‘Üçüncü yolda yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etme zamanı’

  • 12:57 1 Mart 2022
  • Siyaset
ANKARA - Bu 8 Mart’ın aynı zamanda bütün dünya kadınlarının emperyalist savaşlara ‘hayır’ diyeceği bir gün olacağına dikkat çeken HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan “Üçüncü yolda buluşma yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır diyoruz” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın katılımıyla 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Parlamento Kadın Grup toplantısını gerçekleştirdi.
 
Çok sayıda kadın katıldı
 
HDP Kadın Grup toplantısına Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü Ayşe Erdem, Barış Anneleri, Sosyalist Kadın Meclisleri, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası (SES), Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen), Kadınlar Birlikte Güçlü, Yeni Demokrat Kadın, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), Batıkent Yeni Yaşam Derneği’nden temsilci kadınlar katıldı. Toplantıya ayrıca HDP’nin cezaevinden çıkan önceki dönem Grup Başkanvekili Çağlar Demirel de katıldı.
 
Deniz Poyraz ve Aysel Tuğluk’un fotoğrafları sıralarda
 
HDP sıralarına İzmir İl Örgütü’nde katledilen Deniz Poyraz’ın ve demans teşhisi konulan Aysel Tuğluk’un fotoğraflarının yanı sıra “Eşbaşkanlık Mor Çizgimizdir”, “Birlikte Değiştireceğiz, Emek Sömürüsüne Son Vereceğiz”, “Birlikte Değiştireceğiz Kadın Yoksulluğuna Hayır”, “Birlikte Değiştireceğiz, Kadın Tutsaklara Özgürlük”, “Birlikte Değiştireceğiz Yaşasın Kadın Dayanışması” dövizleri konuldu.
 
‘Deniz’in bağlılığını Garibe’nin direnişini selamlıyorum’
 
Kürtçe ve Türkçe kadınları selamlayarak konuşmasına başlayan Pervin, HDP olarak, bu yılki 8 Mart’ı İzmir İl binalarında katledilen Deniz Poyraz ve cezaevinde intihara sürüklenerek yaşamını yitiren Garibe Gezer’e adadıklarını kaydetti. Pervin, “Ben Deniz’in bağlılığını, Garibe’nin direnişini ve onların bu yolda mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarını onurlu mücadelesini en derin saygılarımla ve mücadelelerine bağlılık sözümüzle selamlıyorum. Her birini minnetle, özlemle anıyorum. Anıları mücadelemize her daim güç katacak, ışık tutacaktır. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün meşalesini yakan, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında haklarını aradıkları için yakılarak katledilen 127 kadını saygıyla anıyorum” dedi.
 
‘Mücadele çığlığı hiç susmadı’
 
Kadınların çalışma koşullarının düzeltilmesi için başlattıkları direnişin o güne kadar ortaya konulmuş en büyük eylemlerden biri olduğuna vurgu yapan Pervin, “İşte o gün o alevler arasından yükselen çığlık bugüne kadar hiç susmadı. Mücadele çığlığı olarak daha da büyüdü, daha da yayıldı. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin evrensel ortaklığına dönüşen bir güne ismini verdi. Ben bu vesile ile kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bu kürsüden bir kez daha selamlıyorum” diye belirtti. 
 
‘Ortak taleplerimiz için buluştuğumuz gün’
 
8 Mart haftasında eşitlik taleplerini hep bir ağızdan haykırdıklarını ifade eden Pervin, yürüttükleri azimli mücadele ile elde edilen kazanımları hep birlikte kutladıklarına dikkat çekti. Pervin,  “Kazanımlarımıza saldıranlara karşı; biz kadınlara eşitsiz bir yaşamı, sömürüyü, şiddeti, baskıyı, ölümü, yoksulluğu dayatan erkek iktidara karşı, itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz. 8 Mart bütün dünya kadınları olarak ortak taleplerimiz için buluştuğumuz, bu güçlü buluşmayı zılgıtlarımızla, halaylarımızla, danslarımızla ve mücadele kararlılığımızla kutladığımız bir gündür” ifadelerini kulandı. 
 
