ÖHD’den cezaevi raporu
- 15:36 11 Haziran 2022
- Güncel
ANKARA - ÖHD Ankara Şubesi Hapishaneler Komisyonu, İç Anadolu Bölgesi cezaevlerine dair açıkladıkları üç aylık hak ihlali raporunda tutsaklara ağız içi arama, ayakta sayım, tecrit ve cezaevlerinde avukatların yetki belgesiyle müvekkilleriyle görüşmelerinin engellendiğine dikkat çekti.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu, İç Anadolu Bölgesi Cezaevlerine dair hazırladıkları 3 aylık raporlarını basın toplantısı düzenleyerek açıkladı. ÖHD Ankara Şubesi’nde düzenlenen toplantıya ÖHD’li avukatlar, ÖHD Ankara Şube Eşbaşkanı Fevzi Korkmaz katıldı.
14 cezaevi
Toplantıda ilk olarak ÖHD Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi avukat Hülya Yıldırım söz aldı. Hülya, Karabük T Tip, Yozgat 1 Nolu T Tipi, Yozgat 2 Nolu T Tipi, Çorum Sungurlu T Tip, Çorum L Tipi, Afyon Bolvadin Kapalı, Tokat T Tipi Kapalı, Ankara Sincan Kadın Kapalı, Ankara Sincan 1, 2 Nolu F Tipi ile Sincan 1 ve 2 Nolu Yüksek Güvenlikli, Eskişehir H Tipi, Afyon T Tipi cezaevlerini ziyaret ettiklerini ve raporlarının bu cezaevlerini kapsadığını belirtti. Hülya, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair gerekli savcılıklar ve cezaevleri yönetimleriyle de görüştükleri bilgisini paylaştı.
Avukat görüşleri engelleniyor
Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne müvekkillerini görmeye giden avukatların yetki belgesiyle avukat görüşlerinin engellendiğini dile getiren Hülya, “‘Vekaletin yetkisi olmaz’ denilerek, görüşme talepleri reddedilmiştir. Bu açıkça avukatlık kanuna aykırıdır. Buna benzer uygulamaların tekrar ettiğini görüyoruz. Fiili bir durum yaratılmaya çalışılıyor. Açıkça kanuna aykırı bu uygulamadan vazgeçilmesini istiyoruz” dedi. Hülya, Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yapılan uygulamaya dair suç duyurusu yapıldığı ve Ankara Barosu’nda da girişimlerde bulunulduğu bilgilerini paylaştı.
Ağız içi arama ve ayakta sayım
Ağız içi arama ve ayakta sayım uygulamalarının Afyon T Tipi Kapalı Cezaevi’nde de görüldüğünü, tutsakların bu uygulamaya karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladığını da sözlerine ekleyen Hülya, şunları söyledi: “Ailelerden aldığımız bilgiye göre 10 kişi açlık grevindedir. Ayakta sayım uygulamasının gereklilik olmadığı çok açık, kurum içerisinde o sırada koğuş içerisinde kişiler görülebiliyor ve gardiyanlar tarafından sayılabiliyorsa ayakta sayıma zorlama keyfidir. Kanunda insan onuruna uygun bir sayım ve aramayı esas alır. Kişileri sırf askeri bir düzene uyma için ayakta sayım dayatılmasının hukuki bir yanı yoktur. Ağız içi aramada insan onuruna aykırıdır. Bununla ilgili cezaevi idaresiyle görüşülmekte bu uygulamanın sonlanması çağrısında bulunuyoruz.”
'Sosyal haklardan mahrumlar'
Cezaevlerinde pandemi sonrasında tecrit uygulamasının da arttığını kaydeden Hülya, “Sosyal haklardan, spor, birbirleriyle sohbet haklarından, yayına erişim, kitap haklarından da mahrumdurlar. Kişiler pandemi boyunca kimseyle görüşemediler. Bu tecrit ağır sonuçları oluyor. Mahpuslara uluslararası mevzuat gereği sosyal hakları tanınmalıdır” şeklinde konuştu.
