Kadınların gündemi tecrit ve cezaevleri

  • 09:02 20 Haziran 2022
  • Güncel
Marta Sömek 
 
İSTANBUL - TJA’nın “Mahpusta Kadın Olmak” çalıştayına dair ajansımıza konuşan DBP PM üyesi Yüksel Mutlu, “Tecridin sonlanması demek bizim kadın özgürlük yürüyüşümüzde yol almamız demek. Kadınlarda böyle bir güç ve enerji var. Kadınlar bir an önce bunun çözülmesini istiyor” diyerek önümüzdeki günlerde kadınların ana gündemlerinden birinin cezaevleri olacağını belirtti.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA), 11 Haziran’da “Mahpusta Kadın Olmak” konulu çalıştay yaptı. Gün boyunca dört oturum şeklinde süren çalıştaya, çeşitli sivil toplum örgütlerinden kadınlar, hukukçular, kadın örgütü temsilcileri, siyasetçiler ve Kadın Meclisleri, feminist aktivistler, gazeteci kadınlar, hak savunucusu kadınlar, Barış Anneleri İnisiyatifi ve Adalet Nöbeti’ndeki tutsak yakınları katıldı. Çalıştayın birinci oturumunda, “70’lerde, 80’lerde, 90’larda Mahpus Kadın Olmak”, ikinci oturumunda “Dünden Bugüne Mahpushaneler”, üçüncü oturumunda “Mahpushanelerde Hak İhlalleri” ve son oturumunda ise “Ne Yapmalı ve Çözüm Arayışları” başlıklarında sunumlar, konuşmalar ve tartışmalar yapıldı. Çalıştayda cezaevlerindeki hak ihlalleri, hasta tutsaklar, Aysel Tuğluk ve ağırlaşan tecridin yanı sıra kadınlar gün boyunca tutsaklık süreçleri ile direnişlerini de anlattı. Çalıştayın sonunda ise “Ne Yapmalı ve Çözüm Arayışları” başlıklarında forum yapılarak, çözüm odaklı çalışma ve kampanyalar üzerine konuşuldu.
 
Çalıştayın Hazırlık Komisyonu’nda yer alan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyesi Yüksel Mutlu, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
Acılı coğrafyada tutsak olmak…
 
Cezaevlerinin uzun yıllardır Türkiye tarihinde kanayan bir yara olduğunu belirten Yüksel, “Siyaset yapanların, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, kadınların, gençlerin ve hepsinin de bundan etkilendiği bir tarihi yaşadık” dedi. Türkiye’nin “darbeler ülkesi” olduğunu dile getiren Yüksel, “Bu darbelerden sürekli muhalefet eden, demokrasiyi ve barışı savunan, sorunların çözümünü, kadınların kurtuluşunu savunan insanların mapushanelere konulduğu, hapishanelerde tutulduğu, uzunca yıllar haklarının ihlal edildiği bir coğrafyada yaşıyoruz” yorumunu yaptı. Acılı coğrafyada tutsakların, cezaevlerini sürekli toplumun gündeminde tutmaya çalıştığına değinen Yüksel, “Dışarıdakiler içeridekilerin gündemini değil, içeridekiler kendi gündemlerini bizim hayatlarımıza koydular. Bu çok ironik, özeleştiri vermemiz gereken bir mesele” sözlerini kullandı.
 
