılarını sürdürdüğünü söyleyen Gülşen, böyle bir süreçte bu baskı ve şiddet politikalarını teşhir eden az sayıda basın kuruluşunun olduğunu belirtti. Gülşen, “Bölgede yayın yapan JINNEWS, Mezopotamya Ajansı ve birkaç basın kuruluşu var. Bunun üzerinden de iktidarın şiddet uygulamalarını gösterecek basın kuruluşlarına yönelmek iktidar için en kesin çözüm olarak karşımızda duruyor. Ancak bundan öncesinde gerçekleştirilen baskı ve kapatma uygulamaları da gösterdi ki; bir kurumu kapatmakla, eşyalarına el koymakla o kurum kapanmaz ve gazeteciler susmaz. Gazetecilere ve özgür basına dönük baskının son bulmayacağını tekrar gördük. 2011 yılında yine özgür basın geleneğine dönük ‘KCK basın operasyonu’ adı altında bir saldırı gerçekleşti. Fakat gazeteciler açısından yine değişen bir şey olmadı çünkü gelenek yine devam etti” dedi.
‘Gazetecinin alınması kötü muameledir’
İktidarın, baskısını sürdürdükçe özgür basının yazmaya devam edeceğini kaydeden Gülşen, “Erkek ve devlet şiddeti sürdükçe özgür basın yazmaya devam edecek. Yazmaya devam ettikçe de iktidarlar saldırmaya devam ediyor, müdahale ediyor. Bu saldırıların birini de 8 Haziran sabahında yaşadık. Gözaltına alındığımız da ‘fiziksel şiddete maruz kaldınız mı, herhangi bir kötü muamele gördünüz mü’ şeklinde sorular sordular. Fakat gazetecinin işini yapmasına engel olmak da kötü muameledir. Sadece yaptığı haberleri gerekçe göstererek onun mesleğini kriminalize etme şeklinde bir girişiminiz olamaz. Bunu yapmak kötü muameledir, bunu yapmak hak ihlalidir” sözlerine yer verdi.
'Ana akım medyaya karşı özgür basın'
Gözaltında bulunan ve ardından tutuklanan meslektaşlarının yaptıkları haberlerin, çektikleri ve sundukları programlarının suç teşkil etmediğini belirten Gülşen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Karşımızda bir ordu büyüklüğünde ana akım medya var. Buna karşı bizim nicelik olarak değil nitelik olarak gücümüz onları korkutuyor ve bundan kaynaklı bu saldırı gerçekleştiriliyor. Bu saldırının ardından avukatlarımızın dahi ulaşamadığı bilgiler ana akım medya üzerinden paylaşılması saldırının ve oluşturulmak istenen algının açık göstergesiydi. Yani bizim gazeteciliğimizi kendilerine göre esnetip, eğip bükerek kriminalize etme girişimlerinin olduğunu açık bir şekilde gördük. Yani gazetecilik bir ideolojinin, bir iktidar yapısının kendi düşüncesine göre şekillendireceği bir meslek değildir. Sürekli hukukun, siyasetçinin dokunulmazlığı vardır deniliyor ama aslında dokunulmazlığı olması gerekenlerin başında gazetecilik geliyor. Ama böyle bir iktidar sistemi içerisinde toplumun hiçbir kesiminin dokunulmazlığı olmadığı gibi gazeteciliğin de yok. Fakat biz zaten bir şeyleri yazıp çizerken, hakikati konuşurken bu amacımız sebebiyle hedef olacağımızı biliyorduk.”
‘Amasız fakatsız mücadele sürdürülmeli’
Tutuklanan 16 meslektaşı için mücadele edeceklerine dikkat çeken Gülşen, onların kalemini, klavye ile kamerasını yerde bırakmayacaklarını ve onlar çıkana kadar onların yerine de gazetecilik yapacaklarını söyledi. Farklı cezaevlerinde tutulan 60 gazeteciyi anımsatan Gülşen, “Önce onlar için mücadele ediyorduk şu an hepsi için mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi amasız, fakatsız sürdürmek gerektiğini bir kere daha gördük. Mesele Kürdistan’daki gazeteciler olunca susmamak gerekiyor, ‘ama’ ve ‘acabayı’ kullanmamak gerekiyor. Çünkü 2016 darbe girişimi süreci bu ülkede bir şekilde kendi mücadelesini yürüten, kendi alanında gazetecilik faaliyeti yürüten hiç kimsenin güvenli alanda olmadığını gösterdi. Yani siz iktidara hizmet ediyorsanız iyi, hoşsunuz ama iktidarın karşısında duruyorsanız ve yaptıklarını teşhir ediyorsanız o zaman iktidar size her türlü saldırı ve argüman ile yönelir. Böylesi bir dönemde dayanışmanın da aslında cesaret işi olduğunu bize gösterdi. Bu cesareti gösteren o kadar devasa bir kesim vardı ki o dayanışmadan büyük bir güç aldık. Dayanışma bizi büyütür ve bu karanlıktan aydınlığa çıkmamızı sağlar. Her dayanışma bizim için ayrı değerliydi. Bu dayanışmanın bundan sonra olması da çok önemlidir. Her bir gazeteciyi özgürleştirene dek bunu sürdürmek gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
‘Tehditler dahi saldırının parçasıydı’
Gülşen, başından itibaren yaptıkları mesleğin suç olmadığını vurgulayarak şöyle konuştu: “Bize ilişkin bir soruşturma dahi açmayı gerektirecek bir dosya ile karşı karşıya olduğumuzun farkındaydık. Tabi bize yönelik muamele bu şekilde değildi. Bizi suçlu psikolojisine iten ve amaçlayan kimi uygulamalar da yaşadık. Bunlardan bir tanesi erkek arkadaşlarımızın gözaltı süresinin uzatılması için adliyeye giderken kelepçelenmesi oldu. Avukatların tepkileri sonucu kelepçeler açıldı. Bunun yanı sıra adliyeye götürüldüğümüzde kelepçe takılmakla tekrar tekrar tehdit edildik. Bu tehditler dahi aynı saldırının birer parçasıydı. Bireysel refleks değildi. Arkadaşlarımızın tutuklanmış olması da suçlama konusu yapılabilecek bir şey olmadığını biliyorduk ve bu bilinçle gözaltı süresini geçirdik diyebilirim.”