‘NATO ve Rusya arasındaki güç savaşıdır’
 
8 Mart’ın aynı zamanda bütün dünya kadınları olarak emperyalist savaşlara ‘hayır’ denilen bir gün olduğuna dikkat çeken Pervin,  Rusya’nın başlattığı işgal hareketiyle gelişen savaşta yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diledi. Tüm Ukrayna halkının acısını paylaştıklarını kaydeden Pervin,  “Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında başka bir şey getirmeyecektir.  HDP olarak daha önce de söyledik; Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir gerilim-çatışma değildir. Esas olarak NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesidir, güç savaşıdır. Ne NATO’nun, ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı bu soruna asla çözüm değildir. Ancak şu nettir; Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askeri müdahale kesinlikle kabul edilemezdir” diye belirtti. 
 
Pervin’in konuşmasından satırbaşları şöyle:
 
İktidara uyarı
 
AKP hükümetinin içerdeki ve dışarıdaki savaş politikalarını nasıl bugüne kadar reddettiysek dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da aynı şekilde reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. HDP olarak, kadınlar olarak halkların bir arada özgür ve barış içerisinde yaşayabileceği koşulların sağlanması yönündeki her türlü barışçıl adımı desteklemeye devam edeceğiz. Sürekli krizlerden beslenen AKP hükümeti şayet bu savaşta da barışın ve uzlaşının tarafında saf tutmazsa, hali hazırda büyük bir ekonomik krizin altında ezilen halkımız çok daha ağır bedeller ödeyecektir.  
 
 Kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak başkasına bağımlı
 
Ülkedeki ekonomik krizin özellikle biz kadınların omuzlarındaki ağırlığını her geçen gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyoruz. Bir yandan işsizlik, bir yandan eşit işe eşit ücret alamamak, bir yandan can yakan zamlar ve faturalar, ağır vergiler… Bunun adı artık yoksulluk değildir. Derin yoksulluktur. Yani açlıktır. Kadınlar çoğu kez aynı işi yaptıkları halde erkeklerin aldığı ücretin neredeyse yarısını almaktadır. Türkiye’de 30 milyon kadının yalnızca 10 milyonu kayıtlı çalışmakta; kayıtsız çalışanların sayısına dair bir tahminimiz bile yoktur. Sonuç olarak ülkedeki kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak bir başkasına bağımlı olarak yaşamaktadır. Sadece son iki yıl içerisinde sosyal yardıma muhtaç insanların sayısı iki katına çıkmıştır. Yani nüfusun üçte biri sosyal yardımlarla yaşayabilmektedir. Peki, bu sosyal yardımlardan kadınlara ne veriyorlar? 300 lira, 500 lira, taş çatlasa 500 lira. Bu ekonomik şartlarda 500 lira kimin neyine yetecektir? Kadınlar bununla kişisel ihtiyaçlarını mı karşılayacak, kirasını mı ödeyecek, faturasını mı ödeyecek, eczaneden ilacını mı alacak, gıdasını mı mı alacaktır? 
 
Ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar
 
Bugün için 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için aylık gıda harcaması için gerekli tutar 4 bin 250 TL’dir. Diğer yaşamsal ihtiyaçlar ile birlikte toplam tutar 13 bin 843 TL’dir. Yani yoksulluk sınırı. Yani bir eve iki tane asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırına bile ulaşamamaktadırlar. Yetmez sevgili kadınlar; giderlerimizi minimuma indirsek yine yetmez. Yemesek, içmesek yine yetmez. Milyonerlerin vergi borçlarını silenler halklara gelince ‘yastık altındakileri ekonomiye kazandırın’ diyor. Hangi ekonomi? Hangi yastığın altı? Ekonomi mi bıraktınız? Bu ülkede artık ekonomi diye bir şey kalmadı. Zamanında kadınlara ‘beğenmiyorsanız Ruanda’ya gidin’ diyenler bugün ekonomik olarak ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar. 
 
