‘Talebimiz tecridin kaldırılması değil, Önderliğin özgürlüğü’

  • 09:01 26 Mayıs 2022
  • Siyaset
 
Öznur Değer
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecride dikkat çeken siyasetçilerden Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Tecrit, Kürtlere yönelik soykırım siyasetinin bir parçasıdır” derken, Pervin Tunbul da “Talebimiz tecridin kaldırılması değil, Önderliğin özgürlüğüdür” mesajı verdi.
 
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 23 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sistematik hale bürünen ağırlaştırılmış tecrit kapsamında Abdullah Öcalan’dan bir yılı aşkın süredir haber alınamıyor. 22 Temmuz 2015’te sonlandırılan müzakere süreci de dahil olmak üzere 2011 yılından itibaren avukatları ile görüşmesi engellenen Abdullah Öcalan, 8 yıl aradan sonra ilk kez 2 Mayıs 2019’da avukatlarıyla görüştü. 2019 yılı içerisinde yalnızca 5 defa avukatlarıyla görüşebilen Abdullah Öcalan, 23 yıl boyunca 27 Nisan 2020 ve 25 Mart 2021’de tarihlerinde olmak üzere yalnızca iki defa ailesiyle telefon görüşmesi gerçekleştirebildi. 7 Ağustos 2019’dan bu yana ise avukatları, Abdullah Öcalan ile hiçbir temas kuramadı.  
 
BM’ye başvuru
 
Her hafta görüşme başvurularını sürdüren Asrın Hukuk Bürosu avukatları, devam eden tecride karşı geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan ile İmralı’da tutulan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın aile ve avukat ziyaretlerinin sağlanması talebiyle Birleşmiş Milletler (BM)  İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesi Alt Komitesi’ne (SPT) başvurarak, “Acil harekete geçme” çağrısında bulundu.
 
3 aylık aile görüş yasağı
 
Geçtiğimiz yıl 18 Ağustos’ta İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından Abdullah Öcalan’a verilen 3 aylık aile görüş yasağının sona ermesinin ardından 3 Şubat’ta yeniden 3 aylık aile görüş yasağı verildiği belirtildi.
 
Bursa İnfaz Hakimliği tarafından da 12 Ekim 2021’de verilen 6 aylık görüş yasağının 22 Nisan’da sona ermesinin ardından avukatların yeniden görüş başvurusunda bulunmasını reddeden hakimlik, avukatlara bilgi vermeksizin 13 Nisan’da verilen 6 aylık avukat görüş yasağını gerekçe gösterdi.
 
Biten cezalara yeni kılıflar
 
Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için hem bölgede, Türkiye’de hem de dünyada yıllardır çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştiriliyor. Topluma da yayılan tecride ilişkin siyasetçiler değerlendirme yaptı.
 
‘Sayın Öcalan dayatılanları kabul etmiyor’
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, 20 yılı aşan ancak 2015’ten bu yana mutlak tecridin söz konusu olduğunu vurguladı. Dönem dönem gerçekleşen açlık grevi eylemleri ve kamuoyunun refleksi sonucunda kısa görüşmelerin gerçekleştiğini, ancak aile, avukat ya da heyet görüşmesinin olmadığını kaydeden Gülistan, “Bunların tesadüf olmadığını, hukuksal değil siyasal karar sonucunda Sayın Öcalan’ın mutlak bir tecrit altında tutulduğunu ifade etmek gerekiyor. AKP’nin ihtiyaç duyduğunda kapıları nasıl açtığını ve görüşmeler gerçekleştirdiğini görüyoruz. Devam eden tecrit, Sayın Öcalan’ın durduğu yeri koruduğunun, 3’ncü yol çizgisine, barış mücadelesine, Kürt halkının Anayasal, eşit yurttaşlık mücadelesine dönük direnişini devam ettirdiğinin de göstergesi. Bu anlamda Sayın Öcalan’a birtakım şeylerin dayatıldığını ama Sayın Öcalan’ın bunları kabul etmediği için de bir cezalandırma yöntemi olarak tecritte tutulduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Tecrit, Kürtlere yönelik soykırım siyasetinin bir parçası’
 
Tecridin hukuksal bir karşılığı olmadığının altını çizen Gülistan, Anayasal haklara dikkat çekerek, bu hakların disiplin cezaları gibi gerekçelerle engellendiğini dile getirdi. Gülistan, haber alınmama halinin ciddi bir endişe yarattığını vurgularken, “Ne durumda olduğunu, sağlık durumunu bilmiyoruz ve yaşamından endişe ediyoruz. Çünkü hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Aile ve avukatlarının görüşmek için sistematik başvuruları var ama tüm talepler yanıtsız, karşılıksız bırakılıyor. Bu durum Sayın Öcalan’ı rehin alma haline dönüştü. Sayın Öcalan’a yönelik tecridin, Kürtlere yönelik soykırım siyasetinin bir parçası, halkası ve devamı olduğunu görmek gerekiyor. Sayın Öcalan’a yönelik tecridi Güney’deki savaştan ayrı düşünemeyiz. HDP’nin kapatılma davası, Kobanê Kumpas Davası’ndan, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî işgalinden ayrı ele alamayız. Devletin toplam Kürtlere yaklaşımının bir sonucu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Onun şahsında bütün Kürtlere yönelik bir tecrit, soykırım siyaseti ve tüm Kürdistan’a yönelik de bir sömürgeleştirme politikası olduğunu ifade edelim” şeklinde konuştu.
 
