'Çözüm süreci suçsa AKP bir numaralı sanık olmalı'

  • 09:02 27 Kasım 2021
  • Siyaset
 
Dilan Babat
 
ANKARA - HDP’nin çözüm sürecindeki rolünün kapatma davasına gerekçe gösterilmesini değerlendiren HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Eğer bu suçsa kendileri bir numaralı sanık olmaları gerekiyor. Çözüm sürecinde KCK yetkilileri ile yapılan görüşmeler AKP Genel Başkanı’nın ya da MYK’sının bilgisi dışında değildi” dedi. 
 
Türkiye’de 40 yıldır hayata geçirilen “güvenlikçi” politikalarla Kürt sorunu derinleşirken bu konunun çözümü için atılan her adım ‘devlet engeline’ takıldı. PKK tarafından kimi zaman tek taraflı ilan edilen ateşkeslerin dışında Türkiye’de ilk defa 2013 yılında çözüm için bir kapı aralandı ancak çok uzun sürmeden o kapı kapatıldı. Resmi olarak görüşmelerin yapıldığı ve devletin içinde yer aldığı 2013 ve 2015 yıllarını kapsayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve devlet yetkililerinin görüştüğü ve kamuoyunda “çözüm süreci” olarak bilinen süreç iktidar tarafından inkar edildi ve kısa bir süre sonra “buzdolabına kaldırıldığı” açıklandı. Bu süreçten sonra ise şiddet ve savaş siyaseti güncellenirken “beka” iddiasıyla Türkiye’nin her yanı “savaş alanına” çevrildi. 
 
Çözüm süreci her fırsatta inkar edilirken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılma davasına yönelik hazırladığı iddianamede HDP’nin “çözüm sürecinde” üstlendiği rol dosyaya delil olarak konuldu. Kapatma davasına dönük avukatların AYM’ye sunduğu ön savunmada, çözüm süreci ve İmralı görüşmelerinin kapatma gerekçesi yapılamayacağı ve bu durumun evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğu belirtilse de, iktidar resmi olarak içinde yer aldığı süreci görmezden gelerek Kürt siyasetçileri yargılıyor.
 
Türkiye’de çözüm sürecinde neler yaşandı? HDP ve iktidarın yaklaşımı neydi? PKK Lideri Abdullah Öcalan ne söylemişti? 
 
PKK PAJK’lı tutsakların açlık grevi
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleşen tecrit 27 Temmuz 2011’de getirilen avukat ve aile görüş yasağı ile ağırlaştırılırken, 2012 yılı çatışmalı sürecin yoğun olarak yaşandığı bir yıl oldu. PKK ve PAJK’lı binlerce tutsağın 12 Eylül’de Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ile anadil önündeki engellerin kaldırılması için başlatılan açlık grevi, iki buçuk yıl sürecek çözüm sürecinin kapısını araladı. Tutsakların 68 gün süren açlık grevleri eylemi,  PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla son buldu. 
 
Öcalan ile görüşmeler esnasında Paris’te üç kadın katledildi
 
3 Ocak 2013 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk’ten oluşan heyet, İmralı Adası'na gitti. Abdullah Öcalan ile görüşmeler devam ederken, 9 Ocak tarihinde Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan, sonradan arkasında MİT’in olduğu ortaya çıkan bir operasyonla katledildi. Bu katliamları devlet içerisindeki “darbe mekaniğinin devreye girmesi” olarak yorumlayan Abdullah Öcalan, müzakerelere devam edeceklerini duyurdu. Bu niyetle PKK elinde esir bulunan asker, polis ve kaymakamları 13 Mart tarihinde Türkiye’den gelen bir heyete teslim etti.
 
2013 tarihi Diyarbakır Newroz’u
 
İmralı’ya gidiş gelişlerin olumlu sonuçlarının yaşandığı Türkiye’de “tarihi bir mesaj” olarak nitelendirilen 2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan tarafından gelen mesaj okundu. PKK Lideri gönderdiği mesajda, “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı. 'Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun' noktasına geldik” mesajı verdi.  PKK,  Abdullah Öcalan’ın bu çağrısına geri çekilme sürecini başlatarak destek verdi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, geri çekilmenin 8 Mayıs’ta başlayacağını açıklaması ardından ilk grup 14 Mayıs günü Kandil’e ulaştı. Fakat hükümetin çekilmeye dair gerekli yasal adımlar atmaması üzerine 9 Eylül’de açıklama yapan KCK, geri çekilmenin durduğunu ancak ateşkes pozisyonunun korunacağını açıkladı.
 