SMA’lı çocuklar
 
Bunlar vergisi, bakımı, yakıtı halkın cebinden karşılanan 125 bin makam aracını yandaşlarının hizmetine sunarken, uçan saraylarla seyahat ederken, Diyanet İşleri Başkanı bile özel jet ile geziye giderken hemen her gece yakıta yapılan zamlarla insanlar araçlarına yakıt koyamaz oldu bunun farkında değiller. Seyahat bileti alamaz oldu. Çiftçi tarlasını süremez oldu. Yandaşları ile beşli çetesi ile hazineyi boşaltan, başka başka ülkelerde para aklayanlar şatafat içerisinde yaşarken, tek adamın sarayına halkın cebinden günde 10 milyondan fazla para harcanırken, milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır. En basiti SMA’lı çocuklar hayata bağlanabilecekleri ilaçlara, olanaklara erişememektedirler. Aileler artık kilit altına alınmış bebek mamasını, bebek bezini, yine engelli bireyler ve yatalak hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Atanamayan öğretmenlerin her gün yaşamları solarken, umutları tükenirken, kadınların, gençlerin yarısı işsizlikle boğuşurken tek adam iktidarının evlatları, yandaşları üçlü, beşli, on beşli maaşlarla çalışmaktadır. 
 
Ya gideceksiniz, ya gideceksiniz!
 
Şimdi soruyorum iktidara biz aynı gemide miyiz? Doğrudur aynı gemideyiz fakat siz saltanat katındasınız, halk sefalet katında, kadınlar sefalet katındadır bunun altını önemle çizmek istiyorum. Ve bu gemiyi batırmaya kararlı bir kaptan olduğundan bu kaptanın biran önce değişmesi lazım. Sefalete de saltanata da bir an önce son verilmesi lazım. Buna biz kadınlar öncülük edeceğiz. Yakındır, ya gideceksiniz ya gideceksiniz. Biz kadınlar hep birlikte geleceğiz, birlikte değiştireceğiz. Kadınlar kabul etmiyor, kadınlar bu sömürüye asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Biliyorsunuz, birçok yerde işçi direnişleri var. Yakın zamanda başarıya ulaşmış Migros depoda, haklarını kazanmış Xiaomi’de yüzlerce kadın, hakları için sermayeye karşı direndi ve kazandı. Farplas’ta ve daha birçok yerde direniş devam ediyor. Selam olsun direnen işçi kadınlara. Direnişiniz direnişimizdir.Kamusal kaynakların toplumda adil ve eşit paylaşımını sağlamak için, vergide adalet için var gücümüzle mücadele edeceğimizin buradan bir kez daha sözünü veriyoruz.
 
İktidarın başı cesur kadınları hedef haline getiriyor
 
Bu ülke, kadınları yok sayan her fırsatta kadınlara saldırmayı kendine misyon edinmiş erkek bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Kadın katillerini salıveren, cezasızlık politikasıyla koruyan, kadın kurumlarına her gün baskın düzenleyen, kadın mücadelesini engellemeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız sadece geçtiğimiz ocak ayı içerisinde 26 kadın katledildi ve 28 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sayılarla ifade etmek kolay ama her ay istikrarlı bir şekilde ve daha da artarak kadınlar katlediliyor, yok ediliyor, sömürüye baskıya şiddete maruz bırakılıyor. İktidarın başı, tek adam ve şürekâsı her seferinde muhalefet olan her kadına şiddet dili ile saldırmakta, cesur kadınları hedef haline getirmeye devam ediyor.
 
 Hedef haline getirilen kadınlar 
 
Sevgili kadınlar; insan hakları savunucusu Eren Keskin, TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı, sanatçılar Ezgi Mola, Sezen Aksu…  Onlara ve benzer saldırılara uğrayan her bir kadın arkadaşıma buradan özel olarak selamlarımı gönderiyor, dayanışma duygularımı iletiyorum. Bunların hepsi aslında kadınlara gözdağı vermek amaçlıdır. Kadınlara karşı işledikleri ne kadar suç varsa eleştirilmesin, dile getirilmesin, herkes sussun mesajıdır. Ancak şunu iyi bilsinler ki hakikatleri ve hakikatleri savunma cesaretini terk edecek kadınlar değiliz biz. Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız biz. Ve bizler oldukça çoğuz. Sizi korkutacak kadar çoğuz. Durmadan bizimle uğraştıracak kadar da güçlüyüz. Bu gücümüzü de meydanlardaki alanlardaki kadınlardan alıyoruz.
 
