Pervin Buldan: Kadınların ortak mücadelesi ile savaşa karşı durabiliriz

  • 09:30 1 Mart 2022
  • Siyaset
 
Dilan Babat
 
ANKARA - Siyasal sürece ve savaş gündemine dair değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “diyalog ve müzakere” yoluyla sorunların çözülmesi gerektiğine işaret etti ve kadınların rolünü şöyle vurguladı: “Özellikle Türkiyeli kadınlar savaşın ne anlama geldiğini iyi bilir. Tüm kadın örgütleri olarak bu anlamda bir araya geleceğimiz ve ortak mesaj verebileceğimiz 8 Mart’ta savaşa karşı olduğumuzu haykıran bir yerden bakmamız gerekiyor. Bundan sonraki süreç açısından da bir inisiyatif alınması gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum.”
 
Türkiye, bölge ve dünyanın içinde bulunduğu kriz ve savaş siyasetine karşı demokrasi, barış çağrıları yapılıyor. Türkiye ve bölgede de AKP-MHP iktidarının yönetememe krizine karşı muhalefette ittifaklar gündemde. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla, 26 Şubat günü 7 siyasi parti temsilcisi “Demokrasi İttifakı” kapsamında ikinci toplantılarını gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen toplantının ardından bir koordinasyon kurulurken, dün ise Millet İttifakı’nın çağrısıyla bir araya gelen 6 muhalefet partisi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” metnine imza attı. Metinde Kürt sorununa değinilmezken, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu birçok soruna dönük çözüm önerileri sıralandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile ittifak adımlarını, ağırlaştırılmış tecrit ve cezaevlerinin durumunu, savaş siyasetini, 8 Mart gündemini konuştuk.
 
“Koordinasyon 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak.  Belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma.”
 
*“Demokrasi ittifakı” çalışmalarınızı önemli ölçüde geliştirdiniz. Söylemlerinizde böylesi bir ittifaka halkların ihtiyacı olduğunu vurguluyorsunuz. Neden ittifak bir ihtiyaç? Bu ittifak kapsamında bir koordinasyon kurdunuz? Koordinasyon nasıl bir çalışma önüne koydu, neler yapacak?
 
Mücadele ortaklığıyla yapılan ilk toplantının önemli bir sinerji yarattığını hep birlikte gördük. Özellikle Türkiye demokrasi güçleri tarafından önemsenen bir buluşma olduğunu çokça yazanlar, çizenler oldu. İkinci toplantı kararını alırken bu yaratılan sinerjiyi daha da büyütmek, sinerjinin Türkiye toplumuna sirayet etmesini sağlamak amacıyla yaptık ve amacımıza ulaştık. İkinci toplantıda bir koordinasyon kuruldu. Bu koordinasyon 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak. Koordinasyon belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. Koordinasyonda yer alan temsilciler de bunları kendi yapılarıyla paylaşacak. İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma başlatılacak. Birkaç gün içerisinde hepimizin ortak imzasıyla bu savaşa karşı çıktığımızı -daha doğrusu bütün savaşlara karşı olduğumuzu- barışın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir metin ile ilk çalışmamızı başlatmış olacağız. Yoksulluk meselesi üzerinde de -ki bu da çok güncel bir mesele. Ekonomik krizin baş göstermesiyle birlikte Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren zamların, enflasyonla birlikte yaşanan derin yoksulluğa karşı da özellikle ortak bir metin ve çalışmayla tavrımızı, tutumuzu kamuoyuyla paylaşacağız.
 
Mart ayı 8 Mart’ın, Newroz’un ve akabinde de 1 Mayıs’la birlikte tüm bu etkinliklerde ortak görüntülerle sesimizi, mesajlarımızı, itiraz ve beklentilerimizi ortak verme sistematiği içerisine de gireceğiz. Mart ayından sonra 1 Mayıs’tan önce de olabilir, bir lansmanla bu ittifakın adının koyulmasını ve Türkiye toplumuna deklare edilmesini planlıyoruz. Şu an itibariyle ağırlıklı olarak ortak mücadele yapıldığı ve yapılacağı bir çalışma sistematiği olacak. 
 
“Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var.”
 
* Yeni partiler ya da kurumların katılması da görüşüldü mü? Nasıl bir yol izlenecek?
 
