Unite the Union Direktörü Clare Baker’dan savaşı durdurma çağrısı

  • 09:01 15 Haziran 2022
  • Güncel
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - İngiltere’nin en büyük sendikası Unite the Union Direktörü Clare Baker, Türkiye’nin, Abdullah Öcalan’ın fikirlerinden korktuğu için tecridi derinleştirdiğini ifade ederek, askeri saldırıların son bulması gerektiğine işaret etti. Clare, “Türkiye bir NATO ülkesi ve egemenlik hakkı bulunan ülkeleri işgal ediyor. Ve bu ülkelerde soykırım girişiminde bulunuyor. Onları sivillere yönelik ‘terörü’ durdurmaya ve müzakerelere başlamaya çağırıyoruz” çağrısında bulundu.
 
“Öcalan’a Özgürlük” kampanyasının en önemli destekçilerinden, İngiltere’nin en büyük sendikası olan Unite The Union Direktörü Clare Baker, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit, Federe Kürdistan Bölgesinde yoğunlaşan askeri saldırılar ve tüm bunların Türkiye ve dünya siyasetini nasıl etkilediğine ilişin ajansımızın sorularını yanıtladı. Aynı zamanda Clare, geçtiğimiz ay Kongra Star öncülüğünde, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ve Kadın Örgütü’ne, Federe Kürdistan Bölgesi, Şengal, Kuzey ve Doğu Suriye ile Maxmur’a yönelik AKP-MHP iktidarının saldırılarına ilişkin mektup gönderen onlarca kadından da biri.       
 
“Sendikal hareket bir bütün olarak Kürt mücadelesini her zaman desteklemişti, ancak hareketi pasif bir destekçiden, dayanışma ve savunuculukta aktif hale getiren Kobanê'ye yönelik DAİŞ saldırıları oldu”
 
*Ortadoğu’daki önemli kazanım ve mücadelelerine rağmen özelde Türkiye’de “terörize” edilmek istenen Kürtler ve PKK Lideri Abdullah Öcalan ile nasıl tanıştığınızı ve etkilendiğinizi sormak istiyorum öncelikle?
 
Sendikal hareket bir bütün olarak Kürt mücadelesini her zaman desteklemişti. Ancak hareketi pasif bir destekçiden, dayanışma ve savunuculukta aktif hale getiren Kobanê'ye yönelik DAİŞ saldırıları oldu. Kişisel olarak benim için Öcalan'a Özgürlük kampanyasının başlatılması ve Kürt hareketinden pek çok insana ilham veren insanla tanışmak, hem siyasi ve kültürel anlamda hem de Kürtlerin sivil mücadelesi anlamında çok şey değiştirdi. Bize eşitlik ve barış hakkında çok şey öğrettiler ve insanlık için çok fazla fedakarlıkta bulundular.
 
“Bir tarih aşkım var ve Öcalan'ın bu toprakların tarihini anlatışı benim için büyüleyici ve inanılmaz derecede ilginç. Ancak politik olarak beni en çok etkileyen kadınların kurtuluşu üzerine yazdığı yazı oldu”
 
*Öcalan’ın fikriyatı, düşünceleri ve felsefesini ne zaman okumaya başladınız ve nasıl etkilendiniz? Sizi en çok etkileyen düşüncesi ne oldu? Onun için mücadele etmeye nasıl karar verdiniz?
 
Tüm yazılarını okumadığımı itiraf etmeye çekiniyorum. Oturup iyice sindirebileceğim zaman için kitaplarım hazır, ancak okuduğum bölümler beni en çok etkileyen iki konuya ayrılabilir. Bir tarih aşkım var ve Öcalan'ın bu toprakların tarihini anlatışı benim için büyüleyici ve inanılmaz derecede ilginç. Ancak politik olarak beni en çok etkileyen kadınların kurtuluşu üzerine yazdığı yazı oldu. Yazıları, kadınların eşitliğine bakış açımı sorguladı ve sendika hareketinin bundan öğreneceği çok şey olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum ki, sendikal hareketlerin Öcalan'ın perspektifinden ve Kürt hareketinin ideolojisinden barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi temelinde hayata geçirmesi anlamında öğreneceği çok şey var.
 
“Kürtlerin karşı karşıya kaldığı tüm sorunlar, baskılar, siyasi, kültürel ve sivil yaşamlarındaki her baskı, en sonunda gelip Öcalan'a uygulanan tecrit ve tutukluluğa dayanıyor”
 
*Sendikanız Unite the Union, “Öcalan’a Özgürlük” kampanyasına öncülük eden kurumlardan. Bu kampanyayı başlatma ihtiyacı nasıl doğdu? Kampanya çalışmaları nasıl ilerliyor?
 
Evet, kampanyanın ilk örgütleyicilerinden birisi Unite the Union ve GMB sendikalarıydı. Kampanyayı başlatmamızın sebebi Kobanê'de olanlara bir cevap olmak isteğimizdi. O sırada DAİŞ Kobanê'ye saldırıyor, insanları katlediyordu ve Erdoğan da oraya, Türkiye'den yardıma gitmek isteyenleri engelliyordu. Sonradan tabii tüm dünya gördü ki aslında Erdoğan DAİŞ'e yardım ediyordu. Buna dair pek çok kanıt ortaya çıktı. O dönemde bu duruma karşı uluslararası anlamda da yeterli tepki gelmiyordu. Yani evet ABD bir anlamda yardımcı oldu ama Kürtlere destek çok azdı. Buna bir cevap olmak için sendikalar olarak resmi bir kampanya başlatma kararı aldık. Çünkü olan biten her şey aslında Öcalan simgesinin etrafında olup bitiyordu. Kürtlerin, Türkiye'nin hem içinde hem dışında karşı karşıya kaldığı tüm sorunlar, baskılar, siyasi, kültürel ve sivil yaşamlarındaki her baskı, en sonunda gelip Öcalan'a uygulanan tecrit ve tutukluluğa dayanıyordu.
 
Kampanya süreci iyi işliyor. Şu anda 17 sendika ve tüm İngiltereli sendikaların bağlı bulunduğu federasyon olan TUC (Trade Union Congress), kampanyaya dahil olmuş durumda. Özellikle de geçtiğimiz bir kaç yılı düşünürsek, kovid-19 nedeniyle her şey durma noktasına geldi. Pek çok kişi işinden oldu. Şu anda hala kampanyaya katılımlar devam ediyor. Pek çok kişinin bu kampanyanın neden bu kadar önemli olduğunu görmeye başladığını düşünüyorum. Sendikal toplantılarda da bazı eylemler yapılıyor. Unite the Union olarak geçen seneki konferansımızda biz de yaptık. Bu sene GMB, Fırıncılar Sendikası, Öğretmenler Sendikası, Demiryolları sendikaları gibi pek çok sendika Sayın Öcalan'ın fotoğraflarını kaldırarak tecridi kendi konferanslarında protesto ettiler. Şu anda kampanya yayılmaya devam ediyor, çalışmalarımız sürüyor.
 
 “Türkiye Öcalan'ın fikirlerini tecrit altında tutmak istiyor. Halka yayılmasını, halk tarafından duyulmasını engellemek istiyor. Öcalan ile birlikte fikirler de ağır tecrit altında. Avrupalı ülkelere gelince, onlar da Türkiye'nin tüm bunları yapmasına izin veriyor. Arada bir çıkıp 'kınıyorlar' ve bitiyor. Demokrasi, ifade özgürlüğü gibi değerleri yücelten Avrupalı kurumların Türkiye'de yaşanan bu duruma gözlerini kapaması kabul edilebilir değil”
 
*Abdullah Öcalan üzerinde giderek derinleşen bir tecrit söz konusu. 23 yıldır İmralı Hapishanesinde tek başına tutulan Abdullah Öcalan’ın halkla buluşması ve fikirlerinin dışarı çıkarılmasına izin verilmiyor. Tecritteki ısrarın sizce nedeni nedir? Tecritte uluslararası hukukun, iktidarların ve Avrupa’nın rolü nedir?
 