Biz kadınlar siyasetimiz ve taleplerimizle seferberlik ilan etmişiz
 
Yeni Adalet Bakanı, kadın cinayetlerinin seferberlikle çözeceklerini iddia ediyor. Ya biz kadınlar çok uzun yıllardır sözümüzle, taleplerimizle, siyasetimizle, eylemlerimizle bir seferberlik ilan etmişiz zaten. Bunun karşısında o bakanın iktidarınız ne yapmış? Bu seferberlikle kadınlarla ortaklaşacağı, çözümün bir parçası olacağının aksine bu iktidar; kadın mücadelesine karşı baskı savaşı açmış, eş başkanlıkla yönetilen kadın belediyelerimize kayyum atamış, kadınların haklarını korumak ve geliştirmek üzere açtığımız bütün kurumlarımızı kapatmış, kadın siyasetçileri tutuklamış, İstanbul sözleşmesini fesih etmiştir. Eşit temsiliyete dayalı siyaseti, yani eşbaşkanlık kazanımımızı suç ilan etmiştir. Şimdi de gözlerini başka kazanımlarımıza dikmiş durumdalar. Kadınların bir kazanımı olan nafaka hakkını yine gündeminize aldınız. Nedir peki buradaki meramları? En açık haliyle kadınların nafaka hakkını gasp etmek. Biz kadınlar bunun farkındayız. Kadınların güçlü mücadelesi ile şimdiye kadar buna geçit vermedik ama her seferinde farklı bir bahane, farklı bir ‘yasal düzenleme’ adı altında gündeme getirmektesiniz. 
 
Emine Şenyaşar’ın Doku ailesinin çığlığını duyun 
 
Çocuklarımı katledenler bugün ellerini kollarını sallayarak dışarıdalar. Ben 4 mevsimdir, yani 1 yıldır Urfa Adliyesinin önündeyim. Artık bu zulmü kaldıramıyorum” diyen Emine Şenyaşar annenin çığlığını artık duyun diyoruz. Ve iktidarınızın katillere tanıdığı hukuksuz, vicdansız imtiyazı kaldırın. Adaletin gereğini yerine getirin. Emine annenin dediği gibi onu susturamazsınız, yok sayamazsınız çünkü bütün dünya biliyor Emine Şenyaşar Anne haklıdır. Yine Dersim’de iki yılı aşkın bir süredir kaybedilen Gülistan Doku’nun bulunması için faillerin koruma zırhını kaldırın ve etkin bir soruşturma yürütün. Ve bu konuda kamuoyunu aydınlatın.
 
Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması 
 
Kadının varlığını ve haklarını tanımayan erkek iktidar, kadının siyasette yükselen gücü olan bizlere saldırıyor ve saldırmaya devam edecek. Sevgili Deniz Poyrazımıza bu amaçla suikast düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Denizin şahsında kadının demokratik siyasetteki konumu ve rolü hedef alınmıştır. Ancak bu katliam bırakın bizi sindirmeyi demokratik siyasetin etrafında daha fazla kenetlenmemize bir başka gerekçe daha yaratmıştır. Biz kadınlar, kadına şiddet yönetimleriyle, katliamcı saikle yönelen her anlayıştan alacaklıyız. Deniz’in ve yoldaşlarının hesabını hem hukuk karşısında, hem tarih önünde mutlaka ama mutlaka soracağız. Yine en son Semra Güzel vekilimize düzenlenen kumpas da kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır. Semra Vekilimizin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi; Kürtlerin ve kadınların siyaset dışı bırakma politikasıdır. Kürt kadınlarının ortak hakikatini yok saymadır.
 