Bunu değerlendirdik. Şu an bir beklenti içerisinde olan ve bu ittifakın içerisinde yer almak isteyen birçok kesim var. Oluşturulan koordinasyon bunun da bir taslağını çıkaracak. Hangi kurum, kuruluşlarla, meslek örgütleriyle ya da siyasi partilerle görüşmeler yapılacağına dair bir hazırlık yapacaklar. Bundan sonraki toplantıda o da değerlendirilecek. Kurulacak olan komisyonlarla da bu görüşmeler bir ete kemiğe bürünecek. Daha sonra bunları da bir şekilde bu ittifakın içerisine almak için çalışmalar sürecek. Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var.
 
Belki Newroz öncesi Kürdistani partilerle de bir araya gelip, belki onlarla da ittifakımızın ne aşamada olduğunu değerlendiren bir toplantı yapmayı planlıyoruz. Bir ortak görüntüye de ihtiyaç var. Biz 2019 yılında Kürdistani partilerle stratejik olarak ittifak gerçekleştirmiştik. Ancak buna dair de ortak bir görüntüye ihtiyaç var. Bunun da hazırlıkları yapılacak. Yeni partilerin ittifaka dahil edilmesine ilişkin koordinasyon bir hazırlık yapacak, yapacağımız ortak toplantılarla ortak kararla bunlar dahil edilecek.
 
“Seçimlere de özellikle üçüncü yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz.”
 
* HDP olarak üçüncü yol ittifakında ısrarlı bir çalışmanız var. Üçüncü yol ya da üçüncü ittifak Türkiye demokrasisi için ne anlama geliyor?
 
Türkiye’nin bir demokratik yapıya ihtiyacı var. Demokrasi güçlerinin ortak duruşuna ihtiyacı var. Dolayısıyla alanlarda ve meydanlarda ortak mücadeleyle birlikte bir duruşa ihtiyaç var. Mücadele ortaklığında bir engel yok. Fakat sadece mücadele ortaklığıyla sınırlı tutmak yerine bunu yeri ve zamanı geldiğinde farklı ortaklıklarla da beslemek, bunu hayata geçirmek gerekiyor. Önümüzde bir seçim var. Türkiye’yi bekleyen -eğer erken seçim olmazsa bile- bir sene gibi bir süre sonra seçimle karşı karşıya. Biz, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağduriyet yaşayanların, mazlumların, direnenlerin bu üçüncü yol içerisinde yer almalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Seçimlere de özellikle üçüncü yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün, ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda kaybettirmek üzere yani AKP’nin koltuk sayısını daha aza indirerek, HDP’nin güçlü bir biçimde parlamentoya girmesi ve etkin bir rol üstlenmesinin üçüncü yolun genişlemesi ve parlamentoya girmesiyle mümkün olacağını biliyoruz. O yüzden çalışmalarımızı ağırlıklı olarak parlamento seçimlerini nasıl daha güçlü kazanabiliriz? Nasıl farklı kesimleri daha güçlü parlamentoya taşıyabiliriz? AKP’ye daha az sandalye kazandırma, HDP’nin ittifaklarıyla, demokrasi güçleriyle birlikte güçlü bir şekilde parlamentoda güçlü bir temsiliyetinin sağlanması için de öneminin bilinmesi gerekir.
 
“Bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum”
 
* Muhalefette yer alan 6 siyasi parti tarafından açıklanan mutabakat metnini nasıl değerlendirdiniz?
 
Biz İYİ Parti hariç mutabakat metnine imza atan diğer partilerle daha önce görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerimizde Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu ve bu geçiş sürecinde nelerin yapılmasına dair görüşlerimizi bu partilerle paylaşmıştık. Bugün 6 siyasi parti tarafından yapılan açıklamanın genel hatlarıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. Fakat bu konuda önemli olan yargının bağımsızlığı, kayyım, kadın-erkek fırsat eşitliği meseleleri bizim de savunduğumuz konular. Diğer 6 siyasi partinin de bir mutabakat açıklaması elbette önemlidir. Her partinin böylesi durumlarda kendi mutabakatlarını, kendi deklarasyonlarını açıklaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemlidir. Bizim de bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. 
 
“Kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakereden yanayız. Hiçbir konuda hiçbir mesele üzerinden kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapıldığı bir parti değiliz.”
 
 * HDP olarak diğer 6 muhalefet partisinden mutabakat metinlerine dair herhangi bir görüşme ya da olası seçimlere dair görüşme talebi olursa buna dair nasıl bir tutum izleyeceksiniz?
 
Bir kere kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakereden yanayız. Hiçbir konuda hiçbir mesele üzerinden kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapıldığı bir parti değiliz. Kamuoyuna ne söylüyorsak, hep açıkça anlatıyoruz. Kesinlikle tabanımızın istemediği, reddettiği konular üzerinden kimse ile görüşme yapmayız. Böyle bir mutabakatı destekleme ya da mutabakat üzerinde görüşme için bizimle bir randevu talep edilirse, bunu kamuoyu ile paylaşarak, açık şeffaf yürütmeyi esas alırız.
 
“Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten bu mutabakatı kabul ediyoruz, metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz, der iseler o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz.”
 
* Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereye açık olduğunuzu birçok kez dile getirdiniz. HDP’nin müzakere koşulları nelerdir?
 
Cumhurbaşkanlığı seçimi için tavrımız net. Ankara’da Eylül ayında bir deklarasyon yayınladık. Deklarasyonda müzakereye açık bir metin var. Dolayısıyla bu metni müzakere edecek kesimlere kapımız açıktır. Cumhurbaşkanlığı adayının özellikle Millet İttifakı’nın adayı henüz belli değil ama müzakere yapılır ve deklarasyon üzerinde ortaklaşma sağlanırsa; elbette ki tavrımızı o zamanki koşullara göre belirleriz. Ama şu an itibariyle herhangi bir parti ve ittifakın adayının destekleme tavrımız şu an için yok. Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten bu mutabakatı kabul ediyoruz, metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz, der iseler o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz. Şu an böyle bir şey yok.
 
“Ukrayna’da yaşayan sivil halkın, milyonlarca insanın bu savaştan etkilendiği, yaşamını yitirdiği, kendi topraklarını terk ettiği sürece imza atan bir NATO gerçekliği var.”
 
* Rusya ve Ukrayna arasında bir savaş var. HDP olarak, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa ilk tepkiniz “hegemonya savaşı” oldu. Buna dair PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2000’li yıllarda Irak savaşına dair bir  tespiti vardı. Siz de İmralı heyeti içerisinde yer aldınız, Abdullah Öcalan, dünya ve Ortadoğu savaşlarına nasıl bakıyordu? Fikirleri nelerdi?
 
Rusya’nın Ukrayna’ya dönük savaşı, Rusya’nın tek başına başlatmış olduğu bir savaş değildi. Bir savaş kararı almadan -aslında bir işgal girişimi olduğunu söylemek daha doğru- bunun arkasında NATO da var. Ukrayna’da yaşayan sivil halkın, milyonlarca insanın bu savaştan etkilendiği, yaşamını yitirdiği, kendi topraklarını terk ettiği sürece imza atan bir NATO gerçekliği var. Rusya’da da özellikle bu işgal girişimi ile birlikte bütün dünyaya kafa tutan ve kendi bildiği ile yürüyen bir Rusya iktidarı var. HDP olarak, hemen hemen bütün savaşlar için dünyanın neresinde olursa olsun karşı olduğumuzu, bütün sorunların diyalog ve müzakere ile çözülebileceğine olan inancımızı hep söyledik ve şimdi de aynı noktadayız. 
 
“Türkiye iyi bir sınav vermedi, bu hatalar ile birlikte sadece Türkiye değil, Ortadoğu açısından da krizler, çatışmalar var. Herkes kendisine göre bir denge oluşturmaya çalışıyor. Arada Kürtler eziliyor, sivil insanlar eziliyor ve demokrasi güçleri eziliyor.”
 
