Etiyopyalı işletmeciye yeşil, sarı, kırmızı renkler nedeniyle ırkçı saldırı!
- 09:01 20 Haziran 2022
- Güncel
Öznur Değer
ANKARA - İşyeri tabelasında yeşil, sarı ve kırmızı renkler bulunduğu için polis baskısına maruz kalan ve tabelası beyaza boyatılan Etiyopyalı Meseret Karakaya, bir yıldır polislerin ırkçı saldırı ve tehditlerine maruz kalıyor. Artan saldırılar üzerine CİMER’e başvuruda bulunan Meseret’e gelen yanıtta ise polis şiddeti savunuldu.
“Irkçılık özgürlüğün düşmanıdır” der Kanadalı gazeteci yazar Pierre Berton. Bir ideoloji, bir devlet ideolojisi olarak ırkçılık ise günümüzde insanlığın en çetin savaşlar yürüttüğü bir argüman. Dilinden, dininden, ırkından ve hatta teninden ötürü ırkçılığa maruz kalan insan sayısı her geçen gün artarken, bunun karşısında sergilenen direniş ve mücadele ise yükseliyor. AKP ve MHP iktidarının resmi ideoloji haline getirdiği ırkçılık, ülkenin tüm kentlerine, sokaklarına sirayet ederken, bu söylemler sonucunda doğan saldırılar ise hız kesmeden devam ediyor.
Irkçılığın merkezi: Ankara
Ülkede ırkçılığın en çok geliştiği, ırkçı söylem ve saldırıların derinleştiği kentlerden biri ise Ankara. Özelde ırkından, dilinden ve kültüründen dolayı Kürtlere, inancından ötürü ise Alevilere yönelik ırkçı saldırıların adeta merkezi haline gelen Ankara bugünlerde ise “mülteci” düşmanlığı ile yeni bir ırkçılığı doğuruyor. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyeli mültecilere yönelik gerçekleşen “soykırım” girişiminin ardından kentte mülteci düşmanlığı ayyuka çıktı.
Etiyopyalıya sarı, kırmızı, yeşil renk engeli!
Devlet eliyle gerçekleşen ve kimi yurttaşlara da sirayet eden ırkçılığın son örneği ise 17 Haziran’da Çankaya ilçesine bağlı Kızılay semtinde bulunan ve Somalililer ile Etiyopyalılar tarafından işletilen bir restoranın açılış töreninde gerçekleşti. Restoranın tabelasının çeşitli renklerden oluşmasını bahane eden Ankara Emniyeti, içinden sarı, kırmızı ve yeşil rengi ayıklayarak, “Bunlar terörist renkler” diyerek restoran sahiplerinden tabelayı beyaza boyamalarını istedi. Dijital medyada yayılan ırkçılık görüntüleri kısa sürede büyük bir tepkiye yol açarken, restoranın açılışına davetli olan DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu ile polisler arasında ise gerginlik yaşandı. Polislerin tabelanın rengine yönelik saldırısının ardından tabela zorla beyaza boyandı.
İlk saldırı değil
Olayın ardından bu saldırının ilk olmadığını, yaklaşık bir yıldır restoran işletmecilerinin yoğun bir polis saldırısı ile karşı karşıya olduğunu öğreniyor ve işletme sahibi Etiyopyalı Meseret Karakaya ile görüşmek üzere ırkçılığın son adresine doğru yola koyuluyoruz.
Barışın rengine ırkçılık kattılar
Restorana vardığımız gibi gelişen ırkçılığı “beyaza” boyanan tabeladan görüyoruz. Barışın temsili rengi olan beyazın, bu defa ırkçılığın rengi haline büründüğüne tanıklık ediyoruz.
‘Bir gün mutlaka kazanacağız’
Restoranın hemen yanında Zeynel isimli, ayakkabı boyacılığı yapan bir amca ilişiyor gözüme. Emektar elleri ayakkabı boyarken, direniş dolu gözleri ise hüzne bürünmüş durumdaydı. Gözleri dolarak anlatıyor önceki gün yaşanan ırkçılığı isyankar bir sesle ve ekliyor: “Bir gün mutlaka kazanacağız. Bu kadar olmaz. Orayı bitir, burayı bitir. Bunların burada çekmediği çile kalmadı. Ne istiyorlar bunlardan. İki tane renk diye bu kadar zulüm mü olur? Bu memlekette yaşanmaz.”
Gazete okuyan ırkçı!
Henüz Zeynel amcanın yanındayken 50 yıldır Cumhuriyet gazetesi okuduğunu (!) ifade eden başka bir yurttaş ise iktidarın körüklediği ırkçı politikaların etkisiyle, “Bunlar Suriyeli. Ben 50 senedir Cumhuriyet gazetesi okuyorum. Bunların ne ‘…’ (küfür ediyor) olduğunu çok iyi biliyorum” sözleriyle ırkçılığı derinleştiriyor.
Resmi ideolojiden beslenen birkaç isim dışında esnaf ise ırkçılığa karşı çıkarak sahipleniyor işletmeyi.
Bir yıldır devam eden polis baskısı
Ardından işletme sahibi Etiyopyalı Meseret’in yanına oturarak ondan dinlemeye başlıyorum bir yıldır devam eden ırkçılığı. 10 yıl önce Türkiye’ye yerleşen ve Türkiye vatandaşlığına sahip olduğu gibi işletme ruhsatı ve gerekli tüm izinleri bulunan Meseret, bir yıldır polisin tacizine maruz kalıyor. Altındağ’da Suriyeli mültecilere yönelik gerçekleşen ırkçı saldırının ardından polislerin işletmeyi sık sık basmaya başladığını, arama izni ve yetkisi olmadan müşterileri dışarı çıkararak zor kullandığını belirtiyor.
Ekonomik baskı
Gelişen polis baskısı ve saldırısının, kendilerini ekonomik olarak da oldukça etkilediğini ve iflasın eşiğine geldiklerini belirtiyor Meseret. Müşterilerin, korkutulduğu için kafeye gelemediğini de sözlerine ekliyor.
Saldırı CİMER’e taşınmış
Polisin devam eden baskı ve saldırına karşı Meseret, 4 Kasım 2021’de Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) de başvuruyor. Başvuru dilekçesinde şu ifadeler yer alıyor: “Kızılay'daki işyerlerimizde ciddi bir polis baskısıyla karşı karşıyayız. Bizim işyerlerimize bazen günde 3 veyahut 4 kere polis geliyor hiçbir gerekçe gösterilmeden, müşterilerimize yemek yerken kimlik kontrolü yapılıyor. Ondan dolayı çoğu tedirgin olup gelmiyor. Sanki biz burada yanlış bir iş yapıyoruz gibi. 10 yıldır Türkiye'de yasal olarak yaşayan, Türkiye mezunları ve vergi mükellefi olan Somalili arkadaşlarımız hapse atıldı, haklarında sınır dışı kararı çıkarıldı. Gerekçe gösterilmeden dükkânları polis tarafından kapatıldı. Bu konuda onlarca kere Ankara Valiliğine başvurduk, sonuç alamadık. Somali Büyükelçisine başvurduk sonuç alamadık. Çankaya polis karakolu bize açık ve net ‘Somalili burada istemiyorum, söküp atacağım’ dedi. Yasal olarak iş yapan Somaliler, böyle bir muamele ile karşı karşıyadır. Kızılay'da, çoğu sınır dışı edildi ve işyerlerini devredip Türkiye'den gitmek zorunda kaldılar. Bu konuda gereğinin yapılmasını ve bu insanların mağdur edilmemesini arz ederim.”
CİMER, saldırıyı savundu, polisi korudu
Başvurudan yaklaşık bir ay sonra 1 Aralık 2021’de ise CİMER başvurusuna gelen yanıtta, yapılan saldırının hukuka ve talimatlara uygun olduğu savunuldu. Gelen yanıtta, “Konu ile ilgili olarak ilçe sorumluluk alanında hukuk dışı kriterlere bağlı olarak denetim yapılmamaktadır. Yasaların vermiş olduğu yetkiler çerçevesinde tevdi edilen emir ve talimatlara uygun olarak ilgili birçok işletme ve seyyar satıcılara gerekli idari işlem uygulanmaktadır” denilerek polisler adeta korundu.