O bileti kadınlar çoktan yaktı haberleri yok
 
Partimizle siyasetten yarışamayan, bu topraklarda çözüm ve demokrasi umudunu yeşerten mücadelemizle baş edemeyen AKP-MHP iktidarının yargı sopasını, meclis çoğunluğu sopasını kullanması, beyhude bir çabadır. Bu beyhude çaba,HDP kapatma davasında da, Kobane kumpas davasında da çok net görülmüştür. Kobani Kumpas davası aslında çoktan çökmüş ve çökertilmiştir, yalanları ifşa edilmiş bir dosyadır. Hem dosyadaki hem de yargılama aşamasındaki hukuksuzlukları defaatle dile getirdik. Kumpas yargılamasının AKP’nin iktidarda kalmak için son bileti olduğunu da söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Ama o bileti biz kadınlar çoktan yaktık, haberleri yok! Kobani kumpas davasında bir kısmı tutuklu olmak üzere tam 55 kadın siyasetçi yargılanıyor.  HDP Kapatma davası da kadını demokratik siyasetten silmeye yemin etmişçesine 168  kadına yönelik hukuki saldırı vardır.. Zira 168 kadın siyasetçiye siyaset yasağı talep edilmektedir.
 
O günden çok daha kalabalığız büyüğüz 
 
Kadınlara siyaset yasağını getirmeyi amaçlayan erkek iktidar şunu çok iyi bilsin ki onca zulüm, onca ölüm kadınları siyasetten silemedi, hukuk dışı bir iddianame de asla silemeyecektir. Yarın, 2 Mart 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yıl dönümüdür. O günkü iktidar siyasetçilerinin bugünkü mirasçılarına hatırlatmak isterim ki bugün o günden çok daha kalabalığız, çok daha büyüğüz, çok daha güçlüyüz. O gün sadece 1 kadın milletvekilimiz vardı oda Leyla Zanay’dı.  Şimdi her alanda her yerde örgütlenen kadın meclislerimiz var. Siyaset üreten parlamento grubumuz var. Cezaevinde ve parlamentoda onlarca kadın milletvekilimiz var. Belediye eş başkanlarımız var. Sizi temin ederim ki tarihin tanık olduğu üzere yarınımızda bugünümüzden güçlü olacak. Hedeflediğimiz o eşitlik, barış ve adalet düzenini kuracak güç biz kadınlar olacağız. 
Hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidar ile karşı karşıyayız
 
Bu ülke yalanıyla, zorbalığıyla meşhur iktidarlar gördü. Ancak yalan ve talan siyasetinde bu denli kariyer yapanı hiç görmedi. Söylemleri, siyasetleri icraatları tamamen hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Yine iktidarın kurumları da aynı şekilde gerçek dışı bilgi ve rakamlarla kamuoyunu yanıltma yöntemine başvurmaktadır. Merkez bankasından tutalım üniversitelere, belediyelerden tutalım bakanlıklara kadar. Örneğin TÜİK gerçek enflasyon oranlarını, işsizlik verilerini hesap oyunlarıyla gerçeğin kat be kat altında gösteren bir çarpıtma kurumu olarak faaliyet yürütmektedir.
 
Aysel Tuğluk’un durumu
 
Ağır demans hastası olan yoldaşımız Aysel Tuğluk ve bugün için yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpuslar için ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veren Adli Tıp Kurumu ölümcül hastalıkları yok saymaya devam etmektedir. İktidarı ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını hiçe sayan, muhalif tüm kesimlere karşı düşman hukukunu işleten bu anlayış ülkeyi karanlığa gömmektedir. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığı asla kabul etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.
 
