TJA’dan mülteci kadın ve çocuklar için dayanışma çağrısı

  • 14:53 20 Haziran 2022
  • Güncel
DİYARBAKIR - Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin açıklama yapan TJA, göç etmek zorunda kalan insanlar arasında en çok kadın ve çocukların hak ihlaline maruz kaldığını belirterek, mülteciler için dayanışma çağrısında bulundu.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA), 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yayımladı. Dünyada yaşanan iç ve dış savaşlardan dolayı artan ekonomik ve politik sorunlar nedeniyle insanların yerinden göç etmek zorunda kaldıklarını dikkat çekilen açıklamada, Türkiye ve Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan benzer sorunlardan dolayı göç oranlarında önemli oranda artış söz konusu olduğunu vurgulandı. 
 
‘Göçmenler hayatta kalmak için göç ediyorlar’
 
Açıklamanın devamında, “2011 yılında Suriye iç savaşının başlaması, DAİŞ in Kürdistan topraklarına saldırması ile birlikte Kürdistan ve Türkiye büyük bir göç dalgası ile karşılaşmıştır. Bugün tüm dünyada yerinden, evlerinden edilen, mülteci haline gelen insan sayısında büyük artış gerçekleşmiştir. 2022 yılı itibariyle tüm dünyada 300 milyona yakın göçmen bulunmaktadır. Göçmenler; savaştan kaçmak, yoksulluk ve baskılardan kurtulmak, hayatta kalmak için göç etmek zorunda kalıyorlar. Devletlerin savaş politikaları, siyasi baskılar, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalma, ekonomik ve ekolojik krizin yarattığı açlık ve yoksulluk gibi nedenlerle ülkelerini terk eden göçmenler, gittikleri ülkelerde de şiddet görmeye ve haklarından mahrum bırakılmaya devam ediliyorlar” denildi.
 
‘Mülteci kadın ve çocuklar şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor’
 
Göçlerden dolayı en fazla kadın ve çocukların hak ihlaline uğradığı ifade edilen açıklamada, “Dünyadaki mültecilerin ve sığınmacıların yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyete dayalı çok ciddi şiddet biçimleriyle ve sorunlarla karşılaştıkları görülmektedir. Göç yolunda göç edilen ülkede kadınlar şiddetin her türlüsüyle karşı karşıya kalmaktadır. Günlük hayatta cinsel istismar, taciz ve tecavüz tehdidinin yanı sıra fuhuşa zorlanmak, istemedikleri kişilerle zorla evlendirilmek gibi istismarlara maruz kalmaktadırlar. Mülteci olmanın, savaştan, zulümden kaçmış olmanın tüm dezavantajlı durumlarıyla her türlü cinsel şiddet türüyle karşı karşıyadırlar. Ekonomik krizlerden kaynaklı yoksullaşmayı yine en derin şekilde hisseden ve yaşayanlar mülteci kadınlardır. Mülteci kadınlar yoksulluk ve statüsüzlükten kaynaklanan yedek işgücü, enformel ve güvencesiz işlerde istihdam edilmişlerdir. Mobbing şiddet ve istismar döngüsünde ucuz işgücü olarak çalıştırılmak şiddetin bir başka boyutudur. Mülteci kadınlar için başka bir önemli sorun ise anadildir. Bu durum kadınların günlük hayatta kendilerini daha güvensiz hissetmelerine yol açmaktadır, şiddet gördüklerinde başvurabilecekleri alternatif dayanışma zeminlerin oluşmasını engellemektedir” diye kaydedildi. 
 
Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi:
 
“Mülteciler ve sığınmacılar çoğu zaman mevcut iktidarın siyaset anlayışında birer politika malzemesi olarak kullanılmakta ve bir argüman haline getirilmektedir. Yine aynı şekilde iktidara muhalefet etmek isteyen diğer benzer ittifakların karşı bir politika malzemesi olarak kullanması nedeniyle ırkçı ve nefret söylem ve eylemlerine maruz kalan mülteciler hedef edilmektedirler. Türkiye’ye göçmek zorunda kalan sığınmacıların gelme süreçleri dünya devletlerinin iktidar savaşının sonucudur. Bundan dolayıdır ki mülteci ve sığınmacı sorunu değil, devletlerin savaş sorunu tartışılmalıdır. Göçmen ve sığınmacı sorunu değil göçmen ve sığınmacı politikaları sorunları sonucu kadınlar, kız çocukları birçok hak ihlaline maruz kalmaktadır. Türkiye’nin savaş politikaları Rojava’da demografyayı değiştirme girişimleri, DAİŞ’e olan ideolojik yaklaşım mevcut göçmen krizini derinleştirerek bir insan hakları sorunu haline getirmiştir. Kürt halkına ve onun topraklarına dönük olarak Kürdistan'da Kürtlerin yaşadığı bölgelerde savaş çığırtkanlığını ve bölge genelinde de yayılmacı ve saldırgan dış politikasını sürdürmekte olan iktidar bölgedeki mülteci krizinin esas sorumlusudur. Koz olarak kullanılan göçmenler bugün Türkiye sınırlarında bir insanlık dramı olarak derin hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Ortadoğu'da demokratik modernitenin bir yaşam inşası olarak 3.yolun esas alınması, Kürt sorununun çözülerek demokratik ulus ilkesine göre yaşamın kurulması mevcut mülteci-sığınmacıların yaşamış olduğu sorunlarının panzehiri olacaktır.  
 
Dayanışma çağrısı
 
Tüm halkların sömürüsüz bir arada yaşaması için tüm kamuoyunun göçmen politikalarına insan hakları temelinde yaklaşım göstermesi farkındalık yaratması demokrasinin temel gereklerindendir. Bu temelde sosyal medyadaki söylemler ve siyasilerin beyanlarındaki ırkçı nefret söylemlerinin teşhir edilmesi, demografik değişim ve asimilasyon politikasından uzak, statülü olarak yerleştirilmesi, göçmenlerin-sığınmacıların eğitim, sağlık, adalete erişim, güvenceli çalışma, barınma gibi haklarının sağlanması, haksız gözaltılar ve sınır dışı uygulamalarının son bulması, göçmenlerin-sığınmacıların ucuz iş gücü muamelesi görmesinin engellenmesi, göçmen-sığınmacı kadınların maruz kaldığı erkek şiddetini bir zulüm çeşidi olarak görüp iltica nedeni olarak kabul eden İstanbul Sözleşmesi uygulanması için daha çok mücadele etmemiz gerektiğini vurguluyor ve kadın dayanışmasını büyütmek için tüm kadın örgütlerine çağrı yapıyoruz.”