Gerçek dışı iddialarla işletme basılıyor
Meseret, “kaçak işçi çalıştırmak, alkol satmak” gibi gerçek dışı iddialarla birçok kez polis tarafından saldırıya maruz kaldıklarını kaydediyor.
‘Bu renk ‘terörist’ rengi sileceksiniz’
En son 17 Haziran’da restoranın açılışını basan polislerin, tabelayı kastederek, “Bu renk ‘terörist’ rengi sileceksiniz” dediğini sözlerine ekleyen Meseret, tepkisini şu sözlerle dillendiriyor: “Benim kendi ülkemin bayrağı bu. Ülkemin rengi. Yeşil, sarı, kırmızı ve ortasında da mavi var. Gönüllü bir grup genç bizi mutlu etmek için açılış öncesi tabelamızı renklendirdi. Bizim bayrağımızın rengine boyadılar tabelayı. Ama demek ki bu renkler onlar için uygun değilmiş. Bize tabelayı beyaza boyamamız gerektiğini, boyamayana kadar gitmeyeceklerini söylediler. Tabelayı beyaza boyamak zorunda kaldık.”
‘Güçlüyüm’ demek suçmuş!
İşletme ismine de müdahale edildiğini belirten Meseret, “ ‘SAAB’ yabancı isimdir değiştireceksin’ diyorlar. SAAB’ın kelime anlamı ‘güçlü’ demekmiş. ‘Biz güçlüyüz demek istiyorsunuz’ diyerek ismini de değiştirmemiz istendi. Evet güçlüyüz. Kaldı ki bu bir marka ismi Afrika’da. Bu ismin ne sakıncası var?” diye sordu.
‘Bunların AKP tarafından yapıldığını düşünüyorum’
Önceki polis saldırılarını anlatan Meseret, polisin kendilerine, “Sizi siyahi olarak Kızılay’da istemiyoruz. Buradan gideceksiniz” dediğini ifade etti. Her şeyin yasal olmasına rağmen kendilerine yönelik gerçekleşen baskı ve saldırılara tepki gösteren Meseret, “Ben neden kapatıyorum, her şey yasal. Tüm bunların AKP tarafından yapıldığını düşünüyorum” dedi.
‘Restoranlar basılarak mı yapılıyor gerekli işler?’
Bu baskılar karşısında işletmeyi devretmeyi düşündüğünü de belirtiyor Meseret ve sözlerini şöyle noktalıyor: “CİMER, ‘Gerekli işler yapılıyor’ demiş. Restoranlar basılarak, müşteriler çıkarılarak, gözaltına alınarak mı yapılıyor gerekli işler? Oturan müşteriler alıp götürülüyor. O nedenle çok müşteri de kaybettim. Burada yabancılar istenmiyor. Artık burada kalmamızın da bir anlamı yok. Ne kiramı çıkarabiliyorum ne de elektrik faturamı ödeyebiliyorum. İş yok. Müşteriler korkudan buralara gelemiyor. Çünkü sürekli denetim adı altında müşteriler de toplanıp götürülüyor. Biz kendi aramızda burada buluşup sohbet edelim diye açtık burayı. Kimseye bir kötülüğümüz yok. Çoğu hastane veya ziyaret için buraya geliyor. Biz bir kötülük için burada toplanmadık. Ben 10 yıldır buradayım. Ama son bir yıldır Türkiye çok daha farklı. Kanunlara göre yaşayanları da rahatsız etmeye başladılar. Biz de insanız siz de insansınız.”
Polisler yine rahatsız etti
İşletmede bulunduğumuz saatte de iki polisin yeniden işletmeye gelerek Meseret’i rahatsız ettiklerine tanıklık ettik. Çekim yaptığımız sırada bize de “Fotoğraf mı çekiyorsunuz? Neden çekiyorsunuz?” şeklinde sorular yönelttiler.