Dolayısıyla İmralı görüşmelerinde Sayın Öcalan’ın bütün savaşlara karşı hegemonik bir girişim olduğu, iktidarlar savaşı olduğuna dair söylemleri var. En azından doğrulandığını da söyleyebiliriz. Sayın Öcalan’ın Batı Avrupa açısından değil, Ortadoğu açısından da bu belirlemeleri vardı. Bunu da sonralarda çatışmalı süreçlerde gördük ve okuduk. Söylediklerinin ve ifade ettiklerinin, düşündüklerinin hayata nasıl geçtiğini gördük. Dolayısıyla Sayın Öcalan başta müzakere sürecinde özellikle Dolmabahçe Mutabakatı’nın hayata geçmesiyle birlikte sadece Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu'nun da demokratikleşeceğini ifade ettiği, Dolmabahçe Mutabakatı’nı biraz da o yönlü ele aldığını hep söylerdi. Fakat ne yazık ki Türkiye’nin bu anlamda çok büyük hataları var. Türkiye iyi bir sınav vermedi, bu hatalar ile birlikte sadece Türkiye değil, Ortadoğu açısından da krizler, çatışmalar var. Herkes kendisine göre bir denge oluşturmaya çalışıyor. Arada hem Kürtler eziliyor, sivil insanlar eziliyor ve demokrasi güçleri eziliyor. HDP olarak, İmralı görüşmelerinde Sayın Öcalan’ın ifade ettiği noktada biz de bu dönemlerin, savaş süreçlerinin barış ve müzakere süreçleri ile sona ermesinin tüm dünyaya daha faydalı olacağı inancımızı hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz.
 
“Türkiye biraz dengeli açıklama yapmak istese bile sadece Ukrayna meselesinde değil, çatışmalı dönemlerde tavrının ne kadar net olduğunu biliyoruz. O yüzden sadece Ukrayna’da değil, Türkiye’de eğer Dolmabahçe Mutabakatı hayata geçmiş olsaydı Türkiye’nin bir barış ülkesi olarak bütün ülkelerde bir ağırlığı olacaktı”
 
* Türkiye Kürt sorunundaki çatışmacı siyaseti dış politikaya da yansıttı. Bugün baktığımızda dışa bağımlı bir Türkiye gerçekliği var. Rusya ve Ukrayna çatışmasının Türkiye’nin hem iç hem de dış politikalarına yansımaları nasıl olacak? Türkiye’yi neler bekliyor?
 
Türkiye biraz bu süreci dengeli götürmeye çalışıyor. Öyle gözükmeye çalışıyor ama ne olursa olsun Türkiye bundan olumsuz bir şekilde etkilenecek. Ekonomik anlamında baz alırsak eğer, Türkiye’nin Ukrayna savaşı ile birlikte ekonomisinin biraz daha zarar gördüğünü birkaç gündür görüyoruz. Savaş daha da şiddetlenirse ve Ukrayna işgali daha genişlerse elbette ki Türkiye birçok anlamda zarar görecek. Tarım konusunda Türkiye’yi bekleyen bir sıkıntı var. İthal edilen buğdaydan tutalım birçok maddeye kadar bütün bunların sekteye uğrayacağı bir dönem başlayacak Türkiye açısından. Tarım başta olmak üzere Türkiye’nin birçok alanda kriz yaşayacağını da ifade etmek isterim. Ancak Türkiye biraz dengeli açıklama yapmak istese bile sadece Ukrayna meselesinde değil, çatışmalı dönemlerde tavrının ne kadar net olduğunu biliyoruz. O yüzden sadece Ukrayna’da değil, Türkiye’de eğer Dolmabahçe Mutabakatı hayata geçmiş olsaydı Türkiye’nin bir barış ülkesi olarak bütün ülkelerde bir ağırlığı olacaktı. Ancak bu ağırlığını ne yazık ki mutabakatın hayata geçmemesi ve heba edilmesiyle birlikte bu role ve misyona sahip olmayan bir ülke gerçekliği var. Her yaşanan bir savaşta Türkiye olumsuz bir şekilde etkileniyor ve etkilenmeye devam edecektir. Bunun faturasını da Türkiye halkları ödüyor ve ödemeye devam edecektir.
 
“Meselenin bir insan hakları meselesi olarak ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’nin kendi çıkarmış olduğu yasalarını uygulanmasını istiyoruz. Bu yasalar sadece İmralı açısından geçerli değil. İmralı Adası’na ayrı bir hukuk uygulanıyor.”
 
*Bugün dünyada çok yoğun bir savaş var ve Abdullah Öcalan da yoğun tecrit altında.  Abdullah Öcalan’a dönük bu tecrit uluslararası güçlerden bağımsız ele alınabilir mi?
 