Türkiye Öcalan'ı tecrit altında tutmak istiyor elbette ama tecrit altında tutmak istedikleri yalnızca Öcalan değil. Türkiye Öcalan'ın fikirlerini tecrit altında tutmak istiyor. Halka yayılmasını, halk tarafından duyulmasını engellemek istiyor. Kürt siyasi hareketinin temsil ettiği her şey, şu anda Türkiye'nin temsil ettiği her şeyin karşısında duruyor. Biliyorsunuz, Türkiye bir anda İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiğini duyurdu, sürekli insan hakkı ihlalleri yaşanıyor. Türkiye giderek daha otoriter, daha kadın düşmanı bir hale geliyor ve Kürt siyasi hareketi de bunun tam karşı tarafında duruyor. Demokrasiyi, eşitliği, insan haklarını savunuyorlar. Türkiye bu kavramların tamamını tecrit etmek istiyor. Bu kavramların 'kötü' olarak fişlenmesini ve toplumdan uzak tutulmasını istiyor. Yani Öcalan ile birlikte fikirler de ağır tecrit altında. Avrupalı ülkelere gelince, onlar da Türkiye'nin tüm bunları yapmasına izin veriyor. Arada bir çıkıp Türkiye'nin gerçekleştirdiği ‘insan hakkı ihlalini’, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi gibi şeyleri 'kınıyorlar' ve bitiyor. Ortada somut hiç bir şey yok. CPT de bu konuda oldukça çekinik ve zayıf. İmralı'ya defalarca çağırıldılar ama Öcalan'la görüşme konusunda yeterince ısrarlı olmadılar. Ayrıca İmralı dışındaki cezaevlerinde de tecrit yayılmış vaziyette. Bu cezaevlerinde siyasi tutsaklara uygulanan tecrit durumunu, ihlalleri raporlarına yansıtmadılar. Bunun nedeni Türkiye'nin jeopolitik konumu. Türkiye'yi çok da kızdırmak istemiyorlar. Ama sürekli demokrasi, ifade özgürlüğü gibi değerleri yücelten Avrupalı kurumların Türkiye'de yaşanan bu duruma gözlerini kapaması kabul edilebilir değil.
 
“Öncelikle Türkiye'nin izole etme davranışı Kürtleri etkilese de, bağımsız sendikalar, kadın örgütleri, muhalefet, siyasi partiler gibi tüm ilerici güçlere kadar uzanıyor. Dünya barışına, insan haklarına ve hepimizi etkileyen işçi haklarına etkisi var”
 
*Uygulanan bu ağırlaştırılmış tecrit sizce yalnızca Türkiye, Ortadoğu veya Kürt halkını mı etkiliyor? Dünya siyasetine nasıl bir etkisi oluyor?
 
Hayır. Öncelikle Türkiye'nin izole etme davranışı Kürtleri etkilese de, bağımsız sendikalar, kadın örgütleri, muhalefet, siyasi partiler gibi tüm ilerici güçlere kadar uzanıyor. Devletin kendi sınırları içinde ve dışında Kürtlere karşı gösterdiği saldırganlık, Türkiye'nin Ermenistan ve Azerbaycan'da, Libya'da ve Doğu Akdeniz'de gerçekleştirdiği askeri harekatlara da yansıyor. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımıyla ilgili en son tartışmada gördüğümüz gibi, hükümete karşı çıkan herkese yönelik kapsamlı terör suçlaması da geniş kapsamlı sonuçlara yol açıyor. Türkiye'nin ‘teröristleri’ barındırdıkları yönündeki suçlamaları da var. Tüm bu eylemlerin dünya barışına, insan haklarına ve hepimizi etkileyen işçi haklarına etkisi var.
 