Çalıştay konuları ve tartışmaları
 
Bir günlük planladıkları çalıştay konularının “darbeler ülkesi olan coğrafyada” kanayan bir mesele olduğunun altını çizen Yüksel, “Kimliğiniz, inancınız, her şeyiniz bir kimlik meselesi ve bu kimliklerden de azade değiliz. Türkiye’deki sistem erkek, Türk ve Sünni olmak, teklik yani ulus devlet üzerine kurulu. Bunun dışındaki farklılıkları reddeden bir anlayış var. Çalıştayda da içeri kapatılan kadınlar üzerinde bunların nasıl bir etkisi var ve biz ne yapmalıyız üzerine tartıştık” sözleriyle yürüttükleri tartışmaları anlattı. Yüksel, “Mahpusta kadın olmak” çalıştay başlıklarına dair şunları kaydetti: “70’lerde kadınların bunu nasıl deneyimlediği, 1980-90-2000’lerde genç bir kadın mahpushanede bunu nasıl deneyimliyor, ne yaşıyor? Bunların sonuçları, travmaları, aileler üzerindeki etkileri ne? Gün boyu bunları konuştuk. Hemen hemen her oturumda deneyim aktarımları, arkadaşlarımızın yaşadıkları trajik ve trajikomik hikayelerin hepsini dinledik.”
 
Tutsaklar yaşadıklarını anlattı
 
Diyarbakır, Metris ve Mamak Cezaevi’nde yaşananları dinlediklerini de ifade eden Yüksel, “Bu örnekler bizim şu anda da yaşadıklarımızı, infazların nasıl yakıldığını, hak ihlalleri, hasta tutsakları, Aysel Tuğluk’u içeride tutma anlayışının hepsine dair detaylı, bir günlük çalıştay şeklinde bir tartışma yürüttük. Her kesimden kadınların olduğu, kadınların kendini güçlü bir şekilde ifade ettiği bir çalıştaydı bu” şeklinde anlattı. Bir günlük tartışmaların sonucunda ise görüş ve öneriler yapıldığını aktaran Yüksel, dördüncü oturumdaki forumda tüm kadınların kendi görüş ve önerilerini ifade ettiklerini paylaştı. Yüksel, “Bu görüş ve öneriler içerisinde toplam olarak hapishanelerin ve kadınların bir direniş alanı olduğu, kadınların farklı anlayışta, farklı siyasi fikirlerde olsalar bile hapishanelerde hiyerarşiyi bir kenara koyup yatay bir şekilde örgütlenerek bireysel eğitimlerini gerçekleştirdiklerini, komünlerini oluşturduklarını ve orada yaşamı özgür kılan, özgürleştiren bir hayatı organize, dışarıyı ve ailelerini de politize ettiklerini biliyoruz” diye belirtti.
 
Mücadeleyi büyütme üzerine çalışmalar
 
Çalıştayda yapabilecekler üzerine tartıştıklarını dile getiren Yüksel, “Çok güçlü öneriler çıktı bunun sonucunda. Öneriler arasında çeşitli kampanyalar yapma, bir diğeri de farklılıklarımızı bir kenara koyarak güçlü bir şekilde kadınların bir arada durması gerektiğini ve bu konuyla alakalı olarak bir koordinasyon, insiyatif ya da bundan sonraki çalışmayı organize etme üzerine öneriler gerçekleştirildi. Önerileri hazırlık komisyonu olarak toparlayacağız. Önümüzdeki zamanlarda bir toplantı rutini, uluslararası bir konferansa dönüşebilir” dedi. Direnen kadın tutsaklarla dayanışmayı büyütmek üzerine yoğunlaştıklarına vurgu yapan Yüksel, “Mahpushanede kadın olmanın nasıl bir şey olduğunu, bu direnişin nasıl gerçekleştiğini, kadınların bunun için ne bedeller ödediğini ve mücadelenin daha da büyütülmesi, toplumsallaşması, ailelere yayılması, siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, kadın hareketlerine birçok görev düştüğünü, bunu daha çok gündemleştirme, daha güçlü bir faaliyet yürütme, mücadeleyi büyütme, örgütlenme ve yükseltme üzerine bir tartışma yürüttük” sözlerini kullandı.
 
‘Hiçbir şey cezaevine gönderilen bir merhabadan değerli değil!’
 
Geçmişte olduğu gibi şimdi de mücadelenin süreceğini ve bu mücadele üzerinden yeni zeminler yaratarak güçlü bir yapı oluşacağına değinen Yüksel, kadınların bir arada bunu gerçekleştirebileceğini sözlerine ekledi. “Hiçbir şey cezaevine gönderilen bir merhaba, bir selam, bir kelamdan değerli değildir” diyen Yüksel, egemenlerin cezaevine gönderilen dayanışma ve selamı engellediğini aktardı. Bir selamın oldukça değerli olduğunu ifade eden Yüksel, “Açık görüş alanına geldiğinizde diğer ailelerle selamlaşıp bir merhaba etmenizi engelliyorlar. Çünkü o merhabanın ne kadar kıymetli olduğunu biliyorlar. Biz de bunu bilmeliyiz, bizim eksikliğimiz bu. İçerisi bizi uyarıyor, bizim onlara destek olmamız gerekirken onlar bize yapıyorlar” yorumunu yaptı.
 
‘Hepimizin meselesi’
 
Çalıştayda tutsaklara bir selam ve kitap göndermek, mektup arkadaşı olmak gibi önerilerin de geldiğini paylaşan Yüksel, nitelikli tartışmalar yürüttüklerini ve hakikati ortaya koyduklarını yineledi. Yüksel, “Konuklarımız arasında hiç cezaevi gündemi olmamış kadınlar da vardı, hayretler içerisinde kaldılar ve bilmediklerini söylediler. Bizim bunları topluma anlatmak gibi bir meselemiz de var, toplumsallaştırmak bu yüzden önemli. Bu yüzden bu konuyu hem uluslararası alana taşımak lazım, hem de insan hakları örgütlerinin gündeminin birinci sırasına koymak lazım. Kadınlar olarak kadın örgütleri ve feministlerin bir numaralı gündemi olmalı. Buna sadece bir ailenin ya da içeride olan birinin değil bütün toplumun bu konuda bir şey söylemesi lazım. Düşünce, ifade özgürlüğü yok, seni oraya kapatıyor, kapattıktan sonra da türlü türlü cezalar veriyor içeride. Buna karşı da içeride bir mücadele yürütülüyor. Bazen bir halay, bazen bir ıslık yasak, aklınızın almayacağı saçma sapan şeyler yaşıyorsunuz. O nedenle bu toplumsal bir mesele. Bu toplumun, kadınların ve hepimizin meselesi” değerlendirmesini yaptı.
 
‘Hepimizi sarmalayan tecrit…’
 
Öte yandan tecridin yalnızca cezaevlerinde yaşanmadığının altını çizen Yüksel, “Aksine bütün toplumu, hepimizi sarıp sarmalayan bir mesele. O tecrit bugün demokrasiyi yok ediyor, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne neden oluyor, kadın katliamlarına neden oluyor. Dolayısıyla bir selam belki bin tane özgürlük anlamına geliyor, o yüzden kıymetli” şeklinde konuştu. “Tecridin sonlanması demek bizim kadın özgürlük yürüyüşümüzde yol almamız demek oluyor” vurgusunu yapan Yüksel, “Tecrit sadece cezaevlerindeki arkadaşlarımız için değil aynı zamanda bir toplum üzerindeki genel tecridin kaldırılması demek. Bu, mücadelenin büyümesi anlamına gelir, o nedenle kıymetlidir tecridin ortadan kaldırılması. Siyasal iktidarlar bunu bilerek, isteyerek ve planlayarak yapıyor. Bunun karşısında biz yetersiziz, dışarıda olanlar olarak buna karşı güçlü bir tutum almalıyız” çağrısını yaptı.
 
Çalışmalar sürecek
 
“Dışarıdaki” toplumun tecride karşı sergilediği tutumun zayıf olduğunu belirten Yüksel, bunu güçlendirmek için çalıştay boyunca tartışma yürüttüklerini de sözlerine ekledi. Konuya dair çalışmalarının ve girişimlerinin süreceğinin mesajını veren Yüksel son olarak, “Kadınlarda böyle bir güç ve enerji var. Kadınlar bir an önce bunun çözülmesini istiyor. Önümüzdeki dönemde de devam etmesi konusunda arzumuz var” sözlerini kullandı.