‘İtiraz edilmediği için bugün herkese sıra geldi’
 
Tecride yönelik ciddi tepkileri olduğunu sözlerine ekleyen Gülistan, 20 Mayıs’ta Amara’da yapılmak istenen açıklamayı hatırlattı. Gülistan, şunları belirtti: “Devam eden tecridi protesto etmek amacıyla Amara’da bir mesaj verilmek istendi. Ama devletin kendi hukukunu bir kez daha çiğneyerek, tecridi devam ettirdiği yerde, tecridi protesto edenlerin önüne polisi diktiğini gördük. Bu tutumu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu ülkede yaşanan her şey kaynağını Kürtlere yaşatılan hukuksuzluktan alıyor. Kendisine ‘demokratım’ diyen, kendine yönelik cezaları haksız, hukuksuz bulanların en temelde Sayın Öcalan’ın tecridine söz söylememeleri, Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik söz söylememelerinin sonucu olduğunu görmemiz gerekiyor. Gezi Davası’ndaki ağır cezalar da Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza da asla bir tesadüf değil. Bunların taşları Kürt halkı üzerinden Sayın Öcalan üzerinden örülmeye başladı ama ne yazık ki kamuoyu buna bütünlüklü tavır takınamadığı, buna itiraz etmediği için ‘Ama Kürt’tür’ deyip ayırdığı için bugün herkese sıra geldi. Herkes bu haksız, hukuksuz uygulamadan payına düşeni alıyor.”
 
‘Abdullah Öcalan’ın çağrısı demokratik cumhuriyet inşasına dönük’
 
Abdullah Öcalan’ın çağrısının Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik çözümüne, demokratik cumhuriyetin inşasına dönük olduğunu vurgulayan Gülistan, “Onun tecrit edilmesi tüm bu fikirlerin tecrit edilmesi ve Kürt sorununun güvenlikçi konsepte hapsedilmesi demektir. Eğer çözüm, demokratik bir ortam, barış, eşitlik, bir arada huzur içinde yaşamak istiyorsak o zaman sorunun kaynağına bakacağız. Sayın Öcalan üzerindeki tecride ‘hayır’, Kürt soykırımına ‘hayır’, Kürt kültürü ve dili üzerindeki baskılara ‘son’ diyeceğiz ki yol alalım” dedi.
 
‘Önderliğimiz özgür olmadıkça bizler özgür değiliz’
 
Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecridin kabul edilemez olduğunu belirten HDP İstanbul İl Kadın Meclisi üyesi Pervin Tunbul, “Önderliğimiz özgür olmadıkça bizler özgür değiliz” dedi. Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin halka ulaşmaması için tecridin devam ettirildiğini kaydeden Pervin, “Biz Önderliğimizle görüştükçe güç kazanıyoruz. Bundan dolayı Halfeti’de yapılan saldırı da bir tahammülsüzlüktür. Annem ‘Sizin Önderliğinizi kıskanıyorlar’ derdi. Bu kadar Önderliği’ne sahip çıkan ve Önderliği için kendini yakan, ölüm oruçlarına giren başka kimse yok. Kendileri tecridi bir kazançmış gibi ele alıyorlar, halbuki öyle değil. Onlar için de çok büyük bir kayıp. Önderliğimiz, Türkiye’nin yol haritasını belirlemişti. Önderliğimizin fikriyatı onları rahatsız ediyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Talebimiz Önderliğin özgürlüğüdür’
 
“Bundan sonraki talebimiz tecridin kaldırılması değil, Önderliğimizin özgürlüğü” diyen Pervin, Kürtlere yönelik saldırılara dikkat çekti. Abdullah Öcalan’ın yaşadığı toprağa bile tahammülün olmadığını kaydeden Pervin, “Tecridi kabul etmiyoruz, Önderliğimizin özgürlüğü için mücadele edeceğiz. Herkesin bizimle birlikte olmasını istiyoruz. Kürt halkına yapılan zulüm, işkence, Kürdistan’da kadınlara tecavüz edilmesi Kürtlere tahammülsüzlüğün göstergesi” ifadelerini kullandı.
 
‘Faşist zihniyetler tecridi halklar üzerinde sürdürüyor’
 
HDP İstanbul Sancaktepe İlçe Eşbaşkanı Alya Akkuş ise, tecrit kavramı ile Abdullah Öcalan’a uygulanmasıyla tanıştıklarını belirtti. Tecridin kabul edilemez olduğunun altını çizen Alya, tecridin özünde tüm halklara uygulandığına dikkat çekti. Alya, “Tecrit, halkların iradesine uygulanıyor. Sadece cezaevlerinde uygulanmıyor, fikrimizi özgürce söyleyemeyişimiz de bir tecrittir. Tecridin kaldırılması için sadece Kürt halkı mücadele etmemeli, Türkiye ve dünya halkları da mücadele etmelidir. Bu bir ülkenin ayıbıdır.  Bir ülkede adalet yoksa bu demektir ki o ülke faşizmin pençeleri içerisindedir. Bedelini sadece Kürt halkı değil, Türkiye halkları ödüyor” dedi.
 
‘Tecridin kaldırılması için örgütlenmeliyiz’
 
HDP Siirt Kadın Meclisi üyesi Belkız Epözdemir de, tecridin tüm kadınlar, gençler ve halklar üzerinde sürdürüldüğünü dile getirdi. Belkız, “Tecridin kaldırılması için örgütlenmeli ve elimizden alınan haklarımız için mücadele yürütmeliyiz. Tecrit tüm yaşamımız üzerindedir. Kendimizi örgütlemeli, demokrasi ve özgürlük için mücadele etmeliyiz” şeklinde konuştu.