İçeride Kürtlere müzakere edildi, dışarıda  statüsüz kalması adımları atıldı
 
Çözüm sürecinin devam ettiği süreçlerde, hükümet yerel seçimleri gerçekleştirdi. Seçimde çözüm sürecini sekteye uğratacak çok sayıda olay yaşandı. 2014 tarihine girildiğinde, çözüm sürecini etkileyecek gelişmeler yaşanmaya başladı. DAİŞ’in Kobanê’ye saldırması, çözüm sürecinde tıkanıklıkların yaşanmasına neden oldu. İçeride Kürtlerle müzakere edilirken, Kuzey Suriye’de Kürtlerin statüsüz kalması ve kendi kaderini tayin hakkını engellemeye yönelik yaklaşımlar sergilendi. Tayyip Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’te yaptığı “Kobanê düştü, düşüyor” açıklaması, yoğun tepkilere neden oldu.
 
Çözüm sürecinde yeni bir aşama
 
Tayyip Erdoğan’ın Kobanê’ye dönük söylemleri, HDP'nin "çözüm sürecinin" bitirilmemesi uğraşları bir yana dururken, DAİŞ’in sınıra ulaşması halklarda ciddi tepkilere neden oldu. Türkiye’nin dört yanına yayılan 6-8 Ekim Kobanê eylemleri, Abdullah Öcalan’ın mesajıyla durdu. Abdullah Öcalan, 21 Ekim'de İmralı Heyeti ile aracılığıyla yaptığı açıklamalarda, 15 Ekim itibariyle "çözüm sürecinde" yeni bir aşamaya gelindiğini ve müzakere sürecine geçilmesi çalışmalarına hız verilmesi gerektiğini vurguladı. Bu amaçla dört başlıktan oluşan bir taslak hazırladı. Taslağın hazırlanma sürecinde hükümet sözcüleri bir taraftan sürecin devam ettiği açıklamalarında bulunurken, diğer yandan sürece dair kuşkuları besleyen politikalar izlenmeye devam edildi.
 
Çözüm süreci Tayyip Erdoğan tarafından reddedildi
 
Abdullah Öcalan’ın bütün çabalarına rağmen, devlet kanadında çözüm sürecinin bitirilmesi için adımlar atılırken, 30 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen Mili Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında “Çöktürme planı” kararı alındı. 2013 yılı Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın mesajıyla başlayan sürecin geldiği en üst aşama 10 maddelik 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe Mutabakatı'ydı. Abdullah Öcalan tarafından hazırlanan mutabakat, İmralı Heyeti ve devlet heyeti ile beraber Dolmabahçe Sarayı’nda açıklandı. Bu mutabakat sonrasında Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısı yapması beklenirken, bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Dolmabahçe Mutabakatı reddedildi. Bu durum çözüm sürecinin bitirilmek istendiğinin niyet beyanı oldu.
 
‘Aynı yöntemlerle bu mesele çözülemez’
 
HDP’nin kapatılma davasına ilişkin açılan davanın “şark ıslahat planından bu yana devam eden kimlik inkarının bir devamı olduğunu söyleyen, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Umumi Müfettişlikten, Şark Islahat Planı’na, yerinden edilmelere, Dersim Katliamı’na ve bir çok uygulamanın devamı. Tarih boyunca, iktidarlar, partiler, liderler ve tarihin değişti. Dünya ilerledi ama Türkiye hala Kürt meselesinde bir ileri bir geri adım atıyor. Bugün de yeni bir Kürt inkarı ile karşı karşıyayız. Kürtlerin inkarı, Kürtlerin yaşadığı coğrafya Kürdistan’ın inkarı ve Kürt dilinin inkarı ile karşı karşıyayız. Bu geçen tarih sürecinde, yüzyıllık bir tarih olarak düşünürsek, Kürt halkının büyük bir mücadelesi ve ödediği büyük bedeller var. Kürtler bugüne kadar nasıl dillerini getirmişlerse, Kürtçeyi hala konuşuluyorsa, yine kendi kimliklerini bütün baskılara, katliamlara, tutuklanma, sürgünlere rağmen tekrarlıyorlarsa, bu politikanın yüzlerce kez iflas ettiğini ve bunun sonuç almadığını görmemek için kör olmak lazım. Aynı yöntemlerle bu mesele çözülemez, Türkiye demokratikleşemez ve Türkiye yurttaşları demokratik bir ülkeye kavuşamaz” dedi.
 
‘Hakikat mücadelesi veriyoruz’
 
HDP’nin kapatılma davasının bütün bu politikaların son noktalarından birisi olduğunu vurgulayan Meral, HDP’nin Türkiye’nin her tarafından oy alan, Kürtler başta olmak üzere, ülkede farklı kimlik taşıyan, farklı inanca sahip olan halklar tarafından desteklenen bir parti olduğunu söyledi. Meral,  “Bizim en ayırt edici özelliğimiz; Hakikat mücadelesi veriyoruz. Kürt sorununu, Türkiye'nin demokratikleşmesinde en başat mesele olarak tanımlıyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesinin de doğrudan buna bağlı olduğunu ifade ediyoruz. HDP neden kapatılmak isteniliyor; Kürt meselesindeki bu yaklaşım sebebiyle. Bizim ekonomi, doğa, kadın, gençlik, çocuk ve hayatın her alana dair yürüttüğümüz bir siyaset ile temel ilkelerimiz var. Oralarda hiçbir ‘sorun yok’ fakat Kürtler ile ilgili söylediğimiz her söz davada ‘suçmuş’ gibi ifade ediliyor. Bütün bunlar tarihten ayırmak mümkün değil. Tarihsel bir sürecin devamı niteliğinde” diye belirtti.
 