“Rojava ve toplumun temsil ettiği her şey, kadın özgürlüğü, eşitlik, demokrasi ve barış, Türk devletinin karşı olduğu şeyler”
 
*Tecridin derinleşmesi en çok savaş politikalarını doğuruyor. Abdullah Öcalan ile müzakere masasını deviren Türkiye şimdi de Federe Kürdistan ve Rojava’ya saldırmaya başladı. Bu saldırılarla Türkiye ne amaçlıyor?
 
Onların kisvesi belli ki bir 'güvenlik' koridoru yaratmak ama çok açık olan şey, orada yaşayanları ‘etnik olarak temizledikleri’ ve yerlerine Arap mültecileri yerleştirdikleri bir koridor oluşturdukları, aynı zamanda açıkça yok etmeye çalışacakları. Rojava ve toplumun temsil ettiği her şey, kadın özgürlüğü, eşitlik, demokrasi ve barış, Türk devletinin karşı olduğu şeyler.
 
“Öcalan’ın barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük üzerine yazılarını, Türkiye’nin talebiyle ‘terörist’ olarak etiketlemek ve bu taleplerin İsviçre ve Finlandiya tarafından taahhüt edilmesi tehlikeli bir emsal teşkil eder”
 
*Türkiye'nin Kürtlere yönelik saldırıları dünya siyasetini nasıl etkiliyor? Sizce bu saldırıların sonucu ne olur?
 
Kürtlere yönelik saldırılar dünya siyasetini son derece etkiliyor. Birincisi, bu askeri ve fiziksel saldırılar şüphesiz daha fazla mülteci yaratacak. Ve bu daha fazla mülteciyi Avrupa'ya doğru göç etmeye zorlayacaktır. Burada Birleşik Krallık gibi sağcı hükümetler, onları yabancı düşmanı gündemlerini ilerletmek ve kıta çapında insan haklarına saldırmak için kullanacaklardır. Kürtlere yönelik bu savaşın NATO'ya da uzandığını görüyoruz. Türk devletinin İsveç ve Finlandiya'nın katılım başvurularına itirazlarının tümü Kürt halkına karşı savaşlarına dayanıyor. Ve Türkiye'nin bu hükümetlerle yaptığı çağrılar şu sonuçlara yol açabilir; Öcalan’ın barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük üzerine yazılarını, Türkiye’nin talebiyle ‘terörist’ olarak etiketlemek ve bu taleplerin İsviçre ve Finlandiya tarafından taahhüt edilmesi tehlikeli bir emsal teşkil eder.
 
“Elbette NATO'nun bir sorumluluğu var. Türkiye bir NATO ülkesi ve egemenlik hakkı bulunan ülkeleri işgal ediyor. Ve bu ülkelerde soykırım girişiminde bulunuyor. NATO ülkeleri bireysel özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti kavramlarını yüceltirken, NATO’nun kendi tarihi bu kavramların pek çok durumda göz ardı edildiğini göstermiştir”
 
*Türkiye'nin Kürtlere yönelik saldırılarında NATO'nun rolü nedir ve NATO ülkeleri bu saldırılara neden sessiz kalıyor? Bu savaştan kim, nasıl yararlanacak?
 
Elbette NATO'nun bir sorumluluğu var. Türkiye bir NATO ülkesi ve egemenlik hakkı bulunan ülkeleri işgal ediyor. Ve bu ülkelerde soykırım girişiminde bulunuyor. NATO ülkeleri bireysel özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti kavramlarını yüceltirken, NATO’nun kendi tarihi bu kavramların pek çok durumda göz ardı edildiğini göstermiştir. Özellikle 2003’te Irak’ın işgal edilmesi olayında bunu göstermiştir. NATO askeri bir saldırı örgütüdür ve pek çok küresel çatışma durumunda hem eylemleri hem eylemsizlikleriyle ilgili pek çok soru işareti oluşmuş durumdadır.
 
“Türk devletinin askeri eylemlerine ve sivilleri ‘terörize’ etmesine son verilmesi ve barışın sağlanması için Türk hükümetinin Kürt halkı ve tanınmış siyasi lider olarak Abdullah Öcalan ile diyaloğu yeniden başlatması çağrısında bulunduk.”
 
*Sizin sendikanızın da içinde yer aldığı 16 İngiliz sendikası, 18 Mayıs'ta Türkiye’nin İngiltere Büyükelçisi’ne açık bir mektup göndererek, Federe Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara dair önlem alınmasını istedi. Esasında mektubu gönderme amacınız neydi ve amacınız yerine ulaştı mı? Herhangi biri bu mektupları desteklediyse hangi Avrupa kurumları destekledi?
 
Bu mektubu, tüm dünyanın gözü Ukrayna'dayken, Irak ve Rojava sınırlarında hız kazanan Türk askeri operasyonları nedeniyle gönderdik. Türkiye'nin kendisini bu çatışmada barış aracısı olarak göstermesi ve aynı zamanda Rusya ile aynı şeyi yapması şaşırtıcıydı. Türk devletinin askeri eylemlerine ve sivilleri ‘terörize’ etmesine son verilmesi ve barışın sağlanması için Türk hükümetinin Kürt halkı ve tanınmış siyasi lider olarak Abdullah Öcalan ile diyaloğu yeniden başlatması çağrısında bulunduk. Mektup İngiltere sendikaları olarak gönderildi ve maalesef artık AB'de olmadığımız için Avrupa kurumlarından herhangi bir destek istemedik. Mektupta ayrıca, daha önceki vesilelerle olduğu gibi, mektubun temaslarını görüşmek üzere büyükelçi ile bir görüşme ayarlanmasını istedik. Bir cevap alamadık ve daha önce gönderdiğimiz mektuplar açılmadan iade edildi. Bu durum büyükelçiliğin üstenciliğini gösteriyor da olsa aynı zamanda bize bu konuya küresel olarak odaklanma konusundaki isteksizliklerini de gösteriyor.
 
“Bu mektubu kadınlar olarak yazdık çünkü Öcalan'ın da yazılarında sık sık değindiği gibi, Kürt hareketinin en önemli parçası kadınlar ve kadınların özgürlüğü. Mektup kadın örgütüne gönderildi çünkü bu savaş kadınlara karşı açılmış bir savaştır. Bu savaşı kadınların durduracağına inanıyoruz. Türkiye ne kadar saldırırsa saldırsın, bu devrim yaşamaya devam edecek”
 
*Sizin de aralarında olduğunuz 75 kadın Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü'ne açık bir mektup yazdı. Bu mektubu kaleme almanızın ve özellikle kadın örgütüne yazmanızın nedeni neydi?
 
Bu mektubu kadınlar olarak yazdık çünkü Öcalan'ın da yazılarında sık sık değindiği gibi, Kürt hareketinin en önemli parçası kadınlar ve kadınların özgürlüğü. Öcalan'ın kadın hareketine ilişkin önermelerinin elbette Kürt kadınları üzerinde çok derin bir etkisi var ama yalnızca Kürt kadınlarla sınırlı değil. Dünyadaki tüm kadınlar için ilham verici. Mektup kadın örgütüne gönderildi çünkü bu savaş kadınlara karşı açılmış bir savaştır. Türkiye'nin Suriye'de, Kuzey ve Doğu Suriye'de ve Kuzey Irak'ta yürüttüğü savaş kadınlara karşı bir savaştır. Daha önce de dediğim gibi, Erdoğan'ın yaratmak istediği kadın düşmanı, tutucu toplum yaratma emeline taş koyan tek hareket Kürt Kadın Hareketi. Bu nedenle Avrupa ve Birleşik Krallıkta siyasi yelpazenin her alanından kadınlar Kürt kadınlarıyla bir araya gelerek bu mektubu yazdı. Çünkü Birleşmiş Milletlerin Türkiye'nin saldırılarını kınamasını istiyoruz. Türkiye'nin bu saldırılarda Birleşmiş Milletler mekanizmalarını kullanmasının men edilmesini istiyoruz. Bu savaşı kadınların durduracağına inanıyoruz. Eğer kadınlar bir araya gelirse ve direnirse ve dünyanın dört bir yanından kurumlar bu kadınların yanında durursa, Erdoğan'ın Türkiye'nin içinde ve dışında neler yapıyor olduğunu insanlara dinletebileceğimize inanıyoruz. Türkiye ne kadar saldırırsa saldırsın, bu devrim yaşamaya devam edecek.
 
“Henüz bir yanıt almadık. Kurumlara yazmaya devam etmemiz gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde onlardan hesap sorabiliriz ve bu şekilde onların da Türkiye'den hesap sormasını sağlayabiliriz”
 
* Mektubunuza bir yanıt aldınız mı, ya da almayı bekliyor musunuz?
 
Bildiğim kadarıyla henüz bir yanıt almadık. Ama göndermiş olsalardı şimdiye kadar elimize geçerdi diye düşünüyorum. Bu anlamda bu gibi mektuplara yanıt alabilmemiz için kurumlara daha çok baskı yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve aynı şekilde bu kurumlara yazmaya devam etmemiz gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde onlardan hesap sorabiliriz ve bu şekilde onların da Türkiye'den hesap sormasını sağlayabiliriz.
 
“Talebimiz Türkiye'nin Kürtlere karşı saldırganlıklarının araştırılması”
 
*Bundan sonrasına ilişkin bir eylem planınız var mı?
 
Bu mektubun ve gelmesini beklediğimiz cevabın takipçisi olacağız. Talebimiz Türkiye'nin Kürtlere karşı saldırganlıklarının araştırılması. Bu saldırılar insan haklarına saldırıdır ve Türkiye'nin yaptığı da yasadışı bir işgaldir. Etnik temizliktir. Birleşmiş Milletlerin tüm gücüyle karşısında durması gereken bir durumdur bu.
 
“Benzeri bir durumu biliyorsunuz biz de Kuzey İrlanda örneğinde yaşadık ve bu sorun diyalog ve müzakereyle büyük ölçüde çözüldü. Dolayısıyla çağrımız yapıcı ve kalıcı bir barış için müzakere”
 
*Dünya halklarına bu savaşın durdurulmasına dair bir çağrınız var mı?
 
Bu gibi savaşlar ancak ve ancak diyalog yoluyla sonlandırılabilir, silahla ve zorla değil. Ve Türkiye'nin de bundan daha bir kaç yıl önce Kürt hareketiyle masaya oturduğunu ve bir barış süreci başlattığını biliyoruz. Benzeri bir durumu biliyorsunuz biz de Kuzey İrlanda örneğinde yaşadık ve bu sorun diyalog ve müzakereyle büyük ölçüde çözüldü. Bu tip sorunlar ancak bu şekilde çözülebilir. Dolayısıyla çağrımız yapıcı ve kalıcı bir barış için müzakere.
 
Türk hükümetinin barış görüşmelerine yeniden girmesi gerekiyor. Kuzey İrlanda'daki kendi deneyimlerimizden de bildiğimiz gibi, barışa giden tek yol diyalog ve angajmandan geçiyor. Bu süreçlerin ancak tüm tarafların gerektiği gibi devreye girmesi durumunda başarılı olacağını biliyoruz. Bu aynı zamanda Abdullah Öcalan'ın derhal serbest bırakılması anlamına da gelebilir. Türk hükümeti bunu daha önce yaptı ve 2013-2015 döneminde Kürt siyasi hareketiyle müzakere masasına oturdu. Dolayısıyla buna dair emsal bir durum var. Onları sivillere yönelik ‘terörü’ durdurmaya ve müzakerelere başlamaya çağırıyoruz.
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!