‘Hukuksuzlukların merkez hali'
Ardından söz alan ÖHD Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi avukat Yunus Emre Şahan, cezaevlerinin gelinen süreçte hukuksuzlukların ve baskıların merkezi haline dönüştüğünü belirtti. Emre, cezaevlerinin ölüm evine dönüştüğüne işaret ederek, “Kamu görevlileri suç işlemekte çok rahat davranmakta, korunmanın hukuki kılıfından faydalanmaktadırlar. Süreklileşen ihlaller, hücre cezaları, ayakta sayım uygulamaları, infaz yakmalar, fiziki- psikolojik saldırılar, tedavi edilmeyen hasta mahpuslara uygulanan tecrit ve daha birçok hak ihlali cezaevlerinin birer gerçekliği haline gelmiştir. Siyasi mahpuslara uygulanan düşman ceza hukuku politikası ile mahpusların infazlarının yakılması, tedavi hakları ve dolayısıyla yaşam hakkının engellenmesi sebepleriyle cezaevlerinde neredeyse her gün yeni ölüm haberleri almaktayız” dedi.
‘Yaşam hakkı ihlalini doğuran eylemler cezasız kalmakta'
Keyfi, hukuk dışı uygulamaların sebebinin hem iktidarın hem de yargının pratiklerinden kaynaklandığının altını çizen Emre, “Yaşam hakkının ihlali sonucunu doğuran birçok eylem cezasız kalmakta ve yargı makamları da bu duruma sessiz kalarak neredeyse eşlik etmektedirler. Cezaevleri yönetimlerince; çıplak arama, ağız içi arama, ayakta sayım ve benzeri uygulamalar, sözde kanuni dayanakları gerekçe gösterilerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. İnsan onurunu ve şerefini yakından uzaktan hedef alan hiçbir uygulamanın hukukta yeri yoktur. Ne yazık ki gelinen noktada neredeyse her gün, ülkenin bir cezaevinden bir hak ihlali haberi gelmektedir. Tutuklu ve hükümlüler, aileleri ile yaptıkları kısıtlı telefon görüşlerinde bu hukuksuzlukları dile getirmekte olup aileler her geçen gün daha da çok endişe etmektedirler” diye konuştu.
‘Hiçbir mazeret yaşam hakkı ihlaline gerekçe olamaz'
“İşkence suçu zamanaşımına tabi olmayan, suçu işleyenin er ya da geç yargılanacağı bir suçtur” diyen Emre, “Bazen gizlenmeye dahi ihtiyaç duyulmadan işlenen suçların cezalandırılması yönündeki asıl sorumluluğun yargıda olduğu açıktır. Her ne kadar siyasi sorumluluk iktidarda ise de şahısların hukuksal sorumluluktan kurtulamayacağı bilinmelidir. Devlet kurumu gerek AİHS gerekse de kanunlarca koruma altına alınan yaşam hakkını korumakla üst düzeyde sorumludur. Bu sorumluluk kusursuz bir sorumluluk hali olup devlet kontrolü altındaki her alanda gerçekleşen yaşam hakkı ihlalinden sorumluluk söz konusudur. Hiçbir mazeret yaşam hakkının ihlali için gerekçe gösterilemez” ifadelerini kullandı.
‘Hukuksuzluklara son verin'
Emre, cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklara son verilmesi çağrısında bulunarak, “Suça karışan kamu personelleri ile ilgili etkin soruşturma yürütülmesini, bu yöndeki iddialarla ilgili, kamuoyuna, aydınlatıcı ve somut olgularla çelişmeyen doyurucu açıklamalar yapılmasını talep eder ve tüm bu sürecin takipçisi olacağımızı basına ve kamuoyuna duyururuz” diye belirtti.