‘Anayasaya aykırı bir kapatma davası ile karşı karşıyayız’
 
Çözüm sürecinin HDP’nin kapatılma davasına gerekçe gösterilmesinin yasal olmadığına dikkat çeken Meral, sözlerine şöyle devam etti: “Hem çözüm sürecinin yargılama konusu yapılması, hem Anayasa Mahkemesi’ne açılan kapatma davası hem de bu konuda partimizin bütün organlarına yönelik yürütülen siyasi kumpas davalarının hiçbiri yasal değil. Hiçbirinin Türk ceza hukukunda, Türkiye anayasal sisteminde, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve AİHM kararlarında yeri yok. AKP ve MHP bu kararları birlikte veriyor ve bunu gizleme gereği de duymuyor. Devlet Bahçeli her grup toplantısında AYM’yi tehdit ediyor. ‘Başlarına ne geleceğini’ söylüyor. Bir siyasi parti lideri bir mahkemeyi tehdit edemez. Bu suçtur, mahkemeler bağımsızdır, tarafsızdır. Kapatma davası siyasi bir kampanyanın devamı olarak açıldı. AYM bizden önce kapatılan partilerle ilgili birçok karar verdi. Bu konuda ihlal kararları var. Şuanda üçüncü büyük bir partiyiz. Alenen 2015 seçimlerinden bu yana partimizin fiilen çalıştırılamaz hale getirilmesi için her türlü hukuk dışı yöntem kullanılıyor. Bu öyle bir aşamaya geldi ki Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesine kadar vardı.”
 
‘Tek bir an İmralı’daki görüşmelerin yanlışlığını söylemedik’
 
"Çözüm sürecinin" her zaman arkasında olduklarını, her zaman diyalog ve çözümü savunan bir parti olduklarını dile getiren Meral, “Tek bir an biz çözüm sürecinin devamının, İmralı’daki görüşmelerin yanlışlığını söylemedik. Dün de savunduk bugün de savunuyoruz.  Çözüm süreci asla yasadışı bir süreç değildi. Tam tersine 6551 Sayılı yasa ile çözüm sürecindeki taraflar yasal olarak korunması karar alındı. Kim korundu? O dönem yer alan devlet yetkilileri korundu. Bugün İdris Baluken cezaevinde. Bugün İmralı’da ağır bir tecrit var. Sayın Öcalan o dönemde Türkiye’nin önünü açacak, barışına kavuşturacak, demokratikleştirmeye kavuşturacak çok önemli önerilerde bulundu. Dolmabahçe Mutabakatı'nda bulunan ilkelerde bunların zaten kamuoyuna yansımış haliydi. Diyarbakır Newroz’unda okunan mektubuyla yeni bir tarihsel süreç başlattığını ifade etmişti. AKP bu işin tarafıydı. Biz tarafı değildik, biz kolaylaştırıcıydık, siyasi parti olarak KCK, Sayın Öcalan ve devlet arasında görüşmelerde arabuluculuk ve bu işin yürütülme noktasında üzerimize düşeni yaptık. Ama bir taraf AKP ve devletti. Şimdi çözüm sürecinden, kapatma davasına kadar bizim heyetimiz sorumlu tutuluyor. Eğer böyle bir şey suçsa kendilerinin bir numaralı sanık olmaları gerekiyor. Çözüm sürecinde KCK yetkileri ile yapılan görüşmeler AKP Genel Başkanı'nın ya da MYK’sinin bilgisi dışında değildi. İmralı’ya gidişler de deniz yolundan tutalım gününden saatine, tutulan notlara, basına verilmesine kadar hepsi onların bilgisi dahilinde ve taraf olarak yürüttükleri bir süreçti” ifadelerini kullandı. 
 