Elbette ki tecridi uluslararası güçlerinden bağımsız ele almamak gerekiyor. Her ülkenin bunda büyük bir payı var. Avrupa ülkelerinin özellikle büyük bir payı var. Diplomasi çalışmalarımızda, Avrupa Parlamentosu ile yaptığımız görüşmelerde, hemen hemen tüm görüşmelerimizde bunu söylüyoruz. Bir insan hakları meselesi olarak bunun ele alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Bazen şunu söylüyorlar; ‘Pozisyonu belli, durumu bellidir, çok fazla sağcıların olduğu ortamda bunu savunamıyoruz’. Ama meselenin bir insan hakları meselesi olarak ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’nin kendi çıkarmış olduğu yasalarını uygulamasını istiyoruz. Bu yasalar sadece İmralı açısından geçerli değil. İmralı Adası’na ayrı bir hukuk uygulanıyor.
 
Sayın Öcalan’ın bugün hem Ukrayna savaşı hem de bölgeyi, Ortadoğu’yu ve dünyayı yakından takip ettiğini biliyorum. En azından o dönem gittiğimizde bizim bilmediğimiz, görmediğimiz ve okumadığımız tüm meseleleri ortaya koyan, bunun üzerinden analizler yapan, görüşlerini ifade eden bir yerden değerlendirme yapardı. Ben şimdi de yakından takip ettiğini söyleyebilirim ama kendisine ulaşılmadığı için ne avukat görüşü var, ne aile görüşü var ne de bir siyasi heyetin görüşü var. Bunlar olmadığı için değerlendirmelerini öğrenemiyoruz. Bir kısıtlılık var, bu tecridin daha fazla devam etmemesi, artık Türkiye’nin bu konuda kendi yasalarını uygulaması gerekiyor. Her geçen gün Türkiye açısından büyük bir kayıp. Bu anlamıyla tecridin bir an önce son bulması lazım.
 
“Sadece kadınların katıldığı ama 8 Mart tarihinde de yapacağımız bütün mitinglerde söyleyeceğimiz söz, ‘Savaşa hayır barış hemen şimdi’ olacak. Bu kadınlar için hayati bir meseledir. Özellikle Türkiye’deki kadınlar savaşın ne olduğunu çok iyi bilirler.”
 
* Dünyanın gözünü çevirdiği bir savaşla 8 Mart’ta doğru gidiyoruz. Bu 8 Mart’ı geçtiğimiz yıllardan farklı kılan nedir? HDP olarak “Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı” şiarıyla 8 Mart’ı nasıl karşılayacaksınız?
 
Bu yılki 8 Mart’ı savaşların ve çatışmaların olduğu bir dönemde geçireceğiz. Tüm savaşlarda, sadece Ukrayna’daki savaşta değil daha önceden yaşanan savaşlarda da hep en büyük mağduriyeti kadınlar ve çocuklar yaşadı. Kadınların en hassas olduğu konudur savaş konusu. Çünkü ezilen, sömürülen, emeği yok sayılan bu dönemlerde ağırlıklı olarak kadınlar olur. Biz 8 Mart’ı birçok yerde kutlayacağız, bugün Meclis’te 8 Mart gündemli bir grup toplantımız olacak. Sadece kadınların katıldığı ama 8 Mart tarihinde de yapacağımız bütün mitinglerde söyleyeceğimiz söz, ‘Savaşa hayır barış hemen şimdi’ olacak. Bu kadınlar için hayati bir meseledir. Özellikle Türkiye’deki kadınlar savaşın ne olduğunu çok iyi bilirler. Savaşın ne anlama geldiğini çok iyi bilirler. Tüm kadın örgütlerinin bu anlamda bir araya geleceğimiz ve ortak mesaj verebileceğimiz 8 Mart’ta savaşa karşı olduğumuzu haykıran ve barış talebimizi daha fazla ifade eden bir yerden bakmamız gerekiyor. Yoksa savaşlar önce kadınları ve çocukları vuruyor. Bunun önüne geçmekte kadınların ortak duruşu ve mücadelesiyle olur. 8 Mart’ın dışında da bundan sonraki süreç açısından da bir inisiyatif alınması gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum.