Ebru Günay: Kürtler neredeyse Erdoğan’ın hedefi de orası

  • 11:07 26 Mayıs 2022
  • Siyaset
ANKARA - Gündemi değerlendiren HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Bu dünya üzerinde Kürtlerin yaşadığı neresi varsa Erdoğan’ın hedefi de orasıdır” dedi. Ebru, çözümün yolu olarak ise İmralı’ya işaret etti.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde gerçekleştirdiği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendiriyor. 
 
‘Kürtler neredeyse, Erdoğan’ın hedefi orası’
 
AKP-MHP iktidarının kendi krizini ve çöküşünü aşmak veya gizlemek için, sınırlarının ötesinden krizler üreterek saldırılarla, istikrarsızlık ve toplumsal sorun yarattığına dikkat çeken Ebru, bunu bir beka ve güvenlik sorunu olarak isimlendirip, toplumu kandırmaya çalıştıklarını vurguladı. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, Suriye’ye operasyon yapılacağı yönündeki açıklamalarına değinen Ebru, “Peki hedef neresi? Tabii ki hedef Rojava. Bu dünya üzerinde Kürtlerin yaşadığı neresi varsa Erdoğan’ın hedefi de orasıdır. Hedef IŞİD saldırılarına karşı bütün dünyanın gözleri önünde mücadele ederek kazanım elde eden ve IŞİD’i yenilgiye uğratan Kürtler” dedi.
 
Milliyetçilik bandajı
 
Savaşın birçok boyutu olduğunu kaydeden Ebru, “Erdoğan ve savaş kurmayları hem dışarıdaki hem de içerideki fırsatları, savaş yoluyla iktidarlarının lehine çevirmek istiyorlar. Rusya, Ukrayna’daki savaşla meşgul, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesini veto etme tehdidiyle de ABD ile pazarlık imkanı doğmuş oldu. Yani iktidar uluslararası meydanı boş buldu ve yönünü yine Kürtlere ve kazanımlarına çevirdi. İçeride ve dışarıda yürüttüğü Kürt düşmanı siyaset ile de seçime gitmek istiyor. Böylece milliyetçi dalgayı ve küçük ortağını arkasına alarak tahtını sağlamlaştırmak istiyor. O da sonunun geldiğinin farkında ve buradan Kürtleri boğarak çıkacağını düşünüyor. Suriye’de Rojava’ya yönelen savaş, Kürt halkına acıdan başka bir şey getirmeyeceği gibi, Türkiye halklarına da yoksulluk olarak geri dönecek. Savaşın ekonomik maliyeti, zaten yoksullukla, ekonomik krizle boğuşan Türkiye hakları için krizin derinleşmesine ve doğrudan halkın gündelik hayatının üzerindeki etkisinin katmerlenmesine sebep olacak.  İktidar, ekonomik krizin yaralarını da savaştan kazanacağı milliyetçilik bandajıyla sarmaya çalışacak” şeklinde konuştu.
 
‘Barışın yolu İmralı’dan geçer’
 
Halkların en acil ihtiyacının barış olduğunu dile getiren Ebru, barış olmadan demokrasinin de özgürlüğün de olmayacağını söyledi. Ebru, “Bu topraklara barış gelebilmesinin tek yolu ise İmralı kapılarının açılarak Sayın Öcalan’ın barış kurucu rolünü tekrar oynamasından geçiyor. Tüm dünyanın şahitlik ettiği gibi biliyoruz ki, İmralı’nı kapısı ne zaman aralansa bu coğrafyada yaşayan tüm halklar için barış ve özgürlük imkanları artıyor, halkların birlikte yaşama umutları yeşeriyor. Savaş ve tecrit politikalarının sonucu olarak Şengal ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik gelişen saldırılar, Köylerinden edilmiş on binlerce mültecinin kaldığı Mahmur’un sürekli tehdit edilmesi, hava saldırılarına hedef olması aslında Kürt karşıtı ve Kürtlerin özgür iradesine yönelik tahammülsüzlüğün somut bir göstergesidir. Sivillerin yaşamını yitirdiği bu saldırılar olduğunda, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar da sessiz kalmamalı” dedi.
 
Ebru’nun konuşmasından satır başları şöyle:
 
“Kürt halkına karşı geliştirilen savaş konseptinin iktidarın koltuğunu sağlamlaştırma çabasından başka bir şey olmadığı biliyoruz. Bu çaba, içeride partimize dönük Kobanê Kumpas Davası, kapatma davası, sayısız gözaltı ve tutuklamayla yargı ve kolluk eliyle yapılırken, yönünü Rojava’ya dönen bir saldırı planı, Kürtleri soykırıma uğratma, varlıklarını ortadan kaldırma, yok etme planıdır. Bu plan sadece Kürt halkına değil bu topraklarda yaşayan tüm halkların geleceğine yönelmiştir. Türkiye’de yaşayan tüm demokrasi güçleri, yazarlar, aydınlar sanatçılar, demokratik kitle örgütleri iktidarın bu kirli oyununa karşı ses çıkarmalıdır. Bu, coğrafyamızda yaşayan tüm halklara karşı tarihsel sorumluluğumuzdur. 
 
AKP’nin tutarsız dış politikası alay konusu oluyor
 
AKP hükümetinin dış politikayı pazarlıktan ibaret sayan yaklaşımına aşinayız. Ancak bu son NATO üyeliği tartışmalarından görülebileceği üzere Saray rejiminin fırsatçılığı ve tutarsız yaklaşımları uluslararası toplumunda alay konusu oldu. Finlandiya Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler Erdoğan’ın dış politikadaki güvenilmezliğini yeterince ortaya koydu.
 
Sırf Kürt olduğu için iadesi isteniyor!
 
Rusya’nın doğu Avrupa’yı tehdit etmesi nedeniyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusu yapması, bölgenin daha da militarist bir siyasi iklime gireceğini göstermektedir.  Erdoğan, Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi, bu NATO üyelik başvurularını da kendince ‘Allahın bir lütfu’ gibi görmektedir. Saray Rejimi, bu iki ülkeden üyelik başvurularının veto edilmemesi karşılığında Suriye Demokratik Güçleri’ne verdikleri desteği kesmelerini ve ‘terörist’ ilan etmelerini istemiştir. Bu talepler yetmezmiş gibi Kürt asıllı İsveç vatandaşı bir parlamenterin bile Türkiye’ye ‘iadesi’ istendi. Hayatının hiçbir döneminde Türkiye’de ikamet etmemiş, Türkiye vatandaşlığı bulunmamış ve hakkında bilinen hiçbir yargısal hüküm bulunmamış bir İsveç vatandaşı milletvekili, sırf Kürt olması ve AKP’yi eleştiriyor olması nedeniyle ‘terörist’ muamelesi görüyor.
 
Kürt kazanımlarını pazarlık konusu yapmayın
 
Yayıncı ve yazar Sayın Ragıp Zarakolu gibi Türkiye yayıncılığına önemli katkılar sağlamış bir aydın hakkında açılan davaların tamamı ifade özgürlüğü kapsamında suç teşkil etmeyen konuşmalardan ibarettir. Cezaevlerinde haksız yere tutulan yüzlerce aydın gibi, Ragıp Zarakolu da AKP’nin cezaevlerinde siyasi esir gibi alıkonulmak istenmektedir. İsveç’in  yargı sisteminde ve siyasi etik normlarında  insan hakları adına en ufak bir kırıntı bile kalmış olsa Saray rejiminin bu hukuk dışı talepleri anında reddedilirdi. NATO’yu, ABD’yi, İsveç’i, Finlandiya’yı ve diğer ilgili devletlerin yaklaşımlarını yakından takip ediyoruz. Afrin’den Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımları Saray rejiminin ırkçı politikaları karşısında pazarlık konusu haline getirmemeye çağırıyoruz. İsveç ile Finlandiya’nın ‘güvenliği’ için Kürtlerin güvenlik hakkı pazarlık yapılmamalıdır.
 
Kürt halkının kendisini yönetmesi neden bu kadar zorunuza gidiyor?
 
Daha iki gün önce Erdoğan Rojava Kürtlerini tehdit etti ve oraya bir işgal saldırısı başlatacağını duyurdu. Peki Rojava’dan ne istiyorsunuz? Dünya hegemonyasında ulus devletlerin baskıcı karakterinden farklı olarak demokratik özerk yönetim olarak var olmak, varlığını korumaktan başka ne yapmış Rojava? Oradaki Kürtlerin kendini tüm baskılara ve dayatmalara karşı korumak ve kendi kendini yönetme gücünü tüm baskı, saldırı ve ambargolara karşı sürdürmek neden bu kadar zorunuza gidiyor? Bakın daha önce işgal edilen bölgelerde her gün insanlık dışı vahşet uygulamaları devam etmektedir. O bölgelerdeki zenginlikler çeteler tarafından tüketildiğinden artık çeteler insanları kaçırıyor, onları alıp satarak insanlık suçu işlemeye başladılar. 
 
İş cinayetleri
 
İktidar savaşa endeksli bir siyaset yürütürken öte yandan Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları derinleşerek büyüyor. En can alıcı sorun alanlarının başında da Türkiye'de iş kazaları ve iş cinayetleri gelmektedir. Denetimin olmaması, işverenlerin hiçbir yaptırıma maruz kalmaması ve işyerlerinde gereken önlemlerin alınmaması iş cinayetlerinin yolunu açmaktadır. Bahar ayları ile birlikte havanın ısınması, sezonun başlaması, güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu inşaatlarda ve tarımda, alınmayan önlemlerden ötürü ne yazık ki iş cinayetlerinde artış gerçekleşmektedir. Özellikle Kürt illerinde, tarım ve hayvancılığa yeterli düzeyde desteğin sağlanamaması, bölgede yaşanan çatışma ve daha birçok nedenden ötürü toprağını ekip biçemeyen yurttaşlar, batı illerine mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak zorunda kalmaktadır. 
 
Mevsimlik tarım işçileri birçok sorunla karşı karşıya
 
Bilindiği üzere Nisan ayı ile mevsimlik tarım emekçilerinin zorlu, çileli yolculukları başlamaktadır. Her yıl onlarca yurttaşımız bu yolculukta alınmayan önlemlerden ötürü, trafik kazalarında hayatını kaybetmekte, yüzlerce yurttaşımız yaralanmaktadır. Yine mevsimlik tarım işçilerine yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması da mevsimlik tarım işçilerini birçok sorunla baş başa bırakmaktadır. Irkçı saldırılar, ulaşım, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, meslek hastalıkları, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle, örgütsüz ve sömürüye açık şekilde çalıştırılmaktadırlar. Bu sömürü düzeninden en büyük payı ne yazık ki kadınlar ve çocuklar almaktadır. Geçtiğimiz hafta çalışmak için ailesiyle birlikte Şanlıurfa Viranşehir'den Manisa’ya giden 14 yaşındaki Murat Koyuncu isimli çocuk, römork kapağının açılması sonucu düştü ve traktör tekerleğinin altında kalarak hayatını kaybetti.
 
İnsan onuruna yakışır çalışma koşulları için mücadelemizi büyüteceğiz
 
İş cinayetlerini, ‘bu işin fıtratında, kaderinde var’ diyerek değersizleştiren, hayatını kaybeden her emekçiye ‘adet’, ‘sayı’ zihniyetiyle yaklaşanlar iş cinayetlerinin önüne geçemez. Bizler iş cinayetinde hayatını kaybeden her emekçi canımızın acısını içimizde yaşıyoruz.  İş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş tüm işçilerimizi saygı ve rahmetle anıyor, HDP olarak işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alındığı, iş cinayetlerinin yaşanmadığı ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları için mücadelemizi daha da büyüteceğiz.
 
İşsiz sayısı 8 milyonun üzerine çıktı
 
Ekonomi gündemine ilişkin artık söylenecek tek şey var. Türkiye battı. Türkiye’yi el birliği ile batırdılar. 21 Aralık 2021 akşamından bu yana; Türkiye halklarına kocaman kuyruklu bir yalan söylendi. Tam 6 ay geçti. Geldiğimiz aşamada; Dolar 12 TL’den 16,30 TL’ye yükseldi. 1 milyon yeni icra dosyası açıldı. Türkiye’nin borcunun faizi 1 Trilyon 272 Milyar TL arttı. Bu rakam Türkiye’nin bir yıllık bütçesine neredeyse denk bir rakam.  Enflasyon 5 katına çıktı. İşsiz sayısı 8 milyonun üzerine çıktı. Açlık Sınırı 6 bin 465 TL, yoksulluk sınırı 19 bin 406 liraya yükseldi. Sadece dövizin 6 aylık yüzde 30’un üzerinde artmasıyla Türkiye’nin borcuna 2 Trilyon eklendi. CDS risk primi 700’ün üzerine çıktı. Türkiye borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya geldi.
 
Türkiye halkları gereken cevabı verecektir
 
Bu korkunç rakamların açıklanabilecek tek bir yanı var. Planlı, programlı, düzenli bir şekilde işleyen Türkiye’yi batırma projesi ile karşı karşıyayız. AKP, Türkiye’yi batırma planını adım adım işlemektedir. Aksi halde 6 ayda, bile isteye bir ülke bu hale getirilemez. Türkiye’nin batışında zirveyi gören ve zenginleşenler AKP’lilerdir. Geride kalanları düşünecek hiçbir politikaları yok, ajandalarında yolsuzluk var, gasp var, hırsızlık var. Sözde karşı oldukları faizden kendilerini ve bir avuç yandaşı zengin etme planları var. Ama unuttukları bir şey var ki Türkiye halkları tüm gerçekleri görüyor ve gereken cevabı elbet sandıkta verecektir. Kirliliklerini gizlemek için yürüttükleri savaşlar bile AKP iktidarını kurtaramayacaktır. 
 
‘Beyaz Miting’de olacağız 
 
Pandemi sürecinde en büyük zorlukları yaşayanların başında sağlık emekçileri geliyor. Sağlık emekçileri yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek için SES, TBB, TDB, DEV SAĞLIK İŞ, gibi birçok sendika ve kuruluşun öncülüğünde 29 Mayıs Pazar günü sağlık emekçileri ‘Emek bizim, Söz Bizim, Sağlık Hepimizin’ diyerek düzenleyecekleri ‘Beyaz Miting’e sağlığımızı korumak için sağlık emekçileri ile miting alanında buluşalım. HDP olarak ‘Beyaz Miting’de olacağız ve herkesi de buradan davet ediyoruz.”
 
‘100 yıllık düşmanlık AKP-MHP eliyle sürdürülüyor’
 
Açıklamasına Kürtçe devam eden Ebru, Suriye’ye yönelik askeri saldırı hazırlığına dikkat çekti. Türkiye’deki sistemin çöktüğünü ifade eden Ebru, “Siyasi, ekonomik ve toplumsal durum gözler önünde. Türkiye halkları bu sistemden dolayı zorluk yaşıyor. Çöken sistemi kapatmak adına Kürt düşmanlığına başladılar. İşgal saldırıları Kürt düşmanlığıyla gerçekleşiyor. 2015’te başka bir boyut kazanan bu düşmanlığı bu operasyonlarla derinleştiriyorlar. AKP-MHP iktidarı Kürtlerin Rojava’da statü sahibi olmasını ve topraklarında özgür yaşamalarını istemiyor. 100 yıllık düşmanlık bugün de AKP-MHP eliyle sürdürülüyor” değerlendirmesinde bulundu.
 
‘Erdoğan Kürt düşmanlığını stratejik bir amaç haline getirdi’
 
Türkiye’nin seçimlere doğru ilerlediğini kaydeden Ebru, bu seçimlerin tarihi bir seçim olacağını söyledi. Seçim sonuçlarının Türkiye siyasetine etki edeceğini belirten Ebru, “Erdoğan seçimleri kazanabilmek için Kürt düşmanlığını stratejik bir amaç haline getirdi. O nedenle savaş koşullarında seçime gitmek istiyorlar. Bu zihniyetle bütün kaynaklar savaş için tüketildi” dedi.
 
‘Muhalefetinin AKP-MHP politikalarına karşı çıkması gerekir’
 
Türkiye muhalefetine çağrıda bulunan Ebru, “Türkiye muhalefetinin AKP-MHP politikalarına karşı çıkması gerekir. Çünkü hepimizin demokrasiye ihtiyacı var. Buradan hükümeti de muhalefeti de uyarıyoruz; askeri operasyonlar, işgal sadece Rojava’yı değil Türkiye’deki huzuru da tehlikeye atacaktır. Geleceğimiz için herkesin savaş siyasetine karşı çıkması gerekiyor” dedi.