‘HDP’nin rolü kolaylaştırmaktı’
 
Silah bırakma sorunun HDP’nin sorunu olmadığını HDP olarak yalnızca siyasetin tarafı olduklarının altını çizen Meral, “Ellerinde silah olanlarla yapılacak görüşmede bizim rolümüz kolaylaştırıcılıktı. Bu kapatma davasında çözüm sürecinin kapatma gerekçelerinden biri olması AKP’nin hala olayı ayırt edemediğini gösteriyor. Bizi kapatmaya çalışırken, kendilerinin de, suç işlediklerini mi ikrar ediyorlar. Biz de suç işledik demek istiyorlar. Ama alışmışlar, ‘kandırıldık, aldatıldık’ meselelerine. Ortada ne bir kandırma var ne bir aldatma ne de bir suç var. İddianamede, Öcalan’ın görüşme notlarının yer alması AKP’nin ne kadar güvenilmez, ne kadar tutarsız olduğunu ve akli olarak da ne kadar dengesiz olduğunu ortaya koyuyor. Biz her zaman açık yüreklilikle söyledik; bu süreç iyiydi olmalıydı, halk desteklemişti. Bu ülkede çatışma ortamıyla hiçbir sorun çözülmedi ve çözülmez. Bu mesele diyalog ve onurlu bir barış ile çözülür” şeklinde konuştu.
 
‘Kürtlerin hiçbir hakkını tanımama dönemi’
 
AKP’nin “Kürt sorunu yoktur ” sözlerine değinen Meral, bu söylemin Kürtlere yeni bir düşmanlığın ilanı olduğunu belirtti. Meral, “Aynı zamanda son dönemlerde akıl almaz olaylar yaşıyoruz. En son Mem Ararat’ın konserinin yasaklanması, Hulusi Akar’ın ‘ne içeride ne dışarıda Kürdistan diye bir yer yoktur’ demesi… Tarihi de bilmiyorlar, Birinci Dünya Savaşı’nı o dönemde paylaşımı, Lozan’a kadar varan süreci de mi bilmiyorlar diyeceğiz ama bu bilmeme değil bu inkar etme. Yeni bir inkar süreci ve bunu kadife eldivenle yapmaya çalışıyorlar. Dilleri ile ‘Kürtler bizim kardeşimiz, bir sorunumuz yok, her şeyimiz olabilirler’ ama uygulamada Kürtlerin hiçbir hakkını tanımama dönemi. Hala Meclis'te Kürtçe konuşmalarımızı zapta geçiremiyoruz.  Açılışta, beş dilde çeviri olanağı vardı ama Kürt dili yoktu. Buna ilişkin çok örnek var. Kürt düşmanlığı açısından yeni bir aşama olarak nitelendiriyorum. ‘Kürt sorunu çözdük’ diyorlar. Neyi çözdüler, ortada bir şey yok. İnkar, asimilasyon, baskı, ret, hukuksuzluklar ve Kürtler ölmeye devam ediyor” ifadelerinde bulundu.
 
‘HDP’nin kapatılacağını düşünmüyorum’
 
İktidarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını tanımadığını alenen söylediğini ifade eden Meral, “AİHM’i tanımıyoruz deseler bir anlamı olur. ‘Ben sözleşmeden, Avrupa Konseyi’nden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden imzamı çekerim bu nedenle AİHM’i tanımam’ diyebilirler. Ortada çok büyük kapanmaz bir tutarsızlık var. Her fırsata AB bizim için stratejik hedeftir, Avrupa değerlerine uyum sağlayacağız diyen diğer yandan DTP kararı ve Demirtaş kararı da dâhil AİHM kararını tanımayan bir iktidar var. Tanımıyorsan, gereğini yapacaksın yaptırım gelecek, tanıyorsan gereğini yapmak zorundasın. DTP’de AİHM kararı çok açık. Kürt meselesinin barışçıl şekilde demokratik yollarla çözümünden yanayız. Bunu savunuyoruz, bizim tek bir cümlemizde şiddet yoluyla, anti demokratik yöntemlerle Kürt meselesinin savunulmasını göremezler. Bizim ilkelerimiz ve varlık sebebimiz bu. Siyaset yoluyla sorunların çözülmesini savunuyoruz. Bu kadar açık bir tablo varken, kapatılmayacağını düşünüyorum” dedi. 
 
‘Kardeş olabilmek için önce eşit olmak gerekiyor’
 
Kapatma kararı verilse dahi kararın AİHM’den döneceğini ve HDP’nin kapatılmayacağını dile getiren Meral, “Yönetenlerin bu konuda kafaları çok karışık, hem ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Hem de iflah olmaz bir Kürt düşmanlığı var. Böyle tarihi bir arka planı var. Halbuki Abdullah Öcalan’ın, ‘Gelecek ve çözüm Kürtlerin ve Türklerin düşmanlığında değil. Çözüm eşitlik ve kardeşlikten geçiyor’ sözünde.  Kardeş olabilmek için önce eşit olmak gerekiyor. Buradaki tek olumlu yön şu; Türkler ve Kürtler birbirine düşman olmadı, halkları düşmanlaştıramadılar. Burada halkı düşmanlaştırmaya çalışan sistem ve onu halka yayan iktidarlar oldu” sözlerini kullandı.