Kılık değişti zulüm değişmedi
 
Nasıl ki her gün en az bir kadın öldürülüyorsa, hapishanelerden de neredeyse her gün bir cenaze çıkmaktadır. Amaçları cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmektir. Kötülükte de yavuzdurlar bunlar. İlk eş genel başkanımız, Aysel Tuğluk arkadaşımız bu ağır hastalığa cezaevi koşullarında yakalanmıştır. Hastalığının eriştiği aşamada biran evvel tahliye edilmesi gerekirken Adli Tıp utanç verici kararlarından birini daha Aysel Tuğluk için vermiştir. Ve bir hasta mahpusu daha ölüme yakınlaştırma uygulamasını ortaya koymuştur. Ki Adli Tıp’ın daha önce bu şekilde verdiği onlarca kararın sonucu ölüm olmuştur. Onların bu özel işkence yöntemi kadının özgür iradesini kırma, arkadaşlarımızın şahsında kadın mücadelesini yıldırmaktır. Bunu farkındayız, biliyoruz. Fakat buradan iktidara şunu net bir şekilde söylüyorum. 38 katliamında Dersim’in kadınlarını uçurumlardan atlamaya zorlayan, Dersimin kızlarını kaybeden cuntacı zihniyet ile bugün yine Dersimin onurlu kızı Aysel’i cezaevinde yok etmek isteyen zihniyet aynıdır. Kılık değişmiş fakat zulüm değişmemiştir. Biz ne Aysel’in ne de başka hasta tutsakların göz göre göre ölüme terk edilmesine asla sessiz kalmayacağız. Biz açık görüşte ailelerine uzaktan selam verdikleri için haklarında disiplin soruşturması açılan Rozerin Kurt ve Alev Yaşar’ın selamını, ailesine ve herkese ulaştıracağız.
 
Tecride karşı barışı her zaman savunacağız
 
Biz Leyla Güven'e kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için verilen 11 günlük hücre cezasını kabul etmiyoruz. Kadınları bu cezalarla yıldıramazsınız, korkutamazsınız. Bu hukuksuzlukları yapanların gerçek hukuk ve adalet önüne mutlaka çıkacağı günlerin yakın olduğunu da özellikle belirtiyoruz.  Biz 80  Darbesi döneminde, hapishanedeki oğlu Kamber’e anadili Kürtçe yasaklı olduğu için dakikalarca, ‘Kamber Ateş nasılsın?’  diye Türkçe seslenmek zorunda bırakılan İpek Ateş’i hep sevgiyle anacağız. Biz HDP olarak cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürmeye, hukuksuzlukları teşhir etmeye, mahpusların ve ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar, işkenceye karşı insanlık onurunu, karanlığa karşı hakikati, hukuksuzluğa karşı adaleti, tecride karşı barışı her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz.
 
Kadınların sözünün olmadığı hiçbir ittifakı kabul etmiyoruz
 
Üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri de elbette ki ittifaklar meselesidir. Bizler tekçi erkek rejimine karşı çoğulculuğu, demokrasiyi, eşitliği, gerçek bir adalet sistemini, bir arada ortak yaşamı esas aldığımızı hep söyledik, bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan,  başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiç bir ittifakı asla kabul etmiyoruz. Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı üçüncü yolda, demokrasi ittifakı dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk. 
 
Yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanı
 
Kadınlara dayatılan yoksulluk, işsizlik ve her türlü emek sömürüsüne karşı örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı büyütme zamanıdır diyoruz. Haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar karşısında mücadeleyi daha da fazla büyütmenin zamanıdır diyoruz. Üçüncü yolda buluşma yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır diyoruz. Üçüncü yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorunu vardır ve bu sorun diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla üçüncü yolda demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek öncülük edecek olan da yine biz kadınlar olacağız.
 
Kadınların ittifakı kısa vadeli seçim odaklı değildir 
 
Elbette ki biz kadınların ittifakı kısa vadeli, seçim odaklı bir ittifak değildir. Bizler zaten kadın örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi tüm kadın yapılarıyla ortaklaşarak büyüttük, buna da devam edeceğiz. Gün bu kararlı mücadeleyi daha fazla büyütme ve sözümüzü birleştirme günüdür. Bu ittifakı, bu dayanışmayı büyütmek için çok fazla gerekçemiz var sevgili arkadaşlar. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara sözümüz var. Erkek devlet şiddeti ile katledilen arkadaşlarımıza sözümüz var. Susmadığı için, biat etmediği için cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sözümüz var. Aysel’e, Garibe ’ye, Deniz’e, Pınar’a, İpek Ateş’e ve daha nice yoldaşımıza sözümüzü buradan bir kez daha yineliyoruz. 
 
Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı
 
En zoru geçeli çok oldu. Şimdi kararlılıkla yolumuza devam etme zamanı. Ve biz kadınlar bu yolda asla durmayacağız, pes etmeyeceğiz, geri adım asla atmayacağız. Ben bu vesile ile buradan bütün kadınlara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu hafta boyunca 8 Mart etkinliklerimiz devam edecek. Hepinizi kadınların bu değerli buluşmasına davet etmek istiyorum. Gelin hep birlikte taleplerimizi hep bir ağızdan bir kez daha haykıralım, ellerimizi birleştirelim, günümüzü kutlayalım. Ben bu düşünce ve duygularımla siz değerli halkımızı ve bütün dünya kadınlarını bir kez daha selamlıyor günümüz kutlu olsun diyorum. Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı! Jin, jiyan,azadi.”
 
Pervin’in ardından KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kaplan söz aldı.
 
KESK:8 Mart’ta her yeri Mor’a boyayacağız
 
Erkek devlet şiddetiyle, faşizmin katlettiği Deniz Poyraz ve Garibe Gezer şahsında mücadele eden bütün kadınları selamlayan Şükran, “Bu kadar acıyı, baskıyı biz kadınları ötekileştirmeyi nasıl ifade edebilirim diye kaygılandım. Bu coğrafya başta olmak üzere yaşadığımız tüm acılara rağmen, bu meclisi ve 8 Mart’ta yaşamın her alanın mora boyayacağımızı görüyorum. Bizler KESK olarak, şiarımızı ‘İsyandan direnişe direnişten isyana’ diye belirledik. İsyan ve direniş isimlerinden o kadar korkuyorlar ki, Diyarbakır’daki açıklamamıza müdahale ettiler. Bize yöneltilen tüm saldırılara karşı bu direnişi büyütmeye kararlıyız. Bütün dünyada dayanışma ve mücadele olarak coşkulu kutladığımız 8 Mart’ta bize dayatılan, yoksulluğa, homofobiye karşı alanlarda olacağız. Onurlu mücadeleyi büyüten kadınları selamlıyorum. Faşizme karşı sokaklarda en başından beri bizler olduk, fabrikaları ilk kapatan bizler olduk” dedi. 
 
KBG: Feminist bir dünya kuruluncaya kadar meydanlarda olacağız
 
Feminist hareketinin gündeminde patriyarkaya karşı isyan ve direniş olduğunu dile getiren Kadınlar Birlikte Güçlü’den Özgül Saki ise, şöyle konuştu:  “8 Mart’ta bir çok feminist gece yürüyüşleri bütün coşku ve heyecanımızla alanlardayız. Bugün İstanbul’da geçen sene 8 Mart’tı örgütleyen arkadaşımız yargılanıyor. Yargılanma amaçları zıplayarak devlete hakaret etmek. Bu suçsa hepimiz için geçerli: Bu yılda zıplayarak patriyakaya baş kaldıracağız. 6 Mart’ta kadın buluşmaları kapsamında mitingler yapacağız. Şimdiye kadar susmuyoruz korkmuyoruz dedik ve yine söyleyeceğiz. Fatma Altınmakas’ın feminist grup olarak davayı takip etme kararı aldık. Benzer durumlara ilişkin bir vesile olur diye düşünüyoruz. Genel olarak kadınlar her yerde direnişte, mücadelede, yalnız olmadığımızı biliyoruz.  Latin Amerika’da Şili’de Kolombiya’da kadınlar birçok kazanım elde ediliyor. Zapatistalı kadınlar dünya buluşması yaptılar, Rojava’daki kadınlar dayanışma içerisindeler. Birlikte güçlüyüz, bu yıl İstanbul’daki 8 Mart feminist gece yürüyüşü için sloganımız, ‘Feminist bir dünya kuruncaya kadar bu isyan bitmeyecek’. Bu isyanımızı coşkuyla birlikte enerjimizi güçlendirerek meydanlarda olacağız.”